Devlet Bahçeli’den Yazılı Basın Açıklaması
AKP’nin PKK’yla kurduğu müzakere masaları şehadet ve gözyaşı olarak aziz milletimize fatura edilmiştir.
3.09.2015 17:41:57
Bu haber
803 kez okundu
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den yazılı basın açıklaması
Türkiye yakın tarihinin en sancılı, en sıkıntılı, en çalkantılı döneminden geçmektedir.
Bu bulanık tablo her türlü tehlikenin önünü açmakla kalmayıp, stratejik ve sosyolojik kırılmanın kapaklarını da aralamaktadır.
Siyasetin kördüğüm olmasının yanında, toplumsal huzur ve ekonomik güvenlik bunalım kapanındadır.
Ülkemizde istikrar ve güvenlik kalmadığı gibi, geleceğe dair umut dolu bekleyişler de ağır hasarlıdır.
Bölücü terör örgütü hain ve hasmane yüzünü her fırsatta göstermektedir.
Çözülme sürecinin PKK’nın kanlı niyetlerini teşvik etmesi şöyle dursun, aziz milletimizi canlı hedef haline getirmesi tartışmasız bir gerçektir.
Türkiye’nin bugünkü yüksek gerilim ve çatışma ortamından birinci derecede sorumlu AKP zihniyetidir.
Şehitlerimizin vebali iktidardaki çıkar ortaklığının sırtındadır.
Açılım ve çözüm korosunun, sözde barış ve insan hakları blokunun şiddet ve cinayetlerin azmettiricileri olduğu açıktır.
AKP’nin PKK’yla kurduğu müzakere masaları şehadet ve gözyaşı olarak aziz milletimize fatura edilmiştir.
Çözüm sürecinin müellif ve mimarları Türkiye’yi tepeden tırnağa kundaklamışlar, dirlik ve asayişi temelinden dinamitlemişlerdir.
Süreç ihaneti konusunda kafa karışıklığı yaşayan, gün aşırı farklı çelişkili mesaj ve yorumları kamuoyuyla paylaşan AKP yönetimi, hala terörle mutabakatın zemin ve fırsatını utanmadan aramaktadır.
Türkiye sağlıklı ve demokratik nitelikli bir iktidar değişimine sahne olmadığı müddetçe akan kan durmayacak, şehit haberlerinin arkası kesilmeyecektir.
Bir defa bu hakikati herkesin, her sağduyulu vatandaşımızın kavraması milli ve ahlaki bir zorunluluktur.
Bölücü terörün yaygınlaşmasının yegâne müsebbibi, Türkiye’nin istikrarsızlığa mahkum olmasının asıl faili hiç kuşku yok ki AKP’nin köhne ve kötürüm politikalarıdır.
Tecrübelerle sabittir ki, ne Erdoğan’ın ne de emir eri Davutoğlu’nun ülke menfaatini önceliklerine alarak başkent Ankara vizyonuyla hareket etmeleri mümkün değildir.
AKP’nin siyasi ihtiras ve ayak oyunları Türkiye’nin ufkunu ve bahtını kapatmıştır.
Kaçak sarayın ahlaken rutubetli odalarında kurgulanan, tamamen kişisel ikbal ve gayeleri gözeten siyaset planlamaları bir yanda devleti kilitlerken, diğer yanda milletimizin zaman kaybetmesine yol açmıştır.
Erdoğan, saltanatını sürdürebilmek için başta Davutoğlu olmak üzere, AKP yönetimini ve devşirdikleri koltuk sevdalılarını kukla gibi kullanmaktadır.
7 Haziran Milletvekilliği Genel Seçimlerinin sonucunu beğenmeyip telaşla koalisyon hükümeti kurulmasının önüne taş koyan, engel çıkaran ve set çeken Erdoğan siyasetteki tıkanıklığın gerçek suçlusudur.
Davutoğlu laf olsun, dostlar alışverişte görsün kurnazlığıyla muhalefet partilerini nafile tur ve ziyaretlerle meşgul etmiş, akıbeti belli olan istikrarsızlığın kılıfını peşinen hazırlamıştır.
Erdoğan, 8 Haziran sabahından itibaren seçimlerin yenilenmesini kafasına koymuş, bu maksatla da Davutoğlu’nu uzaktan kumandayla yönetmiştir.
Türkiye terörün koyu ve göz gözü görmez sisine kapılmışken, malum zihniyetin iktidar hesabı yapması, milli iradeyi küçümseyip sandıktan çıkan kararı farklı yöntemlerle karartması demokrasi tarihine kirli ve rezil bir kumpas olarak geçmiştir.
