Üst Header Banner Reklam
Başbakan Davutoğlu TÜBİTAK’ta Konuştu
Başbakan Ahmet Davutoğlu, TÜBİTAK'ta düzenlenen Ar-Ge Reform Paketi tanıtımı programında yaptığı konuşmaya, Diyarbakır Çınar İlçe Emniyet Amirliği lojman ve hizmet binasına gerçekleştirilen saldırıyı şiddetle kınayarak başladı.
14.01.2016 22:02:31
Bu haber 780 kez okundu
Başbakan Davutoğlu TÜBİTAK’ta Konuştu

 Başbakan Davutoğlu TÜBİTAK’ta Konuştu

Başbakan Ahmet Davutoğlu, TÜBİTAK'ta düzenlenen Ar-Ge Reform Paketi tanıtımı programında yaptığı konuşmaya, Diyarbakır Çınar İlçe Emniyet Amirliği lojman ve hizmet binasına gerçekleştirilen saldırıyı şiddetle kınayarak başladı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, insanlığın terörün her türlüsüne karşı ortak tavır göstermesinin, teröre karşı birlikte mücadele etmesinin zaruret haline geldiğini vurgulayarak, “Türkiye olarak kimden gelirse gelsin, kime yönelirse yönelsin, nerede gerçekleşirse gerçekleşsin, hangi gerekçeye dayanırsa dayansın terörün her türlüsüne karşı mücadelemizi sürdüreceğiz" dedi.

TERÖRÜN HER TÜRLÜSÜNE KARŞI MÜCADELEMİZİ SÜRDÜRECEĞİZ

Saldırıda, biri polis 6 vatandaşın öldüğünü, 6'sı emniyet görevlisi olmak üzere 39 vatandaşın yaralandığını bildiren Davutoğlu, ölenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifa diledi.

İstanbul'da gerçekleşen terör saldırısını da lanetleyen Davutoğlu, "Daha önce Madrid'de, Paris'te, Ankara'da, Suruç'ta olduğu gibi bu saldırılarda da gördük ki terör insanlığa düşmandır ve terörün hasmı bütün insanlıktır. İnsanlık olarak terörün her türlüsüne karşı ortak bir tavır göstermemiz, teröre karşı birlikte mücadele etmemiz artık bir zarurettir. Türkiye olarak kimden gelirse gelsin, kime yönelirse yönelsin, nerede gerçekleşirse gerçekleşsin, hangi gerekçeye dayanırsa dayansın terörün her türlüsüne karşı mücadelemizi sürdüreceğiz" diye konuştu.

Bir yandan terörle mücadeleyi sürdürürken, aynı zamanda terörün beslendiği kaynakları da birer birer kurutmaya kararlı olduklarını belirten Davutoğlu, güvenlik noktasında bütün tedbirleri alırken, Türkiye'yi demokratik ve ekonomik anlamda da en güçlü seviyeye taşımaya gayret ettiklerini dile getirdi.

Davutoğlu, Türkiye'nin 2002'den bu yana çok başarılı bir dönem yaşadığını ifade ederek, ekonomide, dış politikada, demokratikleşmede çok ciddi kazanımlar, büyük başarılar elde edildiğini söyledi.

Hükümet programında, seçim beyannamesinde vurguladıkları gibi Türkiye'nin niteliksel bir sıçramaya ihtiyacı olduğunun altını çizen Davutoğlu, bu dönemin niteliksel sıçramanın mührünün vurulduğu bir dönem olacağını kaydetti.

Bir açıdan bakıldığında işin kolay, bir açıdan bakıldığında çok zor olduğunu dile getiren Başbakan Davutoğlu, şöyle konuştu:

"İşimiz kolay çünkü geçmişe göre çok daha güçlü, özgüveni yüksek, altyapısı sağlam bir ülke durumundayız. Yeni bir sıçrama dönemini gerçekleştirmek için gerekli zemine, kudrete, siyasi iradeye ve imkana sahibiz. Bu güçlü zemin bize çok yardımcı olacak, bundan hiç şüpheniz olmasın. En önemli şey burada özgüvenimiz. Çok sağlam bir özgüven ile Türkiye artık 'gerçekleştirilemez' denen birçok hedefi gerçekleştirmiş bir ülke olarak, önüne daha büyük hedefler koymuş durumda ve bunu gerçekleştireceğiz. Ancak yine de önümüzdeki dönemin, sürecin ciddi zorluklar da taşıdığını hepimiz biliyoruz. Zira artık niceliği değil niteliği esas almamız ve niteliğe yoğunlaşmamız gereken bir eşikte bulunuyoruz."

Davutoğlu, geçen sene açıkladıkları "25 Öncelikli Dönüşüm Programı" ile nitelik sıçramasını sağlayacak alanları ve bu alanlara ilişkin eylemleri belirlediklerini anımsatarak, özellikle reel sektörle ilgili dönüşüm programlarında, teknoloji kapasitesine çok özel vurgular yaptıklarını söyledi.

64. Hükümetin Eylem Planı’nda da nitelik artışına daha büyük bir atıfta bulunduklarını hatırlatan Davutoğlu, "2023 hedeflerine ulaşmamız için muhakkak bir suretle daha yenilikçi, ileri teknolojili ve yüksek katma değerli bir üretim anlayışına, yapısına geçmemiz gerekmektedir. Bu nedenle bilim, yenilik ve teknoloji ekosistemini her yönüyle güçlendirmemiz, geliştirmemiz gerekiyor" diye konuştu.

