Üst Header Banner Reklam
 
9. Geleneksel Büyükelçiler İftarı Programı
"Daima adalet ve hakkaniyet temelinde insanlığı savunmaya devam edeceğiz."
27.06.2016 23:22:18
Bu haber 638 kez okundu
9. Geleneksel Büyükelçiler İftarı Programı

 9. Geleneksel Büyükelçiler İftarı Programı

Yıldırım, partisinin genel merkezinde düzenlenen AK Parti 9. Geleneksel Büyükelçiler İftarı'nda, ramazan ayının dünyadaki 2 milyara yakın Müslüman için yılın en önemli ve mukaddes zamanı olduğunu belirtti.

Ramazanın aynı zamanda yardımlaşmanın, dayanışmanın en güzel örneklerini de beraberinde getiren müstesna bir ay olduğunu dile getiren Yıldırım, barış, huzur ve kardeşlik mesajlarına dünya genelinde büyük ihtiyaç duyulan bir dönemden geçildiğine işaret etti.

Bu akşam olduğu gibi farklı dinlere, kültürlere mensup insanların bir araya gelmelerine, birbirlerini daha iyi tanımalarına, anlamalarına her zamankinden daha fazla bugünlerde ihtiyaç olduğunu vurgulayan Yıldırım, "Günümüzde küresel çözüm gerektiren insani krizler katlanarak büyüyor, özellikle yakın coğrafyamızda zor bir dönemden geçiyoruz. Türkiye'deki terörle mücadele başta olmak üzere Suriye'de devam eden iç savaş beşinci yılını doldurmuş bulunuyor. İnsani acılar her gün büyüyerek katlanıyor." ifadesini kullandı.

SURİYE'DEKİ FELAKET TABLOSU GİTTİKÇE DAHA DA KÖTÜLEŞİYOR

Başbakan Yıldırım, insanların canlarını kurtarmak için her türlü tehlikeye, her türlü zorluğa rağmen evlerinden başka bir bölgeye, başka bir bilinmeze yolculuk yaptıklarına işaret etti. Yıldırım, "Bugün dünyada mültecilerin sayısı 55 milyona ulaştı, onlarca ülkenin nüfusundan fazla. Bu duruma özellikle insanlığın, Birleşmiş Milletlerin çok daha farklı şekilde yaklaşması, insanlık dramının mutlaka çözüme ulaştırılması için bütün ülkeler olarak daha fazla gayret göstermemiz gerekiyor." şeklinde konuştu.

"Suriye'deki felaket tablosunun gittikçe daha da kötüleştiğine" dikkati çeken Yıldırım, "Yarım milyonu aşan insan, masum, günahsız insan, çocuk, büyük hayatını kaybetti. Ne uğruna kaybetti, anlamsız bir savaş uğruna hayatlarını kaybetti ve milyonlarcası yerlerinden, memleketlerinden oldu. Türkiye baştan beri Suriye'de gerçek bir siyasi çözümü hep savunageldi ve savunmaya da bundan böyle devam edeceğiz." dedi.

BUNUN MEVCUT YÖNETİMLE OLMAYACAĞI AŞİKAR

30 Haziran 2012 tarihli Cenevre Bildirisi temelinde bir siyasi çözümün daha fazla ölümler olmadan, zaman kaybetmeden hayata geçirilmesinin artık zorunlu hale geldiğinin altını çizen Yıldırım, "Tabii bunun mevcut yönetimle olmayacağı aşikardır. Türkiye, dostluk çemberini bütün insanlığı kuşatacak kadar genişletmek ister. Etrafımızda her zaman barış, huzur ve istikrarı görmek istiyoruz. Komşularıyla ilişkilerine de Türkiye hep bu açıdan bakmıştır. Bu bakımdan biz sınırlarımızda ne terör ne de tek yanlı oldubittilere asla rıza göstermeyiz. Türkiye bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Suriye halkının ve onların haklı mücadelesinin yanında durmaya devam edecektir." değerlendirmesinde bulundu.

