Üst Header Banner Reklam
 
BAŞBAKAN GENÇLERLE BULUŞTU
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Biz tarihi süreklilik içinde Selçuklu'nun, Osmanlı'nın ve Türkiye Cumhuriyeti'nin birbirinin devamı olduğu bir tarihi çizginin takipçileriyiz" dedi.
4.06.2015 18:26:08
Bu haber 779 kez okundu
BAŞBAKAN GENÇLERLE BULUŞTU

 BAŞBAKAN HALİÇ KONGRE MERKEZİ’NDE KONUŞTU

Tarihi çizginin takipçileriyiz

 

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Biz tarihi süreklilik içinde Selçuklu'nun, Osmanlı'nın ve Türkiye Cumhuriyeti'nin birbirinin devamı olduğu bir tarihi çizginin takipçileriyiz" dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Tarih idraki olmadan gelecek idraki olmaz. Şimdi Osmanlı'ya savaş açanların, Osmanlıcayı yabancı dil gibi görenlerin, Selçuklu'yu anlamayanların 'Cumhuriyeti inşa edeceğiz' fikrini öne sürmeleri temelsiz bir çatı inşa etmek gibidir. Biz tarihi süreklilik içinde Selçuklu'nun, Osmanlı'nın ve Türkiye Cumhuriyeti'nin birbirinin devamı olduğu bir tarihi çizginin takipçileriyiz" dedi.

Davutoğlu, Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen "Başbakanımız Gençlerle Buluşuyor" programında yaptığı konuşmada, şu ana kadar 74 vilayette 104 miting gerçekleştirdiklerini, birçok toplantıya katıldıklarını belirterek, salona girerken hem hiç yorgunluk hissetmediğini hem de sanki kampanyaya bugün başlıyormuş gibi heyecanlandığını söyledi.

Bütün bu çalışma ve gayretlerin gençlere iyi bir gelecek hazırlamak amacıyla yürütüldüğünü dile getiren Davutoğlu, "Amaç, sizin neslinize bizden daha iyi şartlarda yaşayacakları bir ortam temin etmektir. Gençlerle bir araya geldiğimizde aslında geleceği zihnimizde bir kez daha kuruyoruz. Tabii gençlerle bir araya geldiğimiz derken kendimi de gençlerin dışında tutmuyorum. Ben de sizin kadar gencim. Bazen beraber çalıştığımız genç arkadaşlar 'Bu tempoya nasıl dayanıyorsunuz?' diye soruyorlar. Diyorum ki 'Benim ruhum genç, bedenim de ruhuma uyuyor, hep beraber yürüyoruz" ifadelerini kullandı.

Davutoğlu, iki gün önce okuduğu İstanbul Lisesi'nin önünden geçerken o yılların (1969-1979) şartlarının zihninde bir kez daha belirdiğini aktararak, "Size şunu ifade etmek isterim, bugün eğer bu kadar yoğun bir tempoda büyük bir enerjiyle çalışma gücünü kendimizde buluyorsak, bunu o genç yaşlarda İstanbul'un bize öğrettiği ilim ve azimle sağlayabiliyoruz" dedi.

O genç yaşlarda İstanbul sokaklarında dolaşırken edindiği birikim ve kültürden daha güçlü bir enerji kaynağı olmadığını vurgulayan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"İstanbul'da olmak başlı başına büyük bir imkandır. Türkiye'de olmak başlı başına büyük bir imkandır. Çünkü bir gençlik tarih içinde eğer bir özne olmak, tarih içinde ağırlığını hissettirmek isterse, tarihin aktığı bir coğrafyada yaşaması lazım. Anadolu, Trakya, Rumeli, Kafkaslar, Ortadoğu coğrafyasının içinde, Karadeniz, Akdeniz, Hazar, Körfez gibi deniz coğrafyaları ortasında tarihin aktığı bir coğrafya. Tarih burada şekillenmiş, burada şekilleniyor ve burada şekillenecek. Dolayısıyla bu coğrafyada yaşayan gençliğin mutlaka gelecekle ilgili çok güçlü bir vizyonunun olması lazım. Size sunduğumuz, sunmayı planladığımız imkanlardan önce biraz da kendi tecrübelerimden hareketle sizlerle bu coğrafyada yaşamanın, bu ülkenin gençliği olmanın özel sorumlulukları üzerinde biraz daha durmak istiyorum. Biz üçüncü nesli, geriye doğru gittiğinizde büyük bir imparatorluğun çocukları olan bir toplumuz. Baktığımızda şöyle, inşallah Cumhuriyetimizin 100. yılında tam da hayata en güçlü şekilde atılıp ağırlık koyacağınız yaşlarda olacaksınız. Şimdi geriye doğru baktığımızda, bir muhasebe yaptığımızda bu yüzyıl nasıl geçti? Bu yüzyılın nasıl geçtiğini doğru okumamız lazım ki gelecek yüzyılları kurabilelim."