BİLİMSEL YAYIN SAYIMIZ 3 KATINA ÇIKTI

"2002 yılında sadece 3,9 milyar Türk lirası olan Ar-Ge harcamasını 2014 yılında 17,6 milyar Türk lirasına çıkardık. Çok daha sevindirici bir husus ise bu harcamanın yarıdan fazlasının reel sektör tarafından yapılıyor olmasıdır. Burada bugün reel sektör temsilcilerimiz de var, onlara da teşekkürü bir borç biliyorum. Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranı biz göreve geldiğimizde yüzde 0,5 seviyesindeydi, 2014 yılında ise tarihimizde ilk defa, gururla ifade ediyorum, bizim için kritik bir seviye olan yüzde 1 seviyesini geride bıraktık. 2002 ile kıyasladığımızda her zaman özellikle insan unsuruna yaptığımız vurgunun bir zarureti, sonucu olarak tam zaman araştırmacı sayımız yaklaşık 4 katına, bilimsel yayın sayımız ise 3 katına çıktı."

Bilimsel yayınların seviyesinden memnun olmadıklarını dile getiren Davutoğlu, "Ancak göreceli olarak geçmişle karşılaştırdığımızda, çok ciddi bir sıçramayı yapmış olmanın da memnuniyetini ifade ediyoruz. Bu sürece katkı veren, bu gelişmelere imza atan herkese, kurumlarımıza, reel sektörümüze, üniversitelerimize teşekkürü bir borç biliyorum" ifadelerini kullandı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Tasarım faaliyetlerini destekleme kapsamına alıyoruz. Ar-Ge yatırımlarını ve nitelikli üretimi artıracak adımlar atıyoruz. Ar-Ge personelinin niteliğini ve istihdamını arttırıyoruz. Bu faaliyetlerin ticarileşmesini sağlayacak eylemleri hayata geçiriyoruz. Üniversite-sanayi işbirliğini güçlendiriyoruz. Ar-Ge ve yenilik desteklerinin koordinasyonunu daha etkin bir hale getiriyoruz. Bu hedefleri gerçekleştirmek için çok sayıda eylemi belirlemiş bulunuyoruz. Bugün devrim mahiyetinden attığımız bu adımların Türkiye’nin bir taraftan güvenlik gibi sorunla terörle mücadele ederken aynı zamanda büyük atılımların da öncüsü olacak bir perspektife sahip olduğunu görmenizi de rica ediyoruz" dedi.

Davutoğlu, TÜBİTAK'ta düzenlenen Ar-Ge Reform Paketi tanıtımı programında yaptığı konuşmada, yapacakları daha çok işlerinin olduğunu belirterek Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranını yüzde 3 seviyesine çıkarmaları gerektiğini, bunun 2023 hedefleri arasında yer aldığını söyledi.

Ar-Ge harcamalarını artırırken özel sektörün bu harcamalardaki payını da yüzde 60 üzerine çıkarmak zorunda olduklarını ifade eden Davutoğlu, 2014 itibarıyla 115 bin olan araştırmacı sayısını 200-300 bin ve daha yüksek rakamlara ulaştırmakta da kararlı olduklarını vurguladı.

Davutoğlu, Ar-Ge ve yenilik eko-sistemini oluşturan her unsurun, Ar-Ge ve mükemmeliyet merkezleri, teknoloji geliştirme bölgeleri, üniversitelerin, geliştiğini güçlendiğini vurgulayarak, öğrencilere girişimcilere, firmalara çok önemli burs ve teşvikleri verdiklerini aktardı.

Sistemde aksayan yönleri sürekli iyileştirmeye, daha iyi bir sistem kurmaya önem verdiklerini anlatan Davutoğlu, Ar-Ge ve Yenilik Reform Paketini böyle bir anlayışla hazırladıklarına dikkati çekerek, bu paketin temel hedeflerini şöyle açıkladı:

“Tasarım faaliyetlerini destekleme kapsamına alıyoruz. Ar-Ge yatırımlarını ve nitelikli üretimi arttıracak adımlar atıyoruz. Ar-Ge personelinin niteliğini ve istihdamını arttırıyoruz. Bu faaliyetlerin ticarileşmesini sağlayacak eylemleri hayata geçiriyoruz. Üniversite-sanayi işbirliğini güçlendiriyoruz. Ar-Ge ve yenilik desteklerinin koordinasyonunu daha etkin bir hale getiriyoruz. Bu hedefleri gerçekleştirmek için çok sayıda eylemi belirlemiş bulunuyoruz. Bugün devrim mahiyetinden attığımız bu adımların Türkiye’nin bir taraftan güvenlik gibi sorunla terörle mücadele ederken aynı zamanda büyük atılımların da öncüsü olacak bir perspektife sahip olduğunu görmenizi de rica ediyoruz."

