Üst Header Banner Reklam
GEZİ OLAYLARINDA BİR DÖKTATÖRE DİZ ÇÖKTÜRDÜNÜZ
Ders verdiğiniz alanlardan birisi de “Gezi” olaylarıdır. Bütün dünyaya gençliğin damgasını vurduğu olaylar ve o olaylardan sonra bir diktatöre diz çöktürdünüz.
18.12.2016 21:57:50
Bu haber 534 kez okundu
GEZİ OLAYLARINDA BİR DÖKTATÖRE DİZ ÇÖKTÜRDÜNÜZ

 BİR KİŞİ ’SORUMLUSU BENİM’ DEMEDİ, BU DEMOKRASİ EKSİKLİĞİMİZİ GÖSTERİYOR

Sevgili gençler, sizlerle beraber olmaktan onur duyduğumu ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Değişik kentlerden geldiniz, umut için, topluma umut vermek için. Aslında bir ülkenin gençleri varsa, bu ülkenin geleceği vardır. Bir ülkenin gençleri varsa o ülkede bilim vardır, akıl vardır, o ülkede ahlak vardır, o ülkede her şey vardır. Eğer bir ülkenin gençleri varsa o ülke geleceğe umutla bakar. Bizim nüfusumuzun yarısı genç, bunların yarısı da işsiz. O nedenle bizim sorumluluğumuzu yerine getirdiğimizi söylersem, doğruyu söylememiş olurum. Bizim kuşak gençlere gerekli önemi vermedi. Gençler değişim istediler, kapılarını kapattılar. Gençler gelecek için umut istediler, kapılar kapandı. Gençler daha çok çalışmak istediler, okumak istediler, gençler okurken yurtlarda kalmak istediler gençlerin önüne barajlar kondu. Şimdi siz umut için tekrar toplanıyorsunuz.

GEZİ OLAYLARINDA BİR DÖKTATÖRE DİZ ÇÖKTÜRDÜNÜZ

Sizin bir özelliğiniz var. Gençler kişisel çıkarları için düşünmez. Gençlerin düşünce ortamı ülkenin geleceğidir. Ülkenin geleceğini, insanları ve dünyayı düşünürler. Tabi sizin kuşağınızın bir özelliği daha var, dünyayla dalga geçmek. Yeri, zamanı gelince esprilerinizle en güzel dersi verirsiniz. Ders verdiğiniz alanlardan birisi de “Gezi” olaylarıdır. Bütün dünyaya gençliğin damgasını vurduğu olaylar ve o olaylardan sonra bir diktatöre diz çöktürdünüz. Bu hala hazmedilmiş değil. Ama biz gayet iyi biliyoruz ki, bu ülkenin gençleri bu ülkenin umududur.

Benim sizden isteklerim var. Kendimi eleştirdim, bizim kuşağı da eleştirdim. Gençlere yeterli değeri ve önemi vermediğimizi de söyledim. Onların beklentilerinin çoğu kez boşa çıkarıldığını da söyledim. Siz geleceği inşa edeceksiniz. Geleceği inşa etmek bugün bizim sorumluluğumuz yoktur anlamına gelmiyor. Hem geleceğin, hem bugünün karar merciinde olmanız gerekir. Eğer toplum şekillenecekse, toplum çağdaş uyarlığa taşınacaksa sizlerin çabalarıyla olacaktır. Sizden isteğim, kesinlikle ama kesinlikle her gün olmasa bile, her hafta olmasa bile ayda bir Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni okuyun. Mutlaka okuyun. Orada göreceksiniz bu ülkede devrimi yapan, ülkenin bağımsızlığı ve özgürlüğü için mücadele eden, ekonomik kalkınması için olağanüstü başarılara imza atan bir kişi, yani Gazi Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini gençlere bıraktı. Hiçbir kuruma değil, hiçbir aileye değil, hiçbir kişiye değil, bu ülkenin gençlerine bırakıyor. Bu kadar ağır ve onurlu bir mirası devralmış durumdasınız, ağır ve onurlu bir miras. Neden ağır bir miras? O söylemde, Gençliğe Hitabe’de size verilen görevler var. Bu ülkenin bağımsızlığı, bu ülkenin özgürlüğü için. Size bir görev veriliyorsa, bu görev çok onurlu bir görevdir, bu görevi taşımakta herkesin değil sizin görevinizdir.

