GÖRMEZ 'GÜNDEM SİYASET' PROGRAMINA KONUK OLDU
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Habertürk’te canlı olarak yayınlanan ‘Gündem Siyaset’ programına konuk oldu.
3.08.2015 16:44:05
Bu haber
2266 kez okundu
DİYANET İŞLERİ BAŞKANI HABERTÜRK’TE GÜNDEMİ DEĞERLENDİRDİ
MEHMET GÖRMEZ GÜNDEMİ DEĞERLENDİRDİ-VİDEO
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Habertürk’te canlı olarak yayınlanan ‘Gündem Siyaset’ programına konuk oldu.
Habertürk Ankara Temsilcisi Veyis Ateş’in sorularını yanıtlayan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
Son günlerde yaşanan terör olaylarından DAİŞ örgütüne, İslam dünyasında meydana gelen gelişmelerden Batı’da ortaya çıkan ve dünyayı kuşatan Nihilizm akımına dini kisve giydirilmesine kadar birçok konuya açıklık getiren Başkan Görmez’in konuşmasından önemli satır başları şöyle;
“Bizim şehitlerimize karşı en önemli görevimiz, onların uğruna hayatlarını verdiği birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhuna sımsıkı sarılmaktır…”
Öncelikle son on günde verdiğimiz bütün şehitlerimize, hatta bu toprakları vatan kıldığımız günden bu yana canlarını mukaddes değerler uğruna veren bütün aziz şehitlerimize Yüce Rabbimizden rahmet diliyorum. Kederli ailelerine, yakınlarına, sevenlerine sabır, sekinet, metanet diliyorum Yüce Rabbimizden. Ve gerçekten bütün bu acıları yıllardır büyük bir teenniyle, büyük bir sabırla, büyük bir vakarla ve büyük bir üzüntüyle takip eden aziz milletimizin başı sağ olsun. Bizim şehitlerimize karşı en önemli görevimiz; onların uğruna hayatlarını verdiği değerlere sımsıkı sarılmaktır. O değerler, milletimizin birlik ruhudur, kardeşlik ahlakıdır, kardeşlik hukukudur, asla hak ve hukukun dışına çıkmamaktır, merhamettir, adalettir, çünkü bunlar bizi biz kılan değerlerdir, bizim milletimizi millet kılan yüce değerlerdir.
“Terörün en büyük gayesi, toplumun fertleri arasına fitneyi, fesadı yerleştirmektir…”
Bütün bu terör şebekelerinin en büyük gayesi, kendi ırkçı, ayrılıkçı ideolojilerini topluma mal etmek, toplumsallaştırmak, toplumun fertlerini birbirine kırdırmak, toplumun fertleri arasına fitneyi, fesadı yerleştirmektir. 30-40 senedir çok can verdik, fakat onların bu gayesine hizmet edecek hiçbir düşünceye milletin ortak iradesi asla meyletmedi. Bu işte şehitlerin bizden istediği, şehitlerin hatırasına bağlılıktır. Bunu isteyenlerin, bizim milletimizin birbirine bağlayan o değerler konusunda yanlış bilgi sahibi olduklarını zannediyorum. Çünkü aynı inancı, aynı değerleri paylaşan ve bunları bu coğrafyada birlikte inşa eden bir milletiz.
“Hiç kimse bu kavgayı bir özgürlük mücadelesi olarak tanımlayamaz, bu kavga başından bugüne kadar çok kirli bir esaret kavgasıdır…”
Dillerimiz, mensubiyetlerimiz, meşreplerimiz, mezheplerimiz farklı olabilir ama biz aynı inanç değerlerini, aynı sevgiyi, aynı saygıyı, aynı merhameti birlikte inşa ettik. Biz bu vatanı birlikte kurduk, Çanakkale’de birlikte savaştık, aynı değerler uğruna birlikte can verdik. Onun için hiç kimse bu kavgayı bir özgürlük mücadelesi olarak tanımlayamaz, bu kavga başından bugüne kadar çok kirli bir esaret kavgası aslında. Yani esaret kavgası özgürlük başlığı altında verilmez, özgürlük kavgası bizatihi bu vatanı, bu coğrafyayı vatan kılan insanları birbirine düşürmekle, çocuklarını sokakta öldürmekle, bu ülkenin eli kalem tutacak çocuklarını dağlara götürüp canileştirerek bir yönteme başvurmak artık kabul edilebilir bir şey değildir.