Davutoğlu, Reform Paketi'nde öne çıkan eylemlerin bir kısmını da şöyle sıraladı:

“Tasarım merkezlerin Ar-Ge merkezlerinin yararlandığı destek ve muafiyetlerden de yararlanmasını sağlıyoruz. Buna göre tasarım merkezlerindeki tasarım harcamalarının tamamı vergi indirimine tabi olacak. Sigorta primi iş veren hissesinin yarısı, 2023 yılına kadar hükümetimiz tarafından karşılanacak. Tasarım merkezlerine gelir vergisi stopajı desteği ve damga vergisi istisnası da sağlayacağız. Ayrıca teknoloji geliştirme bölgelerinden gerçekleştirilecek bütün tasarım faaliyetlerini destek kapsamına alıyoruz. Teknoloji geliştirme bölgelerinde gerçekleştirilecek bütün tasarım faaliyetleri bu bölgelerde Ar-Ge faaliyetine sağladığımız destek ve muafiyetlerden yararlanacaktır. Tasarım faaliyetlerine dolayısıyla kapsamlı bir destek açıklamış bulunuyoruz. Ar-Ge ve tasarım yapan firmalara destek sağladığımız gibi Ar-Ge ve tasarım çalışmalarını sipariş yoluyla yapan firmaların da vergi indiriminden faydalanmasını sağlıyoruz. Sipariş yoluyla gerçekleştirilecek Ar-Ge ve tasarım harcama tutarının yüzde 50’si sipariş veren ve diğer yüzde 50’si de sipariş alan firmalarımızda Ar-Ge indirimine tabi tutulacak. Bakanlar Kurulu bu oranı yüzde yüze kadar çıkarmaya da yetkili kılınacak. Bu adımın özellikle Ar-Ge ve tasarım merkezi kurmaya gücü yetmeyen KOBİ’ler için büyük bir imkan büyük bir yenilik olduğuna inanıyoruz."

Davutoğlu, Ar-Ge merkezi kurmak için gerekli personel sayısını daha önce 50’den 30’a indirdiklerini anımsatarak, şimdi özellikle ileri teknoloji gerektiren, yazılım, ilaç bilgi teknolojileri, biyoteknoloji gibi sektörlerde bu rakamı 15'e düşürdüklerini, bu adımın da çok önemli olduğunu düşündüğünü dile getirdi.

"Ar-Ge ve tasarım merkezlerinde istihdam edilecek temel bilimler mezunların maaşlarının brüt asgari ücret kadarlık kısmını 2 yıl süreyle devlet olarak biz karşılamaya başlıyoruz. Hiçbir akademik gelişme, temel bilimler olmaksızın sağlanamaz" ifadelerini kulanan Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

"YÖK Başkanı ile bunu daha önce detaylı bir şekilde ele almıştık. Yarın YÖK üyeleriyle birlikte olacağım. Temel bilimleri desteklemeliyiz. Temel bilimler bütün bilimsel gelişmenin altyapısını oluşturur. Onun için temel bilimler konusu ülkedeki önemli sıkıntılardan biri olması nedeniyle sürekli gündemimizde olacak. Önce TÜBİTAK’ta bu bölümlerin başarılı öğrenciler tarafından tercih edilmesi için bir burs programı başlatmıştık. Şimdi de mezunların istihdamını kolaylaştırmak için bu adımı atmış bulunuyoruz. Firmaların ortak proje yapmalarını teşvik amacıyla rekabet öncesi işbirliği projelerine destek sağlamaya başlıyoruz. Bu firmalara hem gelir vergisi stopajı, damga vergisi istisnası, vergi ve sigorta indirimi gibi vergisel destekler sağlayacağız hem de diğer desteklerle önlerini açacağız. Ayrıca Ar-Ge'de kullanılacak makine, teçhizat, fizibilite ve danışmanlık giderleri için yüzde 50’ye kadar hibe destekleri vereceğiz. Ar-Ge , yenilik ve tasarım projeleri kapsamında yurt dışından temin edilen ürünlere gümrük vergisi istisnası getiriyoruz. Yurt dışıdan Ar-Ge için getirilmesi zorunlu ürünlerde Mavi Hat Uygulamasına geçerek bu ürünlerin beklemeden gümrükten geçişini sağlayacağız. Böylece hem Ar-Ge proje süreçlerini kısaltıyor hem de maliyetleri minimum indiriyoruz."

Başbakan Davutoğlu, ihtisas teknoloji geliştirme bölgelerinin kurulmasının önünü açtıklarını, bu odak yapıları öncelikli ve stratejik sektörler olan bilişim, sağlık, savunma ve uzay gibi sektörlerde kurmayı planladıklarını belirtti.

VERGİ İNDİRİMİ KOLAYLIĞI GETİRİYORUZ

Teknoloji geliştirme bölgeleriyle Ar-Ge ve tasarım merkezlerinde çalışan personelin projelerle ve lisans üstü eğitimleriyle ilgili olarak dışarıda geçirdikleri süreleri de muafiyet kapsamına aldıklarının altını çizen Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Buralarda çalışan bir personelin dışarıda bir saha araştırması yapması veya uluslararası bir konferansa katılması gerekiyorsa artık bu sürelerin tamamını bu kapsama alıyoruz. Yüksek lisans için 1,5, doktora için ise 2 yıllık süre muafiyet kapsamına alınacak. Teknoloji geliştirme bölgelerinde yer alan veya tekno gelişim desteğiyle kurulan firmalara doğrudan girişim sermayesi sağlayan firmalara vergi indirimi kolaylığı getiriyoruz. Mevcut durumda girişim sermayesi fonları herhangi bir firmaya yatırım yaptığında bazı vergi avantajlarından faydalanıyor. Şimdi ise bu yatırımların bir fon aracılığıyla olmaksızın doğrudan teknoloji geliştirme bölgelerinde yer alan veya tekno girişim desteğiyle kurulan firmalara yönelmesi durumunda çok daha yüksek oranlı vergi indirimlerinden faydalanmalarının önünü açmış oluyoruz. Tekno girişim sermayesi desteğinin şartlarını iyileştiriyoruz. Buna göre 100 bin lira olan destek limitini projenin niteliğine göre 500 bin liraya kadar çıkaracağız ve gerekirse daha da arttırmanın önünü açacağız. Ayrıca bu desteğe mezuniyetten sonraki 5 yıl içinde başvurma şartını da 10 yıla çıkaracağız."

