Üst Header Banner Reklam
 
ISRARLA PARLAMENTER DEMOKRASİ DİYORUZ
Biz AKP’nin ve AKP’nin Muhalefetten Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Bahçeli’nin tek derdinin bir siyasi hırs ve o hırsın sonunda bir başkanlık rejimi olduğunu görüyoruz ve biliyoruz.
13.10.2016 20:46:59
Bu haber 744 kez okundu
ISRARLA PARLAMENTER DEMOKRASİ DİYORUZ

 ISRARLA PARLAMENTER DEMOKRASİ DİYORUZ

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Böke’nin, Merkez Yönetim Kurulu toplantısı sonrası yaptığı basın açıklaması şöyle:

Değerli basın mensupları, ekranları başında bizleri izleyen sevgili vatandaşlarımız, her hafta olduğu gibi sizleri bir kez daha sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Ve yine her hafta olduğu gibi bu hafta da Cumhuriyet Halk Partisinin MYK’sının Türkiye’nin gündemine dair yaptığı değerlendirmeleri paylaşmak için sizlerle bir aradayım. Hepiniz hoş geldiniz.

Ve her hafta olduğu gibi yine tabi şehitlerimizi anarak başlama ihtiyacı da maalesef yine ortada. Bugün de can kayıplarımız var. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, tüm ailesine ve geride bıraktığı bütün Türkiye’ye başsağlığı diliyoruz.

TÜRKİYE’NİN TEK İHTİYACI DAHA KUVVETLİ BİR DEMOKRASİ

Gündem böyleyken Türkiye bir kez daha AKP ve AKP’nin koltuk değnekliğini kendine misyon edinmiş bir muhalefet lideri tarafından suni ve ihtiyaç duyulmayan bir rejim tartışmasına sokuldu. 15 Temmuz bize bir şey göstermişti ve çok acı bir şekilde göstermişti. Biz 15 Temmuz’da Türkiye’nin demokrasiye ne kadar ihtiyacı olduğunu ve demokrasi gerçekten işlediği zaman nelere engel olabileceğini çok somut bir şekilde yaşadık. Bombalar altındaki bir parlamento demokrasiyi işletti. Özgür basın demokrasinin sesi olabildi ve vatandaş kendi söylemek istediği sözü demokratik hakkını kullanarak sokakta söyleyebildi. Üstelik de canı pahasına. Biz o gün hep beraber bir şey öğrendik, Türkiye’nin tek ihtiyacı daha kuvvetli bir demokrasi.

Şimdi bunları öğrenmişken ve bu süreç içerisinde o gece 241 kişiyi şehit vermişken ve takip eden her gün onlarca gencimizi teröre kaybederken ve dolar almış başını uçarken, vatandaş işsiz ve açken biz Türkiye’de demokrasiyi değil, başkanlığı konuşuyoruz. Ve bu durumda esasında vatandaşın beklediği tek şeyin kendi sorunlarına bir çözüm olduğunu da siyasi partilerin gözardı etmesine izin veriyoruz. Biz vermeyeceğiz. Biz AKP’nin ve AKP’nin Muhalefetten Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Bahçeli’nin tek derdinin bir siyasi hırs ve o hırsın sonunda bir başkanlık rejimi olduğunu görüyoruz ve biliyoruz. Bu konuyu ısıtıp ısıtıp karşımıza koymalarının sebebi budur. Biz de açıkça söylüyoruz, bizim için vatandaşımızın işsizliği derttir. Bizim için vatandaşımızın açlığı derttir, bizim için doların alıp başını gittiğinde zarar gören şirketlerimiz derttir. Bizim için vatanını koruyan gençlerin şehit olma tehdidiyle yaşıyor olması derttir. Bizim için dert demokrasiyi güçlendirmektir.

