Hakimler Savcılar Kurulu Oylamasına Katılmayacağız
2010’dan sonra olduğu gibi AK Parti iktidarının cemaatlerle ittifakının yeni dönemde de aynı kararlılık ama aynı aymazlık içerisinde devam ettiğini ibretle izliyoruz.
10.05.2017 23:25:48
Bu haber
664 kez okundu
BÜLENT TEZCAN’IN BASIN AÇIKLAMASI
CHP’nin yeni Parti Sözcüsü Bülent Tezcan’nın, Cumhuriyet Halk Partisi Merkez Yönetim Kurulu (MYK) Toplantısı sonrasında yaptığı basın açıklaması şöyle:
Değerli basın mensubu arkadaşlarım, hepinize merhaba. Bugünden sonra yeni bir görevle sizlerle beraber çalışmaya devam edeceğiz. Parti Sözcüsü olarak her çarşamba yine MYK sonucu partinin mesajlarını kamuoyuyla sizler aracılığıyla paylaşacağız. Yine önemli dönemlerde parti adına sizler aracılığıyla kamuoyuna mesajlarımızı ileteceğiz.
Öncelikle benden önce görev yapan Parti Sözcüsü arkadaşımız layıkıyla çok iyi, güzel bir Parti Sözcülüğü görevi yürüttü, emek verdi. Kendisinin isteği üzerine bu görevdeki boşalma meydana geldi ve bugün Sayın Genel Başkanımızın görevlendirmesiyle Parti Sözcüsü olarak bundan sonra çalışmaya devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz Parti Sözcülüğünde hem daha önce Sayın Selin Sayek Böke arkadaşımız, hem ondan önce Haluk Koç hocamız şimdi hala Merkez Yönetim Kurulunda ve daha önceki arkadaşlar çok önemli görevler yaptılar. Onlardan sonra bu görevi yapabilmek tabi ayrı özel bir çalışmayı gerektiriyor, yükümüz ağır onun farkındayım. Onların yaptığı, verdiği emeğe layık olarak devam etmeye çalışacağız.
MÜHÜRSÜZ SEÇİMİN GAYRİMEŞRU SONUÇLARININ PARÇASI OLMAYACAĞIZ, HAKİMLER SAVCILAR KURULU OYLAMASINA KATILMAYACAĞIZ
Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin gündemi yoğun. Merkez Yönetim Kurulu toplantımız önemli konuları görüştü, bir taraftan da gündem hızla akıyor. Öncelikle bütün vatandaşlarımızın ve insanlığın Beraat Kandilini tebrik ediyorum. Bu akşam Beraat Kandilini kutlayacağız, idrak edeceğiz. Kardeşliğin ve dostluğun hakim olacağı bir gelecek arzuluyoruz. Bu özel günlerde onları yeniden kardeşliği ve dostluğu hatırlama dileklerimi de paylaşmak istiyorum.
Gündemde yargıyla ilgili yoğun bir süreç yaşanıyor, Merkez Yönetim Kurulumuzda bunları görüştük. Son anayasa değişikliği referandumdan, mühürsüz seçimden aslında geçmediği halde geçmiş gibi bir gayrimeşru sürecin başlamasıyla birlikte bu gayrimeşru sürecin gayrimeşru kurumları da ya da kurumları da gayrimeşru şekilde oluşturulmaya çalışılıyor. Bu süreç içerisinde hızla oluşturulacak kurulların ilki Hakimler ve Savcılar Kurulu. TBMM’de bu konuda karma komisyon geçen hafta çalışmalarına başlamıştı, dün ikinci toplantısını yaptı. 83 aday adayı müracaat etti TBMM’nin seçeceği 7 üye için. Karma komisyon bunları görüşecek. Bir ibret vesikasıdır değerli arkadaşlar. Müracaatlar bir ibret vesikasıdır. Yargıda yeniden bir cemaat-siyaset, tarikat-siyaset ittifakının köşe taşlarının döşenmeye başlandığını görüyoruz. Dünden itibaren Hakimler Savcılar Kurulunun oluşumunda tıpkı 2010’dan sonra olduğu gibi AK Parti iktidarının cemaatlerle ittifakının yeni dönemde de aynı kararlılık ama aynı aymazlık içerisinde devam ettiğini ibretle izliyoruz. Dün karma komisyonda arkadaşlarımız bunu anlattılar, biz anlattık ve oylamaya katılmayacağımızı ifade ettik. Merkez Yönetim Kurulunda da hem daha önce yaptığımız değerlendirme hem de bugün yaptığımız değerlendirmede oylama bugün olacak karma komisyonda. Bu mühürsüz seçimin gayrimeşru yapılanmasının parçası olmamaya karar verdik ve bu çerçevede Hakimler Savcılar Kurulu oylamasına katılmayacağız. Komisyon çalışmalarına katıldık, düşüncelerimizi söyledik, kayıtlara geçirdik ama bu mühürsüz seçimin gayrimeşru sonuçlarının parçası olmayacağız oylamaya katılmayacağız. Kendilerini baş başa bıraktık. Bu yapının kurucularını baş başa bıraktık yeni bir cemaat-siyaset ittifakının Türkiye için hayırlı bir sonuç yaratacağını düşünmüyoruz.