Davutoğlu, bilişim sektöründeki firmaların güvenli ve kaliteli yazım geliştirmeleri için standart belirleme ve yetkilendirme sistemini getirdiklerini vurgulayarak, "Üniversite sanayi işbirliği faaliyetlerinde bulunan öğretim üyelerimizin bu faaliyetlerden elde ettiği gelirlerden gelir vergisi kesintisi yapılmasına son veriyoruz. Bununla da yetinmiyoruz. Ayrıca üniversitenin bu gelirle ilgili döner sermaye kesintisini en fazla yüzde 15 olacak şekilde sınırlandırıyoruz. Eskiden öğretim üyesi bu gelirin yaklaşık yüzde 54'ünü kazanırken artık yüzde 85'ini kazanabilecek ve üstelik gelir vergisi kesintisi de yapılmayacak. Buradaki eylemleri hayata geçirerek 25'inci öncelikli dönüşüm programımızda vadettiğimiz eylemlerden 26'sını hayat geçirmiş bulunuyoruz" diye konuştu.

AKADEMİSYENLERİN BİLDİRİSİNDEN HİCAP DUYDUM

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Aydın olmak, demokrasiyi savunmak önce demokratik yöntemleri savunmakla olur. Tekrar soruyorum. Daha bugün gece yarısı emniyet lojmanlarını ve lojmanların etrafındaki evleri hedef alan, biri 5 aylık olan 5 sivil ve bir emniyet görevlisi vatandaşımızın katledilmesine sebebiyet veren bir terör örgütünün arkasında niçin hizalanıyorsunuz? Niçin bu terör örgütüne dönüp, bütün o bildiride, altına imza koyduğunuz bildiride bir eleştiri getirmiyorsunuz" dedi.

Davutoğlu, TÜBİTAK'ta düzenlenen Ar-Ge Reform Paketi Tanıtım Programında yaptığı konuşmada, bir grup akademisyen tarafından imzalanan bildiriye değindi.

Türkiye'nin imkan ve kaynakları daha çok nasıl zenginleşir, hukuk ve demokratik düzen daha ileri nasıl taşınır, vatandaş nasıl daha mutlu olur, bölgesel farklar nasıl giderilir diye gece gündüz çalıştıklarını belirten Davutoğlu, böyle bir ortamda ülkenin sınırlı imkan ve kaynaklarıyla okuyup akademisyen olanların akıl dışı bildirilere imza atabilmelerini bir akademisyen olarak hayretle karşıladığını bildirdi.

Akademiye, düşünce özgürlüğüne ve demokratik mücadeleye ömür vermiş bir insan olarak söz konusu bildiriye imza atan akademisyenleri muhasebe yapmaya davet eden Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Eğer ciddiyetle bu imza attıkları bildiriye tekrar bakarlarsa hicap duyacaklarına inanıyorum. Daha önceki örneklerinde gördüğümüz gibi birçoğu okumadan belki imza atmıştır, birçoğu da imza attıkları bu bildiriyi okuduktan sonra tekrar muhasebe etme ihtiyacı hissetmiştir.

Bizler terörle mücadele ederken, her gün bir taraftan DEAŞ gibi uluslararası bir terörle, diğer taraftan 5 aylık bebeğin de olduğu lojmanlarda sivili katleden bölücü terör örgütüyle mücadele ederken, vatandaşlarımızın can ve mal emniyeti için çalışırken, ülkenin bütün meselelerine sahip çıkması gereken akademisyenlerimizin böylesine bir bildiriye imza atmış olmaları gerçekten büyük üzüntü veriyor. Bizler önce hayat, önce insan ilkesinden yola çıkarak insanlık onurunu aziz biliyoruz. İnsan hak ve özgürlüklerini genişletmek için yaptığımız sessiz devrimleri inkar eden kimse ve hiçbir çevre olamaz. Ben de açıkça ifade ediyorum, bu bildiriye yansıyan provokatif dil, fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez. Zira ben bu bildiriyi, tek tek harfi, virgülüne kadar düşünerek okudum. Kafamı iki elimin arasına alarak bu bildiriye imza atan, bir kısmını da şahsen tanıdığım akademisyenlerin psikolojilerini anlamaya çalıştım, büyük üzüntü ve hicap duydum. Demokratik hukuk devletinde yaşayan aydınlar ve vatandaşlar olarak böylesine tek yanlı ve şiddet ve terörü mazur görüp, meşru kamu düzenini korumaya çalışılmasını insafsızca eleştirilen yaklaşımın nasıl sergilenmiş olduğunu ciddi bir şekilde hepimizin düşünmesi lazım."

