Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın'dan Basın Açıklaması
Bu seçim elbette birçok yönüyle tartışılmaya devam edecek; ama özellikle Cumhurbaşkanlığı açısından baktığımız zaman, burada aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı makamına yönelik birtakım saldırıların, suçlamaların da bir cevabı verilmiş oldu.
4.11.2015 18:46:03
Bu haber
609 kez okundu
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın’ın Basın Toplantısında Yaptığı Açıklama
“Bildiğiniz gibi 1 Kasım seçimleri çok yüksek bir katılımla barışçıl bir ortamda vatandaşlarımızın demokratik haklarını kullanmak suretiyle gerçekleştirildi. Çıkan neticenin ülkemiz, milletimiz, vatanımız ve bölge için hayırlı olmasını diliyoruz. Tabii seçim sonuçlarıyla ilgili özellikle Cumhurbaşkanlığı açısından bu seçimlerin başarıyla yapılmış olması, milletin iradesinin sandıkta bu şekilde tecelli etmiş olmasından büyük bir memnuniyet duyduğumuzu tekrar ifade etmek isteriz.
Sayın Cumhurbaşkanımızın ilk gün yaptığı yazılı açıklamada ifade ettiği gibi, bundan sonra Türkiye’nin büyük meselelerine hep birlikte iktidarıyla, muhalefetiyle yoğunlaşmak durumundayız. Bölgemiz kritik bir dönemden geçiyor. Ülkemizin önünde büyük projeler var; 2023 hedeflerine giderken hayata geçirmemiz gereken birçok çalışma ve proje var. Şimdi artık bunlara odaklanma zamanıdır. Kutuplaşma siyasetini, ötekileştirme söylemlerini artık bir kenara bırakma zamanıdır, rövanşist söylemlerden, intikamcı duygulardan uzak bütün milletin, bütün fertlerinin bu sürecin içerisinde yer aldığını, her birinin hakkının eşit olduğunu kabul ederek bu seçim sonrası dönemi hep birlikte değerlendirmek ülkemizin hedeflerine hizmet noktasında bunu bir fırsata çevirmek durumundayız.
Burada Sayın Cumhurbaşkanımızın seçim öncesinde, 7 Haziran sonrasında, ama aslında siyasi kariyerinin hemen her döneminde yaptığı bir çağırının altını bir kez daha çizmek isterim. O da özellikle güven ve istikrar noktasında Sayın Cumhurbaşkanımızın da dikkat çektiği nokta, sandıkta da bu şekilde tecelli etmiş durumdadır.
Bu seçim elbette birçok yönüyle tartışılmaya devam edecek; ama özellikle Cumhurbaşkanlığı açısından baktığımız zaman, burada aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı makamına yönelik birtakım saldırıların, suçlamaların da bir cevabı verilmiş oldu. Bizim umudumuz, artık bundan sonra bu tartışmaların tamamen bir kenara bırakılmasıdır. Cumhurbaşkanlığı makamının, mekanının, Cumhurbaşkanı’nın şahsının artık bu tür tartışmaların dışında bırakılması gerekir. Türkiye’de bir sakinleşme, normalleşme, kucaklaşma için bu adımlar büyük önem taşımaktadır.
Her kurumda olduğu gibi Cumhurbaşkanlığı Makamı da milletimizin ortaya koyduğu iradeye saygılıdır, bunun neticelerini de hep birlikte hayata geçirmek için elbirliğiyle gayret edeceğiz. Bu çerçevede tabii ki Meclis’in toplanması ve Hükümetin kurulması süreci de gündemimizde biliyorsunuz. Anayasanın 114. maddesi ve İç Tüzüğün 3. maddesi bu konuda son derece açık, biliyorsunuz. YSK’nın kesin seçim sonuçlarını açıklamasından 5 gün sonra Meclis toplanacak, yemin töreni yapıldıktan sonra da Sayın Cumhurbaşkanımız hükümeti kurma görevini o gün tevdi edecektir. Tekrar seçim sonuçlarının ülkemiz, milletimiz için hayırlı olmasını diliyoruz.
