Üst Header Banner Reklam
Kaş Yaparken Göz Çıkarılıyor
Güçlü bir demokratik parlamenter sistemden güçlü tek adam rejimine geçiyoruz. Bir tek kişiye bütün yetkileri veriyoruz. Bu, tek adam rejimine geçmektir. Devlet yapısını ve işleyişini değiştiriyorsunuz. Bu olay bir CHP olayı değildir, bir MHP olayı değildir, bir AKP olayı değildir, bir HDP olayı değildir, bir Saadet Partisi, Vatan Partisi, Büyük Birlik Partisi olayı değildir. Bu olay bir Türkiye meseledir.
5.02.2017 23:01:18
Bu haber 883 kez okundu
Kaş Yaparken Göz Çıkarılıyor

 GENİŞLETİLMİŞ BAŞKANLAR TOPLANTISI

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Ankara Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde düzenlenen "Genişletilmiş Başkanlar Toplantısı"nda  yaptığı konuşma şöyle:

BU REFERANDUMUN ÇOK ÖNEMLİ BİR DEĞERİ VAR, DEMOKRASİ OYLANACAK

Değerli arkadaşlarım, hepiniz Türkiye’nin 81 ilinden önemli bir toplantı için buraya geldiniz. Beni dikkatle dinlemenizi istiyorum. Önce sözlerimin başında şunu söyleyeyim. Önümüzde bir referandum var. Bu referandum bir siyasi partinin seçimi değildir. Siyasi partiler seçime girmiyorlar. Heyecanınızı anlıyorum ama heyecanı akılla kontrol edeceğiz. Ne söylediğimizi, nasıl söylediğimizi çok iyi kontrol edeceğiz. Demokrasi oylanacak, hepimizin ama hepimizin sorumluluğu var. Sadece Cumhuriyet Halk Partililerin değil, bütün siyasi partilerin sorumluluğu var. Sadece parti üyelerinin değil, bütün partilere üye olanların sorumluluğu var. Bir partiye, iki partiye, üç partiye üye olanların değil, partilere üye olmayan vatandaşların da sorumluluğu var. Sadece çiftçilerin, esnafların değil, gazetecilerin de, yazarların da, aydınların da, avukatların da, çiftçilerin de herkesin sorumluluğu var. Çünkü hepimiz bu topraklarda yaşıyoruz. Birlikte yaşamak istiyoruz. Düşüncelerimiz farklı olabilir, görüşlerimiz farklı olabilir, partilerimiz farklı olabilir, inançlarımız farklı olabilir, kimliklerimiz farklı olabilir, yaşam tarzlarımız farklı olabilir. Ama bir memlekette huzur içinde, kardeşçe yaşamak istiyoruz. O nedenle bu referandumun çok ama çok önemli bir değeri var. O nedenle heyecanımızı akılla dengeleyeceğiz. Nerede ne konuştuğumuzu, nasıl konuştuğumuzu çok iyi bileceğiz.

CUMHURBAŞKANININ TARAFSIZLIĞI DEVLETİN SİGORTASIDIR

Neden böyle bir değişikliğe ihtiyaç duyuldu, hangi gerekçeyle ihtiyaç duyuldu? Bunu sokaktaki vatandaşımıza çok ama çok iyi anlatmak zorundayız. Bilgiyle anlatmak zorundayız, birikimle anlatmak zorundayız. Sen evet diyorsun, ben hayır diyorum diye bir kavga asla olmamalı. Her insanın görüşüne değer vermeliyiz. O nedenle sorumluluğumuz fazladır. Birlikte, düşünerek söz söyleyeceğiz. Düşünerek vatandaşlarımızın sandığa gitmesini isteyeceğiz. Gideceksiniz, ev ziyaretleri yapacaksınız, kahvelere gideceksiniz, köylere gideceksiniz, mahallelerde muhtarlarla görüşeceksiniz. Onlara soracağınız ilk soru şu olmalı, “Cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyetinde taraflı mı olmalı, tarafsız mı olmalı?” Emin olun bu ülkenin halkının yüzde 99’u Cumhurbaşkanı tarafsız olmalı diyecektir. Neden? Çünkü Cumhurbaşkanının tarafsızlığı devletin sigortasının garantisidir. Düşünün bir ülkede siyasi partiler arasında görüş farklılıkları çıktı, çatışma çıktı, bir türlü uyuşamıyorlar. Bunları kim bir araya getirecek, kim sigorta? Cumhurbaşkanı. Davet edecek, “buyurun gelin” diyecek. “Ülkenin bu kadar derdi varken bu çatışma, bu kavga neden” diyecek, “niçin uyuşmuyorsunuz” diyecek, “neden anlaşamıyorsunuz” diyecek.

Bu değişiklik bu sigortayı tümüyle devre dışı bırakıyor. Evinizde elektrikler söndüğünde önce sigortaya bakarsınız. Mahallede elektrik söndüğünde sigortaya bakarsınız. Sigortasız bir devlet olmaz değerli arkadaşlarım.

Belki bazı vatandaşlarımız şunu söyleyebilirler: “E ne olacak yani Cumhurbaşkanı da taraflı olsun.” Cumhurbaşkanı taraflı olduğunda, yani aynı zamanda bir partinin Genel Başkanı olduğunda cumhurun başkanı olamaz değerli arkadaşlarım. Cumhur ne demektir? 80 milyon vatandaş demektir. Cumhuru temsil eden 80 milyonu temsil eder. Bir partiyi, iki partiyi temsil etmez. Üç kişiyi, beş kişi, on milyonu, beş milyonu temsil etmez. Cumhurbaşkanı 80 milyonu temsil eder. O nedenledir ki, arabasında Türk bayrağı taşır. Başbakan taşıyamaz. Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı taşıyamaz. Genelkurmay Başkanı taşıyamaz. Türk bayrağını Cumhurbaşkanı, vali ve büyükelçiler devleti ve hükümeti temsil ettikleri için taşırlar. Bu düzen bozulacak değerli arkadaşlarım.