KAVRAMLARIN ARKASINA SAKLANMAYALIM

Sayısız cinayet işleyen ve kan döken bölücü terör örgütü için tek bir cümle kurmayan, korsan örgüt bildirilerine imza atan, devletin bölge halkına katliam uyguladığını iddia eden bir bildirinin hiçbir meşru, hukuki ve insanı mülahaza içermediğini vurgulayan Başbakan Ahmet Davutoğlu, söz konusu bildiriye imza atan akademisyenlere şu soruları yöneltti:

"Bir, demokratik yönetimlerin emri altındaki meşru güçler dışında silahlı güçlere izin veren tek bir ülke var mıdır dünyada? Demokrasi, meşru silah kullanma yetkisine sahip yapıların dışında başka yapıların silah kullanmasını içerir mi? Şimdi buradan meydan okuyucu bir soru soruyorum, bu akademisyenler bana demokratik hukuk devleti içinde tek bir ülke göstersinler ki bu ülkenin demokratik yönetimi meşru güç kullanma yetkisine sahip güvenlik birimleri dışında silahlı güçlere izin vermiş olsunlar. Kavramların arkasına saklanmayalım. Beni de ziyarete gelen bazı aydınlar oldu. Hep şunu söylediler, 'Barış istiyoruz, demokrasi istiyoruz', doğru. 'Çatışmalar dursun', doğru. Biz de barış ve demokrasi istiyoruz. Ben burada babamdan kalan bir miras dolayısıyla bulunmuyorum. Sahip olduğumuz maddi imkanlar dolayısıyla da bulunmuyoruz. Milletimiz son seçimde yüzde 85 katılım, yüzde 97,5 temsil ve yüzde 49,5 destekle bize bu emaneti verdiği için huzurunuzdayım. Şimdi soruyorum, dünyada tek bir ülke göstersinler ki meşru güvenlik birimleri dışında silahlı bir gücün, bir terör örgütünün, hadi onlar orayı bir terör örgütü olarak görmüyorlarsa bir silahlı gücün bulunmasına izin verir mi?"

Başbakan Davutoğlu, demokrasiden, hukuktan, barıştan, çağdaşlıktan bahsetmenin kolay olduğunu ifade ederek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Cevap versinler. Mesela bu bildiriye imza attığı söylenen, kimisini de tanıdığım, geçmişte akademik tartışmalarda bulunduğum Amerikalı akademisyenlere söylüyorum. Amerika Birleşik Devletleri demokratik bir hukuk devleti olarak, herhangi bir silahlı gücün, diyelim Teksas eyaletinde belli şehirlerde silah yığınağı yapan bir gruba karşı acaba nasıl davranırdı? Ya da üyesi olmaya azimle kararlı olduğumuz Avrupa Birliği'nin herhangi bir ülkesinde aydınlar çıkıp, mesela Almanya'da belli bölgelerde silahlı bir grubun o bölgenin sokaklarında barikatlar kurup, çukurlar açması halinde Avrupalı aydınlar acaba hükümete dönüp, 'Bırakınız bunu yapsınlar, bırakınız doçkalarla, kanaslarla, tank savarlarla şehirleri, ilçeleri işgal etsinler, niye dokunuyorsunuz' der miydi, diyebilir miydi? Bunu diyene çağdaş demokratik bir devletin vatandaşı olarak muamele edilir miydi? Herkesin samimi ve dürüst olması lazım."

Demokrasiden, barıştan bahseden herkesin önce barışın ancak kamu düzeniyle sağlanabileceği ve bunun da çağdaş devletin en olmazsa olmaz şartı olduğunu görmesi gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, söz konusu bildiriye imza atanlardan, kendisine herhangi bir çağdaş, demokratik hukuk devletinin bir bölgesinde, bir şehrinde, bir ilçesinde, bir silahlı örgütün hakimiyet kurmasına izin verildiği örneğini göstermelerini istedi.

Kimsenin demokratik bir yolla iktidara gelmiş bir yönetim ile halkın günlük hayatını karanlığa boğan bir terör örgütü arasında eşitleme yapamayacağını anlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Şimdi ikinci soruyu soruyorum, devlet ile terör örgütünü eş tutmanız hangi demokrasi anlayışınıza, akademik yetkinliğinize dayanıyor? Çok objektif şartlarla soruyorum ve açık bir tavır sergilemelerini istiyorum. 'Çatışmalar dursun' demek eğer şuysa, 'devlet güvenlik birimlerini bu ilçelerden çeksin, bu ilçeleri fiilen hiçbir meşru temele dayanmayan ve tamamıyla terör uygulayan bir örgütün mensuplarına terk etsin' diyorlarsa sadece Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak değil, bu ülkenin onurlu bir vatandaşı ve bir akademisyen olarak onlara diyorum ki demokratik yönetim dışında hiçbir yönetimin ya da örgütün ülkenin herhangi bir yerinde böylesine bir hakimiyet kurmasına izin vermeyeceğiz, izin vermemiz de mümkün değildir. Aydın olmak, demokrasiyi savunmak, önce demokratik yöntemleri savunmakla olur. Seçim ve halkın iradesiyle oluşmuş parlamento dışında kimse kendi başına herhangi bir yönetim biçimi ilan edemez, kimse meşruiyetini halktan almayan bir güç tekelini kullanamaz. Şimdi tekrar soruyorum, elinizi vicdanınıza koyun, emniyet lojmanlarını ve lojmanların etrafındaki evleri hedef alan, biri 5 aylık olan 5 sivil ve biri emniyet görevlisi vatandaşımızın katledilmesine sebep olan bir terör örgütünün arkasında niçin hizalanıyorsunuz? Niçin bu terör örgütüne dönüp, bütün o bildiride bir eleştiri getirmiyorsunuz?"

