Üst Header Banner Reklam
CUMHURBAŞKANI ATV-A HABER ORTAK YAYININDA
ATV-A Haber ortak yayınında “Cumhurbaşkanı ile Gündem Özel” programına konuk olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, PKK ile mücadele sürecine değinerek, “Şu ana kadar 2 bini aşkın teröristi öldürdük. Mücadelemiz kararlılıkla sürecek” dedi.
6.09.2015 23:25:44
Bu haber 1009 kez okundu
CUMHURBAŞKANI ATV-A HABER ORTAK YAYININDA

 CUMHURBAŞKANI ATV-A HABER ORTAK YAYININDA 

Cumhurbaşkanlığı Huber Köşkü'nde gerçekleştirilen ve canlı olarak yayınlanan programda Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazeteci Yazar Melih Altınok’un gündeme ilişkin sorularını cevapladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, PKK, DAEŞ ve paralel yapıyla mücadele süreci, PKK'ya yönelik olarak gerçekleştirilen operasyonlar, 12 yılda ülkede birçok alanda yaşanan dönüşüm, Cumhurbaşkanlığı makamına yönelik tartışmalar ve medyaya yönelik operasyon yapıldığına ilişkin iddialarının da içinde olduğu gündemdeki birçok konu ile açıklamalarda bulundu.

“TERÖRLE MÜCADELE ÇOK FARKLI ÇOK DAHA KARARLI OLACAKTIR”

Hakkâri'nin Yüksekova ilçesine bağlı Dağlıca bölgesinde bölücü terör örgütü PKK’nın mayınlı saldırısı ile ilgili son bilgilerin neler olduğu yönündeki soruya cevap veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, millete başsağlığı ve sabır dileyerek, kesin netice alındığında ilgili devlet birimleri tarafından açıklama yapılacağını belirtti ve “Temennim odur ki, şu anda yapılacak açıklama ve onun ardından da tabii oradaki devam edecek olan mücadele çok farklı, çok daha kararlı olacaktır” dedi.

Gazeteci Altınok’un, 7 Haziran seçimleri öncesinde, yaptığı bir konuşmada '400 vekil temenni ediyorum, istiyorum' sözünün ve çatışmalı ortama geçilmesinde etkili olduğu yönündeki iddiaları nasıl değerlendirdiği sorusuna ise Cumhurbaşkanı Erdoğan şu cevabı verdi: “Bunu anlamak mümkün değil, yani bu 400 hedefini gösterme aslında yeni bir anayasanın inşası noktasında böyle bir hedefi hangi parti alırsa alsın bu yeni anayasayı inşa edebilsin, kurabilsin ve bu yeni anayasayla birlikte de Türkiye’de atmak istediğimiz yeni Türkiye adımını rahatlıkla atabilelim, buna yönelik bir hedeftir bu. Tabii buna yönelik hedefin yanında şunu da görmek lazım: Parlamentoya girme gayreti içerisinde olanların, Parlamentoya 80 milletvekiliyle girdikleri halde Parlamentoda daha zayıf oldukları dönemde olmayacak kadar bu dönem içerisinde yaptıkları tahribatı neyle izah edeceğiz? Biliyorsunuz bir 6, 7, 8 Ekim olaylarını yaşadık. Ardından bir Suruç olayını yaşadık, Diyarbakır olayını yaşadık. Burada başka yerlere fatura kesmenin anlamı yok. Bunların hep bir dayanışmanın, bir yardımlaşmanın neticesinde en azından ülkemizde terör belasının estirilmesinden başka bir şey değildi. Ve bu terörü estirmek suretiyle buradan rant elde ediyorlar, yaptıkları şey hep bu. Eğer 400 milletvekilliğini alabilecek veya bir anayasayı inşa edebilecek sayıyı bir siyasi parti yakalamış olsaydı durum bugün çok daha farklı olurdu. Her şeyden önce bir yeni Türkiye hareketini, bir adımını atmak için böyle bir şey çok çok önemliydi.”

KOALİSYON GÖRÜŞMELERİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu'na hükümeti kurma görevi verdiğini ve Davutoğlu'nun CHP ve MHP ile görüşmeler yaptığını hatırlatarak, “CHP ile mutabık kalınabilseydi iki partinin sayısı bir anayasayı inşa etme noktasında yeterli bir sayıydı ama maalesef belli yerlere takılmak suretiyle bu olmadı. Daha sonra MHP ile görüşmeler oldu. O tabi belki anayasayı kurmaya yeterli değildi ama en azından millete gitme noktasında, bir referandum noktasında böyle bir imkânı sağlayabilirdi. Fakat MHP ile böyle bir anlayış maalesef görülemedi. Bir taraftan teröre karşı olduğunu söyleyeceksin, teröre karşı olduğunu söyleyenler kalkıp da elini, vücudunu taşın altına koymayacak. Böyle bir anlayış olamaz. Böyle bir millî duruş, millî yaklaşım olamaz. Maalesef bunlar da yaşandı. Tabii ki ondan sonra da ben anayasanın bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak süratle ülkemizi seçime götürmenin gayreti içerisinde oldum” ifadelerini kullandı.