Davutoğlu'ndan gençlere vasiyet

Davutoğlu, "Tarihin derinliğine doğru yayı ne kadar gerersek, geleceğe doğru oku o kadar hızla fırlatabiliriz. Hem zaman olarak bu böyledir, güçlü bir tarih bilinci. Ama Osmanlı'dan aldığımız hızla 22'nci, 23'üncü yüzyıla gitmek lazım. O yüzyıllara hazırlanmak lazım. Hem bu tarih için hem de mekan için böyledir. 'Stratejik Derinlik'te, Asya'ya doğru yayı ne kadar gerersek, Avrupa'da o kadar ilerleyebiliriz diye bir hüküm cümlesinde bulunmuştum. Bu da doğru" şeklinde konuştu.

Kadim coğrafyaya doğru keşfettikleri her alanın önlerinde yeni ufuklar açacağını dile getiren Davutoğlu, "Şimdi bu perspektiften baktığımızda, bizlerin dedeleri, sizlerin muhtemelen büyük dedeleri 1910'lu yıllarda, ki bu sene Çanakkale Savaşı'nın 100. yılındayız, bir büyük cihan devletinin ve bir milletin onurunu korumak için, 7-10 cephede yedi düvele karşı savaştı. Onların nefes alacakları, düşünecekleri vakitleri yoktu. Onların tek idealleri vardı, kendisinden sonra gelecek nesillere, üzerinde Ezan-ı Muhammediye'nin dinmediği, al bayrağın inmediği bir ülkeyi bırakabilmek" ifadelerini kullandı.

Davutoğlu, "On beşliler" türküsünü anımsatarak, şöyle devam etti:

"On beşliler nesli, sizden daha gençtiler. Çok genç yaşta, daha yeni ergenlikçağındayken bütün bir imparatorluğun çözülme sürecinin ağırlığı onların omuzlarına yüklenmişti. Her yerde savaştılar. Çanakkale'de, Sarıkamış'ta, Irak'ta, Galiçya'da, Yemen'de. Şu an birçoğu vatan toprakları dışında kalmış her coğrafyada savaştılar. Beni en çok etkileyen, sizin de mutlaka bir vasiyet olarak söyleyeyim, eğer yurt dışına giderseniz, eğer bir vilayete ziyarete giderseniz mutlaka yapmanızı istediğim şey, orada bir tek şehidimiz varsa gidin o şehidin huzurunda durun, Fatiha okuyun ve tefekkür edin. Çünkü biz eğer bugün sizlerle burada bu toplantıyı yapabiliyorsak, öyle veya böyle millet karar verecek hangi iktidarın geleceğini ama eğer bir seçime doğru yürüyorsak, o şehitlerin kanları, fedakarlıkları üzerinde bunu yapıyoruz."

"Tarih idraki olmadan gelecek idraki olmaz"

Davutoğlu, o dönemde, 12-13 yaşlarında cepheye gidip 25-30 yaşlarında geriye dönenlerin çok büyük bir özgürlük ve onur mücadelesi verdiğini anlatarak, "Onlar sadece bir kariyer düşündüler. Şehitlik, şehitlik, şehitlik" dedi.

Özgür bir ülkede, Cumhuriyetin çocukları olarak eğer bugün Cumhuriyetin 100. yılına yürünüyorsa, Osmanlı'nın son neslinin yaptığı büyük fedakarlıklarla bunun gerçekleştirildiğini aktaran Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Bunu şunun için zikrediyorum. Tarih idraki olmadan gelecek idraki olmaz. Şimdi Osmanlı'ya savaş açanların, Osmanlıcayı yabancı dil gibi görenlerin, Selçuklu'yu anlamayanların, 'Cumhuriyeti inşa edeceğiz' fikrini öne sürmeleri temelsiz bir çatı inşa etmek gibidir. Biz tarihi süreklilik içinde Selçuklu'nun, Osmanlı'nın ve Türkiye Cumhuriyeti'nin birbirinin devamı olduğu bir tarihi çizginin takipçileriyiz. 1920'li yıllar yeni bir cumhuriyeti kurma yıllarıydı. O dönemin gençliği yeni bir heyecanla, yeni bir devleti inşa etme çabası içindeydi zorluklar içerisinde. 1930'lu yıllar, tek parti baskısının altında gençliğin bunaldığı yıllardı. Necip Fazıl'ı açıp okuyun, Nazım Hikmet'i okuyun. Sağ veya sol, şu veya bu düşünceye sahip herkes büyük baskılar altında kaldı.