HAYATIN HER ALANINI SORGULAMAK ZORUNDASINIZ

Yine Mustafa Kemal Atatürk’ün Bursa Nutku’nu bulun ve mutlaka okuyun. Eğer bugün şehitlerimiz geliyorsa, eğer şehitlerimizin arkasından gözyaşı döküyorsak… Yeterli mi? Hayır. Hayatı sorgulamak zorundayız. Neden şehitlerimiz geliyor? Hayatı sorgulamak zorundayız, neden Ortadoğu bataklığının içindeyiz? Hayatı sorgulamamız gerekiyor, neden etnik kimlik üzerinden, inanç üzerinden siyaset Türkiye’de ana omurga olarak ortaya çıktı? Neden insan olarak birbirimize bakmamayı öğrendik ve öğrettiler. Hepimiz insanız, kimliğimizle, inançlarımızla, değerlerimizle insanız. Neden ayrışma, neden bölünme? Bunu sorgulamak zorundayız. Hayatı sorgulamazsanız gerçeği bulamazsınız. Sorguladığınız her şeyin bir tez olduğunu da unutmayın. Bunun karşısına antitez çıkacaktır, sonra sentez, o sentez yeni bir tez olarak yine ortaya çıkacaktır. Hayatın her alanını sorgulamak zorundasınız.

HİÇBİR GÜÇ İNANDIĞIMIZ YOLDAN BİZİ DÖNDÜRMEMELİDİR

Hele üniversite gençliğine eğer güveniyorsak ki, güvenmek zorundayız, ülkenin geleceğini üniversiteden mezun olanlar şekillendirecekler. Üniversite gençliğine büyük görevler düşüyor. Üniversitelerin baskı altında olduğunu biliyoruz. Bırakın öğrencilerini, hocalarının bile konuşmaktan korktuklarını biliyoruz. Aydınlar konuştuğu zaman zindanlara atıldığını da çok iyi biliyoruz. Ama bütün bu zorluklar inandığımız yoldan bizi döndürmemeli. Neden? Eğer biz bir devrimcinin bize bıraktığı bir mirasın arkasından koşuyorsak ve Türkiye’yi çağdaş uygarlığın üzerine çıkarmaya çalışıyorsak hiçbir güç inandığımız yoldan bizi döndürmemelidir.

Farklı siyasal görüşlerimiz olabilir. İnançlarımızda farklı olabilir, kimliklerimizde farklı olabilir. Ama güçlü bir ortak payda yaratmak zorundayız. Ülke sevgisi yani vatan, bayrak sevgisi, ay yıldızlı bayrağımız, istiklal marşımız, üniversitelerimiz, kadın – erkek eşitliği, demokratik parlamenter sistem, güçlü bir demokrasi, özgür bir basın. Bunlar bizim ortak paydamız olmalı. Bizimle aynı görüşü paylaşmasalar bile onların rahatlıkla konuşabilecekleri alanları yaratmak zorundayız. Çünkü düşünceyi üretemezsek, farklı görüşleri dile getiremezsek ülkenin büyümesine ve kalkınmasına katkıda bulunamayız.

EN TEMEL ÖGE ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIKTA YATIYOR

Size Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten kısaca söz etmek isterim. Atatürkçülük nedir? Her birimiz farklı pencereden bakabiliriz. İki temel ayağı vardır Atatürkçülüğün. Bir; Mustafa Kemal Atatürk der ki, “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir”. En temel öge özgürlük ve bağımsızlıkta yatıyor. Kimseye boyun eğmeden kendi ülkemde özgür ve bağımsız yaşayacağım. Ulusal kurtuluş Savaşı’nın ana mihengi noktası da budur. Bu yeterli midir? Hayır yeterli değildir.

