Üst Header Banner Reklam
Anayasa Mahkemesi'nin Kararına Saygı Duymuyorum
Mahkeme bu şekilde bir karar vermiş olabilir. Ben Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar. Ama onu kabul etmek durumunda değilim, bunu da çok açık, net söyleyeyim. Ve verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum. Niye?...
28.02.2016 18:03:52
Bu haber 927 kez okundu
Anayasa Mahkemesi'nin Kararına Saygı Duymuyorum

 

“Anayasa Mahkemesi’nin Kararına Uymuyorum, Saygı da Duymuyorum”

Fildişi Sahili’ne hareketi öncesinde Atatürk Havalimanı’nda gazetecilerin sorularını cevaplayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Can Dündar ve Erdem Gül’ün Anayasa Mahkemesi kararı sonrası tahliye edilmesi ile ilgili olarak, “Mahkeme bu şekilde bir karar vermiş olabilir. Ben Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar. Ama onu kabul etmek durumunda değilim, bunu da çok açık, net söyleyeyim. Ve verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum. Niye? Çünkü ortada bir gerçek var. Bakın bu bir beraat kararı değildir, bu bir tahliye kararıdır” dedi.

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fildişi Sahili, Gana, Nijerya ve Gine’yi kapsayan Batı Afrika resmî ziyaretleri öncesinde Atatürk Havalimanı’nda yaptığı basın toplantısında gazetecilerin sorularını cevaplayarak gündemdeki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

 

“BU OLAYIN İFADE ÖZGÜRLÜĞÜYLE ALAKASI YOKTUR; CASUSLUK DAVASIDIR”

 

Bir basın mensubunun; Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’ün serbest bırakılması ile ilgili, sadece kişi hak ve hürriyetlerinin değil aynı zamanda ifade ve basın özgürlüğünün de ihlal edildiği yönünde hükümde bulunmasını hatırlatarak, AYM’nin bu kararını nasıl değerlendirdiği yönündeki sorusuna karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan şu cevabı verdi: “Her şeyden önce şu ana kadar dikkat ederseniz ben herhangi bir açıklamada bulunmadım ve bu konuyla ilgili de konuşmadım. Şunu bir defa çok açık, net söylemek durumundayım. Bu olayın ifade özgürlüğüyle yakından-uzaktan alakası yoktur. Bu bir casusluk davasıdır ve Cumhurbaşkanlığı Sözcümüz de bununla ilgili bazı açıklamaları Cuma günü yapmıştı. Bir defa biz bakar kör olmak durumunda değiliz. Bazı gerçekleri çok açık net görmeliyiz. Bana göre medyanın sınırsız özgürlüğü olamaz. Dünyanın hiçbir yerinde de medyaya sınırsız özgürlük yoktur. Ve bu haberlerde bu ülkenin Başbakanına, Cumhurbaşkanına bugünkü göreviyle burada da her türlü saldırı vardır. Yani basın mensubu kalkacak Cumhurbaşkanına, Başbakana istediği gibi saldıracak, istediği gibi onunla ilgili iftira oyunlarının içerisine girecek, biz buna seyirci kalacağız; böyle bir şey söz konusu olamaz.”

 

“AYM’NİN KARARI, BİR BERAAT KARARI DEĞİL TAHLİYE KARARIDIR”

 

Cevabının devamında, AYM’nin bu şekilde bir karar vermiş olabileceğini, kendisinin AYM’nin bu kararına sadece sessiz kalacağını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Ama onu kabul etmek durumunda değilim, bunu da çok açık, net söyleyeyim. Ve verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum. Niye? Çünkü ortada bir gerçek var. Bakın bu bir beraat kararı değildir, bu bir tahliye kararıdır. Aslında onlarla ilgili kararı veren mahkeme kararında direnebilirdi. Eğer kararında direnmiş olsaydı, bu bireysel başvuru veyahut da AYM’nin vermiş olduğu karar boşa çıkacak veyahut da şu anda tahliye edilmiş olan bu kişiler AİHM’e gideceklerdi. AİHM’e gittikleri zaman da oradan alacakları netice bellidir. Fakat bu süreç, bu şekilde atılan adımlar bana göre doğru adımlar değildir. Bakınız bizim 13-14 yıllık iktidarlarımız, medyanın fikir ve düşünce özgürlüğü noktasında en ideal noktaya ulaştıkları dönemlerdir. Bizim dönemlerimiz, basın mensuplarının sürekli ceza evlerine doldurulduğu bir dönem değildir. Eğer yazılı ve görsel medya bu konuda samimiyse, açsınlar bütün o künyeleri baksınlar. Yüzlerce basın mensubunun cezaevlerine tıkıldığı dönemler bizden önceki dönemlerdir. Bizden önceki dönemlerde ceza evlerindeki bu yüzlerce insan, acaba oralarda hangi suçlardan dolayı yatıyorlardı. Ve bizim iktidarımızda bunlar cezaevlerinden çıkmışlardır. Biz önlerini açtık, biz yaptığımız düzenlemelerle önlerini açtık. Ve biz bu yaptıklarımızla demek ki yanlış yaptık herhalde. Hâlâ bize saldıranlar bunları görmezden gelerek bize saldırıyorlar.”