DANIŞTAY BAŞKANININ KONUŞMASI YÜKSEK YARGIDA HANGİ NOKTAYA DÜŞTÜĞÜMÜZÜN ÇARPICI BİR ÖRNEĞİ
Değerli arkadaşlar, bugün Danıştay’ın 149. Kuruluş yıldönümünün kutlamaları vardı. Kutlamaların açılışına katıldık Sayın Genel Başkanımızla birlikte. Çok ilginç bir tabloyla karşı karşıya kaldık. Sayın Danıştay Başkanının yaptığı konuşma aslında Türkiye’de günümüzde hem yargının, hem özellikle yüksek yargının hangi noktaya geldiğini göstermesi açısından çok çarpıcıdır. İdarenin işlem ve eylemlerini denetlemek ve hukuk devletinin güvencesi olmak üzere kurulmuş ve 149 yıllık bir geçmişi olan Danıştay’ın Başkanı bugün ne yazık ki, bu anayasa değişikliğini değerlendirirken kuvvetler ayrılığının belirgin bir şekilde anayasa değişikliğinde ifade ettiğini söyleyebilecek duruma gelmiştir. Sanıyorum bunu söyleyebilmek için hukukçu olmak değil ama bugünün Danıştay Başkanı olmak gerekiyormuş. Yine aynı Danıştay Başkanı konuşmasında bugün olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri ile ilgili inceleme komisyonunun 685 sayılı KHK’yla oluşturulmuş olmasını bir hukuk devletinin gereği ve hukuk devletinin önemli bir özelliği gibi göstermek ustalığını sergilemiştir. Bizim için hayret verici bir noktadır. Herhalde olağanüstü hal inceleme komisyonu gibi tam da kanun hükmünde kararnameyle yargısal denetimin önünü tıkamak için binlerce, yüzbinlerce mağdurun hak aramasının önünü kapatmak için oluşturulmuş bir komisyonu adı konmuş henüz kendi dahi kurulmamış bir komisyonu hukuk devletinin bir gereği diye yutturabilmek, yutturmaya çalışmak, yutturmaya kalkışmak sanıyorum bugünün Danıştay Başkanlarına özgü bir yetenek olsa gerek. Bu tablo yargıda ve özellikle yüksek yargıda hangi noktaya düştüğümüzün, hangi acz içerisinde bulunulduğunun çarpıcı bir örneğidir.
Değerli arkadaşlar, tabi bu doğal atmosferin ve bu doğal psikolojisinin sonucu salondaki protokol işleyişine de etki etti. Çok tuhaf bir şeyle karşılaştık. Sayın Cumhurbaşkanının haberi vardır yoktur bilemem haberi var mıydı ama törenin bitiminde Cumhurbaşkanı ayrılırken Danıştay’dan hakimler salona hapsedildi. Salonların kapısı güvenlik görevlileri tarafından tutuldu, Sayın Cumhurbaşkanı Danıştay’dan ayrılırken hakimlerin çıkmasının hangi tehdit ve tehlikeyi oluşturacağını bilemiyoruz. Salon çıkışları kapatıldı ne zaman Sayın Cumhurbaşkanı ayrıldı ondan sonra yüksek hakimler, yargıçlar salondan çıkarıldı. Tarihimizde yargı sürecinde yaratılan bu psikolojinin kara bir fotoğrafı olarak tarihin sayfalarına ne yazık ki bugünkü Danıştay açılış törenleri düşmüş oldu.