CUMHURBAŞKANI HER VATANDAŞINA EŞİT YAKLAŞMAK ZORUNDADIR

Peki Cumhurbaşkanının siyasi görüşü olmaz mı? Elbette olur. Her vatandaş sandığa gidip oy kullanır, Cumhurbaşkanı da gider oyunu kullanır. Neden bu partiye veya şu partiye oy verdi diye kimse Cumhurbaşkanını eleştiremez, öyle bir hakkı da yoktur. Ama Cumhurbaşkanı her vatandaşına eşit yaklaşmak zorundadır. Tarafsızlık ilkesi bu açıdan çok önemlidir. Cumhuru temsil etmesi açısından çok önemlidir. Bayrağı temsil etmesi açısından çok önemlidir. Hiçbir siyasi partinin Genel Başkanı bayrağı temsil edemez. Hiçbir siyasi partinin Genel Başkanı,  Başbakan dahil arabasında Türk bayrağı taşıyamaz. Peki biz ne yapıyoruz değişiklikle? Deniyor ki, Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir partinin de Genel Başkanı olsun. Olmaz, yanlıştır. Bunu vatandaşlarımıza anlatacaksınız. Söylediğim tarzda anlatacaksınız, kavga etmeden anlatacaksınız. Bilgiyle, birikimle anlatacaksınız. Yurt sevgisini nasıl içselleştirdiğinizi onlara göstereceksiniz. Bayrak sevgisini nasıl gördüğümüzü onlara anlatacaksınız. Bir Cumhurbaşkanının tarafsız olmasının ne kadar değerli olduğunu, Türkiye’nin birliğini temsil etmesi açısından ne kadar değerli olduğunu anlatacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, şimdi tarafsızlık ilkesini fiilen kaldırıyoruz. Ama aynı anayasada Cumhurbaşkanı gelecek “ben tarafsız davranacağıma dair yemin ediyorum” diyecek. Bir partinin Genel Başkanı tarafsız davranamaz arkadaşlar. Milletvekili yemininde böyle bir şey yoktur. Milletvekili olarak ben, parlamentoda seçilip geldiğimde yemin ettiğimde, diğer milletvekilleri 550 milletvekili yemin ettiğinde, biz tarafsız davranacağız diye bir yeminimiz yoktur. O yemin sadece Cumhurbaşkanı için vardır, hakimler için vardır. Tarafsız davranması gereken kişiler için vardır. Şimdi Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir partinin Genel Başkanı olacak, ama aynı zamanda meclise gelecek “ben tarafsız davranacağıma dair” diye yemin edecek. Olmaz, doğru değildir, inandırıcı değildir.

KAŞ YAPARKEN GÖZ ÇIKARILIYOR

Değerli arkadaşlarım, Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir partinin Genel Başkanı olduğunda Cumhurbaşkanını kim temsil edecek illerde? Şimdi Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak beni illerde İl Başkanlarım temsil eder. Sayın Binali Yıldırım’ı illerde AKP’nin İl Başkanı temsil eder. Peki Cumhurbaşkanı bir partinin Genel Başkanı olduğunda Cumhurbaşkanını kim temsil edecek? Vali mi temsil edecek, üyesi olduğu partinin İl Başkanı mı temsil edecek? Diyorlar ya “çift başlılık olmaz”, buyurun size çift başlılık. Daha işin başında, daha illerde başladı, bırakın merkezi! Daha illerde çift başlılık çıkacak. Birisi diyecek ki, “ben Cumhurbaşkanını temsil ediyorum” bizim partinin Genel Başkanı. Vali diyecek ki, “hayır kardeşim sen temsil edemezsin, ben temsil edeceğim. Çünkü ben devletin valisiyim” diyecek. Kaş yaparken göz çıkarılıyor.

Değerli arkadaşlarım, Cumhurbaşkanı bir partinin Genel Başkanı olacak. Tarafsızlığını kaybedecek. Bir partinin Genel Başkanı olarak Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinin 12’sini doğrudan kendisi atayacak. Şimdi ben bizi dinleyen bütün vatandaşlarıma seslenmek istiyorum. Böyle bir yetki herhangi bir partinin Genel Başkanına verilse, sen HSYK’ya, Anayasa Mahkemesine, Yargıtay’a yargıç atayacağız, hakim atayacağız. Bir muhalefet partisine verildiğini düşünün. İktidar partisi kıyameti koparmaz mı? Olur mu böyle derler? Yargının bağımsız olması lazım, tarafsız olması lazım. Bir siyasi partinin Genel Başkanı hakim tayin ettikten sonra bu düzen olmaz, bu düzen dikiş tutmaz, yanlış olur. Hakimin tarafsızlığına gölge düşmüş olur. Bunu da sağduyuyla bütün vatandaşlarımıza anlatmak zorundasınız. Bir partinin Genel Başkanı Anayasa Mahkemesine, HSYK’ya hakim atayamaz. Yanlıştır, böyle bir örnek de yoktur. Vatandaşlarımızı bu örneklerle aydınlatacaksınız. Sizin göreviniz budur. Kavga etmeden, inatlaşmadan, sakin, elinizde değişiklik gideceksiniz “Kardeşim bak böyle” diyeceksiniz. “Senin vicdanın buna elveriyor mu?” diyeceksiniz. “Bu mesele bir parti meselesi değildir” diyeceksiniz. “Bu mesele bir demokrasi meselesidir. Bu mesele bir Türkiye meselesidir. Bu mesele bir vatan meselesidir. Bu mesele bir bayrak meselesidir” diyeceksiniz. Bunun partilerle ilgisi yok.

TEK KİŞİ HÜKÜMRAN OLAMAZ

Değerli arkadaşlarım, hakimi atadınız, 15 hakimin 12’sini siz tayin ettiniz. Diyelim ki, mahkemeye gidecek yargılanacak o kişi, tayin eden kişi. Oradan adalet beklenir mi arkadaşlar? Adalet beklenmez. Benim tayin ettiğim hakim beni yargılayacak. Böyle bir şey olur mu? Bana söyleyin arkadaşlar dünyada hangi devlette böyle bir uygulama var. Ben hakimi tayin edeceğim, hakim gelip beni yargılayacak, beni mahkum edecek. E ben bakarım, 3 gün sonra görevden alırım birisi aleyhime bir şey dediyse görevden alırım yeni birisini atarım. Tek kişi hükümran olamaz arkadaşlar doğru değildir. Demokrasilerde denge vardır, demokrasilerde adalet vardır, demokrasilerde insan sevgisi vardır, demokrasilerde düşünce özgürlüğü vardır. Benim hakim ben tayin ettim, HSKY üyelerinin yarısını da ben tayin ediyorum. Belki bazı vatandaşlarımız şunu söyleyebilirler, “6 tane hakimi de o tayin etsin. Buradan ne olur yani?” diyecekler.

ADALETİN OLMADIĞI YERDE, DEVLET OLMAZ

Şu olur değerli arkadaşlarım, herhangi bir vatandaş düşünün, bir gecekondusu var, belediye geldi kamulaştırdı, verdi 50 lirayı dedi tamam. Belediye bizim partiden, Cumhurbaşkanı da bizim partiden. Vatandaş adalet için nereye gidecek? Ya çok düşük bedelle kamulaştırdınız kardeşim buranın değeri 100 lira, sen verdin 50 lira. Nereye gidecek? Mahkemeye gidecek. O hakimi kim tayin etmişti? Biz tayin etmiştik. Hakime ne diyeceğiz? Sakın ha 50 liradan bir kuruş yukarı verme, verirsen seni ertesi gün sürerim. Mümkün mü? Mümkün. Nasıl mümkün? Getirilecek olan düzende mümkün. Bizim hayır dememizin temelinde bu yatıyor. Peki bu kişi A partisi, B partisi, C partisi olabilir mi? Olabilir. Mağdur olan vatandaş illa A partisinden olacak diye değil. Siz adalet arayan adamı hangi partidendir diye bakar mısınız? Vatandaş adalet arıyor. Bu ayrıntıları güzel bir dille, ikna edici bir dille vatandaşlarımıza anlatacaksınız ve onun için diyeceksiniz bu mesele bir parti meselesi değildir. Bu mesele bir adalet melesidir, bir demokrasi meselesidir bu mesele. Böyle yaklaşacaksınız, böyle anlatacaksınız. Yürüyüşler yapacağız. Buradan bir şey çıkmaz arkadaşlar. Ev ev gezeceksiniz. Kadınlar gezecek, gençler gezecek, sizler gezeceksiniz, muhtarlara anlatacaksınız, kanaat önderlerine anlatacaksınız. Dolayısıyla hepimizin sorumluluğu var. Sadece benim, sadece sizin değil. 80 milyon vatandaş yaşıyorsa 80 milyonun da sorumluluğu var değerli arkadaşlar.