Benim değinmek istediğim bir diğer önemli konu; tabii seçim sürecinde de gündemimizde bulunan, yer yer bizi hüzne boğan, ama aynı zamanda devletin, milletin kararlılığını da gösteren terörle mücadele konusudur. Bu konu 7 Haziran seçimlerinden sonra da, 1 Kasım seçimlerinden sonra da devletin öncelikli konusu olarak gündemimizde olmaya devam edecek. Ve terörün her türüne karşı, ister PKK terörü olsun, ister DAİŞ ya da IŞİD terörü olsun, bunlara karşı kararlılıkla mücadele devam edilecektir. PKK terör örgütünün özellikle son aylarda 7 Haziran seçiminden sonra yaptığı terör hadiseleri sivil vatandaşlarımıza, güvenlik güçlerimize yönelik saldırıları herkesin malumudur. Gerek Doğu’da, Güneydoğu’da, gerekse ülkemizin diğer noktalarında güvenlik-özgürlük dengesini sağlamak için kamu düzenini inşa ederken aynı zamanda vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli tedbirler alındı, bundan sonra da alınmaya devam edilecektir. PKK’nın terör siyasetine, onun siyaset yoluyla meşrulaştırılmasına, ona birtakım güzellemeler, şirinleştirmeler yapılmasına asla izin verilmeyecektir. Nitekim 1 Kasım seçim sonuçlarının en önemli neticelerinden, mesajlarından bir tanesi de aslında bu olmuştur. Teröre sırtını dayayan, terörü estetize ederek siyaset yapmaya çalışanların hesaplarının boşa gittiği bir kez daha görülmüştür. Yine bu çerçevede Cumhurbaşkanlığı Makamına saldırarak, hakaret ederek siyaset yaptığını zannedenlerin de hesapları tamamen boşa çıkmıştır.
Aynı şekilde hem ülkemizi, hem bölgeyi, Suriye ve Irak’ı da meşgul eden adeta bir virüs gibi, bir ur gibi, özellikle Suriye ve Irak’ta kamu düzenini, insan hayatını tehlikeye atan DAİŞ ya da IŞİD terörüne karşı da mücadelemiz kararlılıkla devam edecektir. Bildiğiniz gibi bu konuda Silahlı Kuvvetlerimiz de gerekli tedbirleri almış, gerekli operasyonları yapmaktadır. DAİŞ’le mücadele noktasında da, daha önce de ifade ettiğimiz gibi bugüne kadar, DAİŞ’le ilişkisi olduğundan şüphelenilen 20 binden fazla insana Türkiye’ye giriş yasağı konmuştur. DAİŞ’le irtibatlı olduğu şüphelenilen 2 binin üzerinde kişi sınır dışı edilmiştir. Aynı şekilde Türkiye içinde yapılan operasyonlarda da binin üzerinde tutuklama gerçekleşmiş ve bunlarla ilgili de hukuki süreçler devam etmektedir. Dolayısıyla terörün her türüyle demin de ifade ettiğim gibi, ister PKK terörü olsun, ister DHKP-C terörü olsun, ister DAİŞ terörü olsun, ister başka tür terör olsun, Türkiye kararlılıkla mücadeleye devam edecektir. Sınır ötesi yapılan operasyonlarda da Türkiye uluslar arası hukuktan aldığı hak ve imkanlarla bu operasyonları gerçekleştirmektedir. Tabii ki Türkiye aynı zamanda DAİŞ’le mücadelede uluslararası koalisyonun da bir üyesidir. Bildiğiniz gibi hava sahamızı uluslararası müttefiklerimizle beraber kullanıyoruz, kullandırıyoruz, bu mücadele elbette kararlı bir şekilde devam edecektir.