GÜLMEN VE ÖZAKÇA’NIN AİLELERİNİN RANDEVU TALEBİNİ GENEL BAŞKANIMIZ BAŞBAKAN’A İLETTİ
Değerli arkadaşlar, yine olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri bir hukuk devleti olmanın gereği gibi yutturmaya çalışan yüksek yargı anlayışı bir tarafta devam ederken işlerinden, mesleklerinden ihraç edilip haklarını arama imkanı bulamayan kamu görevlilerinin her türlü demokratik yolu deneyerek haklarını arama mücadelesini sürdürdüklerini biliyoruz. Bu çerçevede özellikle 63. gününe giren açlık grevinde iki kamu görevlisi, bir üniversite öğretim üyesi ve bir sınıf öğretmeni Nuriye Gülmen ile Semih Özakça Ankara Yüksel caddesinde artık ölümle pençeleşecek kritik eşiğe doğru hızla sürükleniyor. Bu çerçevede dün arkadaşlarımız ziyaret ettiler. Bu noktada hakkını arayan, hukuksuz bir şekilde ihraç edildiğini iddia edip hukuk önünde hakkını arayabilme imkanı ve yolu kapatılan öğretim üyelerinin, öğretmenlerin bu sıkıntılarını ifade etmek üzere kendi bedenini direnişin bir parçası haline getirmek için protestosunu açlık greviyle yürütenlere ne yazık ki hükümet 63 gün geçmiş olmasına rağmen ciddi ve vahşet derecesinde diye ifade edebileceğimiz bir ilgisizlik içerisindedir. Aileler hükümet yetkilerinin kendileriyle konuşmasını istiyorlar. Aileler hükümetten Başbakan ve sorumlu Başbakan Yardımcılarından randevu istiyorlar ama bugüne kadar sadece dertlerini anlatabilmek için canını ortaya koyan evlatlarının, kardeşlerinin derdini bir hükümet yetkilisine yüz yüze anlatabilmek için talep ettikleri randevuyu alamıyorlar. Ben Sayın Başbakana ve hükümet yetkililerine soruyorum öldükleri zaman mı hatırlayacak ve anlayacaksınız?
Bugün Sayın Genel Başkanımız Danıştay toplantısında konuyu önce Başbakan Yardımcısı Sayın Numan Kurtulmuş’a iletmiştir, arkasından da Sayın Başbakan Binali Yıldırım’a iletmiştir. O açlık grevinde 63. gününe gelen kritik eşiğe yaklaşan öğretmenler ve ailelerin görüşme talebini iletmiş ve hükümetin bu noktada bir çözüm arayışı içerisinde olması gerektiğini Sayın Genel Başkanımız doğrudan bildirmiştir. Bizde bir kere daha hükümeti bu noktada sorumlu davranmaya, dikkatli davranmaya ve ilgili davranmaya davet ediyoruz.
CUMHURBAŞKANININ ABD ZİYARETİNİ CİDDİ OLARAK BİR KERE DAHA GÖZDEN GEÇİRMESİ GEREKİR
Değerli arkadaşlar, Türkiye 15 yıllık AKP iktidarı döneminde dış politikası çökmüş, iflas etmiş bir noktaya sürüklendi. Bu dış politikanın çökmesinde hepimiz çok iyi biliyoruz ki, dışişleri bürokrasisinin özellikle AKP iktidarı tarafından çürütülmek istenmesinin, yok edilmek istenmesinin bozulmasının vebali çok fazladır, çok büyüktür. İşte bu sürede “Monşerler” diyerek alay ettikleri dışişleri bürokrasisini yok edip devletin dışişleri birikimini hafızasını yok eden anlayış Türkiye’yi bütün uluslararası ilişkilerde çaresiz ve ne yapacağını bilmeyen, rotası bozuk bir gemi durumuna düşürmüştür.
Bugün Cumhurbaşkanının, AK Parti üyesi Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD’ye ziyareti öncesi tam da bu dışişleri bürokrasisindeki çürümüşlüğün çarpıcı neticeleriyle karşı karşıya kaldık. ABD’ye gönderilen dışişleri heyetinde heyeti ABD’ye gönderilen öninceleme heyeti dışişleri kadrolarından oluşturulmadı. Dışişleri ağırlıklı oluşturulan bir heyet yerine Genelkurmay Başkanı ve MİT Başkanının içinde yer aldığı, dışişleri kadrolarının ağırlıklı yer almadığı bir öninceleme heyeti gönderilerek orada hangi tabloda neyin mesajının dahi verileceği belli olmayan bir çarpık sürecin içine girilmiştir. Ve ne yazık ki, Sayın Cumhurbaşkanı ABD’ye gitmeden önce henüz ön heyet oradayken ABD YPG’ye ağır silahlar vereceğini ilan etmiş ve konuda karar vermiştir. Bu Türkiye için kabul edilebilir bir şey değil. Bu Türk dış politikası için Türkiye’nin güvenlik anlayışı için, Türkiye’nin bölgede söylediği bütün temel argümanlara karşı NATO müttefikimiz olan ABD’nin çok ciddi bir problemidir.