“Milletin ortak iradesinin daima birlik ruhuna, kardeşlik ahlakı ve hukukuna uygun olması, her türlü takdirin fevkindedir…”
Milletimizin ortak aklı ve ortak iradesi bakımından saygıyı, övgüyü hak eden, her türlü takdirin fevkinde olan bir husus daha var ki, bütün bu olup bitenlere rağmen daima barışta, gönlümüzü birbirimize açarak, bütün sorunları konuşarak çözmekte ısrar etmiş olması, kardeşlik ahlakında ve kardeşlik hukukunda ısrar etmiş olmasıdır. Milletin ortak iradesi daima birliğin ruhuna, kardeşliğine ahlakına, kardeşliğin hukukuna uygun olmuştur, bu her türlü takdirin fevkindedir.
“Terör örgütünün mücadelesi sadece canlarımıza ve bedenlerimize değil, manevi ve mukaddes değerlerimize de oldu…”
Bu 30-40 yıllık terör şebekesinin mücadelesi sadece canlarımıza, bedenlerimize, maddi varlığımıza olmadı. Aslında üzerinde durmadığımız ve belki hasarını yıllara sari olarak ancak yaralarını sarabileceğimiz bir yönü daha oldu. O da bu toplumun manevi değerlerine, mukaddes değerlerine yönelik de oldu. Eli kalem tutacak çocuklarını dağlara götürüp canileştirerek, katilleştirerek oradan bir şey çıkarmak mümkün değildir. Bu, hiçbir inancın, hiçbir ahlaki erdemin, faziletin kabul edebileceği bir yol ve yöntem değil. Hep birlikte kalbimizi ve gönlümüzü birbirine açarak, barışta ısrar ederek, kardeşlik hukukunu yeniden inşa ederek, kardeşlik ahlakında ısrar ederek, birbirimize sahip çıkarak, birbirimize kendimizi yurt kılarak bütün sorunları çözebilmemiz gerekir. Barışta ısrar etmemiz gerekir. Asla bir tek masum canın yok olması, Peygamberimizin ifadesiyle bütün dünyanın yok olmasından Rabbimizin katında çok daha büyüktür, çok daha büyük bir acıdır.
DAİŞ meselesi…
“DAİŞ meselesini sadece din etiketi yapıştırarak yorumlamak, dine ve İslam’a indirgeyerek izah etmek çok ciddi bir kategori hatasıdır…”
Bu coğrafyada meydana gelen her türlü hadiseye sadece din etiketi yapıştırarak yorumlamak, sadece meseleyi dine ve İslam’a indirgeyerek izah etmek çok ciddi bir kategori hatasıdır. Bu hata bugün bütün dünyada yapılıyor. Bilim adamları dahi bütün makalelerinde bu hatayı yapıyorlar. Yani bu hadiselerin küresel boyutları var. Küresel güçlerin çıkar çatışmalarının doğurduğu birtakım yönleri var. Arkasından sömürgelerin, işgallerin, istibdatların ortaya koyduğu sebepler var. Bu coğrafyanın kültürel ve dini fay hatlarıyla oynanmasından kaynaklanan sebepler var. Sosyal sebepler, ekonomik sebepler var, aşiret yönetimi, toprak yönetimi gibi yerel sebepler var. Bir defa bütün bu sebepleri yok sayarak sadece kendileri meşruiyetlerini ilan etmek için sığındıkları ve araçsallaştırdıkları dinde ve Kur’an’da izahını aramaya kalkıştığımızda yanılıyoruz. İster buna IŞİD de, ister Şebab de, ister Boko Haram de, ister Taliban de, ister El Kaide de, bütün bu örgütlerin sebeplerini sayarken doğrusu eğer aklın ve bilimin süzgecinden geçirilerek bütün bunların sebepleri sayılırsa din en son kategoride yer alır. Ama din bütün dünyada birinci kategoride ele alınıyor ve konuşuluyor. Böyle olsa dahi, bizim bu kadar büyük bir vahşet mekanizmasına dönüşen bir yapıyı sadece küresel güçlerin oyunudur diyerek bir tarafa atmak lüksümüzün de olmadığını ifade etmek isterim. Çünkü her türlü komplo aynı zamanda içeriden sarıldığı, içeriden bulduğu birtakım sebeplerle ancak amaçlarını gerçekleştirebilir. Onun için, araçsallaştırsa dahi dini sebeplerini bütün boyutlarıyla ilim adamlarının tartışması, konuşması ve toplumun önünde bunları anlatması önem arz ediyor.