 

“KİMSEYE, DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ MASKESİ ALTINDA BU ÜLKEYE SALDIRI HAKKI TANINMAZ”

 

Kişisel olarak ifade ve düşünce özgürlüğünün sonuna kadar yanında olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ifade ve düşünce özgürlüğü maskesi altında, bu ülkeye saldırı hakkının kimseye tanınmasına da taraftar olmadığını ifade etti ve şunları ekledi: “Çünkü bu bir casusluktur. Niye? Değerli arkadaşlar, hangi ülke olursa olsun istihbarat örgütleri herhangi bir savcının rahatlıkla müdahale edeceği bir örgüt değildir. İstihbarat örgütlerinin adeta sınırsız diyebileceğimiz yetkileri vardır. Zaten bu yetkiler olmazsa, o devlet güçlü olamaz, o devlet ayakta duramaz. Bayırbucak Türkmenlerine Millî İstihbarat Teşkilatımız yardım götürüyor; bu yardım sebebiyle sen kalkacaksın müdahale edeceksin. Oradaki şoförünü, subayını hepsini yatıracaksın yere, onları adeta bir düşman ordusunun mensuplarını yakalamış veya teröristleri yakalamış, onları yere yatıyormuş gibi yere yatıracaksın, silahları onlara uzatacaksın; bu ülkede yargı makamında olanlar o sürecin resmedilmesine aracı olanları, yardım yataklık edenleri tahliye edecek… Kusura bakmayın, ben bu kadar rahat onların yanında olamıyorum. Ve bu konuda da inandığım doğrular neyse bu doğruların sonuna kadar arkasında olduğumu ifade etmek istiyorum.”

 

“Suriye’de devam eden bir ateşkes süreci var, ancak bu ateşkesin ihlal edildiğine, bölgede çatışmaların devam ettiğine ilişkin haberler gelmeye devam ediyor. Bununla ilgili değerlendirmeniz ne olacak? Ayrıca, bu ateşkes ortamının devam etmemesi ve Suriye’de bir siyasi çözüm bulunmaması halinde Suriye’nin üçe bölüneceği, PYD kontrolünde bir Kürt devletinin kurulacağı yönünde ifadeler var, bunu nasıl değerlendirirsiniz?” şeklindeki soruya da cevap veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilgili ateşkes kararına ülkenin tamamında uyulmadığına, Suriye’nin üçte birini kapsayan bir alanda, kısmen uyulduğuna işaret etti.

 

“SURİYE’NİN KUZEYİNDE, TERÖR ÖRGÜTLERİNİN KORİDOR OLUŞTURMASINA İZİN VERMEYECEĞİZ”

 

Dün gece Tel Abyad’a ciddi bir DAEŞ saldırısının olduğunu ve bu saldırı sonucunda, şehrin yüzde 70’inin söz konusu örgüt tarafından yeniden ele geçirildiği ve koalisyon güçlerinin de şehre hava saldırıları düzenlediği yönünde bilgiler olduğunu aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu tabii sadece orada olan olaylar değil. Aynı şekilde Suriye’nin diğer bölgelerinde şu anda maalesef ateşkes yapılmış değil, orada da bu tür saldırılar devam ediyor. Üçte ikisi şu anda çok çok hareketli bir konumda... Temenni ederiz ki bugün yarın bu ateşkes sağlanmış olur ve Suriye’ye sulhu sükûn gelmiş olur. Fakat doğrusu bu sağlanabilirse Cenevre süreci yeniden bir canlılık kazanabilir. Aksi takdirde tabii bizim güven noktasındaki atacağımız adımları da bu sarsar ve sarsıyor. Ama bu bölünme ile ilgili endişeler şu anda herkeste var. Bu aynı şekilde bizde de var. Niye? Çünkü PYD ve YPG’nin kuzeyde sağlamak istediği koridoru birileri destekliyor. Bu destekleyenlerin kimler olduğunu sizler de takip ediyorsunuz, bizler de takip ediyoruz. Ama biz Türkiye olarak Suriye’nin kuzeyinde böyle bir koridorun oluşmasına imkân veremeyeceğimizi daha önce söyledik. Ve bu konuda da üzerimize düşen neyse bunu yapacağımızı da söyledik. Çünkü orada oluşacak böyle bir terörist örgütlerin koridoru bizim için her an bir sıkıntıdır, bir tehlikedir, buna fırsat veremeyeceğimizi tüm dostlarımıza söyledik. Özellikle koalisyon güçleriyle bunu paylaştık, paylaşmaya devam edeceğiz. Şimdi dedikodusu olan şeylere baktığınız zaman, üçte birin bir bölümünü de kim oluşturacak? DAEŞ. Bunu şu anda bu görüşmelerde rol alan ülkeler kabul edebilecek mi? Eğer kabul ederlerse, onlar da teröre destek vermeleri açısından çok ciddi bir sorumluluğun altına gireceklerdir. Batıya gittiğimiz zaman, Lazkiye kuzeyinde ve güneyindeki daha önce de söylediğim gibi oluşturulmak istenen bir butik devlet anlayışı var. Ve bu butik devleti de işte kimlerin kimler için kurmak istediğini, bunu da yine daha önce de söylemiştim, böyle bir gayretin içindeler. Fakat bu gayretler inşallah gerçekleşmeyecek diye düşünüyorum.”