Bu noktada Suriyeli mülteci krizi de gündemimizde önemli bir yer işgal etmeye devam ediyor. Özellikle Aylan Kürdi yavrumuzun ölü bedeninin sahile vurmasından sonra Avrupa’da meydana gelen infial, tekrar Avrupa kamuoyunun bu mülteci krizine ve Suriye meselesine dikkatlerini çevirmiş idi. Fakat maalesef Aylan Kürdi’ler ölmeye devam ediyor ve mülteci krizine çözüm noktasında henüz uluslararası toplum, kararlı, kapsamlı, sonuç alıcı bir eylem planı ortaya koyabilmiş değil. Biz bildiğiniz gibi üzerimize düşen görevi en iyi şekilde yerine getirmeye devam ediyoruz, 2.2 milyon civarında Suriyeli mülteciyi ülkemizde ağırlıyoruz, ağırlamaya da devam edeceğiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın ta Başbakan iken pek çok defa ifade ettiği açık kapı politikasına mülteciler noktasında devam edeceğiz. Çünkü bu bir insani görevdir, vicdani görevdir, uluslar arası hukuktan kaynaklanan bir görevdir. Çünkü insanları bile bile savaşın ortasında bırakamazsınız, ölüme terk edemezsiniz. Başka ülkeler böyle davranabilir; ama Türkiye sorumluluk sahibi bir devlet olarak bölgedeki insanlarla, milletlerle çok yakın tarihi, akrabalık bağları olan bir millet olarak da böyle bir şeye tabii ki asla izin vermez. Dolayısıyla Avrupa’dan veya başka yerlerden ne tür yardımlar gelirse gelsin veya gelmesin, biz Suriye mültecilerine yönelik insani vazifelerimizi yerine getirmeye devam edeceğiz. Tabii ki Suriye mülteci kriziyle ilişkili olarak Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan ivme umut vericidir. Bu ivmeyi biz devam ettirmek, hızlandırmak, Türkiye AB ilişkilerinde belki yeni bir sayfa açarak yeni bir dinamizm getirmesini de arzu ediyoruz.
Bu çerçevede bildiğiniz gibi Ekim ayının başında Sayın Cumhurbaşkanımızın bir Brüksel ziyareti oldu, orada AB başkanlarıyla, Komisyon Bakanıyla, AB Başkanıyla, Parlamento Başkanıyla görüşmeleri oldu. Ardından Sayın Merkel Türkiye’yi ziyaret etti. Burada da, İstanbul’da yaptığımız görüşmede de mülteci meselesinin değişik yönleri ele alındı. Özellikle mültecilere yönelik bir acil eylem planının hayata geçirilmesi, Türkiye’nin önünde bulunan yeni fasılların açılması ki biz en az 6 ya da 7 faslın hemen açılabileceğini çeşitli vesilelerle ifade ettik ve burada külfet paylaşımı noktasında da bir ortak anlayışa varılmasını biz tabi ki temenni ediyoruz. Yaptığımız görüşmelerde de bu konuları gündeme getirdik, bundan sonra da getirmeye devam edeceğiz.
Fakat mülteci krizi bir sonuçtur, bunun kökenine inmeden, sorunun asıl membaına gitmeden mülteci krizini çözmek elbette mümkün değildir. Mülteci krizinin kökeninde de Suriye’de devam eden savaş vardır ve bu savaşın sorumlusu olarak da 370 bin insanın ölümünden sorumlu olan Beşar Esad rejimidir, bunu dünyanın önde gelen bütün ülkeleri de ifade etmektedir.
Bu çerçevede özellikle son 2 hafta Viyana’da yapılan iki tane Suriye toplantısına da dikkat çekmek isterim. Dışişleri Bakanımız Sayın Feridun Sinirlioğlu’nun da katıldığı bu toplantılarda, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Suudi Arabistan’ın öncülüğünde yeni bir süreç başlatıldı. İki toplantıdan netice, öncelikle Suriye’de bir siyasi geçiş sürecinin sağlanması için şartların oluşturulması, olgunlaştırılması, bu arada tabi ki mültecilere insani yardımların ulaştırılması… Bu konuda mutabakata varılmış olmakla birlikte Esad’ın geleceğiyle ilgili görüş ayrılıkları devam etmektedir. Bu konuda bizim pozisyonumuz, Suudi Arabistan’ın pozisyonu, diğer pek çok bölge ülkesinin pozisyonu açık ve nettir. Aynı şekilde Fransız, Amerikan ve İngiliz birçok yetkili de Suriye’nin geleceğinde artık Esad’ın bir yerinin olamayacağını ifade etmektedirler. Beşar Esad Suriye’yi birleştiren, Suriye’yi tekrar geleceğe taşıyabilecek bir lider olma özelliğini çoktan kaybetmiştir. Bu görüş ayrılıklarına rağmen biz Türkiye olarak ilgili bütün tarafların Suriye meselesinde masanın etrafında bulunmasını önemsiyoruz. Bu çerçevede de İkinci Viyana toplantısında İran dışında diğer ülkelerin de bu toplantıda yer almasını biz olumlu karşıladık. Önümüzdeki haftalar içerisinde bu Viyana toplantıları devam edecek, Suriye’yle ilgili bu çalışmayı da yakından izlemeye devam edeceğiz.