BİZE HER GÜN YENİDEN YENİDEN FAŞİZMİ YAŞATIYORLAR

AKP’nin bu sistem tartışmasının üzerine neden balıklama atladığını artık hepimiz çok iyi biliyoruz. Bize her gün yeniden yeniden faşizmi yaşatıyorlar. Tek dertleri ülkenin iradesine tek bir kişinin el koyduğu diktatörlüğü artık resmiyete dökmek. 15 Temmuz’da parlamenter demokrasiyi zayıflatmanın bedelinin ne olacağını o bombalar hepimize çok açık bir biçimde gösterdi. Şimdi bu yaşanmışken ne oldu da AKP ve MHP buzdolabından başkanlık tartışmasını yeniden çıkardı? Herhalde ortada anlayamadığımız bir pazarlık var. Bir pazarlık olmalı. Öyle ki, pazarlığın bir kefesinde Türkiye’nin demokratik parlamenter sistemi var, diğer kefesinde ne olduğunu da MHP’ye sormak gerekiyor. Acaba seçim korkusu mu var? Acaba AKP’nin Muhalefetten Sorumlu Genel Başkan Yardımcısının bir koltuk korkusu mu var? Gerçi bu tutum çok da yeni bir tutum değil. 2002’den 2015’e AKP ne zaman ihtiyaç duyduysa MHP’yi kendi yanında buldu. Sonuç olarak çok uzun süredir ikiz kardeş gibi hareket eden iki parti Türkiye’yi anlamsız bir şekilde hiç ihtiyacı olmayan bir sistem tartışmasına sürüklüyor ve bu sistem tartışması çok açık bir biçimde Türkiye’de istikrarsızlığı besliyor ve Türkiye’yi geriyor. Bu sorumsuzluğun bedelini de en nihayetinde vatandaş ödüyor. Dün sorumsuzca başlatılan bu tartışma esnasında dolar bir anda aşırı değer kazandı, Türk lirası aşırı değer kaybetti. Başkanlığın ismi geçtiğinde Türkiye ve Türk lirası eriyor, bırakın başkanlığın gelmesini. Başkanlık gelirse Türkiye daha da fakirleşecek, Türkiye’de hukuk da kalmayacak, Türkiye’de vatandaşın başını koyabileceği, içine sokabileceği evi ve güvende hissedeceği bir yuvası da kalmayacak. Sistem tartışması açıldı açılalı doların alıp başını gittiği yolda nerede duracağı belli değil. Ve dolar her değer kazandığında, Türk lirası her değer kaybettiğinde ithal edilen ürünlerin fiyatları otomatik olarak artıyor. Yani vatandaşın hayatı AKP ve MHP konuştuğu için daha pahalı bugün. Türk lirasının dolara karşı her %10’luk değer kaybında vatandaş için enflasyon %1,5 daha artıyor. Türk lirası değer kaybettikçe şirketler zarar yazıyorlar. Her 1 kuruşluk değer kaybında Türkiye’de şirketler 1.8 milyar lira zarar yapıyorlar, iflas ediyorlar, işsizlik artıyor. Başkanlık konuşulunca bu oluyor, bırakın başkanlığın ülkeye gelmesini.