“BUNLAR KANDAN BESLENİYORLAR”

Malum siyasi partinin bölücü terör örgütünü arkasına alarak oy devşirdiğini ve bunu da parti yöneticilerinin açık açık söylediğine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerine şöyle davam etti: “Biz sırtımızı nereye dayıyoruz diyorlar? ‘YPG’ye dayıyoruz, PYD’ye dayıyoruz, PKK’ya dayıyoruz’ Bunları açık açık kendileri söylediler, Eşbaşkan söylüyor bunu üstelik. Yani bunun konuşulduğu, söylendiği bir Türkiye’de bunlarla siz parlamenter demokrasiyi nasıl yaşayacaksınız, nasıl bunlarla birlikte ülkemizde huzur ortamını inşa edeceksiniz? Öyleyse yapılması gereken nedir? Tabii ki Hükümet, tabii ki güvenlik güçlerimiz ellerinden ne geliyorsa bunları yapacaklardır. Yani burada Cumhurbaşkanına değişik şekilde hakaretler, her türlü şeyleri söylemek vesaire, bunlar tabii milletimiz tarafından takdir ediliyor, milletimiz bunların bu noktada notunu veriyor. Yani musluklardan kan akıtanların kimler olduğunu milletimiz gördü, çünkü bunlar kandan besleniyorlar zaten, o kan olmasa bunların yapacağı hiçbir şey yok; bunları hep gördük, görüyoruz. Ve temenni ederim ki milletim bunun takdirini gayet iyi yapar ve ona göre de adımlar atılır.”

Şehit ailelerini aradığını ve onların pek çoğunun Kürt vatandaşlar olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunlar ‘Biz Kürtlerin temsilcisiyiz’ derken öbür taraftan benim Kürt kardeşimi, Kürt vatandaşımı da şehit ediyor. Bunlarda böyle bir duruş yok. Bunlar maalesef ayrımcılığın tam göbeğinde, bu ayrımcılığı yaparken de kendilerini farklı bir yere çekiyor. Kendilerinin yanında değilse eğer Kürt de olsa bitmiştir” diye konuştu.

“Halk da şu soruyu soruyor: ‘Seçim öncesinde çözüm süreci boyunca sakin bir ortam vardı, ama seçimler gerçekleşti, 80 milletvekili çıkardı HDP, 100’ü aşkın belediye aldı. Ardından saldırılar niçin başladı?’ Örneğin bugünkü saldırılar da seçimin tekrar edilmesi kararının hemen arkasından geliyor. Arkasında nasıl bir strateji var?” şeklindeki soruya ise Cumhurbaşkanı Erdoğan şu cevabı verdi: “Çözüm süreci, aslında bunlar tarafından bir ihanetle değerlendirildi. Çözüm sürecini bunlar adeta Güneydoğu’da, kısmen Doğu’da kendileri için silah stoklama süreci olarak değerlendirdiler ve çok ciddi bir silah stoklaması yaptılar. Ve burada bu süreç içerisinde güvenlik güçlerimiz tabii herhangi bir çatışmaya girmeyelim dediler. Ama daha sonra anladık ki bu süreç içerisinde bunlar bunu yaptılar. Şimdi valilikler vasıtasıyla diyelim herhangi bir ilde veya ilçede 15 gün sokağa çıkma yasağını ilan ederken valilik, niye ilan ediyor? Evlerde durum nedir, bunu görecek. Kimler var kimler yok, bunu görecek; bunun başka çıkışı yok. Bunları yapmaya mecburuz ve yapacağız.”

“ORADAKİ VATANDAŞLAR YÜRÜYÜŞ YAPARAK ‘ARTIK ÇEKİN ELİNİZİ YAKAMIZDAN’ DEDİLER”

Bu uygulamanın, OHAL’den farklı bir içerik taşıdığını ekleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sokağa çıkma yasağının süreli olduğunu, gerekli kontrollerin yapıldıktan sonra biteceğini söyledi. Saldırıların seçimler öncesinde yoğunluk kazanması ile ilgili olarak da, “Gidilecek seçimde yine bölge halkını tehdit altında tutmak suretiyle buralardaki oy potansiyelini korumaya yönelik atılan adımlardır bunlar” değerlendirmesini yapan buradaki amacın tabanı konsolide etmek olduğunu açıklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “İşte dün vatandaşlar ne yaptı? Yürüdüler, değil mi? Bu bir direnişti, yürüyüş bunun içindi. ‘Artık çekin elinizi yakamızdan’ dediler, yürüdüler. Güneydoğu’daki Kürt vatandaşımın bunu genişletmesi, çoğaltması lazım. ‘Çekin elinizi yakamızdan. Biz sizi tanımıyoruz, çünkü siz bizim haklarımızı korumadınız. Tam aksine bizim evlatlarımızı siz sürekli olarak ölüme götürdünüz, dağa kaçırdınız’ demesi lazım. Dağa kaçırılan çocuklar kimin çocukları? Hep bu Kürt vatandaşlarımızın çocukları. Diyarbakır’da biliyorsunuz aylarca anneler ağladı değil mi, niye? Çocukları kızları kaçırıldığı için. Ve bu ağlama sürekli devam etti. Ve hala biliyorsunuz kaçırılmış olan yüzlerce, binlerce çocuk var. Bütün bu gerçekleri görmemiz lazım. Ve bölücü terör örgütü böyle bir yöntemi kendine seçmişse, bunu diğer vatandaşlara da bu korkuyu salmak için bunu yapıyor. Onun için de tabii hırçınlaşıyor. Temenni ederim ki halkımız onun bu durumunu görmek suretiyle kararını verir, bu konuda hiç dinlemeden iradesi neyse bu iradesini inşallah sandığa yansıtır.”