TERÖR ÖRGÜTÜNÜ HİÇBİR ELEŞTİRİYE TABİ TUTMAMANIZI NEYLE AÇIKLIYORSUNUZ?

Başbakan Davutoğlu, herkesi elini vicdanına koymaya davet ederek, bildiriye imza atan akademisyenlere, "Terör eylemlerini üstlenen ve yeni terör eylemleriyle tehdit eden bir terör örgütünü hiçbir eleştiriye tabi tutmamanızı neyle açıklıyorsunuz" diye sordu.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Bildiriye imza atan ve bir kısmı da yurt dışında yaşayan akademisyenler, bu bildirinin mahiyetinden haberdar mıdır? Haberdar oldularsa aynı anlayışı demokratik yolla seçilmiş yönetimlerine teklif edebilirler mi? Gayri hukuki hiçbir uygulamaya bu ülkede müsaade edilmez" dedi.

Burada sadece Türkiye Cumhuriyeti'nin değil aynı zamanda kamu düzeninin hedef alındığını ifade eden Davutoğlu, bildiriyle devletin meşru güvenlik birimlerinin, bölücü terör örgütünün militanlarıyla eşitlenmek istendiğini belirtti.

Davutoğlu, bölücü örgütlerin, Türkiye'de kendisinden menkul alt düzencikler ortaya çıkmasını istediğine işaret ederek, "Sadece PKK'nın hakim olacağı bir düzeni, sadece PKK'nın dikte ettiği, halk üzerinde baskı yönetimini destekliyor musunuz veya buna izin verilmesini demokratik mi buluyorsunuz? Bir an düşünün, Cizre'de güvenlik birimlerimiz çekilmiş olsa Cizre'yi biz bu barbarlara, bu alçaklara, çocukları, sivilleri katleden bu teröristlere mi bırakacağız. Her türlü insani, vicdani muhasebeyi yapar, tek bir vatandaşımızın acı hissetmemesi için, tek bir vatandaşımızın gözünden bir damla yaş dökülmemesi için her şeyi yaparız" diye konuştu.

Bildiriye imza atanların, teröristlere "silah bırakın" demesi gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, Meclis'te ve kamuoyunda her şeyi konuşabileceklerini ancak meşru güvenlik birimleri dışında kimsenin silahı eline alamayacağını dile getirdi. 

Davutoğlu, tek mesele ve gayelerinin, vatandaşların hiçbir terör örgütünün şiddet ve baskısına maruz kalmadan hayatlarını devam ettirmesi ve özgürce yaşaması olduğunu belirterek, "Bildiriye imza atan ve bir kısmı da yurt dışında yaşayan akademisyenler bu bildirinin mahiyetinden haberdar mıdır? Haberdar oldularsa aynı anlayışı demokratik yolla seçilmiş yönetimlerine teklif edebilirler mi? Gayri hukuki hiçbir uygulamaya bu ülkede müsaade edilmez. Her türlü ayrımcılığı reddederek bütün vatandaşların hukukunu korumak, hükümetimizin yegane varlık sebebidir. Vatandaşlarımıza hayatı zehir eden terör örgütü ve terör örgütüne mensup teröristlerle mücadelemiz hukuk ve adalet terazisine halel getirmeden devam edecektir" ifadesini kullandı.

EN BÜYÜK REFORM YENİ ANAYASA

Hükümetin bir aylık tüm vaatlerini yerine getirdiğini kaydeden Davutoğlu, 3 aylık vaatlerin de büyük oranda tamamlandığını bildirdi.

Çok önemli gördükleri Ar-Ge ve Yenilik Reform Paketi'nde yer alan kanuni düzenlemeleri de en kısa sürede Meclis gündemine taşıyacaklarını ifade eden Davutoğlu, "Ar-Ge ve yenilik konusu ülkemiz için o kadar kritik konular ki açıkçası muhalefetin de bu düzenlemelere destek vereceğini ümit ediyorum" dedi.

Muhalefet partilerinin liderlerinin, görüşmelerde, bu anlamdaki reform paketlerine destek vereceklerini ifade ettiklerini belirttiklerini söyleyen Davutoğlu, "Özellikle KOBİ'lere büyük destek sağlayan, üniversitedeki akademisyenlerimize büyük imkanlar sağlayan bu paketi de bir zorluk çıkmadan Meclis'ten geçireceğimizi ümit ediyorum. Muhalefet partilerimizin bu paketi daha da geliştirmeye yönelik teklifleri varsa bunlara da açığız. Olduğumuz yerde durmayacağız, yaptığımız atılımları bundan sonra da sürdüreceğiz" değerlendirmesinde bulundu.

Davutoğlu, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının şu anda "Üretim Reform Paketi" üzerinde çalıştığını anlatarak, Ar-Ge ve üretim paketlerinin, Türkiye'deki niteliksel sıçramanın 2 önemli ayağını oluşturacağını vurguladı. 

Bütün hayat alanlarında olduğu gibi bu alandaki en büyük reformun da yeni anayasa olacağına işaret eden Davutoğlu, bunun da Türkiye'nin ertelenmiş bütün özlemlerine cevap vereceğini sözlerine ekledi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Her türlü eleştiriyi dinlemeye hazırım ama bu ülkeyi, birtakım silahlı örgütlerin karşılıklı etki alanlarına bölmeye yönelen hiç bir eyleme izin vermedik, bu yönde bize gelecek hiç bir eleştiriyi de bu anlamda objektif olarak görmüyoruz" dedi. 