Bir diğer önemli konu, bildiğiniz gibi 15-16 Kasım tarihleri arasında Antalya’da yapılacak olan G-20 toplantısıdır. Kritik bir zaman dilinde dünyanın en gelişmiş ekonomileri, güçlü ülkeleri Antalya’da biraraya gelecek ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında dünyanın önde gelen acil ekonomik, siyasi konularını ele alacaklar. Bununla ilgili hazırlıklarımız kapsamlı bir şekilde devam ediyor. Şu anda bütün ilgili birimlerimiz güvenlikten lojistiğe kadar Antalya’da zaten bölgedeler, çalışmalarını yürütüyorlar. Bu zirvede, bununla ilgili önümüzdeki hafta muhtemelen daha detaylı bilgiler de vereceğim, belki bir ayrı G-20 basın toplantısı yapacağız. Özellikle ekonomik konular, istihdam, kapsayıcılık, uygulama başlıkları altında küresel ekonomi konuları etraflı bir şekilde ele alacağız. Ama bunun yanında, G-20 aynı zamanda dünyanın önde gelen ülkelerinin ve liderlerini de biraraya getirdiği için gündemimizdeki önemli siyasi konuları, bunlar arasında da terörle mücadele ve mülteci krizini de zirvede ele almayı planlıyoruz. Aynı şekilde tabi burada Sayın Cumhurbaşkanımızın ev sahibi olması hasebiyle de birçok ülke lideriyle ikili görüşmeleri, toplantıları da olacak.
Son olarak Külliye ile ilgili, Cumhurbaşkanlığıyla ilgili bir konuyu sizinle paylaşmak istiyorum. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, milletin evi olan Cumhurbaşkanlığı Külliyesi pek çok vesilelerle bugüne kadar vatandaşlarımıza açıldı ve burası milletin evi olarak faaliyet göstermeye de devam edecek. Bu yıl biliyorsunuz 29 Ekim kutlamaları çerçevesinde birçok ilk’e de hamdolsun imza atma imkanımız oldu. Gerek Atatürk Kültürü Merkezi’ndeki resmi geçit, gerekse burada, Külliye’deki resepsiyonlarda bütün vatandaşlarımızla kucaklaşma imkanımız oldu. 29 Ekim’den bir gün önce de 28 Ekim’de vatandaşlarımızı 81 ilden davet etmek suretiyle burada çok güzel bir kaynaşma yaşandı. Bu tür davetler, kabuller bundan sonra da devam edecek. Yine bu çerçevede de Külliye’yi vatandaşlarımızın ziyaretine açmak için gerekli çalışmaları büyük oranda tamamladık, önümüzdeki günlerde haftanın belli günlerinde belli bir başvuru ve kabul sistemi içerisinde vatandaşlarımızın Külliye’yi ziyaret etmesi mümkün olacaktır. Bununla ilgili duyuruları da ilgili birimimiz vakti geldiğinde yapacak.
Bir diğer önemli konu tabi yine Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’yle ilgili, Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi’dir. Sayın Cumhurbaşkanımızın başlangıç olarak 5 milyon kitap hedefiyle ortaya koyduğu Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi’yle ilgili çalışmalarımız da yoğun bir şekilde devam ediyor. Bina projesi büyük ölçüde tamamlandı, gene bu Külliye’nin içerisinde olacak, ama hemen yan tarafta caminin alt tarafına yapılacak kongre merkezinden, çok amaçlı salonlardan sonra Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi de çalışmalarına başlayacak. Bu çerçevede bu hedefe ulaşmak için de kitap alımları, tasnifler, koleksiyonlar alınmaya da devam ediyor.