“ASKER VE POLİSİN VURMA YETKİSİ VAR”

Gerek Kandil’de, gerek Türkiye içinde PKK terör örgütüne yönelik çok ciddi operasyonlar yapıldığını ve bu operasyonlar sebebiyle örgütün ileri gelenlerinin bir kısmının ülkeyi de terk ettiğini bir kısmının ise İran’a kaçtığını ve mevzi değiştirdiğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, örgütün mevzilendiği bölgeleri bazı strateji uygulamalarıyla tarassut altına alma ve süreci devam ettirme kararlılığında olduklarını ifade etti. DAEŞ, PKK ve DHKP-C terör örgütleri ile mücadelede emniyet güçlerinin yoğun bir çalışması olduğunu ölen PKK’lı terörist sayısının binlerle ifade edildiğini açıklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İçerideki operasyonlarla ilgili polisin ve askerin pasif kaldığı; çünkü polisin vur emrinin olmadığı, askere ve polise ‘kışladan, karakoldan çıkma’ emrinin verildiği” yönündeki eleştirileri de şu cümlelerle değerlendirdi: “Bu iddiaların hepsi de aslı astarı olmayan, doğru olmayan yalan ifadeler. ‘Yok’ ifadesi kesinlikle yalandır, ben bunu Trabzon’da da açıkladım. Kesinlikle bu konuda askerimizin de, polisimizin de yetkisi var, böyle bir şey olduğu anda da bu yetkisini rahatlıkla kullanabilir. Ve bu konuda Başbakanlığımızın Silahlı Kuvvetlerimize verdiği ayrıca yetkiler vardır, Emniyet Teşkilatına bu konuda verilmiş olan yetkiler vardır, artık bu süreç farklı bir süreçtir. Son İç Güvenlik Kanunu’nda da biliyorsunuz çok daha farklı bazı yetkililerle donatıldılar. Yani o maskeliler, molotoflular, bütün bunların hepsi şu anda görüldüğü yerde anında gereği yapılır.”

Türkiye’nin teröre karşı ortak bir siyasi tavır geliştiremediğini ve Meclis’teki siyasi partilerin ortak bir tavra yanaşmadığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Terörün yanında olan siyasi parti biliniyor, ama diğerlerinin bu noktada kalkıp bir ortak tavır koymak suretiyle el ele vermesi lazım ve ortak bir blok oluşturulması lazım ki onlar o zaman bu işin çok daha zor olduğunu anlayacaklardır. Ama onlar yanlarında herhangi bir siyasi partiyi görünce, ‘Ha demek ki burada tam bir konsensüs yok’ diyorlar. Şimdi bir seçime gidiliyor. Bu seçimde temenni ediyorum ki, milletim bu kararları rahatlıkla verebilecek bir iktidarı iş başına getirmesi lazım. Çünkü bu terörle mücadelede birlik, dayanışma, beraberlik, kardeşlik şart” şeklinde konuştu.

Çözüm süreci öncesinde demokratik açılım ve millî birlik ve kardeşlik süreçlerinin olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasi partilerin bunlara yanaşmadığını ve hazımsız davrandığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunların aşılması gerekiyor, bunu aşacak olan tek yer de millî iradedir ve o millî iradenin sandığa yansımasıdır diye düşünüyorum. Ve temenni ediyorum ki, bunu aşmak suretiyle de inşallah önümüzdeki süreci çok daha farklı, çok daha seri, rahat karar alabilen bir yapıyla devam ettiririz.”

Ankara Barosu’nun terörle mücadelede ordunun kullanılmaması için Danıştay’a başvurduğunu hatırlatan Gazeteci Altınok’un, ‘Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz, nasıl bir kaygı güderek Ankara Barosu askerin terörle mücadelede PKK’ya karşı kullanılmaması girişiminde bulunabilir?’ şeklindeki sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu cümlelerle cevap verdi: “Ben bu metni tam görebilmiş değilim. Her şeyden önce Türkiye’de iç ve dış emniyet noktasında teröre karşı yeri geldiği zaman hükümetin gerek polisiyle, gerekse askeriyle bunu yapabileceğine amirdir, anayasa da amirdir, kanunlar da amirdir. Ve bu konuyla ilgili olarak Türk Silahlı Kuvvetleri nelerde kullanılır, bunların hepsi anayasamızda da var, kanunlarda da var. Kaldı ki, burada tabi Danıştay’a müracaat etmek suretiyle buradan böyle bir şeyi çıkarma gayretleri sadece bu işe bir gölge düşürme gayretidir ve bu süreç aynı kararlılıkla devam edecektir. Biz her şeyi hukuk devleti içerisinde hukuki çerçeve neyse o çerçeve içerisinde yürütüyoruz, yürütmeye de devam edeceğiz.”