Adalet, yani “Hakimi tayin etti de ne olacak, varsın hakimi siyasi parti tayin etsin”, bunu söyleyebilir bir vatandaş. “Ne olacak hakimin 1’ini de, 5’ini de, 10’nu da, 20’sini de o tayin etsin.” Hakimi tayin etmeye kalktığınız andan itibaren kim hakim olacak oraya gider bu iş. Kim olmayacak, kim bizim partili, kim bizim partili değildir oraya gidecek. Sonra adalet yara alacak. Şunu söyleyin: “Adalet mülkün temelidir diye bir kavram vardır. Biz onu atasözü gibi kabul ederiz. Adalet mülkün yani devletin temelidir.” Adaletin olmadığı bir yerde devlet dediğimiz kavram olmaz arkadaşlar. Şunu söyleyin: “Meclis kürsüsünde de, Taksim’de de, İzmir’de de ve Yenikapı’da da bizim Genel Başkanımız dedi ki, camiye siyaseti sokmayın, adliyeye siyaseti sokmayın, kışlaya siyaseti sokmayın. Niçin? Camide ibadet yapılır siyaset yeri değildir. Kışlada askerlik yapılır siyaset yeri değildir. Adliyede adalet dağıtılır siyaset yeri değildir. Bu düzenlemeyle camiye de, kışlaya ya da, adliyeye de siyaseti sokuyorsunuz. Yazık günahtır bu memlekete yazık günahtır.” Bunu da anlatacaksınız. İnançla anlatacaksınız, inanarak anlatacaksınız, kararlılıkla anlatacaksınız. Yazık günah değil mi bu memlekete. Adaletsiz bir devlet olabilir mi?

CUMHURİYETİN KURULUŞUNDAKİ MANTIĞIN GERİSİNE DÜŞÜYORUZ

Değerli arkadaşlarım, şunu sorduk. Deyin ki, “Elinizi vicdanınıza koyun. Ben size sadece basit bir soru soracağım deyin. Bir ülkenin başkanı sizin seçip TBMM’ye gönderdiği milletvekillerini görev sürelerine bakmaksızın ben bu meclisi feshediyorum arkadaş demesine vicdanınız razı mı?” Bunu sorun. Kim olursa olsun meclisi fesih yetkisi veriyoruz. Size diyebilirler ki, “Efendim meclisi fesih yetkisi mevcut anayasada da var.” Doğru mevcut anayasada da var. Ama ne diyor? Seçimden sonra 45 gün hükümet kurulmazsa Cumhurbaşkanı tekrar meclisi feshedip seçime götürebilir. Hükümet kurulamazsa. Hükümet var, meclis de var. Yine feshediyorsunuz. Ve şunu söyleyin bütün vatandaşlarımıza, gençlerimize, kadınlarımıza, muhtarlarımıza, çiftçilerimize, esnafımıza. 1924 anayasası TBMM’de görüşülürken 1924 anayasası. O anayasada bir hüküm vardır taslakta. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün meclisi feshetme yetkisi vardır.

Değerli arkadaşlarım, Saruhan mebusu milletvekili yani şimdiki Manisa milletvekili kürsüye çıkar. “Gazi paşa hazretleri katiyen emin olsunlar ki millet yine kendi tabir ve tavsiyeleriyle hakimiyetinden ve bir zerresinin ismi ve makamı ne olursa olsun ve kim olursa olsun hiçbir makama, ferde tevdi ve teslim etmeyecektir” diyor. Bizi buraya diyor milli irade gönderdi diyor, halk gönderdi diyor buraya. Bir kişi çıkıp makamı ve mevkisi ne olursa olsun bir kişi çıkıp meclisi feshedemez diyor. Bu milli iradeye saldırmaktır diyor 1924’te.  Aynı şekilde Mahmut Esad Bozkurt aynı şeyi söylüyor ve büyük bir oy çoğunluğuyla Cumhurbaşkanının meclisi fesih yetkisi kabul edilmiyor. 1924 geldik 2017’ye. Başa döndük, makarayı tersine çeviriyoruz. Niye feshediyoruz meclisi? Milletin oyuna ve iradesine neden saygı duymuyoruz? Hiçbir gerekçe göstermeden başkan bir sabah kalkacak diyecek ki, “Ya dün milletvekili arkadaşlar beni eleştirmişler ben onlara göstereyim, meclisi feshediyorum.” Belki vatandaşlar size diyecekler ki, “Ya bu kadar da olmaz canım feshedemez.” Birisi geldi ben feshediyorum dedi. Yetki var mı? Var. Cumhuriyetin kuruluşundaki mantığın gerisine düşüyoruz. O açıdan bunları vatandaşlarımıza anlatmak zorundasınız.

TAM DEMOKRASİ İSTİYORUZ

Şunu da söyleyin, hem Cumhurbaşkanı hem bir partinin Genel Başkanı olacak. Meclisteki millet kendi partisine ait milletvekillerini kendisi seçecek. Ve gelip parlamentoda ben tarafsız olacağım diye yemin edecek. Deyin ki vatandaşlarımıza, “Ya elinizi vicdanınıza koyun Allah aşkına böyle bir tablo, böyle bir komedi olabilir mi? Biz başkanların Cumhurbaşkanlarının milletvekillerini oturup masada seçmelerini istemiyoruz. 12 Eylül darbe hukukuna bu açıdan karşıyız. Tam demokrasi istiyoruz. O nedenle bizim dışımızda önseçim yapan başka bir parti yok. Önseçim gerekirse zorunlu hale gelmeli. Siyasi partiler lider tasallutundan kurtulmalı.” Belki bazı vatandaşlarımız şunu söyleyebilecekler, “Ya ne olacak ki, bırakın Genel Başkan milletvekili adaylarını seçsin.” O zaman parlamentoda milli irade tam tecelli etmiyor. İktidar partisinin milletvekilleri, ya bakana karşı çıkarsam, ya bu tasarıya hayır dersem benim ismimi çizerler ben bir daha milletvekili olamam. Bu milli iradenin tecelli etmemesine yol açıyor. Bunu da bütün vatandaşlarımıza çiftçisinden esnafına, sanayicisinden tutun avukatına, doktoruna kadar herkese anlatmak zorundasınız.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ BİR MACERAYA TESLİM EDİLEMEZ

Değerli arkadaşlarım, şu soruyu da sorun: “Cumhurbaşkanının kaç yardımcısı olacak yeni modelde başkanın kaç yardımcısı olacak?” Bilen var mı? Yok ki. Başkanın kaç yardımcısı olacak kimse bilmiyor. Başkan şunu yapabilir aynı zamanda partinin Genel Başkanı, “Ben bütün il başkanlarını başkan yardımcısı olarak tayin ettim.” Engel var mı? Engel yok. Bugün bin kişi yapıyor, üç gün sonra canım sıkılıyor başkan yardımcıları sayısını 500’e düşürdüm. Efendim bu olmaz. Engel olan hiçbir şey yok. Birisi geldi yaptı. Böyle bir devlet yönetimi olur mu? Olmaz. Türkiye Cumhuriyeti bir maceraya teslim edilemez arkadaşlar. Akıl var, mantık var. Hepinizin o açıdan söylüyorum büyük sorumlulukları var diye. Hepimizin büyük sorumlulukları var.