Yıldırım, bölgede barış ve istikrarın tesisi bakımından kilit konumda olan ülkelerden Irak'ın, etnik ve mezhepsel çeşitliliğiyle Ortadoğu'nun bir model ülkesi olduğunu söyledi.

"Dost ve kardeş Irak'ın bu etnik ve mezhepsel zenginliğini muhafaza etmesi, toprak bütünlüğünü, siyasi birliğini koruması dış politikamızın önemli hedeflerinden birisidir." diyen Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Aramızda tarihi, kültürel, ekonomik ve sosyal açıdan koparılmaz bağlar bulunan Irak'ın güvenlik ve refahı, Türkiye'nin güvenliği ve refahı kadar önemlidir. Ülkemiz, Irak'ın DAEŞ, PKK ve PYD gibi terör örgütlerini yenerek, kalıcı güvenlik tesis etmek için elinden gelen desteği vermeyi sürdürecektir. Bu vesileyle Ankara'ya gelerek görevine başlayan Irak Büyükelçisi Hisham Ali Akbar İbrahim Al-Alawi'ye siz değerli büyükelçiler huzurunda teşekkür ediyorum, başarılar diliyorum. Sayın Büyükelçi'nin görevini en iyi şekilde yerine getirmesi için her türlü desteği, bölge ülkelerinin Ankara'daki tüm büyükelçilerine olduğu gibi kendisine de vereceğiz."

TARİHİN AKIŞININ DEĞİŞTİĞİ ÖNEMLİ BİR DÖNEMDE ÜLKEMİZDE GÖREV YAPIYORSUNUZ

Yıldırım iftara katılanlara, "Değerli konuklar, tarihin akışının değiştiği önemli bir dönemde ülkemizde görev yapıyorsunuz. Türkiye'nin ne denli kararlılıkla insani vazifeler üstlendiğine her gün şahit oluyorsunuz." diye seslendi.

Türkiye'nin Suriye'deki insani krizin başından itibaren din ve etnik köken ayrımı yapmaksızın açık kapı politikası izlediğini anımsatan Yıldırım, 3 milyona yakın Suriyeliye ev sahipliği yapan Türkiye'nin, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin rakamlarına göre "dünyada en fazla mülteci barındıran ülke" konumunda olduğuna işaret etti.

Türkiye'nin dünyadaki birçok ülkenin nüfusundan daha fazla Suriyeli'yi misafir ettiğini, onlarla ekmeğini paylaştığını belirten Yıldırım, şunları kaydetti:

"Bu yükün paylaşılması bütün dünya ülkelerinin asli görevlerindendir. Özellikle Avrupa Birliği ve ABD bu yükü paylaşma konusunda daha fazla gayret göstermelidir. Çifte standartlarla daha fazla yol alamayız. Ülkemizdeki Suriyelilerin hayat şartlarının iyileştirilmesi hususunda hükümet olarak gerekli tüm adımları atıyoruz. Bu alanda hiçbir fedakarlıktan kaçınmadık. Eğitimden sağlığa, meslek edindirmeden yaşam şartlarının iyileştirilmesine kadar birçok işleri büyük bir kararlılıkla, büyük bir istekle yapmaya devam ediyoruz. Bu çerçevede Suriyelilere çalışma hakkı tanıdık. Ülkemizde bulunan Suriyeliler için vicdani sorumluluk gereği yaptığımız bugüne kadarki harcamalar 11 milyar doları buldu. Helali hoş olsun. İnsan yaşatmak her şeyin önünde gelir. Bizim bir ilkemiz var, 'insanı yaşat ki devlet yaşasın.' İşte bunun için biz kültürümüzden, geçmişimizden aldığımız bu hasletimizi evimizde ekmeğimizi paylaştığımız kardeşlerimize yapmaktan asla ve asla tereddüt göstermiyoruz."