Davutoğlu, TÜBİTAK'ta düzenlenen Ar-Ge Reform Paketi Tanıtımı programında yaptığı konuşmada bazı akademisyenlerin yayınladıkları bildiriye değindi.

Bildiriyi imzalayanların, "hiçbir terör mağduru vatandaşın gözlerinin içindeki acıyı hissetmediğini" ifade eden Davutoğlu, şunları söyledi:

"Bu bildiride terör örgütüne hiçbir şey söylemeyen, bu bildiriye imza atanlara soruyorum, iki ihtimal var; ya terör örgütünün eylemlerini destekliyorlar ya da Türkiye gerçekliğini hiç tanımıyorlar. Hiç terör olayının mağdurunu görmemişler, hiçbir terör mağduru vatandaşımızın gözlerinin içindeki acıyı hissetmemişler. Şimdi soruyorum; terör örgütünün eylemlerini benimsiyor musunuz? Yarın YÖK Genel Kurulu'na kadar da bu akademisyenlere bir anlamda sorulara cevap verme imkanı sunuyorum.

Her türlü eleştiriye ben Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak cevap vermeye hazırım. Akademisyen olmak aynı zamanda sorulara cevap vermeyi, eleştiriye hazır olmayı da gerektirir. Net olarak soruyorum; bildirinizde terör örgütünden tek bir kelime bahsetmiyorsunuz, terör örgütünün bu eylemlerini benimsiyor musunuz? Dün gece 5 aylık bir bebeği katleden bu terör örgütünü, eylemlerini benimsiyor musunuz? Benimsemiyorsanız yeni bir bildiriyle onu açıklamanız lazım. İkinci bir soru; devleti eleştirdiğiniz gibi terör örgütünü eleştirebiliyor musunuz? Aslına bu soru, kritik bir sorudur. Türkiye'de devleti eleştirmek kolay çünkü devlet hukuk devleti kuralları içerisinde davranır ama terör örgütünü eleştirmek kolay değil. Çünkü terör örgütü gelir ve hukuk devleti dışında kendisini eleştirenleri de cezalandırır. Öylesine bir örgütle karşı karşıyayız ki özgür düşünceyi yok sayan, Stalinist, çağdışı bir anlayışla 'benim olduğum yerde benden başka hiçbir anlayışa izin yoktur, hiçbir anlayış barınamaz, hiçbir siyasi parti barınamaz' diyen bir terör örgütü ile karşı karşıyayız."

Davutoğlu, AK Parti teşkilatlarına yönelik saldırıları da hatırlatarak, şunları söyledi:

"Şimdi soruyorum bu akademisyenlere, Erzurum Karayazı İlçe Başkanımız, 7 Haziran öncesinde yani ortada daha huzur ve demokrasi operasyonları yokken, dağa kaldırıldı ve işkenceye tabi tutuldu. Günlerce işkenceye tabi tutuldu. Sesleri çıktı mı bu akademisyen arkadaşlarımızın? İşte söylüyorum, Şırnak'ta Şırnak Kadın Kolları Başkanımızın evi ateşe verildi, arabası yakıldı. O yiğit kadın, o yiğit Kürt kadını gece kendisini aradığımda 'Sayın Başbakanımız bizi merak etmeyin, son nefesimize kadar bu ülkeye bağlıyız ve bunlara meydanı bırakmayacağız' dedi.

Bölge halklarından bahseden bu akademisyen arkadaşlarımız, acaba bu kahraman Kürt kadınını nereye koyuyorlar? O bölgenin çocuklarını, bize günlerce, haftalarca, aylarca 'bizi bu baskıdan kurtarın' diye yazan işadamlarını, zorla haraç vermeye zorlanan, mücavir yerlerde mezarlık görüntüsü altında yapılan yerlerde işkenceye tabi tutulan bölge aydınlarını, iş adamlarını niye yok sayıyorlar? 'Bizim mitingimize Siirt'te katıldı' diye, mitingimizden çıkar çıkmaz saldırıya uğrayan genç kızlarımızın darp izlerini niye görmüyorlar? Herkes artık safını bu anlamda belirlemek durumundadır."

Konuşmasında herkesin eleştiri yapabileceğini ama eleştirinin görevini hukuk kuralları içerisinde yapan devlete olamayacağını vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Dönsünler bu arkadaşlar bir gün, bir saat, bir dakika Kandil'e dönüp bir hitapta bulunsunlar, acaba ne diyecekler merak ediyorum. Merak ediyorum Kandil'e dönüp ne diyecekler? Merak ediyorum Sur'da, o tarihi Sur'un... Fatihpaşa hala hatırladığımda ki sonuna kadar Diyarbakır'ın her bir taşını korumaya ahdettik, Fatih Paşa Camii'ni yakan teröristlere ne diyecekler? Eğer şöyle bir iftirada bulunuyorlarsa; 'bunları da zaten devlet yapmıştı', o zaman Türkiye'de yaşamıyorlar, başka bir alemde yaşıyorlar. Devlet, yaptığı her eylemin hesabını, devlet memurları, bizler vermeye hazırız ama acaba terör örgütünden hesap sorabilir mi bu arkadaşlar?"