AKP TÜRKİYE’Yİ BİZZAT KENDİSİ İSTİKRARSIZLAŞTIRIYOR

Yani tek bir kişinin siyasi kaprisi için Türkiye bu suni tartışma ilerledikçe hepimiz ortak bir bedel ödüyoruz. Ne zaman ağızlarını açsalar fatura hepimize işsizlik, enflasyon, açlık ve pahalılık olarak geri dönüyor. Türkiye’nin ekonomik sorunları her gün büyürken, AKP bırakın sorun çözmeyi iş yapmıyor. Tek derdi var başkanlık. Bu sorumsuzluğun bedelini bir kez daha hatırlatıyoruz. Hep beraber Türkiye olarak bizler ödüyoruz, vatandaşlarımızla ödüyoruz. Üstüne üstlük sürekli bir sistem tartışmasıyla da AKP Türkiye’yi bizzat kendisi istikrarsızlaştırıyor, riskleri arttırıyor. Yani AKP’nin bu tek adam iddiası ve siyasi kaprisi Türkiye’ye her gün kabul edilemez boyutta maliyetler ortaya çıkartıyor. Gerçi biz AKP’nin istikrarsızlaşma yoluyla güç devşirme projelerine maalesef alışığız. Türkiye 7 Haziran’dan beri tam da bu oyunun sahnelendiği bir tiyatroya dönüştürüldü. Önce görevini yapmayan, ülkeyi yönetmeyen hükümet nedeniyle ülke istikrarsızlaşıyor. Sonra bu istikrarsızlıktan çıkmak için sarayın daha da güçlenmesi gerektiği hikayesi anlatılıyor. Yani saraya daha çok güç talep ediliyor. Bize ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyorlar. Biz Türkiye için ne ölüme, ne sıtmaya razı değiliz. Biz Türkiye’nin var olan potansiyeliyle demokrasiyi yeşerttiği bir ülkede huzur içinde yaşamasını tek hedef biliyoruz.

TÜRKİYE 7 HAZİRAN’DAN BERİ BÜYÜK BEDELLER ÖDÜYOR

7 Haziran’dan sonra sırf AKP iktidarda kalsın diye ve tek adam rejimi inşa edilebilsin diye yeniden bir seçime sürüklendik. O seçimde vatandaşı patlayan bombalarla, can korkusuyla ikna etmek için Türkiye göz göre göre bir terör dalgasının içine sokuldu. Yani sarayın yönettiği bir kontrollü istikrarsızlıkla Türkiye büyük bedeller ödüyor 7 Haziran’dan beri. Şimdi bir kez daha suni bir başkanlık tartışmasıyla bu istikrarsızlık AKP’nin kendi eliyle yaratılmış oluyor. AKP vatandaşın sorununu çözmeyi falan düşünmüyor. AKP’nin tek derdi var kendi siyasi geleceği ve kendi siyasi geleceği Cumhurbaşkanının iki dudağı arasına sıkışmış olduğu için tek derdi Cumhurbaşkanını güçlendirmek. Ve unutmayın ki, ortaya çıkan yük sadece ekonomik değil, vatandaşı bugün işsizliğe, bugün açlığa, bugün umutsuzluğa mahkum eden AKP bizlerden yaşamı çalıyor. Ama yaşamı çalmakla kalmıyor bir hırsla canlarımıza da mal oluyor. Her gün şehit, her gün ölüm haberleri bir Türkiye gerçeğine dönüştü.

BİZİ ACIDA DAHİ AYRIŞTIRMAYI KENDİLERİNE ÖDEV EDİNMİŞLER

Geçen yıl yalnızca Ankara’da Gar’daki alçak terör saldırısında 101 canımızı kaybettik biz. Bu hafta bu katliamın yıldönümüydü ve Ankara Garı’nda yasını tutmak isteyen anneler, babalar, kardeşler, anneanneler vardı. Ve orada yeni bir utanç tablosu yaşandı Türkiye için. Yas tutmak isteyen anneannenin gözüne biber gazı sıkabilecek kadar vicdansız bir Türkiye gösterildi bize. Biz böyle olmadığını biliyoruz. Türkiye’nin hak ettiği tablo asla bu değil. Gönül isterdi ki, Gar meydanı yas tutulmayıp halay çekilen günlerde böyle korunsaydı. Gönül isterdi ki, halay çeken çocuklar 10 Ekim’in birinci yıldönümünde yine orada halay çekiyor olsalardı. AKP öldürülen çocuklarını anmak için Gar meydanına gelen ailelere copu, gazı ve vicdansızlığı layık gördü. Ve bize AKP’nin gerçek yüzünü bir kez daha gösterdi. Bizi acıda dahi ayrıştırmayı kendilerine ödev edinmişler. Kimsenin tuttuğu yasa saygıları yok, eğer o yas kendi siyasi emellerine uygun değilse.