Buna rağmen uluslararası toplumun katkısının sadece 512 milyon dolar olduğuna dikkati çeken Yıldırım, "Suriye'deki insani krizle mücadele etme yükümlülüğü sadece komşu ülkelere havale edilecek bir iş değildir. Uluslararası toplumun sorumluluk ve yükü mutlaka paylaşması gerekiyor. Sorumluluk paylaşması adına atılacak adımlardan birisi, yeniden yerleştirmedir. Daha fazla sayıda ülkenin bu programa dahil olmasını ve Suriyelileri kabul etmesini bekliyoruz. Ayrıca insanların her gün ölüm tehlikesi altında yaşamlarına sebep olan göçün temel nedenlerine yönelik gerçekçi tedbirleri alma zamanı gelmiştir." diye konuştu.

Yıldırım, uluslararası toplumun, Türkiye'nin üzerindeki sorumluluk ve yükü mutlaka paylaşması gerektiğini dile getirerek, bu kapsamda atılacak adımlardan birisinin yeniden yerleştirme olduğunu dile getirdi.

Daha fazla sayıda ülkenin bu programa dahil olmasını ve Suriyelileri kabul etmesini beklediklerini kaydeden Yıldırım, "İnsanların her gün ölüm tehlikesi altında yaşamlarına sebep olan göçün temel nedenlerine yönelik gerçekçi tedbirleri alma zamanı gelmiştir. AB ve Suriyeli sığınmacılar ve düzensiz göçle mücadele için önemli bir işbirliği çerçevesi geliştirdik. Eylem planı ve 18 Mart tarihli Türkiye-AB mutabakatı Ege'de ölümlerin önlenmesi, insan kaçakçılığı zincirinin kırılması ve yasa dışı göçün, yasal göçle ikame edilmesini hedeflemektedir." diye konuştu.

Yıldırım, mutabakatın kısa sürede somut sonuçlarını verdiğini belirterek, özellikle 2015 Ekim ayında günlük 7 bini bulan Ege'deki düzensiz geçişin son dönemde 50'ye gerilediğini söyledi.

Geçişlerdeki bu azalmanın yaz aylarında da devam etmesi durumunda Ege'deki NATO faaliyetlerinin devamı için operasyonel ihtiyacın ortadan kalkacağını ifade eden Yıldırım, mutabakatla benimsenen bire bir değişim programı çerçevesinde Ege'deki 5 adadan bugüne kadar 462 düzensiz göçmen alındığını ve yeniden yerleştirme programı çerçevesinde de AB ülkelerine 511 Suriyeli'nin gönderildiğini kaydetti.

Yıldırım, mutabakat, yük ve sorumluluk paylaşımı çerçevesinde AB'nin Türkiye'deki Suriyeli'ler için yardım sağlamasının da öngörüldüğüne işaret ederek, "Yapılacak yardımlarla ülkemizde Suriyeli'lerin hayat şartlarının daha da iyileştirilmesi amaçlanmaktadır. 18 Mart tarihli mutabakatın diğer bir unsuru olan Türk vatandaşlarına vize serbestisi tanımasına yönelik AB taahhüdünün de gerçekleşmesini gecikmeden beklemekteyiz." dedi.

AB'NİN ÖNÜNDE CEVABI MEÇHUL SORULAR VE SORUNLAR OLACAKTIR

AB'de öne çıkan hususlardan birinin de 23 Haziran'da Birleşik Krallık'da yapılan referandumun olduğuna dikkati çeken Yıldırım, İngiliz halkının çoğunluğunun seçimini AB üyeliğinden ayrılma yönünde yaptığını hatırlattı.

Yıldırım, alınan bu kararın İngiliz ve Birleşik Krallık halkına hayırlı olması temennisinde bulunarak, Birleşik Krallık ve AB için bundan böyle yeni bir dönemin başladığını dile getirdi.