Peki bu başkan yardımcılarının nitelikleri ne olacak belli mi? Hayır. Bütün amca çocuklarını başkan yardımcısı yapabilir. Dayı çocuklarını yapabilir. Eğitim düzeyi? Hiç önemli değil. Birisi ilkokul mezunu olup, diğeri üniversitede profesör olabilir. Hepsini tayin edebilir başkan yardımcısı olarak. Bunların paralarını kim verecek? Bizler vereceğiz. Böyle bir devlet yönetimi olur mu? Olmaz. Dünyada böyle bir yönetim var mı? Böyle bir yönetim de yok. O nedenle söylüyorum bu olay bir CHP olayı değildir, bir MHP olayı değildir, bir AKP olayı değildir, bir HDP olayı değildir, bir Saadet Partisi, Vatan Partisi, Özgürlük Demokrasi Partisi, Büyük Birlik Partisi olayı değildir. Bu olay bir Türkiye meselesidir. Olaya öyle bakacağız. Biz niye diyoruz giderken, gezerken, konuşurken CHP bayrakları taşınmayacak niye diyoruz? Mesele CHP meselesi değil ki arkadaşlar. Seçim yapmıyoruz ki. Mesele vatan meselesi, demokrasi meselesi, bayrak meselesi.

YENİ GETİRİLEN MODELDE BAŞBAKAN, HÜKÜMET, GÜVENOYU, GENSORU YOK

Değerli arkadaşlarım, bizim bildiğimiz çağdaş dünyada da olan, bir hükümet vardır, Başbakan vardır, seçimle gelir, milletin iradesiyle gelir, herkes saygı duyar, hükümet programını hazırlar mecliste okur ve meclisten güvenoyu ister. Vatandaşa sorun, Allah aşkına hükümetin meclisten güvenoyu istemesi doğru mudur değil midir? Yüzde 100’ü diyecek ki doğrudur. Ben bir şey yapacağım para harcayacağım. Kimin parasını? Milletin parasını harcayacağım. Nerelere harcayacağımın hesabını kime vereceğim? Seçilmiş temsilciler meclise verecek. Getirdim hükümet programını verdim, güvenoyu aldıktan sonra da kararlılıkla yoluma devam edeceğim. Yeni getirilen modelde bu yok. Başbakan yok, hükümet yok, güvenoyu da yok. Peki bu ne meclisi? TBMM ne meclisi Allah aşkına? Niye bu milletvekilleri oraya toplandı? Güvenoyu bile istenecek durumda bile değil. İkinci sınıf bir meclis. Bu meclis Gazi Meclis, bu meclis Kurtuluş Savaşını yöneten bir meclis. Bu meclis 15 Temmuz darbe girişimini püskürten meclis. Şimdi bu meclis ikinci sınıf bir meclis haline geliyor. Vatandaşlara sorun, “Sizin vicdanınız bunu kabul ediyor mu?” Benim ne vicdanım, ne ahlakım, ne inancım, ne demokrasiye saygım bunu kabul etmiyor arkadaşlar.

Şunu da söyleyin, başkanın yardımcıları oldu, 50 tane, 500 tane, 10 tane sayısını o takdir ediyor. Birisi kalktı yolsuzluk yaptı, vatandaşın ödediği vergiyi cebine attı, yandaşa ihale verdi. Bugünkü düzende en azından o bakan hakkında gensoru verme hakkımız var. Ve bakan da düşünür ki, ya bir yolsuzluğum çıkarsa gensoru verilir, ben mecliste 550 kişinin önünde hesap vereceğim dolayısıyla benim dikkatli olmam lazım. Bu yeni modelde bu kalkıyor, gensoru yok. İstediğin kadar malı götür. Niye gensoru yok? Meclisten niye kaçıyorsunuz? Bu meclis ne meclisi Allah aşkına? 550’ydi 600’e çıkardılar. Bu 600 kişi ne yapacak mecliste? Gensoru veremiyor, güvenoyu yok. Peki bu adamlar buraya niye toplandı? Niye geldi bu insanlar buraya? Niye biz bunları seçtik? Neden bunlara milletin vekili diyoruz? Şunu sorun, sizin vicdanınız bunu kabul ediyor mu, etmiyor mu? Bu soru çok önemlidir. Düşünerek sandığa gitmesi lazım her vatandaşın düşünerek. Kendisini değil, çocuklarını düşünerek. Kendisini sadece değil, bayrağını, vatanını düşünerek, demokrasiyi düşünerek sandığa gitmelidir. Onun için diyoruz, bu mesele bir parti meselesi değil, bu mesele bir vatan meselesi, bir bayrak meselesi, bir demokrasi meselesi bu mesele.

Başkan, devletin yapısını ve işleyişini istediği gibi düzenleyecek. Böyle bir yetki veriyorlar. Ne demek devletin yapısını değiştirecek? Bir sabah kalkacak diyecek ki, bu maliye bakanı hiç işe yaramıyor kapattım maliye bakanlığını, yerine finans bakanlığı kurdum. Sadece bakanlık mı? Hayır. Milli savunma bakanlığını kapattım ne milli savunma adını bundan sonra savaş bakanlığı yapacağım başına da bunu getiriyorum bir başkan yardımcısını. Nasıl olsa kimseye hesap vermeyeceğim. Sadece o mu? Hayır. Merkez Bankasını kapattım, Sermaye Piyasası Kurulunu kapattım. Her türlü yetkiyi veriyoruz. Vatandaşlarımıza şunu söyleyin, bu yetkileri şimdi kim kullanıyor? Bu yetkiler TBMM’nin elindedir şu anda. Cumhuriyetin kuruluşundan beri bir bakanlık kurulacaksa, bir kuruluş oluşacaksa devlette bu TBMM kararından sonra olur. Şimdi bu TBMM atıldı bir köşeye bir kişi bütün bu yetkilerin hepsine sahip. Şunu söyleyin vatandaşa, elinizi vicdanınıza koyun hangisi doğru. Ortak akıl ürünü olan 550 adamın değişik siyasi partilerden ve milli iradeyi temsil eden bir yapının aldığı karar mı doğru, yoksa bir kişinin aldığı karar mı doğru? Elinizi vicdanınıza koyun sandığa öyle gidin. Emin olun bunları anlattığınız zaman ikna edemeyeceğiniz hiç kimse yoktur. Çünkü ben bu ülkede yaşayan herkesin demokrasiyi istediğini, bayrak sevgisi olduğunu, vatan sevgisi olduğunu, düşünce özgürlüğünden yana olduğuna inanıyorum arkadaşlar.

Bütün mesele anlatmakta, bütün mesele samimi olarak konuşmakta, bütün mesele diğer vatandaşlarla samimi, doğrudan ilişki kurmakta. Gençler, kadınlar, yaşlılar hepimiz, hepimize düşen görevler var.