TÜRKİYE’NİN DEMOKRASİ SORUNU VAR, BİR REJİM SORUNU YOK

Buradan tüm kamuoyuna, AKP’ye, saraya ve sarayın yedek lastiğine bir kez daha sesleniyoruz. Türkiye’nin demokrasi sorunu var, bir rejim sorunu yok. Vatandaşımızın hukuk sorunu var, bir rejim sorunu yok. Vatandaşımızın ekonomik sorunları var, bir rejim sorunu yok. 15 Temmuz’da darbeye engel olan demokrasi güçleriydi. Şimdi düşünün bize düşen tek görev var o da işte bu demokrasiyi güçlendirmek. Başkanlık olduğunda fakirleşiyoruz. Saray mahkemeleri kuruluyor. Dolar 3.11 düzeyine kadar yükseliyor. Bırakın başkanlığı başkanlığın lafı bugün Türkiye’yi açıkça eritiyor. İşte biz bu yüzden ısrarla parlamenter demokrasi diyoruz. Büyük bedeller ödenerek kurulmuş, geliştirilmiş demokrasimizin yok edilmesine asla izin vermeyeceğiz ve korumak için yeni bedeller ödemek gerekiyorsa bunları da hep beraber sonuna kadar ödeyeceğiz.

SIRF DAMAT KORUNACAK DİYE TÜRKİYE FELÇ OLDU

Değerli arkadaşlar, sevgili vatandaşlarımız, Türkiye’nin birilerinin siyasi kaprislerini tatmin etmeye değil, sorun çözmeye, iş yapmaya ihtiyacı var. Ekonomik göstergeler her geçen gün kötüleşiyor. Vatandaşımız her geçen gün daha zorlu bir mücadelenin içerisinde buluyor kendisini. Bu sarmaldan çıkmak için ve var olan potansiyelimizi gerçeğe dönüştürebilmek için AKP’nin bizi içine mahkum ettiği vasatlıktan çıkmak için bizim yeni bir kalkınma hamlesine ihtiyacımız var. Bu yeni kalkınma hamlesi için hep söylüyoruz özgürlük gerek, bilimsel eğitim gerek, teknoloji gerek. Ve bunları bütün insanları için dert edinen bir iktidar gerek. Eğer derdiniz ekonomiyi yüceltmek ve düzeltmek değil de damadı korumak ise, o zaman ülkenin bütün politikalarını bir ailenin hırsı uğruna belirlersiniz. Ve Türkiye bu uğurda bedel ödemeye devam eder.

Geçtiğimiz hafta sırf damat korunacak diye Türkiye felç oldu. Türkiye’nin kendi çabalarıyla, bilgisiyle çağı yakalayan, dünya ile dünya çapında iş yapan girişimlerinin, bilim insanlarının, yazılımcılarının en çok kullandığı Dropboxs, Git-Up ve Google Drive’a erişim yasaklandı. Neden derseniz tek bir amaç vardı. Damat korunacaktı. Damat korunacak diye insanlar işlerine, dosyalarına, kendi bilgilerine ulaşamadılar. Böyle bir rezalet demokrasilerde olmaz. Böyle rezalet hukuk devletinde olmaz. Böyle rezalet ancak ve ancak tek adamın ve tek ailenin sahibi olduğu krallıklarda olur. Derdi vatandaşının refahı olmayan, tek adam ve ailesi olan bir ülkede ne yatırım olur, ne istihdam olur, ne zenginlik olur, ne de kalkınma olur. Bize vitrinde bir Başbakan sunuluyor ama fiili Başbakan Berat Albayrak için tüm ekonomi donduruluyor. Türkiye’nin kalkınması için önce bu düzenin değişmesi gerekiyor.

PROJE OKUL REZALETİNE KARŞI MÜCADELE VERİYORUZ

Tabi Türkiye’nin kalkınması için olmazsa olmaz bilimsel eğitim. Ama AKP’nin ve tek adam rejiminin iktidarını sürdürmek için okullara ihtiyacı var. İdeolojik arka bahçeye dönüştürebildiği okullara ihtiyacı var. Bunun için de Türkiye’ye aydınlık nesiller yetiştiren iyi okullara, iyi öğretmenlere ve bilimsel eğitime asla tahammül edemiyorlar. 14 yıllık iktidarlarının en önemli unsuru; eğitimi bir yapboz tahtasına çevirmiş olmaları. Türkiye’nin eğitim politikasını; bırakın çağın gereklilikleriyle uyumlu hale getirmeyi AKP yerle yeksan etti.