Bu gelişmenin bir ilk olması hasebiyle hayati öneme sahip olduğunu vurgulayan Yıldırım, şöyle konuştu:

"AB'nin önünde cevabı meçhul sorular ve sorunlar olacaktır. Birleşik Krallık esasen bu referandumda AB'ye bir mesaj vermiştir. AB'nin de bu mesajı iyi okuması, samimiyetle iç sorgulamasını yaparak daha kucaklayıcı bir vizyon ve gelecek arayışında olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu değişim diğer bazı AB üyelerinin Birleşik Krallığı örnek almaktan alıkoyacak bir netice vermesi için de mutlaka gereklidir. Yıllardır AB üyeliği yolunda çalışan bir ülke olarak bu yöndeki görüşlerimizi çeşitli vesilelerle birliğin çeşitli karar mercileriyle sürekli paylaştık. Türkiye olarak birliğin güçlenerek devam etmesinden yanayız. Birleşik Krallığın AB'den ayrılma kararının Avrupa'da doğurduğu en büyük risk milliyetçi ve ırkçı söylemlerin daha da güç kazanma ihtimalidir." 

Yıldırım, AB'nin bölgesinde ve ötesinde etkinliğini sürdürebilmesinin, duvarlarını tahkim ederek kendi içine kapanmak yerine daha kapsayıcı bir politika izlemesinden geçtiğini anlatarak, ırkçılık, İslam korkusu, İslam karşıtlığı ve yabancı düşmanlığının Avrupa başta olmak üzere bütün insanlık için yeni bir tehdit alanı olduğunu belirtti.  

Şu günlerde bu tehdide Avrupa her zamankinden daha çok maruz kaldığını ifade eden Yıldırım, insanlık adına bütün evrensel insani değerleri tehdit eden her türlü aşırılığa karşı uyanık olmanın gerekliliğine işaret etti.

Yıldırım, Türkiye'nin referandum sürecinde yürütülen kampanyaları çok yakından takip ettiğini anımsatarak, "Hem çıkış hemde kalış yönünde bazı politikacıların Türkiye ile ilgili gerçekçi olmayan üzüntü verici ifadeleri kaygıyla izlenmiştir. Türkiye, Birleşik Krallık'taki siyasiler tarafından tartışmanın odağına çekilmeye çalışılmış ancak ülkemiz böyle bir süreçte vakarlı durumunu muhafaza etmiştir. Bu yeni dönemde AB'de kalıştan yana olan yöneticilerin ülkemizin tam üyeliği ile ilgili kullandıkları ifadeler hayal kırıklığı, üzüntüden öte ikircikli bir yaklaşıma işaret ederek güven eksikliğini de beraberinde getirmiştir." şeklinde konuştu.

AB'nin yanı sıra Birleşik Krallık'ta yürütülen kampanyada kullanılan söylem ve tonun Avrupa'nın temel değerleriyle çeliştiğini aktaran Yıldırım, Türkiye'nin bir Avrupa devleti olduğunu söyledi.

Yıldırım, Türkiye'nin AB'nin eşit bir üyesi olmak için çalışmalarını uzun yıllardan beri kararlılıkla sürdürdüğünü ve sürdürmeye de devam edeceğine işaret ederek, "Yakın müttefik ve ortağımız Amerika Birleşik Devletleri'nde başkanlık seçim kampanyası devam etmektedir. Bu kampanyada, öne çıkan kimi nefret söylemlerini körükleyen İslam karşıtı söylemlerden de rahatsızlığımızı ifade etmek isteriz. Bu yaklaşımların seçim sürecinin ötesinde zemin kazanmaması ve etkin politikalarla dengelenmesi hayati öneme sahiptir." ifadesini kullandı.

 Yıldırım, Türkiye olarak yükselişe geçen ve ön yargılardan beslenen bu eylemlerle küresel düzlemde mücadele etmeye devam edeceklerini belirtti.