Nitekim Erdoğan, 21 Ağustos’ta seçim tarihini 1 Kasım olarak açıklamış, 24 Ağustos’ta da aylarca üzerinde çalıştığı hamleyi yaparak 7 Haziran Milletvekilliği Genel Seçimlerinin yenilenmesine karar vermiş, örtülü olarak TBMM’ni fesh etmiştir.
Bu Türk siyaset tarihinde ilk kez yaşanan talihsiz ve esef verici bir tablodur.
Vicdanen sorunlu bu kararın hemen arkasından, Yüksek Seçim Kurulu malumu resmileştirerek 26. Dönem Milletvekilliği Genel Seçimlerinin 1 Kasım 2015 tarihinde yapılacağını açıklamıştır.
Her şey Erdoğan’ın isteğine, dizginlenemez arzularına göre şekillenmiştir.
Demokratik teamüller, hukukun üstünlüğü rafa kaldırılmıştır.
Totaliter arayış ve hesaplar açık ara öne geçmiştir.
Yaşananların tamamı baştan ayağa demokrasi ayıbı, egemenlik gaspıdır.
Erdoğan ve Davutoğlu hükümet kurulmaması için olağanüstü çaba harcamakla yetinmeyip, adım adım Türkiye’yi seçim güzergahına itmişlerdir.
Ekonomideki kriz ve alarm sesleri bu iki sorumsuzun umurunda olmamıştır.
Doğu ve Güneydoğu’nda seçim güvenliğinin nasıl sağlanacağı bu iki mevki tutkununun, bu iki Türkiye muhalifinin gündeminde yer almamıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi her seferinde, seçim ve sandık güvenliğine vurgu yapmış, bu itibarla seçimlerin yenilenmesine mesafeli tavrını tutarlılıkla muhafaza etmiştir.
Şimdilerde farklı kesimlerin bizim bu görüşümüze gecikmeyle intikali şaşırtıcı değilse de, ibretlik bir durum olarak tarihin kayıtlarına geçmiştir.
Silahların gölgesinde, tehditlerin dibinde demokrasi ödevinin nasıl ve ne şekilde ifa edileceği hala muamma, hala muallakta bir sorudur.
Kanlı iç savaş şartlarının günden güne ağlarını ördüğü bir ortamda, bölgesel ve küresel zalimliğin işbirlikçileri vasıtasıyla varlığımıza ve birliğimize operasyon yaptığı bir süreçte demokrasinin ilke ve kurallarını hakkıyla savunmanın ne kadar mümkün olduğu elbette görülecektir.
28 Ağustos’ta, Anayasa’nın 114’üncü maddesine uygun olarak PKK işbirliğiyle kurulan geçici Bakanlar Kurulu’nun ülkeyi 1 Kasım’a nasıl götüreceğine de herkes şahit olacaktır.
Ahlaksızlık ve inkar üzerine bina edilen geçici Bakanlar Kurulu’nun Erdoğan’ın maşası işlevi göreceği, siyasi dizayn ve tasarıma çanak tutmak için kuryelik yapacağı maksadını aşan bir yorum değildir.
Anayasa’nın ruhunu ve lafzını kasten çiğneyerek milletvekilleriyle direk temas haline geçen, kapalı zarf usulüyle bakanlık öneren Davutoğlu, eline tutuşturulan listeye mecburen katlanmış, yüzündeki asabi ve hazımsızlık belirten çizgileri zoraki saklamaya çalışmıştır.
Geçici Bakanlar Kurulu, adı üstünde geçici olup, bu kapsamda görev alan hiç kimseye bir saygınlık ve prestij kazandırmayacaktır.
Erdoğan ve Davutoğlu’nun Milliyetçi Hareket Partisi’ne yönelttikleri suçlama ve iftara kampanyası aynısıyla ters tepecek, projelendirdikleri alçak hesaplar sarayın başında patlayacaktır.
Bunun için 1 Kasım sabırla ve sağduyuyla beklenmelidir.
Karar ve mühür Türk milletine aittir.
Milliyetçi-Ülkücü camia tuzakların farkındadır.
Taraflı tarafsız herkes olan biten tüm çirkinlikleri teessürle izlemektedir.
Siyasetin doğasını zedeleyen, siyasi adap ve edep derdi olmayan AKP yönetiminin, kaçak saraydan verilen emirler doğrultusunda MHP’yi dört bir koldan dedikodu makasına alma teşebbüsü tutmayacaktır.