Şimdi; Türkiye’nin en iyi okullarına, proje okulları rezaletiyle saldırmaya çalışıyor. Okullar direniyor. Gelenekleriyle direniyorlar, velileriyle direniyorlar, çocuklar direniyor. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ilk günden itibaren, Türkiye’nin aydınlık nesillerini hedef alan bu proje okul rezaletine karşı, tüm kurumlarla ve velilerle omuz omuza mücadele veriyoruz. Bu mücadeleyi tüm gücümüzle sürdüreceğiz ve mutlaka kazanacağız. Çünkü biz Türkiye’nin yarınlarının bu karanlık zihniyet tarafından çalınmasına asla izin vermeyecek kadar bu ülkeyi seviyoruz. Türkiye’nin en iyi okulları, Türkiye’nin aydınlık gençleri, o aydınlık gençlerin aydınlık velileri ve onlara bu aydınlığı bir ödül gibi değil; bir hak gibi gören aydınlık öğretmenleri unutmasınlar ki; biz onlarla beraberiz.

HİÇ KİMSE ANAYASADA KENDİSİNE VERİLMEMİŞ OLAN YETKİLERİ KULLANAMAZ

Değerli arkadaşlar, saray ve saray vesayeti altındaki AKP Türkiye’yi bir aile şirketi gibi yönetmeyi dert edinmiş vaziyette, biz özgürlük mücadelemizi ve bu vesayete karşı mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Demokrasiyi savunmak; her şeyden önce anayasal düzeni savunmayı gerektirir. İster hükümet, ister Cumhurbaşkanı, ister bürokrat olsun herkesin bir sorumluluğu var. O da; anayasaya uymak. Hiç kimse anayasada kendisine verilmemiş olan yetkileri kullanamaz. 15 Temmuz darbe girişimi karşısında Türkiye halkıyla, güvenlik güçleriyle, siyasetiyle, meclisiyle, demokrasiyi ve en önemlisi anayasal düzeni savundu. Kendi iradesi üzerine hiçbir ipoteği kabul etmeyeceğini canı pahasına söyledi. Ancak AKP ne yazık ki, 15 Temmuzu bir darbe fırsatçılığına dönüştürdü ve bir sivil darbe gerçekleştiriyor. Ve Türkiye’yi KHK’larla yönetmeye kalkıyor. Anayasamızın açık hükmüne göre; bu KHK’lar OHAL döneminin ötesinde düzenlemeler barındıramazlar. Ancak Anayasa Mahkemesi kendi 1991 yılındaki içtihadını yok sayarak; bu başvuruda, bizim kendilerine yaptığımız başvuruda, kendilerini yetkisiz ilan ettiler. Anayasa Mahkemesi önüne gelen inceleme konusunun adının ne olduğuyla değil, içeriğiyle ilgilenmek zorunda. Tabii bütün bunlar, mahkemenin saray mahkemesi değil; Anayasa Mahkemesi olmasını gerektiriyor. Maalesef karar bu yönde endişemizi arttırıyor.