SÖZ KONUSU KARAR TARİHİ GERÇEKLİKTEN UZAK

Yıldırım, Almanya Federal Meclisi'nin 2 Haziran'da aldığı karara ilişin, Türk-Alman dostluğunun gereği olarak söz konusu kararın arkasında yatan niyetin ve neyin hedeflendiğinin farkında olduklarını ifade ederek, şunları söyledi:

"Alman Federal Meclisi'nin söz konusu kararının tarihi gerçeklikten uzak, tarihin istismarı ve tarihin siyasallaştırılmasına iyi bir örnek olduğu yönünde Avrupa'da ve hatta Ermenistan'da bile makale ve yorumlar çıkmaktadır. Bazı milletvekillerinin şahsi ve olumsuz gündemlerini 1915 olayları üzerinden Federal Parlamento'ya taşımış olmaları esef vericidir. Geçmiş geçmiştir. Geçmişi yeniden kurgulamak adeta imkansızdır. Parlamentolar, mahkemeler tarihçilerin işini asla yapamaz ve tarihi yeniden yazamazlar."

Yıldırım, gelecek nesillere huzurlu ve müreffeh bir dünya bırakmak için birleştirici politikalara, dayanışmaya olan ihtiyacın bugün, geçmişten daha fazla olduğunu vurguladı.

Bugün uluslararası barış ve güvenliğe yönelik en büyük tehditlerden birinin bu emelleri hedef alan terörizm ve teröristler olduğunu belirten Yıldırım, "Türkiye, DAEŞ, PKK, DHKP-C gibi azılı terör örgütleriyle aynı anda amansız bir mücadele vermektedir. Ayrıca yabancı terörist savaşçıların çatışma bölgelerine geçişini engellemek için olağanüstü bir gayret sarf etmekteyiz. Dikkatinizi çekmek isterim ki PKK ile YPG'nin komuta yapıları birdir, aynı merkezden yönetilmektedir. Nitekim PKK'nın intihar bombacıları sadece Irak'ta, Kandil'de değil, Suriye'de YPG kamplarında eğitim almaktadır. Kısacası PKK ve YPG aynı örgüttür. Bu gerçeğin dostlarımız tarafından artık bir an önce idrak edilmesini bekliyoruz. Biz PKK ile de diğer terör örgütleriyle de mücadelemizi özgürlük ve güvenlik dengelerini gözeterek hukuki zeminde sürdürmeye devam edeceğiz." diye konuştu.

Ulusal güvenliği tehdit eden legal görünümlü illegal oluşumlarla da hukuk çerçevesinde mücadelenin karalılıkla devam ettiğine işaret eden Başbakan Yıldırım şunları kaydetti:

"Bu grubun gizli gündemi doğrultusunda devlet içinde yürüttüğü faaliyetler hiçbir demokratik ülke açısından asla kabul edilebilir nitelikte değildir. Dostlarımızdan terörle mücadelemize samimi desteklerini bekliyoruz. Uluslararası toplumun terörün her türlüsüne karşı aynı kararlılığı sergilemesini arzu ediyoruz. Terörle mücadelede başarı için iyi terörist, kötü terörist ayrımının ortadan kalkmasının gereğine inanıyoruz. Türkiye teröre karşı gösterilen çifte standartlı tutumlardan artık yorulmuştur. Terör karşısında açık, net, kararlı ortak bir tutum bütün insanlığın faydasına olacaktır. Uluslararası toplumun ihtiyacı da budur. Sizlerden beklentimiz temsil ettiğiniz saygıdeğer makamlara Türkiye'nin terörün her türüne karşı verdiği büyük mücadeleyi en hakkaniyetli, en objektif ve en gerçekçi bir şekilde yansıtmanızdır. Türkiye, demokrasi ve hukuk devleti ilkesinden asla taviz vermeden terörle mücadele eden nadir ülkelerin başında gelmektedir."