“ŞEHİT CENAZELERİNİ SİYASİ RANTA DÖNÜŞTÜRENLER VAR”

Gazeteci Altınok’un, program esnasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerinin iki gazete tarafından çarpıtılarak, “Cumhurbaşkanı’ndan Dağlıca açıklaması: 400 milletvekili alınsaydı bunlar olmazdı” ifadeleri ile sosyal medya üzerinden bir manipülasyonun yapıldığını haber vermesi üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan şu açıklamaları yaptı: “Bu medya manipülasyonunun ve ahlaksızlığın tam bir daniskası. Bakın, burada bir üzüntünün içerisinde olması gerekirken, buradan acaba nasıl bir rant elde edebilirler, bunun gayreti içerisindeler. Zaten özellikle bu paralel yapı işin başından itibaren hep bunun peşinde koştu. Ama bunların ben geçmişini bilirim, bunlar o zaman çok farklıydılar, ama şimdi çok farklı bir zemine oturdular. Bunlara tabi sormak lazım; ‘Siz niçin Türkiye’de değilsiniz de şimdi kaçıp Türkiye dışında kendinize yer arıyorsunuz?’ Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Batı devletlerine, Batı ülkelerine şikayet edecek kadar bunlar alçalmış vaziyettedir. Şu anda da yaptıkları yine budur ve bunlar için şehit cenazeleri sadece bir provokasyon için araçtır. Sadece onlar değil, onların destek verdiği siyasi gruplar da öyle. Oralara gelirler, ‘cenazeleri nasıl bir siyasi ranta dönüştürürüz’; hep bunun gayreti içerisine girerler. Tabii ben şu anda bir Cumhurbaşkanı olarak bunları hüzünle izliyorum, ıstırapla izliyorum. Yani bizim 400 milletvekili dediğimiz olay, bir yeni Türkiye’nin, bir yeni anayasanın süratle oluşturulmasına yöneliktir, onlar da bu tür olumsuzlukları minimize edecek imkânları verebilecek bir adımdır. Ama tabi bunlar bunun farkında değil, acaba burayı nasıl manipüle ederiz, dertleri, gayretleri budur.”

“BEŞTEPE KÜLLİYESİ GÜÇLÜ TÜRKİYE’NİN BİR SİMGESİDİR”

PKK ve yasal temsilcilerinin kullandığı, “Saray’ın askeri, Saray’ın polisi ve Saray’ın savaşı” şeklindeki haksız ve yakışıksız ifadeleri nasıl değerlendirdiği sorulan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Polis ve asker, bu milletin askeridir, milletin evladıdır, devletin askeridir, devletin polisidir.” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunu acaba Çankaya’dayken niye kullanmıyordu bunlar veya Çankaya’nın geçmişinde bunları niye kullanmıyorlardı? Çankaya’nın geçmişinde asker yok muydu, Çankaya’nın geçmişinde polis yok muydu? Vardı. Niye o zaman kullanmıyorlardı da şimdi kullanıyorlar? Dertleri şu: Güçlü bir Türkiye’yi bunlar istemiyorlar. Şu anda Beştepe Külliyesi güçlü Türkiye’nin bir simgesidir. Çankaya belli bir dönemin tırmanışında bir simgeydi, ama bu bizim için yeterli değildi. Şimdi Beştepe Külliyesi güçlü bir Türkiye’nin, güçlenen bir Türkiye’nin simgesidir, bunu hazmedemiyorlar, çünkü bunların bu ülkede dikili bir taşı yok, dikili bir ağacı yok, olmadığı için de, ‘acaba biz sağından, solundan girip nasıl bunu karalarız’; tüm gayretleri bunun için. Ama biz bir defa güvenerek, inanarak, evet, o Beştepe Külliyesi’yle yarınların o güçlü Türkiye’sinin şu anda temellerini atıyoruz; bunlar çatlasalar da, patlasalar da bu devam edecek. Hani o evladı şehit olan babanın söylediği gibi, ‘Benim 5 tane daha evladım var, ben o 5 evladımı da bu vatan için feda etmeye hazırım, kendim de beraber feda olmaya hazırım.’ Ben işte bu babalara feda-i can etmeye hazırım. Sağ olsunlar, onlar da bizi zaten gayet iyi biliyorlar, gayet iyi de takdir ediyorlar ve beraberce biz onlarla beraber bu yolda emin adımlarla yürüyeceğiz.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan sorulan soru üzerine; bir şehidin cebinden çıktığı söylenen bir vasiyetnamenin ve şehit olan bir polis yakınına, kendisinin ‘O zaman kardeşin polis olmasaydı’ şeklindeki ifadesinin bütünüyle yalan olduğunu, bugüne kadar 70 kadar şehit yakını ile görüştüğünü; sadece birinde kendisine bazı şeylerin yanlış anlatılmasından dolayı şehidin kız kardeşinden olumsuz tepki gördüğünü açıkladı. Acıları paylaşmanın gayreti içinde olduklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu açıklamalarda bulundu: “Bakın ben bugün 17 tane şehidimizin ailesini aradım, bazılarının babası çıktı onlarla konuştum, ağabeyi çıktı onlarla konuştum, eşleri çıktı onlarla konuştum ve hamdolsun bir tanesinden bir olumsuz tepki gelmedi. Şimdi bunların hepsinin bizde kayıtları var, biz bu kayıtları gösterdiğimiz zaman, acaba bunlar kendilerini nerede gizleyecekler? Ama mesele cibilliyet meselesi, karakter meselesi. Şimdi bunların bütün derdi, acılardan rant elde etmeye çalışmak, gayretleri bunun için. Kayıtları biz bunların önüne döktüğümüz zaman, o zaman ne yapacaklar, ne cevap verecekler? Ama bunlarda cevap verecek yüz yok ki, bunlarda öyle bir dürüstlük yok. Ama hiç önemli değil, biz diyoruz ki, at denize balık bilmezse Halik bilir; mesele budur.”