Değerli arkadaşlar, böyle bir tablo kuşkusuz hepimizin şiddetle reddedeceği ve karşı çıkacağı bir tablodur. YPG’ye ağır silahlar verilmesi demek hem bölge güvenliğinin, hem de Türkiye’nin bütünlüğünün önemli ölçüde tehdit altına alınması demektir. Böyle ağır bir adımın karşılığında başta Cumhurbaşkanlığı makamı ve hükümet olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti devletinin basiretsiz ve zayıf bir pozisyonda olması düşünülemez ve kabul edilemez. Bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanının bu kararın arkasından ABD ziyaretini ciddi olarak bir kere daha gözden geçirmesi ve yeniden değerlendirmesi gerekir diye düşünüyoruz.
TARİHÇİ KILIĞINA BÜRÜNMÜŞ SAHTEKARLAR BİR PROJENİN PARÇASI
Değerli arkadaşlar, yine bir başka önemli nokta Atatürk’e hakaretin maharet haline geldiği bir döneme girdik. Ne yazık ki, 15 yıllık AKP iktidarı döneminde Mustafa Kemal Atatürk’e, kurucu önderimize, kurucu liderimize hakaret etmek bir iltifat, bir taltif, bir teşvik meselesi haline gelmiştir. Bugüne kadar tarihçi kılığına bürünmüş bazı sahtekarlar özellikle iktidar imkanları tarafından semirtilmiş bir takım medya kuruluşlarına çıkarak isimleri cilalanıp, parlatılıp Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’e, onun yakınlarına, onun aziz hatırasına hakaret etmeyi bir maharet haline getirdiklerini görüyoruz. Bunlar tesadüf değil değerli arkadaşlar. Bu bilinçli olarak milletin gönlünden kurucu önderi silme çabasının ve projesinin parçasıdır. Bunları görüyoruz. Bu insanlar kendiliğinden çıkmadılar. Bu tarihçi görüntüsü altındaki sahtekarlar özellikle belirli yayın kuruluşlarına kendi maharet ve yetenekleriyle çıkarılmıyorlar. Bu özel bir projenin parçasıydı ve görüyoruz ki bu proje artık Atatürk’ün en yakın manevi evladına hakaret edecek ve onun üzerinden Atatürk’e hakaret edecek noktaya ulaşmıştır. Türkiye’nin, ülkemizin, milletin ortak değerlerini tahrip etme anlayışı 15 yılda Türkiye’yi buraya getirmiştir. O yüzden mesele sadece bu hakareti yapanlara yönelik adli kovuşturma meselesi değil, mesele kurumsal olarak bu saldırıyı yayın kuruluşlarında, dergilerinde, siyaset anlayışında yerleştirmek isteyen anlayışı topyekûn terk etme meselesidir. AK Parti’nin kadroları içerisinde cumhuriyet dönemi için bir reklam aralığı var diyenlerin ikbal ve istikbalinin güvence altına alındığı bir tabloda böyle bir tablonun devam etmesi halinde bu tip hareketlerinde altyapısının özellikle hazırlandığını ve hazırlanacağını biliyoruz. Bu nedenle bir kere daha iktidarın bu çerçevede toplumda oluşacak algıya karşı kararlı bir duruş göstermesi gerektiğini düşünüyoruz.
“HAYIR” BULUŞMASINI BÜYÜTME MÜCADELEMİZ DEVAM EDECEK
Değerli arkadaşlar son olarak, Türkiye mühürsüz seçimin gayrimeşru ortamında yaşamaya devam ediyor. Mühürsüz seçimin meşru olmayan referandumun sonuçlarını konuşmaya devam edeceğiz. Bununla ilgili hukuk sürecindeki mücadelemiz devam ediyor. Arkadaşlarımız AİHM’ye müracaat çerçevesindeki çalışmalarını önemli bir noktaya getirdiler. Bir süreye daha ihtiyacımız var hazırlıkların tam olması için. Çünkü AİHM’nin içtihat değişikliği yapmasını sağlayacak bir müracaat olacak. Bu nedenle ciddi hazırlık gerekiyor, o hazırlığımız devam ediyor. Ama bir taraftan da sandıkta en az toplumun bir yarısının yüzde 50’den fazlasının “Hayır” dediği bir süreçte “Hayır” buluşmasını büyütme mücadelemiz devam edecek. Bu çerçevede yaratılan bütün spekülasyonlara, yaratılmak istenen bütün spekülasyonlara karşı demokrasi ekseninde, tek adam rejimine karşı mücadele etme ortak paydasında bir araya gelen “Hayır” buluşmasını daha büyük topluluklar, daha büyük oranlara taşıma konusunda çalışmalarımız devam ediyor, edecek. Siyaseti tekelleştirmek değil, kolektif olarak demokrasi ortak paydasında büyütme yolunda yürüyüşümüz devam edecek.
Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter
kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar
hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2