AKP-PKK hükümetinin içyüzünü saklamak, hedef saptırmak asla söz konusu olamayacaktır.
Erdoğan Kandil’den tembihlenen bölücüleri bakanlıklara özen ve heyecanla taşımış, Davutoğlu da bu ihanet katarına gönüllüce eklemlenmiş ve tercihini yapmıştır
Koalisyon hükümeti kurdurmayan Erdoğan, kurmaya yanaşmayan Davutoğlu; süreç kalıntısının aktörlerini hiç yüksünmeden, hiçbir vicdan azabı çekmeden devlete sokmuştur.
Büyük milletimizin engin feraseti, muazzam irade ve hissiyatı 1 Kasım’da tüm tahmin ve beklentileri alt üst edecektir.
1 Kasım’da terörle milli güvenlik arasında seçim yapılacaktır.
1 Kasım’da bölücülükle kardeşlik arasında tercih yapılacaktır.
1 Kasım’da huzur ve sükûnet ile kan ve ölüm arasında oylama yapılacaktır.
Ya AKP ve PKK başaracak, ya MHP’yle beraber milli dirlik ve birlik zirveye çıkacaktır.
Ya terör Türkiye’yi yıkıp yok edecek, ya da sandıktan yetki almış MHP terörün ve hainlerin kökünü kazıyacaktır.
1 Kasım çözülme sürecine son darbe olacaktır.
1 Kasım hırsız ve rüşvetçilerin mahkeme önüne çıkacağı karar ve kader anı olacaktır.
1 Kasım fiilen sistem değiştirenlere, özerklik ilan edip Türkiye Cumhuriyeti’ni çöküşe götüren mihraklara kalıcı ders niteliği taşıyacaktır.
Önümüzdeki seçimde Türk milleti istiklali, itibarı, istikbali için topyekûn, tıpkı milli mücadele yıllarında olduğu gibi ayağa kalkacaktır.
Şehitlerimize kelle diyen, analar ağlamasından ne mutlu şehit analarına noktasına sarsıla sarsıla dönen gafillerden hesap sorulması için 1 Kasım son duraktır.
İnsanlığın suskun kalarak izlediği kıyılarımıza vuran minicik bedenlerin katillerine dik durmak, emperyalizmin oyunlarını yarmak için 1 Kasım tarihi fırsattır.
Bugün Mardin Dargeçit’te AKP’nin çözüm ortakları tarafından pusuya düşürülerek şehit edilen 4 polisimizin ve 20 Temmuz’dan itibaren şehadet şerbetinden içen toplam 84 şehidimizin hakkını, hukukunu savunmak, dökülen kanlarını yerde bırakmamak için Milliyetçi Hareket Partisi tüm varlığıyla hazırdır.
Aziz şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyor, ailelerine ve milletimize sabır ve başsağlığı temenni ediyorum.
Artık kan duracaksa, şiddet sonlanacaksa, ihanet tepelenecekse bunun yolu milli ve güçlü iktidardır.
Artık terör bitecekse, bunun çaresi milliyetçi kadrolar, devası Milliyetçi Hareket Partisi’dir.
Dış politikada dağılan yaptırım ve kalmayan etkinliğimizin tamiri, kaçırılan işçilerimizin, basılan Konsolosluklarımızın, tehdit edilen milli haklarımızın müdafaası için gecikmeye tahammül kalmamıştır.
1 Kasım’da AKP gitmez ve hak ettiği dersi almazsa hem ekonomik, hem de sosyal felaket kaçınılmazdır.
Herkesin susturulup baskı altına alındığı, herkesin birbirini ihbar edip güven ve toplumsal dayanışmanın sabote edildiği ülke tablosunun yıkım olduğunu görmek ve kabullenmek lazımdır.
Türkiye’nin yeni baştan belini doğrultması için başını öne eğen müsrif, müfteri ve münafık zümreden kurtulması şarttır.
Unutulmasın ki, Milliyetçi Hareket Partisi huzurun adresi, güvenliğin bekçisi, milli birliğin kalesi, ekonomik arayışların tek ümididir.
Gelecek MHP’dir, MHP ise gelecek demektir.
Türk milleti MHP’dir, MHP de millet kadar kutlu, millet kadar ulvi değerlere sırtını yaslamıştır.
kaynak:mhp.org.tr
Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter
kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar
hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2