PARALEL YAPI İLE MÜCADELE

Paralel yapı ile ilgili yürütülen mücadele çerçevesinde yurt dışına kaçan savcılarla ilgili İnterpol’den iadelerinin istendiği yönündeki haberlerin gerçeği yansıtmadığına, bu haberleri de ilgili yapının yönlendirdiğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, hangi ülkede tespit edilirse suçluların iadesi anlaşmaları kapsamında o ülkeden iade edilmelerinin istendiğini, olumsuz karşılık alınırsa, mütekabiliyet esasına uygun olarak, onların istedikleri suçluların da verilmediğini, verilmeyeceğini belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, paralel yapıya yakın olduğu bilenen bir holding ile ilgili geçtiğimiz günlerde başlatılan soruşturmanın, kamuoyuna ‘medyaya yönelik bir operasyon’ olarak lanse edilmesi ile ilgili değerlendirmelerde de bulundu. İlgili holdingin yazılı ve görsel medya kuruluşlarının halen çalıştığını hiçbir şekilde müdahale edilmediğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Burada da maalesef yine bir manipülasyon var ve çok çirkin bir yaklaşım tarzı. Yani DAEŞ’e biz yardım ediyoruz da, peki koalisyon gücü içinde bizim yerimiz ne? Şu anda niçin biz Cerablus’tayız, niçin biz o belirlenen koordinatları vuruyoruz? Aynı şekilde ülkemizin içerisindeki DAEŞ’le verilen mücadele niçin? Tüm bunları biz yapıyoruz şu anda. Bunlara gelince, şu anda yazılı ve görsel medyası çalışıyor mu? Çalışıyor, çalıştığına göre müdahale edilmedi. Müdahale edilen neresidir? Holdingdir. Holdingin içinde, tabi yargı safhasında da olduğu için fazla işin üzerinde duracak değilim, şu ana kadar gelen ihbarlar çok ciddi. Şimdi bu ihbarlar üzerinden şu anda zaten gerek yargı, gerekse polis çalışmalarını sürdürüyor. Yani burada eğer bir sıkıntı yoksa kendisi niye kaçıp gitti? Kaçıp gittiğine göre demek ki burada bir sıkıntı var. Temizse gerek yok, niye kaçıyorsun, kaçma. Şu anda gazetesi, aynı şekilde televizyonu, bütün bunların hepsi yayınına devam ediyor, ama bütün bu asparagas haberlerle onun diğer yandaşı olan medya grubu da ne yapıyor? ‘Medyaya bir saldırı’ şeklinde bunu vermeye çalışıyorlar, dünyanın bu tür şeylerdeki hassasiyetini bildikleri için. Oralarla da çok kirli ilişkileri var bunların, o kirli ilişkilerle de oralardan kendilerine destek arıyorlar, yaptıkları bu. Öbür tarafta DAEŞ şu anda özellikle bizim kendi mensuplarımıza vesaireye çeşitli ölüm tehditleri yapıyor. Bir defa DAEŞ bir terör örgütüdür ve bunların İslam’a gölge düşürmekten başka hiçbir özelliği yoktur. İslam’a bunlar çok ciddi bir zarar vermişlerdir, dolayısıyla da bizim mücadelemiz onlarla da devam edecektir, PKK’yla da, öbür tarafta DHKP-C’siyle de, hepsiyle bu mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdüreceğiz, olay budur.”

“SEÇİM NE OLURSA OLSUN YAPILACAK”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Kasım’da yapılacak seçimlerle ilgili de değerlendirmelerde bulundu. 7 Haziran seçimlerinden sonra ortaya çıkan tablonun olmamasını temenni ettiğini, bu tablo Türkiye’ye kan kaybettirdiğine, ekonomik alanda ve mali disiplinde sıkıntılara yol açtığına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Güçlü bir zeminimiz olduğu için burada belki öyle bir şey yaşamadık ama, şu anda dünyadaki ekonomide menfi gelişmelere baktığımız zaman, bize olumsuz tesir edebilir. Onun için Türkiye’nin iç siyasetinde bir defa böyle bir sıkıntıyı yaşamaması lazım. Koalisyon Türkiye’de kültür olarak olmadığı için bunu başaramadık, başaramadığımız için tekrar seçime gidiyoruz. Şimdi bu tekrar seçiminde millete diyoruz ki, ‘Bak Parlamento bu işi kendi içinde çözemedi, şimdi millî irade olarak bu işi siz çözün’ Millî iradenin tecellisi, istiyorum ki bu tür sıkıntılara fırsat vermeyecek şekilde gerçekleşsin. Çünkü bizim gerek eğitimde, gerek sağlıkta, gerek adalette, gerek emniyette, gerek altyapı-üstyapı, bütün bu çalışmalarda, bu arada tabi bir terör belasıyla karşı karşıyayız, Parlamentoda rahatlıkla ortak bir karar çıkaramıyorsunuz. Bu ortak kararı çıkaramadığımız zaman siz bu terörle mücadeleyi nasıl sağlıklı bir şekilde yürüteceksiniz? Bunun sağlıklı bir şekilde yürüyebilmesi için, burada ortak kararı vereceğiz. Bakın ne diyorlar? Seçim yapılmayabilir; şu yaklaşıma bak. Yani sen demokrasiye inanacaksın ve seçim yapılmayabilir diye böyle bir yaklaşım ortaya koyacaksın; böyle bir saçmalık olabilir mi? Bu işin tek çıkış yolu sandıktır, seçim tabi ki yapılacak, şartlar ne olursa ne olsun yapılacak.”