“İslam dünyasında yaşanan sorunlardan biri, İslam’ın ana esaslarından uzaklaşıp küçük bilgi kırıntılarıyla kendi düşüncelerini dine mal etmektir…”
İslam dini bir usul dinidir. Açık kaynaklıdır, kaynakları herkese açıktır, sadece din adamlarına değil, herkese açıktır. Okumak isteyen herkese açıktır. Fakat Peygamberin getirdiği bir usulle bir çerçeve çizilmiştir. Bugün İslam dünyasında yaşanan en büyük sorunlardan bir tanesi, bu usulün yok sayılarak herkesin, her bireyin kendisinin bizatihi dinin kaynaklarıyla kurmak istediği ilişkiden kaynaklanıyor. Sorun buradan kaynaklanıyor. Bunu sadece terör örgütü bağlamında söylemiyorum, bugün bütün İslam dünyasında yaşanan önemli sorunlardan bir tanesidir bu. Yani İslam dini kitaplı bir din, ama o kitabı bir peygamber getirmiş ve o peygamber o kitabı yaşanan bir hayata dönüştürmüş, belli bir bağlam içerisinde oluşmuş, daha sonra bu din bir medeniyet inşa etmiş. Sadece ayet ve hadis değil aklı kullanmış, tefekkür etmiş, tedebbür etmiş, içtihatta bulunmuş, maslahatı gözetmiş, istihzan diye bir müessese ortaya koymuş, kıyas yapmış. Dolayısıyla hani yeni dilde paradigma diyorlar ya, bu bütün paradigmayı yıkarak ve yok sayarak böyle parça parça bilgi kırıntılarına başvurarak yeni bir din inşa etmeye başladığınızda sizde var olan her düşünceyi o dine mal ederek o dinin kitabını kendi adınıza konuşturabiliyorsunuz, o dinin peygamberine kendi söylediklerinizi, kendi düşüncelerinizi söyletebiliyorsunuz ve kendiniz bir düşünce inşa ediyorsunuz.
“Batıda ortaya çıkan nihilizm, varoluş gayesini ve hayatın anlamını kaybetmesi felsefesine dini bir kisve giydirildi…”
Bugün çağımızı ve dünyamızı kuşatan bir nihilizm vardır. Nihilizmi biz Türkçeye hiççilik olarak tercüme ediyoruz. Yani hayatın gayesini, varoluşun anlamını kaybetmek. Bu Nietzsche’yle felsefesi yapılan, Batıda pek çok filozofun üzerinde durduğu bir akımdır aynı zamanda. Bu küreselleşme dalgasıyla birlikte Nihilizme, Batıda ortaya çıkan hiççilik varoluş gayesini ve hayatın anlamını kaybetmesi felsefesine dini bir kisve giydirildi. İslam dünyasında da dini bir kisve giydirildi. İslam dininin yorumu öyle bir hale getirildi ki, bu usulü kaybetmekten kaynaklanan sebeplerle, sadece Kur’an-ı Kerim’in literal manasına başvuruldu, onun bir Peygamber tarafından getirilip yaşanan bir hayata dönüştürüldüğü ilkesi yok sayıldı ve ibadetler şekilciliğe indirgendi. Fıkıh zahiri literal bir yoruma indirgendi ve böylece dinin içi boşaltılarak bugün o tasavvufa, irfan geleneğimize, gönül felsefesine karşı çıkarak, onu şirk sayarak, onu tekfir ederek ortaya çıkan akımların büyük bir kısmı Allah’ın kitabını kendi ideolojilerinin bir referansı haline getirdiler. Allah’ın bütün ibadetlerinin içini boşaltarak bir şekilciliğe indirgediler ve kendi ideolojilerini bizatihi o kitaba mal ettiler. Rabbimiz Kur’an’la ilgili şöyle bir tespitte bulunuyor, diyor ki, ‘Birtakım insanlar çıktılar ve Kur’an’ı parçalara ayırdılar’ yani bağlamından kopararak bir slogana dönüştürdüler. İndiği bağlamdan kopararak, onu getiren Peygamberden kopararak, o Peygamberin yorumundan kopararak, tarih boyunca medeniyet kuran yorumundan kopararak parçalara ayırdılar ve kendileri için bir slogana dönüştürdüler.