SEÇİMLE GELMEMİŞ BİRİSİ KALKACAK TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ YÖNETECEK

Devletin işleyişi; onu da belirleyecek bir kişi. Kim müsteşar olacak ve müsteşarın nitelikleri ne olacak? Kim Genel Müdür, kim Büyükelçi olacak, bunların nitelikleri ne olacak? Bugün bunları TBMM belirliyor. Müsteşar olmak için devlette şu kadar çalışacaksın, şu makamlarda olacaksın. Temeli ne? Temeli devlette liyakat, işi ehline teslim etmektir. Şimdi bunların tamamını bir kişi belirleyecek. Bir kararname müsteşar bizim oğlanı müsteşar yapıyorum diyecek. Efendim ilkokul mezunu. Olsun ne fark eder o da müsteşar olsun. Olmaz diyeceksiniz yetki bende diyecek. Yetki bende ben yapacağım. Bu yetki verilir mi? Devlette liyakat esası bozulur mu? İşçi ehline vermek inancımızda da var, işi ehline vermek aklımızda da var, işi ehline vermek geleneklerimizde, örfümüzde, adetimizde de var. Peki niye bu örfü, adeti, inancı bozuyoruz, neden hangi gerekçeyle bozuyoruz? Bir kişiye bütün bunların hepsini niye teslim ediyoruz?

Değerli arkadaşlarım, şunu da sorun vatandaşlarımıza. Türkiye Cumhuriyetini seçimle gelenler yönetti, milli iradeyle gelenler yönettiler. İtirazımız oldu mu? Hayır. Bu modelde seçimle gelmeyen Türkiye’yi yönetebilecek, bütün bu yetkilere sahip olacak. “Nasıl?” diyecekler, “Olur mu öyle şey” diyecekler. Olacak. Diyelim ki, Cumhurbaşkanı yurtdışına gitti, yetkiyi kime verecek? Bir başkan yardımcısına. Başkan yardımcısı milli iradeyi temsil ediyor mu? Hayır. Seçimle mi geldi? Hayır. Çünkü milletvekili olmayacak başkan yardımcısı. Peki seçimle gelmeyen birisinin seçimle gelen parlamentonun yetkilerinin üstünde bir yetki kullanması hangi demokraside vardır arkadaşlar, hangi ahlakta vardır? Bunu soracaksınız. Biz de soracağız, siz de soracaksınız. İkna edeceksiniz. Böyle bir şey olmaz. Var kardeşim. Seçimle gelmemiş birisi kalkacak koskoca devasa Türkiye Cumhuriyetini yönetecek. 3 gün, 5 gün. Vefat etti başkan. Kim yönetecek? Şu anda peki nasıl? Sayın Cumhurbaşkanı yurtdışına gider Meclis Başkanı ona vekalet eder. Kimdir Meclis Başkanı? Seçimle gelmiştir. Yeni modelde seçimle gelenlerin tamamı çöp sepetine. Hiçbir işe yaramaz bir güruh olarak görüyorlar. Doğru değil bunlar. Milli iradeye saygı göstermemiz lazım. Bizim gibi düşünür veya düşünmez, bizim partiden olur veya olmaz ama seçimle gelmişse baş tacı yapacağız, “Milli iradedir” diyeceğiz biz buna.

Değerli arkadaşlarım diyebilirler ki, “Ya ne olacak yani seçimle de gelmesin, o da 5 gün Türkiye’yi yönetsin.” Bu ne demektir biliyor musunuz? Anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen ilk 3 maddesi var. Bu maddelerin ikincisi, “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir” der. Siz bu değişiklikle demokrasiyi askıya almış oluyorsunuz. Yani o maddeyi çalışamaz hale getiriyorsunuz. Demokrasi ortadan kalkıyor. Çünkü milli irade yok orada. O nedenle hepimizin çok dikkat etmesi lazım ve çok iyi bilgili anlatması lazım. Sizden konuşurken bilgi üzerine konuşmanızı istiyorum. Bilgi üzerine, birikim üzerine. Siz konuştuğunuz zaman akan sular durmalı. Evet ya bunlar doğruyu söylüyor demeli. Sizi sevmeyenler bile ya bunlar doğru söylüyor demeli. Yüzümüze söylemese bile gönlünde bunu söyleyebilmeli. Sizden bunu istiyorum değerli arkadaşlarım.

BU MODELDE BÜTÜN YETKİLER YUKARIDA, MİLLETVEKİLLERİ SADECE MAAŞ ALACAKLAR

Şimdi diyorlar ki, efendim bu modelde biz TBMM’yi güçlendiriyoruz. Bir konuda haklılar, milletvekili sayısını 550’den 600’e çıkarıyorlar sayısal olarak güçlendiriyorlar. Peki bu yeni gelen milletvekilleri ne yapacak? 550 bile fazla. Makulü 450 milletvekilidir. 600’e çıkarıyorsunuz milletvekili sayısını. Maliyeti kaç? Değerli arkadaşlarım, 187 milyon 950 bin lira. Eski parayla yaklaşık 200 trilyon lira. Kim veriyor bunların maaşını? Gariban vatandaşlar veriyor. Peki ne yapacak bunlar mecliste, ne yapacaklar? Bütün yetkiler yukarıda. Bunlar sadece maaş alacaklar. Niye sadece maaş alıyorlar, ne işleri var? Vatandaşlara sorun, “Allah aşkına elini vicdanına koy ve konuş kardeşim 500 milletvekili senin neyine yetmiyor da 600’e çıkarıyorsun? “Sorun bunu. Vergisini ben veriyorum, maaşını ben veriyorum, oraya gidecek hiçbir yetkisi yok. Hiçbir vatandaş bu anayasa değişikliğinden sonra meclise de gelmeyecek zaten niye gelsin ki. Milletle vekilin arası tamamen kopuyor arkadaşlar. Diyelim ki bir vatandaş nüfus memurluğunda, tapuda, emniyette, herhangi bir yerde bir sorunu oldu, valiye gitti çözülmedi, diğer yerlere çözülmedi. Atlıyor Ankara’ya geliyor, milletvekiliyle konuşuyor, çay kahve içiyor, lokantaya gidip yemeğini yiyor. İşi çözülür veya çözülmez neden çözüldüğünü, neden çözülemediğini de milletvekili ona anlatıyor. Yeni modelde bunlar tamamen bitiyor. Kapalı bir kutu, meclis orada duruyor. Adına niye Büyük Millet Meclisi diyoruz ona da şaşırıyorum. Kaldırın o büyük lafını oradan. Kurtuluş Savaşını yöneten bir meclis olmaktan çıkarıyorsunuz, Gazi Meclis olmaktan çıkarıyorsunuz, 15 Temmuz’da darbeyi püskürten meclis olmaktan çıkarıyorsunuz getiriyorsunuz oraya maaş alan ve oturan 600 kişiyi yerleştiriyorsunuz. Ne yapacak bunlar? Yazık günah değil mi? Vatandaşlarımıza sorun sizin vicdanınız buna elveriyor mu arkadaşlar, vicdanınız el veriyor mu? Böyle bir düzenleme hangi devlette var Allah aşkına? Hangi düzende var böyle bir düzenleme?