SEÇİM GÜVENLİĞİ

“Terör saldırılarının hedeflerinden birinin de ‘seçimi yaptırmama’ olabilir mi?” sorusunu Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yani onların niyeti öyle olabilir; ama niyetleri ne olursa olsun şu anda bu ülkede gerek hükümetiyle, gerek tüm güvenlik güçleriyle kararlı olan bir yapı vardır ve bu yapı, Yüksek Seçim Kurulu’nun açıklamış olduğu kronolojide aynen çalışmaktadır” şeklinde cevapladı. Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde seçim güvenliği ile ilgili çalışmaların yapılıp yapılmayacağı yönündeki soruya ise Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle cevap verdi: “Ben gittim gördüm, o bölgelerde toplu açılışlara katıldım, o toplu açılışlarda bizzat bunu yaşadık. Bir köyde sandıkta sadece tek partiye oy çıkıyor. Bir tane olsa, iki tane olsa eyvallah dersin, ama bu 100, 200, 300 tane sandıkta böyle bir netice çıkarsa bu soru işaretlerini doğurmaz mı? Soru işaretlerini doğuruyor. İşte bu seçimde tabi ki çok daha farklı adımın atılması gerekiyor. Bunun tedbiri var, fakat bu tedbir işte maalesef Parlamento içinde ortak bir karar alınamayışı sebebiyle bu adım atılamamıştır. Mesela bir taşımalı sistem olabilirdi, ama bu taşımalı sisteme Parlamento içindeki siyasi partiler yanaşmadılar.”

İlgili bölgelerde sandık kurulu üyeliklerinin tespitinde bile çok ciddi tehditlerin oluştuğuna, bunlara karşı tedbirler alınması gerektiğine değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, her sandık başına kamera kurulması gibi çalışmaların zor ve gerçekçi olmadığının altını çizdi ve “Bütün bunlara rağmen siyasi partilerin, yani bir-iki tane siyasi partinin değil, tüm siyasi partiler eğer sandık kurullarında görev almış olsaydı zaten bu sıkıntıları yaşamazdık” dedi.

“1 Kasım seçimlerinden tek başına bir partiyi iktidar yapacak bir sonuç çıkmazsa, var olan büyük projeler duracak mı? Piyasalara dair kaygılar var; iki aylık süreçte dolar yükselişe geçti. Türkiye yine böyle bir döneme girer mi? 90’lardaki gibi bir koalisyon sürecinin başlangıcına mı işaret eder?” şeklindeki soruya ise Cumhurbaşkanı Erdoğan şu açıklamalarda bulundu: “Şimdiden o günün tablosunu ortaya koymak doğru olmaz. Temenni ederim ki, bir yine koalisyon arayışı olmasın. Ama eğer böyle bir irade tecelli edecek olursa, böyle bir tecellinin bir defa neticesine de herkesin katlanması gerekir. Belki bu defa siyasi partiler milletin bu kararına ‘Artık millet tekrar bu kararı bu şekilde verdi, öyleyse gelelim şu işi oturalım bir yere bağlayalım.’ derler. Belki her siyasi parti kendinden bazı feragatler ortaya koymak suretiyle bir ortak payda çıkarırlar ve ortak paydada buluşmak suretiyle de bir koalisyon oluşturabilirler. Bunu tabi biz artık 1 Kasım’dan sonra göreceğiz.”

400 MİLLETVEKİLİ MANİPÜLASYONU

Programın ikinci bölümü başında Gazeteci Altınok’un; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerinin, Hürriyet ve paralel yapının yayın organı olan gazete tarafından çarpıtılarak, “Cumhurbaşkanı’ndan Dağlıca açıklaması: 400 milletvekili alınsaydı bunlar olmazdı” ifadeleri ile sosyal büyük bir manipülasyonun yapıldığını tekrarlaması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, konu ile ilgili kendisinin de açıklama yapma ihtiyacı duyduğunu belirtti ve şunları söyledi: “Bir defa, bunu ilk kullandığım yer, aklımda kaldığı kadarıyla Kırşehir’deki toplu açılış törenidir. Şimdi bakın, o gün bir Dağlıca yok, o gün bu şekilde yoğun bir terör eylemi de yok ve biz orada Türkiye’deki bir yeni anayasanın, Türkiye’deki bir yapılanmanın gereği için böyle bir Parlamento tablosuna ihtiyacımız olduğunu açıklıyorum ve yaptığım iş budur. Bunun hedefi nedir? Bunun hedefi siyasi istikrardır, kararlı bir yönetimdir. Böyle bir tablo çıkmadı sandıktan. Böyle bir tablo çıkmayınca bakın bu süreç içerisinde 7 Haziran’dan bugüne, işte 1 Kasım’a kadar ülkemizde kaos ortamı adeta oluşmuş oldu. Bunları ortadan kaldıracak bir hedefi belirlerken, şimdi bu akşam böyle bir tablodan medet ummak, böyle bir tabloyu kalkıp o 400 milletvekili ifademle buluşturmak, bunların insani olmaktan ne kadar nasipsiz olduğunu ortaya koyuyor, karakter yoksunu olduğunu ortaya koyuyor.”