“Kuran’ı Kerim, eşkıyalık yapılsın diye gönderilmedi…”
Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz şöyle buyurur, ‘Habibim, ben Kuran’ı eşkıyalık yapılsın diye göndermedim’ Kur’an-ı Kerim’i bugün eğer birileri kendi eşkıyalığının referansı haline getirdiyse, bizim bütün alimlerin, bütün eğitimcilerin, İslam dünyasındaki bütün eğitim kurumlarının bunun üzerinde durması lazım. Rahmet olarak gelen bir dini, rahmet getiren bir kitabı şiddete dönüştüren, insan öldürmeyi mubah sayan bir anlayışa dönüştürülüyorsa bunun sebeplerini öyle sadece bilgi kırıntılarında aramanın bizi neticeye götürmeyeceğini düşünüyorum.
“DAİŞ örgütü, kıyameti koparacak bir savaş efsanesiyle dini bilgiden yoksun gençleri kendilerine çekiyorlar…”
Nihilizme dini bir kisvenin giydirilmiş olmasından, dinin içinin boşaltılarak sadece bir ideolojiye indirgenmesi ve kitabın o ideolojinin kanun kitabına dönüştürülmesi, Hz. Peygamberden bize gelen ve muazzam bir miras olan hadisleri bağlamından kopararak her birisini ya uydurma hadislere başvurarak yahut kendi yorumlarıyla başka bir şeye dönüştürerek yapması bir tarafa bir şey daha var, sizin sözünü ettiğiniz örgütün yayınları var, kitapları var, makaleleri var, onlarca kitap yayınlamaya başladılar. Baktığımız zaman ayrıca burada gençleri ihdas ettikleri bir maceraya çektiklerini görüyoruz. Nasıl ki Batıda ‘illuminati’, Tanrı’yı kıyamete zorlamak gibi garip bir düşünce çıktı ve pek çok genci etkisi altına aldı. Şimdi birtakım rivayetlerden hareketle bir kıyamet öncesi, yani kıyameti koparacak bir savaş efsanesiyle ayrıca dini bilgiden yoksun gençleri çektiklerini görüyoruz.
‘Dabık’ diye bir kavram kullanılır. Bu Halep civarında bir semt adıdır, yani Irak ve Şam arasında bir semt adıdır. ‘Fiten hadisleri’ dediğimiz hadisler sorunlu hadislerdir. Peygamberimize yönelik Kuran’da kullanılan en çok ifadelerden bir tanesi, gaybı sadece Allah bilir. Allah bildirmezse peygamberler dahi gaybı bilmez. Gayp üzerine bir din teorisi inşa edilmeye kalkışılıyor, bu da gençleri çekiyor. Bunun yanında ayrıca savaş da olsa, kaldı ki buna bir savaş adını vermek de mümkün değil. Bilakis meşru savaşları bile kirleten ve zarar veren bir harekettir. Savaş ahlakına ve hukukuna riayet etmeden, köleleştirdikleri kadınları cariyeleştiren, onları takdim eden, İslam dini ve tarihi ile İslam medeniyetiyle hiçbir şekilde ilişkilendirilemeyecek bir harekettir.
Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter
kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar
hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2