Terörle mücadele bağlamında gündeme gelen dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin tartışmalara da değinen Yıldırım, "Bu konuda bilgi eksikliğinden kaynaklandığını düşündüğüm bazı haksız yorumlar ve ithamlarla karşı karşıyayız. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin yakın zamanda yapılan anayasa değişikliği yasamanın doğal bir takdiridir. Söz konusu değişiklik parlamenter demokrasinin gereği olarak milletvekillerimizin gizli oylaması sonucu kabul edilmiştir. Anayasada değişiklik yapmak açık bir şekilde Meclisimize tanınmış bir haktır. Bu konuda Meclisimizin yetkisi konusunda herhangi bir tereddüt asla söz konusu değildir. Esasen Parlamento'da temsil edilen bütün partiler bu oylama öncesi, bu konu gündeme gelmeden dokunulmazlıkların kaldırılması yönünde bir irade ortaya koymuşlar ve bunu da kamuoyu ile paylaşmışlardır. Üzerine basarak vurgulamak isterim ki dokunulmazlıkların kaldırılması kürsü dokunulmazlığı ve ifade özgürlüğü ile asla ilişkisi yoktur. Terör örgütüne silah temininden, çevre koruma ihlaline varıncaya kadar değişik suçları işlediği iddia edilen ve bu konuda dosyaları bulunan milletvekilleri hakkında dava açılmasını mümkün kılan bir oylamadır. Bu şekilde sadece HDP değil, sadece CHP değil, sadece MHP değil AK Parti'den de 150'nin üzerinde milletvekili hakkında iddialar söz konusudur." ifadelerini kullandı.

Yapılan değişikliğin muhalefet partilerini hedef aldığına dair iddiaların tamamen gerçek dışı olduğunu vurgulayan Yıldırım, iktidar partisi dahil bütün milletvekilleri için aynı iddialarla dosya ve fezlekelerin bulunduğunu hatırlattı.

Yıldırım, uluslararası alanda meydana gelen gelişmelerin idaresinin gittikçe daha karmaşık, zor bir hal almakta olduğunun altını çizerek, şöyle konuştu:

"Böyle bir ortamda Türkiye, hem kendi bölgesinde hem uzak coğrafyasında mevcut meselelerin çözümü için kararlılıkla çaba göstermeye devam edecektir. Türkiye, Akdeniz, Balkanlar ve Karadeniz'de aynı coğrafyayı paylaştığı komşu ülkelerle dostluk, dayanışma ve işbirliği gayretlerini artıracaktır. Türkiye ile İsrail arasında diplomatik ilişkilerin normale döndürülmesi için Roma'da yapılan görüşmeler bilindiği gibi mutabakatla sonuçlanmıştır. Yeni dönemin iki ülke için hayırlı olmasını diliyorum. 31 Mayıs 2010 tarihinde abluka altındaki Gazze'ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara gemisindeki şehitlerimizi bir kez daha rahmetle yad ediyorum. Bu vesileyle Türkiye'nin  pozisyonunu net olarak ortaya koymak isterim. Daima adalet ve hakkaniyet temelinde insanı ve insanlığı savunmaya devam edeceğiz. Herkesin iyiliğini istiyoruz. Gazze'de ilaç bulamayan insanın hukukunu da Myanmar'da yoksulluğun pençesinde bırakılan insanı da Halep'ten sürgün edilen masum insanların da yaşama hakkını dün sahiplendiğimiz gibi bugün de yarın da sahiplenmeye devam edeceğiz." değerlendirmesinde bulundu.

İnsanlığın bütün sorunlarının çözüm yolunun adalet olduğunu belirten Yıldırım, "Devletlerarası sorunların reçetesi de sadece adalettir. İnsanlığın yükünü beraber paylaşmaktan daha önemli bir meselemiz yoktur. Ramazan ayının tüm insanlığa barış, huzur ve kardeşlik getirmesini diliyorum. Bugün geleneksel hale getirdiğimiz bu iftar sofrasını bizler için hazırlayan AK Parti Genel Merkez Dış İlişkiler Başkanlığına, Dış İlişkiler Başkanımız ve ekibine teşekkür ediyorum." dedi.

Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
 
 
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2
Sağ 300x250 Reklam
YAZARLAR