"Şefliğin olduğu yerde özgür birey, onurlu vatandaş olmaz"

Davutoğlu, tek parti döneminde, Sinop Cezaevi'nde, Ankara'da Ulucanlar Cezaevi'nde, nice canların feda edildiğini ve baskıların yaşandığını hatırlatarak, "Uğrunda şehit olunan Ezan-ı Muhammediye'nin sedası gökyüzünden silinmeye çalışıldı. Uğrunda şehit olunan Kur'an-ı Kerim eğitiminin ancak gizli şekilde, kapalı kapılar ardında yaşandığı dönemler görüldü. Bir baktınız, 3 Mayıs 1944'te o dönemin gençleri 'Türkçü' diye hapse atıldılar, bir bakıyorsunuz aynı yıllarda 'solcu' diye hapse atıldılar. Gençliğe güvenmeyen, 'sen tek tip olacaksın' diyen bir tek parti zihniyeti. Zor yıllardı. Onlar bizim babalarımızın dönemiydi" şeklinde konuştu.

O günlerin hem İkinci Dünya Savaşı'nın açlık, kıtlık yılları hem de özgürlüklerin bütünüyle tasfiye edildiği milli şeflik dönemi olduğunu dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Eğer unvan milli şef diye bir unvansa zaten gerisini siz düşünün. Şefliğin olduğu yerde özgür birey, şefliğin olduğu yerde onurlu vatandaş olmaz. İşte onun için onurlu insanlar birer birer terk-i diyar etmeye çalıştılar. Bir kısmı İslami düşünceleri dolayısıyla Ortadoğu'ya, Mısır'a gitti. Mehmet Akif gibi bir İstiklal şairi bile ülkeyi terk etmek durumunda kaldı. Bir kısım sol görüşlüler de yine onurlu bir hayat arayışı içerisinde Nazım Hikmet gibi başka diyarlara gittiler. Bir kısmı hapishanelerde günlerini geçirdiler Necip Fazıl gibi. Ama gençlik işte bu dönemlerde de boyun eğmediği zaman gençlik olur. 1950'li yıllar, demokrasiyle birlikte bu sefer Adnan Menderes'in etrafında yeni bir gençliğin ülke idaresine ağırlığını koyma çabasının olduğu yıllar. Ama önünü kestiler. 1960'da o dönem için büyük hayal ve iddialarla halkın önünü açan ve bir anlamda yeni bir gençlik için zemin hazırladığı düşünülen Adnan Menderes ve arkadaşlarının yönetimindeki Türkiye bu sefer darbelerle tanıştı. 1960 darbesi sadece o günün iktidarına son vermedi. Aynı zamanda o günden bugüne kadar gelen tüm darbe ve vesayetlerin de altyapısını oluşturdu. Eğer 27 Mayıs yaşanmamış olsaydı, eğer 27 Mayıs'ın o darbeci zihniyeti daha sonraki dönemlere damgasını vurmamış olsaydı, çok daha özgür bir ülkeyle çok daha erken bir dönemde tanışmış olacaktık. Bizler tam o yıllarda doğduk. 1968 olaylarını hatırlarım."

"Vatana, millete hizmet eden, Allah rızası için çalışan biri olacağım"

İlkokul 5. sınıftayken bir gazetede kendisine ayrılan köşede yazılarının çıktığını anlatan Davutoğlu, orta birinci sınıf öğrencisiyken öğretmeniyle yaşadığı bir anıyı şöyle paylaştı: 