Bu çerçevede bir güzel haberi de sizinle paylaşmak isterim: Değerli yazar, düşünür, yayıncı Mehmet Şevket Eygi kütüphanesini ki çok kıymetli, bilenler bilir, çok kıymetli bir koleksiyondur, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne hibe etmeyi kabul ettiler. Bu, Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi ve bundan sonra nesiller boyunca bu kütüphaneden istifade edecek araştırmacılar, okuyucular için çok büyük bir hizmettir. Kendilerine biz tekrar teşekkür ediyoruz.
Son olarak Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’ni geçen hafta açıkladık biliyorsunuz, onun detaylarına girmeyeceğim. Bununla ilgili de önümüzdeki haftalarda G-20 Zirvesinden sonra ödül törenini gerçekleştirmek suretiyle ödül sahiplerine burada ödüllerini Sayın Cumhurbaşkanımız bizzat kendileri tevdi edeceklerdir. Benim gündemimde başlıklar çok kısa, özet halinde bunlar… Sizin sorularınız varsa buyurun.
Soru: Seçim sonuçlarının ardından Başkanlık sistemi konusu yeniden tartışılmaya başlandı, dün hükümet yetkililerinin bazı açıklamaları oldu, kendileri için vazgeçilmeyecek bir konu olduğu ifade ettiler. Sayın Cumhurbaşkanının bu konudaki önümüzdeki süreçte beklentileri nedir acaba ve Cumhurbaşkanlığı olarak başkanlık sistemi konusunda ne gibi adımlar atılması planlanıyor?
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: Bildiğiniz gibi bu konu Sayın Cumhurbaşkanımızın daha Başbakanken gündeme getirdiği bir konuydu. Buradaki temel konu, Türkiye’deki işleyen sistemin en etkin hale getirilmesi meselesidir. Bu bir şahısla ilgili bir konu değildir. Zaman zaman bazılarının iddia ettiği gibi Cumhurbaşkanımızın kendi geleceğiyle ilgili bir hesabı hiç değildir. Tayyip Erdoğan’ın böyle bir şeye ihtiyacı yok arkadaşlar, Tayyip Erdoğan zaten tarihe geçmiş bir liderdir, zaten güçlü bir liderdir, milletin gönlünde de güçlüdür, anayasal olarak da güçlü bir liderdir. Dolayısıyla, burada bu başkanlık sistemi tartışmalarının onun kendi şahsıyla, şahsi geleceğiyle bir ilgisi yok; çünkü onun öyle bir kaygısı yok. ‘Acaba Türkiye’deki sistem daha işler hale nasıl gelir? 2023 hedeflerine giderken önümüzdeki birtakım bürokratik, siyasal mevzuattan kaynaklanan engelleri aşmak için en verimli siyasi yönetim biçimi nedir?’ tartışması, Türkiye için son derece sağlıklı, verimli bir tartışmadır.
Daha önce de biz bunları pek çok defa konuştuk. Türkiye’de bugün bir parlamenter demokrasi var, parlamenter demokrasiyle yönetilip başarılı olan ülkeler de var, başkanlık sistemiyle yönetilip başarılı olan ülkeler de var. Acaba bizim en uygun olan model hangisidir; bunu elbette oturup özellikle 1 Kasım seçimlerinin sonuçlarını da dikkate alarak elbette bu konu milletimize tekrar sorulmak suretiyle bir karar bağlanacaktır. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımızın tavrı bellidir, başkanlık sisteminin Türkiye’ye adeta lig atlatacağı konusunda bizim kanaatimiz nettir. Nitekim G-20 Zirvesine katılan ülkelere baktığınız zaman, bunların içerisinde dediğim gibi parlamenter demokrasiyle yönetilen büyük güçlü ekonomikler de var, başkanlık sistemiyle yönetilen büyük güçlü ekonomiler de var. Ama ‘Bizim için en uygun model hangisidir? Türkiye’nin ihtiyaçları, hedefleri noktasında ne uygun model hangisidir?’ tartışmasını yapmaktan asla kaçınmamak lazım. Tam tersine, bütün partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, kanaat önderlerinin bu konuda görüş beyan etmesi sevindiricidir. Benim tahminim, önümüzdeki aylarda, yıllarda bu tartışma ivme kazanarak daha sağlıklı bir şeklide yine devam edecektir.