TEK DERDİ KENDİ SİYASİ GELECEĞİ

Türkiye sürekli bir istikrarsızlığa, sorun üreten bir iktidar tarafından giderek daha ağır bir faşizme her geçen gün mahkûm ediliyor. Bu faşist düzenin bedelini her gün ödüyoruz; canımızla, ekonomik kayıplarımızla. Bu hafta verilen Anayasa Mahkemesi kararı ve iktidarın yedek lastiği tarafından açılan başkanlık tartışması işte bu faşist düzenin tahkimi için atılan çok somut adımlardır. AKP’nin tek derdi kendi siyasi geleceği, vatandaşın ekonomisi değil. Onu doların altında ezecek istikrarsızlığı beslemeyi tercih ediyor. Gençlerin eğitimini değil, onları kendi ideolojik arka bahçesinde yok saymayı tercih ediyor. Hukuku değil, tüm mahkemeleri saraya bağlamayı tercih ediyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz; bütün bu adımların her birine direnmeye, Türkiye demokrasisini son damlamıza kadar savunmaya ve Türkiye’yi hak ettiği özgür, demokratik, refah içinde aydınlık günlere kavuşturmaya çok kararlıyız. Demokrasimizin bir adamın iki dudağı arasına sıkışmış bir aile şirketine dönüştürülmesine asla izin vermeyeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Soru- Murat Haznedar’la ilgili Parti Meclisinden MYK’ya gönderilen bir disiplin talebi vardı. MYK bunu görüştü mü, bir karara vardı mı? Buna ek olarak da üyeliklerle ilgili pasif üyelik denen özellikle de sandıklarda hiç oy kullanmayan, sıfır oy çıkan sandıklarda 3 bin, 4 bin civarında kişinin partiden atılacağı, üyelikten çıkartılacağı ifade ediliyordu. Bu yönde bir iddia vardı. Bir karar alındı mı?

Selin SAYEK BÖKE- Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye için hukuk derken bunu boşlukta kalmış bir kavram olarak söylemiyor. Kendi içinde de hukuku işleten bir parti, Türkiye’ye de gerçek hukuku getirecek olan partidir. Cumhuriyet Halk Partisi bu bahsettiğiniz her iki konuda da kendi hukuki çerçevesi içerisinde bugün MYK’da değerlendirmelerini yaptı ve Beşiktaş Belediye Başkanımızın disipline sevk edilmesi konusunda bir karara vardı. Bundan sonra artık disiplin kurulunun bu süreci yönetmesini takip edeceğiz.

Soru- Selin Hanım, nasıl bir ihraç istemi bu?

Selin SAYEK BÖKE- Detaylarına bugün girmek doğru olmaz. O detaylar zaten size açıklanacaktır. Ancak bizim tartıştığımız mesele bunun bir disiplin sürecine dönüşüp dönüşmemesi meselesiydi. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’deki her vatandaşa çok değer veren bir siyaset güdüyor ve Türkiye’nin 80 milyonu için ortak bir hayal kuruyor. Bu hayal demokrasiye kendini dahil edebileceği her yolun açılmasından geçiyor. İşte biz o yüzden aktif üyelik vurgusu yapıyoruz. Demokrasiye dahil olma heyecanı ve güvenini duyacakları bir Türkiye inşa etmek istiyoruz. Bu açıdan aktif olmayan üyelerimizi de aktif konuma dönüştürecek, hep beraber bu demokrasiyi yaşatacak adımları atmak için de bu hafta da MYK’mızda değerlendirmeler yaptık.

Soru- Efendim Dışişleri Bakanının Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde bir ifadesi oldu. “Şahsen idama karşı olduğunu” söyledi. Birde anısını paylaştı eşiyle arasında geçen bir ikna sürecini. Eşinin kendisini idama karşı ikna ettiğini söyledi. Ne dersiniz bu açıklama için?

Selin SAYEK BÖKE- Enişteler, eşler, öyle bir aile siyaseti kurulmuş ki Türkiye’de her şey bakanların, Cumhurbaşkanlarının, aileleri üzerinden tartışılıyor. Kimsenin kimseyi ikna etmeye ihtiyacı olmamalı bu dünyada. İdam kabul edilemez. Nokta. Utanç verici olan, bir bakanın idamın kabul edilemez olduğundan sonra noktayı koymayıp bununla ilgili anılarını anlatacak kadar olayı hafif gören yaklaşımıdır. Türkiye bundan çok daha güçlü ve büyük bir ülke.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. 

Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
 
 
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2
Sağ 300x250 Reklam
YAZARLAR