"Hocamız, 'Ne olmak istiyorsunuz?' diye bir soru sormuştu. Herkes yazılar yazdı, hocamıza verdik. Sınıfta yazdık kendi elimizle. Sonra hocam yanına çağırdı bana 'Bunu sen mi yazdın?' diye sordu. Yazıyı bana tekrar okuttu. 'Aman bunu burada yazmışsın ama başka yerde fazla zikretme. Ama çok iyi yazmışsın' dedi. Yazdığım şey de şuydu; 'ne olacağım önemli değil, vatana, millete hizmet eden, Allah rızası için çalışan biri olacağım'. Düşünün nasıl bir baskı ortamı varmış ki o dönemlerde öğretmenim bunu bana söylerken kapıyı kapattı, kulağıma fısıldadı. 'Hep böyle düşün ama bunları çok konuşma' dedi. Vatan, millet ve Allah demenin kendisinin suç olduğu anlamında söylemiyorum ama o dönemdeki psikolojik ortam, 27 Mayıs sonrası, 12 Mart sonrası dönemin ağırlığı herkesi etkilemişti. Daha sonra 2002'de Başbakan Başdanışmanı olduğumda bu metni babama 'Şimdi emaneti size verdim' diye getirmişti. Şimdi bende duruyor. Ama şuydu, emin olun 60'lı, 70'li yıllarda yetişenler, hangi ideolojide olursa olsun, biz bir özgürleşme arayışı içindeydik. Kendimiz olmaya çalışıyorduk. İstanbul sokaklarında dolaşırken ülkemizin düştüğü zelil durum dolayısıyla büyük bir isyan hali içindeydik. 1971, 12 Mart sonrasında hiç zihnimden çıkmayan bir şey, yurt dışından o zaman geçiş hükümetlerine gelen Sayın Karaosmanoğlu geldi, başbakan yardımcısı oldu. Kemal Derviş gibi diyelim kriz döneminden çıkarmak için ülkeyi. Söylediği şey şuydu, hala çocukluk zihnimde isyan duygusuyla hatırladığım bir cümle, kendisinin bir kabahati yok, o nihayet bir analiz yapıyor, 'Eğer bu tempoda gidersek 1995 yılında, 1971 yılındaki İtalya seviyesine varırız'. Bir taraftan yollarında yürüdüğüm İstanbul'un o görkemli camileri, kütüphaneleri, tarihi, diğer taraftan o tempoda çalışırsak 25 yıl sonra 1971'in İtalyasına gelme vizyonu. İşte biz bunu kabul etmedik. Hiçbir zaman kabul etmedik, şimdi de kabul etmiyoruz, gelecekte de etmeyeceğiz."

Davutoğlu, Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen "Başbakanımız Gençlerle Buluşuyor" programında, sağ ve soldan büyük acılarla çok genç kaybedildiğini belirterek, herkesin izzetli ve onurlu bir ülke vatandaşı olmayı hedeflediğini söyledi.

Başbakan Davutoğlu, 1960 ve 1980'li yıllarda hayatını kaybeden bütün gençleri saygıyla andığını ifade ederek, "Belki farklı saflardaydık ama iddiamızın bir zemini vardı. 80 ihtilali oldu. 12 Eylül, silindir gibi geçti gençlerin üzerinden. Diyarbakır hapishanelerinde Kürtleri dizayn etmeye çalıştı. Mamak'ta ülkücüleri dizayn etmeye çalıştı. Metris'te solcuları, İslamcıları, hepsini. Her şeyi dizayn etmeye çalışan bir darbeci zihniyet. İşte gençlik bunu kabul edemez. O dönemlerde bunun ağır baskısını hissettik. Apolitize olan bir gençlik" diye konuştu.

Gençlerin 1990'lı yıllarda ya terörle dağda heba edildiğini ya koalisyon ve ekonomik sıkıntılar altında iş bulamamaktan hayata küstüklerini ya da 28 Şubat zulmüyle "başörtülüsün, imam hatiplisin" diyerek bir kenara itilmeye çalışıldığını, ikna odaları kurulduğunu anlatan Davutoğlu, "Kim sizi ikna etmek isterse istesin, başınız hep dik olmalı. Kimsenin iknasına ihtiyacınız yok" ifadelerini kullandı.

"100 yıllık serüven içinde, Cumhuriyet'in 100. yılına doğru girerken biz değişik baskı dönemlerinde karşı karşıya kaldığımız ortamların getirdiği şekilde önemsizleştirileceğiz ya da başımızı kaldıracağız, ufkumuza bakacağız" diyen Davutoğlu, gençlerden, kendilerini apolitize etmek, ülke ve dünya meselelerinin dışına taşırmak isteyenlere karşı çıkmalarını istedi.

Gençlere tavsiyeler

Gençlere tavsiyeleri olduğunu vurgulayan Davutoğlu, ahlaki olgunluğun önemine değindi.