BU KANUN KABUL EDİLİRSE CUMHURİYET DEĞİŞİYOR

Değerli arkadaşlarım, bu bir rejim değişikliği mi? Efendim diyorlar “Bu bir rejim değişikliği değil. Biz rejimi 1920’lerde kurduk, cumhuriyeti ilan, ettik cumhuriyet değişmiyor ki.” Cumhuriyet değişiyor arkadaşlar. Bu kanun kabul edilirse cumhuriyet değişiyor. Örnek; İran cumhuriyet mi? Cumhuriyet. Suriye cumhuriyet mi? Cumhuriyet. Libya cumhuriyet mi? Cumhuriyet. Mısır cumhuriyet mi? Cumhuriyet. Onların cumhuriyeti bizim cumhuriyete benziyor mu? Hayır benzemiyor. Yeni değişiklikle gelen Anayasa Suriye anayasasının aşağı yukarı aynısı. Biz düne kadar demiyor muyduk Suriye’de demokrasi yok. Şimdi kendi ülkemizde de demokrasiyi bitireceğiz. Güçlü parlamenter sistemden, demokratik parlamenter sistemden, güçlü tek adam rejimine geçiyoruz. 550 kişinin ortak iradesini alıyoruz halkın seçtiği, her partiden insanların olduğu, 550 kişinin ortak iradesini alıp sıfırlıyoruz bir tek kişiye bütün yetkileri veriyoruz. Bu tek adam rejimine geçmek demektir. Ve bütün yetkiler devletin yapısını ve işleyişini değiştiriyor. Vatandaşlarımıza sorun ve söyleyin, sizin vicdanınız buna elveriyor mu? Efendim bir adam gelir çok iyi yönetebilir. Bir başkası gelir ortalığı toz duman eder. Bir kişiye yetki tarihin hiçbir döneminde doğru dürüst verilmemiştir. Verilen dönemler var mı? Var. Buyurun tek bir kişiye bütün yetkilerin verildiği ülkelerin tarihlerine bakın. O ülkelerde hep kan ve gözyaşı olmuştur. Hitler buyurun, Pinochet’e bakın buyurun, Mussolini’ye bakın buyurun. Bütün yetkiler onlardaydı. Biz şimdi tarihin o arka odasına gidiyoruz. O nedenle sizden isteğim; çiftçiye, emekliye, ev kadınına, esnafa, sanatkara bunları çok iyi anlatacaksınız. Anlatmak zorundasınız. Kavga etmeden, sizi dinlemesini sağlayın. Onlara anlatın, varsa bir yanlışımız bize söyleyin deyin. Eksiğimiz varsa bize söyleyin. Ama biz bunu partimiz için değil, Türkiye için istiyoruz, evlatlarımız için, çocuklarımız için istiyoruz, demokrasiyi istiyoruz biz. Benim gibi düşünmeyen insanında bu memlekette yaşaması lazım, düşüncesini söylemesi lazım. Bunu dillendirmek zorundayız.

BU ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ MİLLETİN HANGİ SORUNUNU ÇÖZECEK

Şunu da sorun, “Bu anayasa değişikliği sizin hangi sorununuzu çözecek?” Bu milletin hangi sorununu çözecek? Bir cevap arayın yani. Olur ya biz bilmiyoruz, gerçekten memleketin çok önemli bir sorununu bu anayasa değişikliği çözecek. Hangi sorununu çözecek? Emeklinin sorununu mu, terör sorununu mu, çiftçinin sorununu mu, dış politikada yaşanan sorunları mı, eğitimde yaşadığımız sorunları mı çözecek? Hangi sorunu çözecek? Hangi soruna bu anayasa değişikliği çözüm üretiyor? Hiçbir soruna çözüm üretmiyor arkadaşlar. Yok öyle bir şey.

DEVLETLER MACERA OLSUN DİYE YÖNETİLMEZ

Bir kişiye göre bir ülkenin rejimi belirlenmez. Bir kişiye göre bir ülkede rejim oluşmaz. Ortak akıl, birlikte aklımızı kullanarak, demokrasi içinde çözerek. Elin oğlu temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye geçiyor, biz demokratik parlamenter sistemden tek adam rejimine geçiyoruz. Böyle bir şey olamaz. Aklımızı peynir ekmekle yemek gibi bir şey bu. Söylüyorum, meydanlarda da söyleyeceğim. Benim söylediğimde bir yanlış varsa, bir eksiklik varsa desinler ki şurası yanlıştır. Olur ya biz de hata yapmış olabiliriz, yanlış yok. O zaman neden değiştiriyoruz biz, neden böyle bir rejimin içine Türkiye’yi alıyoruz, sokuyoruz. Kuzey Kore modeli olacak. Kuzey Kore’de herkes Kuzey Kore modelinde oradaki başkanla bütün dünya dalga geçer. Türkiye niye Kuzey Kore modelini benimsesin? Eksik mi demokrasimiz tamamlayalım. Yanlışımız var mı giderelim. Ama alıp rejimi tamamen değiştirip bir kişinin istek ve arzularına göre ve Türkiye’yi ona teslim ederek koskoca Türkiye Cumhuriyetini bir maceranın içine sokmaya gerek var mı? Devletler macera olsun diye yönetilmez arkadaşlar. Yoktur böyle bir şey.

15 YILDIR İKTİDARDALAR, İSTEYİP DE ÇIKARAMADIĞINIZ BİR KANUN VAR MI?

Efendim çift başlılık önlenecekmiş. Dediğim gibi daha en baştan illerde başlayacak çift başlılık. Efendim yönetimde çift başlılık var. Hangi çift başlılık arkadaşlar? Yani şu andaki durumu alalım. Sayın Erdoğan bir şey söylediği zaman Sayın Binali Yıldırım bu olmaz mı diyor? Yo, ne emrediyorsa tamam diyor emredersin diyor yapıyor. Çift başlılık ne zaman olur? Çift başlılık aynı işi görevi olmadığı halde 3 – 4 kişi birden yapmaya kalkarsa çift başlılık olur. Ama demokrasilerde, hukukta, hukukun üstünlüğünün olduğu ülkelerde herkesin görev tanımı vardır arkadaşlar. Müsteşarın görevi bellidir, Cumhurbaşkanının görevi bellidir, Genelkurmay Başkanının görevi bellidir, Merkez Bankası Başkanının görevi bellidir, banka genel müdürünün görevi bellidir, polisin görevi bellidir. Ne zaman çift başlılık başlar? Polisin görevini ben yapmaya kalkarsam çift başlılık olur. Ameliyathaneye girecek cerrahın görevi bellidir. O görevi ben yapacağım demeye kalksam çift başlılık başlar. Çift başlılık ne demektir? Kanunu çiğnemek demektir, anayasayı çiğnemek demektir. Yoksa herkesin görevi var, herkesin yeri, görev tanımı bellidir. Anayasada var, yasalarda var. Şube müdürünün bile var. Devlette şefin bile görevleri var, tanımı var. Herkes kendi görevini yapacak.

Değerli arkadaşlarım, iki soruyu daha sormanızı istiyorum. Soru bir; 15 yıldır iktidardalar, 15 yılda tek parti iktidarı, 15 yılda parlamento çoğunluğu bunlarda. İsteyip de çıkaramadığınız bir kanun var mı? Bu soruyu sorun Allah aşkına. İsteyip de çıkaramadıkları bir kanun var mı? Her kanunu çıkardınız. Peki memleket niye bu halde? Kim size engel oluyor? Bir kanun çıkaracaklarda kim engel oldu? Öyle bir şey de yok arkadaşlar, sonuçta parmak hesabı.