Konu ile ilgili değerlendirmelerinin devamında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Aydın Doğan’ın kendisine mektup gönderdiğini; mektubunda Doğan’ın kendisine karşı olumsuz davranışta bulunmadığını ve ahlaki noktada herhangi bir yanlış yapmadığını belirten ifadelere yer verdiğini açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları kaydetti: “İşte geçenlerde de biliyorsunuz bunun bir tane başköşesinde yazanı var, günlerdir gazetelerde filan da tartışıldı. O da, ‘Ben böyle bir şey yapmadım, etmedim’ diyor. Her şey orada çok açık, net, belli… Kalkıp ne diyor? ‘Ben bunu söylemek istemedim.’ Hemen manevra yapıyor. Paralelin başındaki, o da manevra yapıyor. Bundan sonraki süreç hepsi yargıda ortaya çıkacak. İşte hepsi izne gidiyor bak, biri izne gitti, 1 ay yok. Şimdi öbürü de yakında eğer izne giderse şaşırma. Ama bunlar nereye giderse gitsin biz yargıdan bunları takip edeceğiz. Yani ben bu makamı, bu adamlara, karakteri yoksunu olan bu adamlara kalkıp da ezdirtmem ve bu makamı bunlara kesinlikle bir hakaret mercii olarak kullandırtmam. Bu ülkede yasalar hangi hakkı veriyorsa, bu hakkı sonuna kadar kullanırım ve kullanacağım da.”

MÜLTECİLER SORUNU

Kimi gazetecilerin, dünyada büyük yankı uyandıran 3 yaşındaki Aylan Kurdi’nin Akdeniz’de boğulmasının sorumlusunun Cumhurbaşkanı olduğu yönündeki yorumlarını ve gazete başlıklarını hatırlatan Gazeteci Altınok, “Bunları nasıl değerlendirdiniz? Siz Aylan’ın babasıyla da konuştunuz; eğer paylaşacağınız şeyler varsa onları da aktarabilir misiniz?” şeklindeki sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan, bune gelinen sürece atıfta bulunarak şu cevabı verdi: “Aslında burada tarihten bu yana Türk milletinin, Osmanlı’nın, daha geri gidelim, Selçuklu’nun, bizim medeniyet tarihimizdeki bu olaylar karşısında bir konumu var. Bu konumda hele hele kendi dinimizin gereği olarak işi ele aldığımızda, sevgili Peygamberimize kadar gittiğimizde bizim bir ensar-muhacir ilişkimiz var. Zorda kalan, darda kalan muhacire kapısını, kucağını açan ensar olmuştur Mekke’den Medine’ye giderken. Biz böyle bir tarihten geliyoruz, böyle bir değerler silsilesi içerisinden geliyoruz. Ben şimdi şu siyasi dinlerken, bir defa bunların durumuna bakıyorum ve üzülecek halleri var bunların, yazıklar olsun. Ne diyor? ‘Biz diyor bunların hepsini tekrar Suriye’ye göndereceğiz.’ diyor. Ölüme mi göndereceksin? Öbürü çıkıyor ne diyor? İşte şu kadar para harcandığını söylüyor. Tabii harcayacaksın; çok açık, net söylüyorum, tabii harcayacaksın. ‘Veren el, alan elden hayırlıdır.’ Sayın Bahçeli; ama senin bu değerlerden haberin yok. Bizim olduğumuz bir iktidarda gönderilemezdi, şu andaki iktidar da aynı anlayışı savunan bir iktidardır, asla bu tür mazlumları göndermez. Kobani ile ilgili hakkımda birçok spekülasyonlar yaptılar. Kobani’deki insanları Türkiye’de misafir eden kimdi? Bizdik. 220 bin insanı biz misafir ettik. Ve bu 220 binin şu anda 80 bini tekrar Kobani’ye döndü, diğerleri Türkiye’de. Peki, onları besleyen kim? PKK’ya dayalı olan siyasi parti mi besliyor? Yine onları AFAD’ımızla, Kızılay’ımızla bizler besliyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu gönderebilir, 300 bin insanın katili olan Esad’la el ele durabilir, ama biz duramayız. Aynı şekilde Sayın Bahçeli bu anlayışta olabilir. Biliyorsunuz Adana’daki tır meselesinde Bayırbucak Türkmenlerine yardım gönderildiği halde bunu ‘DAEŞ’e gönderilen yardım’ şeklinde telakki eden, bu şekilde anlatan siyasiler de çıktı. İşin aslı başkaydı. Eğer Bayırbucak Türkmenlerine biz elimizi uzatmamış olsaydık, bugün Bayırbucak Türkmenleri diye bir şey kalamazdı. Biz her türlü desteğimizi Bayırbucak Türkmenlerine verdik, veriyoruz. Araplara verdik, veriyoruz, vereceğiz. Kobani’de de aynı şekilde Kürtlere verdik, veriyoruz. Ve bizim Kobani’ye olan şu andaki yardımlarımız sürdüğü gibi bütün bölgede bütün mağdurlara, mazlumlara bu yardımlarımızı hala devam ettiriyoruz. Kızılay’ımızla, AFAD’ımızla bunlar devam ediyor. Aylan’ın babası Abdullah Kurdi ile yaptığım görüşmede dedi ki; ‘Buradaki yardımlar konusunda örgütler değil de ben yardımcı olayım.’ Ben de ‘Bunu Sayın Başbakanla da görüşeceğim, bizim oraya yapacağımız yardımlar konusunda kuruluşlarımız sizlerle de irtibat halinde olur.’ dedim. Kendisi Kobani’de yaşadığı için, yani oradaki yardımlar noktasında müşterek bir çalışma içerisine sokarız dedik ve bu şekilde biz bu adımı atıyoruz.”

Aylan’la ilgili olarak ağıt yakan siyasi parti liderlerinin, Türkiye’nin 220 bin Kobaniliyi aldığında teşekkür etmediğini ve dahası Türkiye’yi Kobani’ye karşı durmakla suçladığını ve dünyanın değişik yerlerinde bunun propagandasını yaptığını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunu benim milletimin, özellikle benim Kürt kardeşlerimin çok iyi bilmesi lazım” ifadelerini kullandı.