Herkesin ahlaki olgunluk bakımından yaşlı, hayatın meydan okumalarına karşı 18 yaşındaki gençliği her zaman koruması gerektiğini ifade eden Davutoğlu, tavsiyelerini söyle sıraladı:

"İnşallah beraber yürüyeceğimiz yolda öne çıkarmanız gereken birinci şey; psikolojinizle ilgili. Özgüven sahibi olacaksınız. Kendine güvenen insandan daha güçlü kimse olamaz. Biz 12 yılda çok devrimler yaptık. Ama en büyük devrimimiz; özgüven devrimi. Gençlik hiçbir zaman nesneleştirilmemeli. Baskı altında tek tip ideolojiye mahkum edilmemeli. 12 Eylül, 27 Mayıs, tek partili dönem ve 28 Şubat gençliği nesneleştirdi. Beklentimiz özne olmanız. Şimdi özne olmanın kritik bir aşamasına geldiniz. Özellikle ilk defa oy kullanacaklar için söylüyorum. Mutlaka gidin ve oyunuzu kullanın. Özne olmak ülke kaderiyle kendi kaderinizle ilgili belirleyici olmaktır. Kim sizi nesneleştirmek isterse istesin ona karşı çıkın."

Başbakan Ahmet Davutoğlu, gençlerin hiçbir şekilde korkmaması gerektiğini vurgulayarak, "Halkın bize verdiği yetkiyi kullanırken tek bir gencin düşüncesi, kıyafeti, inancı, mezhebi ve etnik geçmişi dolayısıyla korkmasını istemiyoruz. Özgür olun, özne olun, özgüveniniz olsun" dedi.

"Hen an yeni bir şey öğrenmeye hazır olun"

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, belli bir olgunluğa kadar her şeyin edep içinde olmasının önemine işaret ederek, öğrencilerin kendisini eleştirebilecek medeni cesareti bulunması gerektiğini söyledi.

Öğrencilere, "Bizden istifade edin, bizim ilmimizi, siyasi birikimimizi değerlendirin, özümseyin, başkalarını da değerlendirin ama kendiniz olun" dediklerini dile getiren Davutoğlu, gençlerden özgür ve sahici olmalarını istedi.

Davutoğlu, sosyal, siyasi ve ekonomik hayatta yaşanılan birtakım sıkıntıların sahici olmayan insanlardan kaynaklandığını belirterek, gençlerden birikimleri konusunda sınır tanımamalarını, kendilerine "şu yaş sınırında, şu kadar birikim" diye hedef koymalarını önerdi.

"Biz sizi 18 yaşında da Meclis'te görmek istiyoruz. Ama ister 18, 48, 58 yaşında olun, her an yeni bir şey öğrenmeye hazır bir talebe olduğunuzu unutmayın" diyen Davutoğlu, tek yönlü bir birikimin de yeterli olmadığını aktardı.

Lise ve üniversite çağlarında, camiye, külliyeye veya tarihi bir mekana adımı atmadan Batı klasikleri okumuş, Paris'i hayal eden çok kişi gördüğünü anlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"İstanbul'da herhangi bir camide merakla dahi bir cuma namazını görmeden büyük katedrallerde turistik ziyaret yaparak da olsa oralara gitmiş çok aydın gördüm. Aydın olmak, hem evrensel birikime sahip olmaktır, her yerde bütün dinlere bütün medeniyetlere vukufiyet anlamında hem de yerli kültürel birikimimizin öznesi olmaktır. Kendi dünyasını, kendi halkını tanımayan, Konya'ya gittiğinde Mevlana'dan bahsedemeyen bir profesörün ya da Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Beş Şehiri'ni okumayan birinin Erzurum'a, Bursa'ya tepeden bakan birinin isterse dünyanın diğer birikimlerini tanımış olsun gerçek anlamda aydın olması mümkün değil. Şimdi oy kullanacaksınız. Hem oyunuzu kullanın, sonrasında da öyle bir seferberlikle öyle bir bu halkı tanıyın ki. Ben 74 ile gittim, her seferinde yeni şeyler öğreniyorum."

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Davutoğlu, 2011'de Konya Beyşehir mitinginde yanına gelen 10 yaşındaki çok cevval bir çocuğa, "Çabuk yetiş, bize adam lazım" dediğini, çocuğun da kendisine "Aradığınız adam benim sayın bakanım" diye karşılık verdiğini belirterek, "Eğer 10 yaşındaki bir genç 'aradığınız adam benim' diyorsa 'artık surda gedik açılmış, fetih yakındır" dediğini kaydetti.

Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
 
 
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2
Sağ 300x250 Reklam
YAZARLAR