ÜRETEN AMA HAKÇA BÖLÜŞEN BİR TÜRKİYE

İkinci ayak ne? Ekonomik bağımsızlık. Yani bir ülke üretirse güçlü olur. Üreten Türkiye. Üreten ama hakça bölüşen bir Türkiye. Eğer bir ülke üretmiyorsa dünyada söz sahibi olamaz. Osmanlının batış nedenlerine bakın. Üretemeyen bir Osmanlı, kendi parasını basacak bankası olmayan bir Osmanlı. En güçlü olduğu dönemde Fatih Sultan Mehmet’in Osmanlı surlarını döğmek için top dökecek ustayı dışarıdan getirmesi gibi. Ama koca Osmanlı top dökememiştir. Koca Osmanlı tüfek yapamamıştır. Ve bir halk kahramanı çıkmış demiş ki, delikli demir icat oldu mertlik bozuldu. Elde yalın kılıçla gidiyorsun 500 metre öteden sizi indiriyorlar.

TÜRKİYE 1940’LI YILLARDA UÇAK İHRAÇ EDEN ÜLKEYDİ

Dumlupınar Belediye Başkanı’nın daveti üzerine Dumlupınar’a gittim. Dumlupınar Meydan Savaşı’nda kullanılan silahlar sergileniyor. Amerikan tüfeği, Alman tüfeği, Rus tüfeği. Peki Osmanlı’nın, Cumhuriyetin? Yok. Mustafa Kemal Atatürk bu gerçeği bildiği içindir ki, ilk yaptığı iş İzmir’de “İktisat Kongresi”ni toplamak olmuştur. 1 kilometrelik milli demiryolumuz yok. Kendi paramızı basacak Merkez Bankası’nı 1930 yılında kurduk. 1925 yılında Türkiye Kayseri’de uçak fabrikasının temelini attı. Malatya’dan Nazilli’ye kadar her yere fabrikalar kuruldu. Bir kilo şeker üretemiyordunuz. 1920’lerde şeker fabrikalarının temeli atıldı. Tarım batmıştı. Fiskobirlik’ten tutun Tariş’e kadar pek çok tarım ürününü değerlendirecek kurumlar oluşturuldu. 1934, Kayseri’den kalkan ilk uçağımız Ankara’ya iniyor. Türkiye 1940’lı yıllarda uçak ihraç eden ülkeydi ve bütün bunlar olurken Osmanlının borçları son kuruşuna kadar ödendi. Peki ne oldu da, üreten Türkiye birdenbire üretim liginden büyük ölçüde düştü? Marshall yardımlarına iyi bakın. Dediler ki, “siz neden denizaltı üretiyorsunuz, neden uçak üretiyorsunuz, size bunların tamamını biz bedava vereceğiz” dediler. İkinci dünya harbindeki bütün döküntüleri aldılar. Ne zaman uyandık? Kıbrıs çıkarmasıyla. Dediler ki, “Bizim size verdiğimiz gemileri, uçakları Kıbrıs çıkarmasında kullanamazsınız, size uçak benzini vermeyeceğiz” dediler. Geldiğimiz nokta budur.

CUMHURİYETİ DEMOKRATİK PARLAMENTER SİSTEMLE TAÇLANDIRDILAR

Cumhuriyetin kurucu değerlerinden uzaklaştığınız andan itibaren Türkiye bir bataklığa sürüklenir. Bugün Türkiye’nin Ortadoğu bataklığına sürüklendiği gibi. Cumhuriyeti kuranlar ekonomiyi güçlendirdiler, saygın bir ülke konumuna geldiler ama bir şeyi daha yaptılar. Cumhuriyeti demokratik parlamenter sistemle taçlandırdılar. Özgür ve bağımsız seçimler yapıldı. İsmet İnönü seçimlerden sonra iktidarı Demokrat Partiye devretmiştir. Gazeteciler sorarlar paşam yenildiniz diye. Verdiği cevap tarihi bir cevaptır, İsmet İnönü’ye yakışan bir cevaptır. “Evet bu seçimlerde yenildim, ama bu yenilgi benim en büyük zaferimdir. Çünkü ben bu ülkeye demokrasiyi getirdim” der.