İkinci soru; bütün bakanlar aynı partiden. Karar verip de çıkaramadığınız bir kararname var mı? Yok. İstedikleri zaman, istediği zaman kararname çıkarıyorlar. O zaman bu değişikliğin sebebi ne? Neden başkanlık sistemi, neden tek adam rejimi? Bu iki soruya ve üçüncüsünü de ekleyin bu anayasa değişikliği bu memleketin hangi sorununu çözecek? Sorun. Deyin ki ben bilmiyorum. Belki vatandaş makul bir cevap verirde biz de öğreniriz. Hangi gerekçeyle yapıyorsunuz biz bunları? Bunlar önemlidir. Soruyu soracaksınız, makul, anlaşılabilir bir dille ve cevabını vatandaştan bekleyeceksiniz. Bir vicdan muhasebesi yapması lazım vatandaşımızın. Olayı A partisi, B partisi meselesi haline sakın kimse getirmesin. Bu iş parti meselesi değil, birlikte yaşama meselesi. Bayrak meselesi, vatan meselesi bu mesele. Demokrasi meselesi. Cumhuriyet demokrasiyle taçlanırsa güçlü olur. Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırırsak dünyada saygınlığımız olur. Ben neden Sayın Davutoğlu’na, Sayın Binali Yıldırım’a defalarca çağrıda bulundum. AB diyor ki, “Bunu yap”, biz de koşa koşa gidiyoruz yapmaya çalışıyoruz. Dedim ki, “Niye onların dediğini biz yapıyoruz? Gel arkadaş biz oturalım mecliste tamamını biz kendi irademizle yapalım. Aklımız yok mu bizim, mantığımız yok mu? Demokrasi hepimizin ortak paydası.” Yanaşmıyorlar. Niye yanaşmıyorlar? Onu da sorun. Bu çağrı yapıldı, defalarca yapıldı niye yanaşmıyorlar, hangi gerekçeyle yanaşmıyorlar? Bunların da sorulması lazım.

ANAYASALAR BİRER TOPLUMSAL UZLAŞMA BELGESİDİR

Değerli arkadaşlarım, şunu da sorun vatandaşlara. Anayasa değişikliğinden yeteri kadar bilgi sahibi misiniz? Size diyecek ki büyük bir ihtimalle yeteri kadar bilgi sahibi değilim. Peki bir ülkenin anayasası değişirken nasıl olur da vatandaşın haberi olmaz? Anayasa Komisyonunda görüşüldü, televizyonlar yeteri kadar vermedi. TBMM’de sabahlara kadar çalıştık, sabah 4’te, 5’te çoğu zaman evlerimize gittik. Vatandaşların %99’u uyuyor ne yapsın adamcağız. Her gece o saate kadar bekleyemez ki. Peki bir ülkenin anayasası değişiyor, hepimizin ortak anayasası. Bizim bütün haklarımızı güvence altına alan bir belge anayasa, bir toplumsal sözleşme anayasa. Peki bu anayasa değişiyor da neden bu millete bilgi verilmiyor, neden bu televizyonlara yasak geldi? Neden TBMM’de bu görüşmeler canlı yayınlanmadı? Vatandaşın da hakkıdır bir bakayım muhalefet ne söylüyor, iktidar ne söylüyor, kim doğruyu söylüyor benim bunu öğrenmeye hakkım var diyor. Vermiyorsunuz bu hakkı, yasak getiriyorsunuz. Neden, niye yasak getiriyorsunuz ve hangi gerekçeyle yasak getiriyorsunuz? Benim haklarım güvence altına alınacak veya benim haklarım gidecek benim haberim olmayacak. Anayasalar birer toplumsal uzlaşma belgesidir. Anayasa değişikliklerinin yeteri kadar tartışılması lazım. Şu memleketin geldiği hale bakın. Anayasa değişiyor bir tek hukuk fakültesi dahi çıkıp konuşamıyor. Bir tek hukuk fakültesi çıkıp konuşamıyor. Buradan da anlaşılıyor ki, getirilen değişiklikler bizim hayrımıza değil arkadaşlar. Bu ülkenin hayrına değil getirilen değişiklikler. O nedenle hayırlı bir sonuç bekliyorsak, güzel bir sonuç bekliyorsak, birlikte yaşama irademizi ortaya koyacaksak hayırlı bir iş yapmamız lazım.

Efendim deniyor ki, “Biz tarihimize bağlıyız, geleneklerimize bağlıyız, örfümüze, adetimize bağlıyız.” Doğru. Her toplum tarihine bağlıdır, her toplum geleneklerine bağlıdır, örfüne, adetine bağlıdır. Peki bizim 140 yıllık parlamento geleneğimiz var. 140 yıl. Şimdi bunun üstüne mum dikiyoruz. Niçin? Hani siz tarihe bağlıydınız, hani geleneğe bağlıydınız, hani örfe bağlıydınız, hani adetler vardı bu ülkede ne oldu? Tamamı gitti. Bunu da sorun vatandaşlarımıza. Biz örfümüze, adetimize bağlı bir ulus değil miyiz, millet değil miyiz? Örfümüz, adetimiz yok mu bizim? Elin oğlu tarihini güçlendirirken biz tarihi neden bir kalemde silip atıyoruz? Elin oğlu demokrasiyi güçlendirirken biz neden demokrasiyi alıp çöp sepetine atıyoruz? Bunu anlatın. Güzel bir dille anlatacağız.

DARBE HUKUKUNU TAHKİM EDİYORLAR

Şu söyleniyor, “Efendim bu anayasa değişikliğine hayır diyen 12 Eylül darbe anayasasını savunuyor.” Hayır. 12 Eylül Darbe Anayasası dahil, 12 Eylül darbe hukukunun değişmesini istiyoruz. Bu ülkeye tam demokrasiyi istiyoruz, birinci sınıf demokrasiyi istiyoruz. Bu millet üçüncü sınıf demokrasiyi değil, birinci sınıf demokrasiyi, tam demokrasiyi hak ediyor. Biz bunu savunuyoruz. Darbe hukukunu tahkim ediyorlar. Kenan Evren’in aklına gelmeyen düzenlemeler geliyor. Hiç kimsenin can ve mal güvenliği olmayacak hiç kimsenin. Sanayici yatırım yapamayacak. Niye yapsın ki. Birisi gelecek malına el koyacak. Bir kararnamenin başında, malvarlığına el koyacak. Bütün o birikimler bir gecede gidecek bir saat içinde.

KİMSENİN DEMOKRATİK KAZANIMLARI ÇÖP SEPETİNE ATMAYA HAKKI YOK

İş dünyasına da seslenmek isterim. Demokrasi bizim için ne kadar zorunluysa, demokrasi senin içinde o kadar zorunludur kardeşim. Korkudan sesini çıkaramadığını gayet iyi biliyorum. Ama sandığa giderken düşünmeni istiyorum. Elini vicdanına koymanı istiyorum. Bugün konuştuğunda başına nelerin geleceğini ben de biliyorum, tahmin ediyorum zaten. Her türlü baskı uygulanacaktır bunu da gayet iyi biliyorum. Ama sandığa giderken hepimizin bu millete karşı sorumluluğu var, çocuklarımıza karşı sorumluluğumuz var, bayrağımıza karşı sorumluluğumuz var.