Soru: Dün bir gazetede bir haber çıktı; Sayın Cumhurbaşkanının MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yle gizli bir görüşme yaptığına dair. Böyle bir görüşme olmuş mudur, nedir detayları?
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: Böyle bir görüşme söz konusu değil arkadaşlar. Fakat şunun altını çizeyim: Yine demin başta da ifade ettim; Sayın Cumhurbaşkanımıza husumet besleyerek, düşmanlık yaparak, saldırarak, hakkında birtakım senaryolar yazarak, yalan yanlış haberler yaparak siyaset yaptığını zannedenler, popülarite kazanacağını zannedenler, gündeme geleceğini zannedenler 1 Kasım seçim sonuçlarını doğru okusunlar. 1 Kasım seçim sonuçları aynı zamanda bütün bu anlamsız, temelsiz, yersiz, hepimizi yoran tartışmalara da, spekülasyonlara da verilmiş bir cevaptır. Artık bunları bir kenara bırakmak gerekir, siyaseti rasyonel kuralları içerisinde milletin tercihleri, talepleri, beklentileri doğrultusunda yapmak esastır. Devletin başı olarak da Sayın Cumhurbaşkanımızın birinci önceliği bu milletin huzurudur, bu devletin bekasıdır, bu ülkenin geleceğini garanti altına almaktır.
Soru: G-20 kapsamında Sayın Cumhurbaşkanının gelecek olan liderlerle görüşmeler yapacağını söylediniz, biraz daha açmak gerekirse tüm liderler, tüm ülkeler devlet başkanı düzeyinde temsil edileceğini biliyoruz. Ekstra bir bilgi var mı ve gelecek olan herkesle baş-başa görüşmesi olacak mı Cumhurbaşkanının?
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: Evet, G-20 Zirvesi sırasında tabii Cumhurbaşkanımız bütün liderlerle yapacağı oturumlarda, ortak oturumlarda zaten biraraya gelecek. Şu anda 7 ana oturum planlanıyor, bunun iki tanesi çalışma yemeği, 5 tanesi de ana oturum şeklinde. Tabii ki ikili görüşme talepleri gelmeye başladı. Şu anda da program hayli yoğun. İkili görüşmelere ayın 14’ünde, zirveden 1 gün önce başlayacağız liderlerin varış saatlerine göre. Şu ana kadar hemen hemen bütün liderlerden görüşme talepleri geldi, bunlar da programlanıyor şu anda. Tabii çok yoğun bir program olacak. Takdir edersiniz, iki tam gün G-20’nin kendisi var. Ama öncesinde ve sonrasında biz yoğun bir şekilde bu ikili görüşmeler trafiğini hayata geçireceğiz. Zirveden bir gün önce de ayın 13’ünde Japonya Başbakanı bir ikili resmi ziyaret için ülkemizde olacak. Sayın Abe ile de Sayın Cumhurbaşkanımızın görüşmeleri olacak. Ama dediğim gibi, ayın 14’ü sabahından itibaren liderlerin Antalya’ya varış saatlerine göre biz ikili görüşmeleri şu anda planlıyoruz. Bunlar 15 ve 16’sında da devam edecek. Bazı liderler belki 17’sine kalabilir ikili görüşmeleri devam ettirmek için. Bu önümüzdeki hafta tahmin ediyorum netleşecektir.
Soru: Başkanlık tartışmasına ilişkin soruyu yanıtlarken ‘milletimize de sorularak’, dediniz. Bunu bir referandum sinyali olarak algılamak mümkün mü?
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: Tabii elbette arkadaşlar, böyle bir önemli konu söz konusu olduğu zaman burada bu tartışma milletten bağımsız, milletten ayrı elbette düşünülemez. Bunun mekanizması referandumsa referanduma gidilir, Parlamentoda yapılacak birtakım düzenlemeler vardır. Ama benim asıl altını çizmek istediğim konu; burada bu konu milletimizle danışılarak, görüşülerek, onların tabii ki görüş ve kanaatleri alınarak neticelendirilecek bir konudur. Diğer bütün önemli konularda olduğu gibi bu konuda da elbette milletimizin görüşü esastır.
Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter
kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar
hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2