Dünyada hiçbir lider, bakın örneği yoktur. Dünyada hiçbir lider tek başına Milli Şef’ken kendi özgür iradesiyle Çankaya’dan aşağı inmemiştir. Bunu dünyada ilk gerçekleştiren kişi Türkiye Cumhuriyetinin ikinci adamı İsmet İnönü’dür. Demokrasiye aşıktır, kendi ülkesine demokrasiyi getirmek istemiştir. Şimdi bizim ülkemizde demokrasi var mı? Asıl gençlerin tartışmaları gereken konu bu. Bizim ülkemizde demokrasi var mı?

MEDYA ÖZGÜRLÜĞÜNÜN OLMADIĞI BİR YERDE DEMOKRASİ YOKTUR

Değerli arkadaşlar, demokrasinin evrensel ölçütleri vardır. Bir; medya özgürlüğü var mı? Medya özgürlüğü yoksa halkın haber alma özgürlüğü yoktur. Dolayısıyla medya özgürlüğünün olmadığı bir yerde demokrasi yoktur. 146 gazetecinin hapiste olduğu bir Türkiye’de demokrasiden söz edemezsiniz.

YARGI BAĞIMSIZ DEĞİLSE, ORADA ADALET YOKTUR VE DOLAYISIYLA DEMOKRASİ YOKTUR

Başka? Güçler ayrılığı ilkesi. Yasama, yargı ve yürütme. Demokrasideki dengeyi sağlayan ana aktörler bunlar. Eğer yasama ve yargı yürütme organının tahakkümüne girerse, yani vesayeti altında olursa orada sorun var demektir. Çünkü adalet dağıtılamaz. Yargı bağımsız değilse, orada adalet yoktur ve dolayısıyla demokrasi yoktur.

ÜNİVERSİTELERİN BİLİMSEL ÖZERKLİĞİ, YÖNETSEL ÖZERKLİĞİ MUTLAKA SAĞLANMALIDIR

Üniversite özerkliği. Üniversitelerde beğenelim veya beğenmeyelim her türlü düşüncenin özgürce tartışılması lazım. Üniversiteler düşünce üreten kuruluşlardır. Eğer bir ülkenin üniversiteleri bilgi üretmiyorsa, o ülkenin büyüme şansı yoktur, kalkınma şansı yoktur. İran üniversitelerinin bilimsel yayın sayısı Türk üniversitelerini geçti. Kocaman bir ayıp bizim omuzlarımızdadır. Neden, hangi gerekçeyle? Bildiri imzaladım diye beni üniversitelerden atıyorlarsa, beni kapının önüne koyuyorlarsa veya hapse atıyorlarsa o ülkede demokrasiden söz edilemez. Bakın, o bildiriye karşıyım, doğru bulmuyorum. Ama bildiri imzaladı diye bir kişinin üniversiteden atılmasını doğru bulmam. Asla doğru değildir. Eğer düşünce özgürlüğünün önündeki engelleri kaldıramazsak üniversiteler üniversite olmaktan çıkar. O bağlamda bizim programımızda vardır, YÖK’ü mutlaka kaldıracağız. Türkiye’yi darbe hukukundan arındıracağız, üniversite öğrencilerine en geç bir yıl içinde koşulsuz yurt olanağı sağlayacağız. Bunu söylüyorum. 14 yılda yurt sorununu çözemediler. Gencecik fidan gibi çocuklarımız yanan yurtlarda hayatlarını kaybediyorlar neden? Yurt yapacak birikiminiz mi yok, paranız mı yok? Her şey var. Peki neden yurt yapılmıyor? Gençler karanlık odaklara teslim edilsin diye. Biz buna karşıyız. Gençler bizim gibi düşünmeyebilir. Bizden daha iyi düşünmek zorundalar. Bizden daha iyi üretmek zorundalar. Aksi halde ülke büyüyemez, kalkınamaz. Onlara engel çıkarmak değil, onların önlerindeki engelleri kaldırmamız gerekiyor. O nedenle üniversitelerin bilimsel özerkliği, yönetsel özerkliği mutlaka sağlanmalıdır ve üniversite gençleri üniversite yönetiminde belli oranda söz ve karar sahibi olmalıdır.