DEAŞ'A, DHKP-C, EL KAİDE'YE TANIMADIĞINIZ HAKKI PKK'YA NİYE TANIYORSUNUZ

Bildiri yayımlayan akademisyenlere "Devletin DEAŞ terör örgütüne karşı verdiği mücadeleyi de yanlış ve haksız buluyor musunuz?" ifadelerini kullanan Davutoğlu, terör saldırılarını hatırlattı. Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Yani bize dönüp şunu diyor musunuz; 'bırakın Türkiye'nin bazı yerlerinde de DEAŞ böyle silah biriktirsin, barındırsın diyebilir misiniz? DEAŞ'a, DHKP-C, El-Kaide veya başka örgütlere tanımadığınız hakkı PKK'ya niye tanıyorsunuz? Yine herkes elini vicdanına koysun, 20 Temmuz Suruç saldırısı oldu. Ben Şanlıurfa'da DEAŞ'ın yaptığı saldırıda yaralanan vatandaşlarımızı, canlarımızı ziyaret ettim aynı gün PKK, Adıyaman'da saldırdı. Daha hiçbir operasyon yoktu ve bir askerimizi şehit etti. 21 Temmuz;  DHKP-C militanları İstanbul'da silahlarla sokağa çıktılar. 22 Temmuz; Ceylanpınar'da uyuyan iki polisimiz şehit edildi. 23 Temmuz; DEAŞ, sınırda bir askerimizi şehit etti. Biz o zaman üç günlük arka arkaya olayları sıraladığımızda bu üç terör örgütünün birer maşa olarak Türkiye'ye aynı anda saldırıya geçtiği kararına vardık ve operasyonları böyle başlattık. Yani şunu mu istiyorlar, gelsinler ki bunu PKK üstlendi, polisimizi şehit etsinler gece yarısı evinde devlet sessiz kalsın öyle mi? Aynı günlerde sakallı olması dolayısıyla DEAŞ mensubu diye sivil vatandaşlarımızı PKK şehit etti, Hiç DEAŞ ile ilgisi olmayan. Şuna mı izin verseydik; bir gün gelsin PKK adı altında DEAŞ'lıları, DEAŞ'lılar PKK'lıları öldürsünler Türkiye'de demokratik hukuk devletinin düzeni kalmasın. Biz buna izin verir miyiz?"

TEK BİR VATANDAŞ ZARAR GÖRMEYECEK

Başbakan Ahmet Davutoğlu, yapılan operasyonlar sırasında sivil zayiata izin verilmemesi talimatı verdiklerini vurgulayarak sözlerini şöyle tamamladı:

"Çok açık ve net söylüyorum; her türlü eleştiriyi dinlemeye hazırım ama bu ülkeyi birtakım silahlı örgütlerin karşılıklı etki alanlarına bölmeye yönelen hiç bir eyleme izin vermedik, bu yönde bize gelecek hiç bir eleştiriyi de bu anlamda objektif olarak görmüyoruz. Şimdi yine soruyorum; DEAŞ ile yürütülen mücadeleyi yanlış bulmuyorsanız, PKK'ya yönelik mücadeleyi hangi demokratik ve akademik gerekçelerle gerekçelendiriyorsunuz? Yine soruyorum terör örgütlerini gerçekleştirdikleri eylemler üzerinde değil de kimlikler üzerinden değerlendirmek nasıl bir demokratik veya akademik perspektife dayanıyor? Yine bir insan olarak sorum, bir akademisyen olarak değil hayatınızda hiç terör örgütü tarafından öldürülen masum vatandaşlarımızın geride bıraktığı eşlerinin, çocuklarının gözlerine baktınız mı? Ellerinden tuttunuz mu? Bir şehit yetiminin gözünden dökülen yaşların acısını hiç hissetiniz mi? Evet bakın ben söylüyorum. Bu terörle mücadeleyi yürüten bir hükümetin başındaki başbakan olarak söylüyorum; bu terör örgütünün dağa kaldırdığı ve kandırdığı her çocuk için üzülüyorum. Kaybettiğimiz her çocuk için bu ülkenin değeri olarak üzülüyorum. Keşke onları anfilerde, keşke onları konferans salonlarında, keşke onları kültür sergilerinde, kitapçılarda tanıyıp onlara hocalık yapma imkanım olmuş olsaydı. Dökülen her göz yaşı için biz acı hissediyoruz ama siz bu bildiride bir şehit yetimi çocuğun acısını gördünüz mü? O acıyı hissetiniz mi? İşte aramızdaki fark bu. Suç dahi işlemiş olsa biz devlet olarak suç işleyen kudreti gösterir, kudretimizi ama aynı zamanda herkese merhametimizi gösteririz. Hiç kimsenin demokratik hukuk devleti kuralları dışına çıkmasına izin vermedik vermeyiz. Bugünkü uyguladığımız operasyonlarda sokağa çıkma yasaklarının bazen planlanandan uzun sürmesinin sebebi de budur. Çünkü güvenlik birimlerimize verdiğimiz talimat açıktır; sivil zayiata izin vermeyeceksiniz. Gerekiyorsa santim santim gideceksiniz ama tek bir vatandaşım zarar görmeyecek, teröristlere ise kararlı duracaksınız. Teröristlere karşı ne kadar kararlıysanız vatandaşlarımıza karşı o kadar merhametli ve şefkatli olacaksınız dedik. "

Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2
Sağ 300x250 Reklam
YAZARLAR