 

YENİ ANAYASA VE BAŞKANLIK SİSTEMİNİN REFERANDUMA GÖTÜRÜLMESİ TARTIŞMALARI

 

Başka bir basın mensubunun; Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın değerlendirmelerine atıfta bulunarak, başkanlık sistemi ve yeni anayasanın ayrı ayrı referanduma götürülmesi hususunda bir çalışmanın olup olmadığı yönündeki sorusuna karşılık ise Cumhurbaşkanı Erdoğan şu açıklamaları yaptı: “Bu konu Cumhurbaşkanlığı makamının görevi değil, orada bir dil sürçmesi olmuş olabilir. Bu görev tamamıyla Parlamentonun görevidir ve bunun kararını Parlamento verecektir. Parlamento da böyle bir karar verirken burada neye ihtiyaç var? Bir defa 330’a ihtiyaç var. Eğer bir referandum yapılacaksa 330 reye ihtiyaç var. Eğer bu 330 sağlanabilirse, ancak hangi konuda referanduma gidilmek isteniyorsa o konuda referanduma gidilebilir. Şimdi bu 330’u sağlamak için gayret gösteren siyasi partiler, burada yeni anayasayla ilgili mi bir referandum yapacaklar veyahut da başkanlık sistemiyle ilgili mi bir referandum yapacaklar veyahut da içinde başkanlık sisteminin de olduğu bir yeni anayasayla ilgili mi bir referandum yapacaklar; onun kararını bunun müteşebbisleri verecektir. Yani birinci derecede hükûmetin böyle bir gayreti olduğunu biliyoruz, böyle bir gayretin içinde olacaktır.

 

“YENİ ANAYASA KONUSUNDA KARAR VERECEK OLAN MİLLETTEN KORKUYORLAR”

 

Yeni Anayasa çalışmalarıyla ilgili Anayasa Mutabakat Komisyonu’nun çalışmasının şu anda bir sıkıntıya uğramış vaziyette olduğunu aktaran ve Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın dört siyasi partiye tekrar bir mektubu olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, devamında şu değerlendirmelerde bulundu:  “Bu mektuptan ne gibi bir netice çıkar bunu da göreceğiz. Bu komisyon iş görür veya görmez, önemli değil. Tek başına burada iktidar partisi dahi kalkar kendisi anayasayla ilgili önergesini hazırlar ki başbakanlığım döneminde bizim yapmış olduğumuz hazırlıklar var bu konuda, zaten neredeyse teklifimiz hazır durumda. Bunu Parlamentoya sunar ve Parlamento da burada bu konuyla ilgili olarak, bu önergeyle ilgili olarak tavrını ortaya koyar. Bu 330’u yakalarsa zaten mesele yok, nereye gidilir? Millete gidilir. Asıl bu işin sahibi, karar verecek olan kimdir? ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’. Bunlar Atatürkçüyüz demiyorlar mı? Hadi bakalım Atatürkçüyseniz millete gidelim. ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletin’; millete soralım. Millet ne diyor? Yürüyün. O zaman yürüyelim. Millet ne diyor? Hayır. Başımız gözümüz üstüne. Yapılması gereken bu. Ama bunlar milletten dahi ne yapıyorlar? Korkuyorlar, sıkıntı burada. Onun için de bunlar kolay kolay millete gidemezler. Ve şu anda Meclis Başkanımızın mektuplarına nasıl bir cevap gelir onu da göreceğiz ve Meclis Başkanımızın mektubuna gelen cevaplarla da atılacak adımlar belirlenmiş olacaktır.”

Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2
Sağ 300x250 Reklam
YAZARLAR