Çiftçi kardeşlerime sesleniyorum. Dün bazı lüks yatlarda, gezi teknelerinde ÖTV sıfırlandı. Bu çiftçinin mazotunda niye sıfırlanmıyor? Çiftçi kardeşim de düşünecek, onun da demokrasiye ihtiyacı var. Eğer ürününün karşılığını alamıyorsa konuştuğu zaman kimse hapse atmasın, “Mazotta ÖTV, KDV kalksın” dediği zaman kimse kalkıp onu alıp nezarete götürmesin, o da düşüncelerini söyleyebilsin.

Emekli kardeşlerim sana da sesleniyorum. Sen de bu ülkede çalıştın, emek harcadın, alın teri döktün. Türkiye büyüdüyse, kalkındıysa senin harcadığın emekler yüzünden büyüdü ve kalkındı. Şimdi bütün bu demokratik kazanımları çöp sepetine kimsenin atmaya hakkı yok.

Üniversite öğrencisi kardeşlerim, hemen gidiniz nüfus memurluğuna bir dilekçe veriniz, üniversitede nerede okuyorsanız oy kullanma adresinizi oraya taşıyınız. Yeri gelince konuşmak, ama oy kullanmaya gelince adresim yoktu demek doğru değil. Şimdiden hatırlatıyorum. Gidecek neredeyse, yurtta kalıyorsa, ev kiralamışsa, başka bir ildeyse adresini oraya alacak. Gençlik kollarımıza söyledim bu konuda çalışın diye. Sizler de çocuklarınız varsa üniversitede okuyan ve sizin bulunduğunuz yerin dışındaysa adreslerini taşıyacaklar. Çünkü bu bir parti meselesi değildir arkadaşlar. Bu bir vatan meselesidir, bu bir bayrak meselesidir, bu bir saygı meselesidir. Cumhuriyete saygı, demokrasiye saygı, tarihimize saygı, şehitlerimize saygı, gazilerimize saygıdır arkadaşlar. Demokrasi için bu ülke ağır bedeller ödedi. Bir daha bu toplum ağır bedeller ödememelidir. Asıl niyetlerinin ne olduğunu da meclis görüşmelerinde zaten açıkladılar. Anayasanın ilk 4 maddesini değiştirmek. Evet görüşmeler sırasında açıklandı.

DEMOKRASİYİ HEP BİRLİKTE SAVUNACAĞIZ

O nedenle diyoruz ki değerli arkadaşlarım, hep beraber bu CHP’nin sorunu değil, bu bir Türkiye sorunudur. Bu bir seçim süreci değil, bu bir referandum sürecidir. Hepimizi ilgilendirir. Muhtarı düşünecek, ev kadını düşünecek, üniversite öğrencisi düşünecek, sanayici düşünecek, işçi düşünecek, taşeron işçisi düşünecek, o da hak arayamayacak. Sendikalar; korkudan sesleri çıkmıyor sendikaların. Niçin çıksın? Yarın bir kararname çıkacak sendikaları kapattım diyecek. Onlar da düşünecek. Demokrasiyi hep birlikte savunacağız hep birlikte. Ve dolayısıyla çocuklarımıza bırakacağımız en güzel miras, “Ben gittim referandumda anayasa değişikliği için hayır oyunu kullandım, senin geleceğin için” diyeceğiz. Bu çok değerli bir sözdür.

O gün ben 12 Eylül Darbe Anayasası oylanırken bir kamu görevlisi olarak sandığa gidip hayır oyu kullanmıştım. Bugün ben bunu gururla söylüyorum, övünçle söylüyorum. Hepimizin ortak çabası, ortak görüşüdür değerli arkadaşlarım. O açıdan bu işin sağı, solu yok, sağcısı, solcusu, Atatürkçüsü, milliyetçisi, ülkücüsü, mütedeyyini, dindar vatandaşın hepimizin sorunudur. Birisi gelir senin ibadetlerini sınırlar. Birisi gelir senin başka alanda yaptığın görevleri sınırlar. Biz özgürlüklerin sınırlanmasını istemiyoruz, düşüncelerin sınırlanmasını istemiyoruz. Hapishanelerinde gazetecilerin olduğu bir Türkiye istemiyoruz. Biz herkesin özgürce düşüncelerini ifade etmesini istiyoruz. Ortak aklın egemen kılınmasını istiyoruz, demokrasinin güçlenmesini istiyoruz. Dünyada saygınlığı olan bir ülke konumuna gelmek istiyoruz. Tüketen değil üreten bir Türkiye olmak istiyoruz. Üretim ancak demokrasiyle olur. İcatlar ancak demokratik ortamlarda olur. Üniversiteler ancak demokratik ortamlarda bilgi üretirler. Demokrasiyi sınırlandırdığınız zaman bir toplumu kitle halinde geriye taşımış olursunuz. O nedenle hepimizin sorumluluğu var.

Ülkücü kardeşlerim, milliyetçi kardeşlerim, Atatürkçü kardeşlerim, sosyal demokrat kardeşlerim, Müslüman kardeşlerim, Müslüman olmayan kardeşlerim, hangi inançtan kimlikten olursa olsun bütün vatandaşlarım, aynı havayı teneffüs ediyorsak, aynı ülkede yaşamak istiyorsak birlikte huzur içinde yaşamak istiyoruz, insan gibi yaşamak istiyoruz. Birbirimizin düşünceleri farklı olsa bile caddede, sokakta, kahvede, alanda, meydanda birbirimize merhaba diyebilmeliyiz. Güler yüzlü bir Türkiye istiyoruz.

Koca Nazım’ın dediği gibi “Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe yaşamak istiyoruz”. Bunun için çaba harcıyoruz.

Ülkemizi seviyoruz. Söylüyorum, bir daha söylüyorum. Bir parti propagandası asla olmayacak. Bu bir memleket meselesi. Gezerken, konuşurken bilgiye dayalı konuşacağız ezbere değil. İnanarak konuşacağız, sevgiyle konuşacağız. Hiç kimseyi ötekileştirmeden kim olursa olsun demokrasiden yanaysa benim başımın üstünde yeri var hangi partiden olursa olsun. Önce şu demokrasiyi bir kurtaralım. Önce bu ülkeye bir demokrasiyi getirelim. 1950’lerde, 60’larda, 40’lardan sonra başlayan çok partili hayatımızı geliştirelim. Yüzde 10 seçim barajına da karşıyız. Bakın onu da söylüyorum. Parlamentonun güçlenmesi için milli irade yüzde 100 tecelli eder mecliste, yetki veriyorsunuz yüzde 51, yüzde 100’ü feshediyor. Ya akıl var mantık var böyle bir şey olamaz.

Hepimize görevler düşüyor. Bu görevi severek yapalım, inanarak yapalım. Çocuklarımız için, evlatlarımız için, şehitlerimiz için, gazilerimiz için, bayrağımız için, vatanımız için. Bir ağaç gibi tek ve hür yaşayalım ve bir orman gibi kardeşçe bir arada yaşayalım.

Hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum değerli arkadaşlarım.

Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2
Sağ 300x250 Reklam
YAZARLAR