DÜNÜN ÇOCUKLARI DEDİĞİN KİŞİLERİ, SEN YERİ GELDİĞİNDE İDAM SEHPASINA GÖNDERİYORSUN

Şunu söylüyorlar; efendim üniversite gençliğini üniversite yönetiminde söz ve karar sahibi yaparsak, bunlar daha dünün çocukları bunlar acaba üniversite yönetimini karıştırabilirler mi? Senin dünün çocukları dediğin kişileri sen yeri geldiğinde idam sehpasına gönderiyorsun. Bunlar ülkenin geleceği, umudu. Bunlar üniversiteyi emin olun bizden daha iyi yönetirler. Siz bizden daha iyi yönetirsiniz. Niye yönetmeyeceksiniz? Hangi gerekçeyle yönetmeyeceksiniz? Her üniversite öğrencisi kendi üniversitesinin en iyi üniversite olmasını ister. Diğer üniversitelerle rekabet etmesini ister, daha başarılı olmasını ister.

GAYRİ MİLLİ BİR BAŞKANLIK SİSTEMİ GELECEK

Şimdi gündemimizde başkanlık sistemi var. Salı günü tartışılacak başkanlık sistemi. Başkanlık sistemi derken Amerika’daki türde bir başkanlık sistemi değil. Güney Amerika modellerindeki gibi bir başkanlık sistemi de değil. Gayri milli bir başkanlık sistemi gelecek. Milli değil. Milli olması için 140 yıllık tarihimize uygun bir başarı olması lazım. 140 yıllık tarihimize uygun bir çabanın harcanması lazım. Bir kişiye bütün ülke teslim edilmek isteniyor. Valiyi o tayin edecek, milletvekilini o belirleyecek, büyükelçiyi o belirleyecek, hakimi o belirleyecek, savcıyı da o belirleyecek. Böyle bir sistem dünyada yok arkadaşlar. Türk tipi başkanlık sistemi diyorlar. Bütün Türk tarihine bakın böyle bir sistem yoktur. Gayri milli bir sistemi bu topluma dayatmak istiyorlar. Bunu gayet rahatlıkla her yerde söyleyebilirsiniz. Niyazi Berkes’in çok güzel bir kitabı var ‘Türkiye’de Çağdaşlaşma’ diye. Osmanlı’dan başlayarak çağdaşlaşma mücadelesini veriyor. Bizi uygar dünyadan koparacak olan bir rejim değişikliğine biz izin vermeyeceğiz değerli arkadaşlarım.

NE DİKTA NE DARBE YAŞASIN TAM DEMOKRASİ!

Bu ülkenin geleceği için ve çocuklarımıza daha güzel bir Türkiye’yi bırakmak için izin vermemekte kararlıyız. Bunun mücadelesini yapmakta kararlıyız. Size borcumuz var. Bu ülkenin insanlarına borcumuz var. Gencine, yaşlısına, çocuklarına bizim borcumuz var. Cumhuriyet onların düşündüğü gibi kurulmadı. Altın tabak içinde bize cumhuriyet ikram edilmedi. Cumhuriyeti kuranların hangi bedeller ödediğini biz gayet iyi biliyoruz. Şimdi rejimi değiştirerek, cumhuriyeti kaldırarak, adı sözde sadece cumhuriyet olacak bir dikta yönetimi getirmek istiyorlar. Yenikapı’da söyledim, Taksim’de söyledim, İzmir’de söyledim burada da söyleyeyim. Ne dikta ne darbe yaşasın tam demokrasi!

ORTAK PAYDALARIMIZI BÜYÜTMEK İSTİYORUZ

Başka bir gelecek, onların öngördüğü gelecek değil başka bir gelecek arzuluyoruz biz. Gençlerin güven içinde sokaklarında gezebilecekleri bir Türkiye. Düşüncelerini özgürce dile getirebilecekleri bir Türkiye. Farklı düşüncedeki insanların bile birbirine sempatiyle bakabilecekleri bir Türkiye. Böyle bir Türkiye’yi düşlüyoruz biz. Benimle aynı görüşü paylaşmasa bile yan yana oturup birlikte çay kahve içebileceğimiz bir Türkiye. Bunu yapmayıp da ayrışan, bölünen ve düşman, birbirine düşman olan kamplaşan bir Türkiye kime zarar verir, kime yarar sağlar? Bunu istemiyoruz. Kendi ülkemizde özgürce yaşamak istiyoruz, insanca yaşamak istiyoruz, birlikte yaşamak istiyoruz, birlikte mücadele etmek istiyoruz. Ortak paydalarımızı büyütmek istiyoruz.