“ESAD’I ‘TANKLARINI TOPLARINI ÇEK, BU CAMİLERDE NAMAZ KILAN İNSANLARI ÖLDÜRME’ DİYE UYARDIM”

Gazeteci Altınok’un; Suriye’deki iç karışıklıktan Türkiye’nin, başbakanlığı döneminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sorumlu olduğu yönündeki eleştirileri hatırlatarak, “Daha önce Esad’la iyi ilişkiler güdülüyordu, ama bugün farklı bir noktaya gelindi deniyor. Bunun nedeni nedir, birkaç cümleyle bunu nasıl açıklarsınız?” ifadeleri ile yönelttiği sorusuna karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan şu açıklamalarda bulundu: “Bizim Esad’la geçmişteki münasebetlerimizin çok iyi olduğu dönemde kendileriyle bir yüksek düzeyli stratejik anlaşma bile yaptık ve bu anlaşmalarla da 40 civarında anlaşma imzaladık. Yani biz Suriye’ye çok farklı bir yaklaşım içerisindeydik. Fakat gel gör ki Suriye bizim bu yaklaşımımıza aynı sıcaklıkta yaklaşmadı. Özellikle bu Tunus’taki Yasemin Baharı başladığında, onun Suriye’ye doğru sıçraması endişesi bizde doğunca ben kendisiyle uzun uzadıya bir görüşme yaptım. Daha sonra baktık ki iş ciddiye gidiyor, bu sefer ben Ahmet Bey’i gönderdim, o zaman Ahmet Bey Dışişleri Bakanı. Ahmet Bey de kendisiyle uzun uzadıya 5-6 saatlik bir görüşme yaptı. Fakat biz söyledik biz dinledik, bizde kaldı. Heyetler gönderdik, ‘Bak bu şekilde biz buradan sıyrılalım, bunu demokrasiyle çözelim; bu yollara başvurmak suretiyle bu çözülmez.’ dedik. Ama o maalesef bunları dinlemedi. Hatta Perşembeyi Cumaya bağlayan bir Ramazan gecesiydi; telefonla kendisini aradım. ‘Bak Esad kardeş, yanlış yapıyorsun. Yarın Cuma, şu tanklarını toplarını çek, bu camilerde namaz kılan insanları öldürme.’ dedim. ‘Onlar terörist.’ dedi. ‘Bunlar senin vatandaşın. Bak şu ana kadar binlerce insanı öldürdün, bu artık dayanılmaz hale geldi.’ dedim. Ertesi gün maalesef camileri bombaladılar ve o gün yanılmıyorsam aklımda kaldığı kadarıyla yine 1500 kişi öldürülmüştü. Böyle bir tablo var. Tabii ki bu dostluğun, kardeşliğin yürümesi mümkün değildi. Ve şu anda bu rakam artık 300 bine ulaştı, böyle bir durum var. Şu anda Suriye diye bir ülke neredeyse kalmadı. Belli bir fasit dairede, işte belli bir bölümü DAEŞ işgal etmiş vaziyette, diğer yerlerde çeşitli örgütler var, kendisi de merkeze sıkışmış vaziyette, böyle bir tablo var. Kim destek veriyor? Rusya maalesef desteğini veriyor, öbür tarafta İran desteğini veriyor. Biz Rusya’yla da bunları çok konuştuk, ama maalesef Rusya’ya da bu konuda demek ki kendimizi anlatamıyoruz veya Rusya anlamak istemiyor. Ama ümitsiz değiliz, yine kendileriyle bunları konuşmaya devam edeceğiz.”

“BU MİLLETİN EVLATLARI, BU İŞİN HESABINI DA ER VEYA GEÇ BUNLARA SORACAKTIR”

Programın sonunda, Dağlıca’da yaşanan terör saldırısına tekrar değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bölücü terör örgütüne yaptıklarının bedelinin ağır bir şekilde ödetildiğini ve ödetileceğini şu ana kadar gerek Kandil bölgesinde, gerek yurt içinde 2 bini aşkın teröristin öldürüldüğünü belirtti. Teröre karşı mücadelenin güvenlik güçleri ile birlikte devam edeceğini ve bu mücadeledeki amaçlarının milletimizin huzuru ve mutluluğu olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehit ailelerine seslendi: “Bizim dinimizde biliyorsunuz şehitler ölmez. ‘Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz, onlar diridirler, ama siz bilemezsiniz.’ Biz bu inançla, bu anlayışla yolumuza devam edeceğiz. Biliyorsunuz bizde dünyanın hiçbir yerinde, İslam dünyasının hiçbir yerinde askerine Mehmetçik diyen bir başka ülke yoktur. Bizimki Sevgili Peygamberimizin adına atfen ‘Küçük Muhammed’ anlamında ‘Mehmetçik’tir. Ve o Mehmetçikler işte bu yolda bu anlayışla askere gidiyorlar. Biliyorsunuz bizde iki yerde kına yakılır; bir evlenirken kına yakılır, bir de askere giderken kına yakılır. Bunlar anlamlıdır. İşte ‘kınalı kuzu’nun sırrında da zaten bu yatmaktadır. Ve askere bu şekilde bakan bir milletin evlatları, bu işin hesabını da er veya geç bunlara soracaktır.”

 

 

kaynak:akparti.org.tr

Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2
Sağ 300x250 Reklam
YAZARLAR