TERÖRÜN BİR İNSANLIK SUÇU OLDUĞUNU HEP BİRLİKTE HAYKIRACAĞIZ

Terör, Türkiye’nin gündeminde. Her gün şehitlerimiz geliyor. Sevgili gençler, terör kimden gelirse gelsin, amacı ne olursa olsun, hep birlikte onurla karşı duracağız ve mücadele edeceğiz. Terörün bir insanlık suçu olduğunu hep birlikte haykıracağız. Güçlü olursak, birlikte olursak, teröre karşı dik durursak terör belasından bu ülkeyi kurtarırız. Gencecik fidan gibi çocukları babaları toprağa veriyor. Hayatın en büyük acıdır bir babanın çocuğunu toprağa vermesi. Bu acıdan Türkiye’yi kurtarmak lazım. Tabi kurtarırken de, terörle mücadele ederken de akılla, mantıkla, bilgiyle, birikimle mücadele edeceğiz ve birikimden yararlanarak mücadele edeceksiniz. Kaynağına ineceksiniz, teşhisi doğru koyacaksınız. Terörü sonlandırmanın özel bir çaba gerektirdiğini herhalde hepimiz takdir ederiz.

TÜRKİYE BİR PEŞAVER’E DÖNERSE BUNUN SORUMLUSU KİMDİR?

Sevgili gençler, aranızdan biraz sonra ayrılacağım. Daha önce söyledim, yine söylüyorum. Her gün olmasa bile, her hafta olmasa bile ayda bir Mustafa Kemal’in Gençliğe Hitabesi’ni okuyun. Tarihte bir devrimcinin yazdığı en önemli belgedir. Tarihin neresine ve hangi noktasına giderseniz gidin, bu belgenin önemi her zaman, her çağda önümüze çıkar. Bizi kaygılandıran, Türkiye’nin yakın tarihini dahi bilmeyen bir kadro tarafından Türkiye’nin yönetilmesidir. Bakın, yakın tarihini diyorum. Osmanlı tarihini zaten hiç bilmiyorlar. Yakın tarihini dahi bilmeyen bir kadro tarafından Türkiye’nin yönetilmesidir. Türkiye’nin Ortadoğu bataklığına sürüklemesini, bugün Türkiye’ye terör olarak dönmesini hep birlikte düşünmek zorundayız. Türkiye bir Peşaver’e dönerse bunun sorumlusu kimdir? 30 kişinin, 40 kişinin, 103 kişinin hayatını kaybettiği terör olaylarından sonra bir siyasi sorumlu ortaya çıktı mı? Bir kişi ortaya çıkıp ya bu işin sorumlusu benim dedi mi? Hiç demedi. Bu bizim demokrasi eksikliğimizi gösteriyor. Hayatı sorgulamamız gerekiyor. Nerede ne eksiğimiz var, nerede hangi yanlışları yaptık bunu sorgulamamız gerekiyor.

Özetle hepiniz hoşgeldiniz, hepinize şükran borçluyum. Gelecek için umudumuz sizsiniz. Size sadece ben değil, sadece CHP değil bütün siyasal partilerin ihtiyacı var. Siyasete ilgisiz kalmayın. Siyasete ilgisiz kalırsanız doğru olmaz. Eğer ülkenin geleceğinde söz sahibi olmak istiyorsanız siyaseti takip etmek zorundasınız. Siyaseti sorgulamak zorundasınız. Bizim de eksiğimiz olabilir, yanlışımız olabilir. Haykırmalısınız, sesinizi daha güçlü çıkarmalısınız.

Benden selam söyleyin bütün üniversite öğrencilerine. Hepinizi birer Köroğlu gibi gördüğümden emin olmanızı isterim. Birer Yörük Ali Efe olarak gördüğümden emin olmanızı isterim. Hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. Sağ olun, var olun diyorum değerli arkadaşlarım.

Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2
Sağ 300x250 Reklam
YAZARLAR