KCK’sı, PKK’sı, YPG’si, PYD’si, TAK’ı, PJAK’ı Aynı Terör Ördütüdür
Bakın Kürt’üyle, Türk’üyle, Arap’ıyla, Laz’ıyla, Çerkez’iyle bu ülkeye gönülden bağlı hiçbir vatandaşımız, vicdan sahibi hiç kimse, hiçbir insan evladı, helal süt emmiş hiçbir insan teröre, cinayete sempatiyle bakamaz. 28 canımızın cenaze törenleri yapılırken o teröriste taziyede bulunamaz.
23.02.2016 23:55:04
Bu haber
592 kez okundu
BAŞBAKAN TBMM GRUP TOPLANTISINDA KONUŞTU
Başbakan Davutoğlu AK Parti TBMM Grup Toplantısında Konuştu
Başbakan Davutoğlu’nun 23 Şubat 2016 tarihli TBMM Grup Toplantısı konuşmasının tam metni
Aziz vatandaşlarım sizleri, sevgi ve hürmetlerimle selamlıyorum, Allah’ın selamı üzerinizde olsun. Ak yazmalı Mihalgazili kardeşlerimi de selamlıyorum. Sizleriniz şahsınızda bütün vatandaşlarımızı buradan muhabbetle selamlıyorum.
Maalesef bu haftayı hepimizi derinden üzen acı bir olayın etkilerini yaşayarak geçirdik. Çarşamba günü Ankara’mızda, Başkentimizde vahşi bir terör saldırısı gerçekleştirildi, bu saldırıyla canımız yandı, büyük acı, ıstırap duyduk. Bir kez daha bu patlamada hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Burada bu kürsüden bütün bu şehitlerimizin yakınlarına bir takdirimi de müsaadenizle arz etmek istiyorum. Cuma günü GATA’daki tören, daha sonra Kocatepe’deki törende bütün şehitlerimizin yakınları, sivil memurlar, askeri personelin yakınları o derece vakur, o derece kendinden emin, o derece kadere teslim olmuşlardı ki başları hiç öne eğilmedi. Acılarını, ıstıraplarını derinden hissettiklerini hepimiz gördük, ama teröristleri sevindirmediler. Bu acı olayı bize yaşatanlar, bu olaylar üzerinden başımızın öne eğilmesini beklerler, biz başımızı hiç öne eğmedik, eğmiyoruz, eğmeyeceğiz.
Pazar günü bu kez iki kahraman askerimizin Doğukan’ın ve Enes’in cenazelerinde de Doğukan kardeşimizin bütün Türkiye’ye seslenen mesajlarının etkisini gördük. Orada da babalar, ailelere dönüp şu sesle seslendiler: Kimse bağırıp haykırmasın, yas tutmasın çünkü bu en büyük mertebedir. Ben bu aileleri, o ailelerin yakınların hürmetle, muhabbetle ve her türlü takdirin ötesinde bir takdirde burada tekrar selamlıyorum.
Bir millet eğer zor günlerde böylesine bir vakur tavır takınmayı bir kültür haline getirmişse, bir millet eğer zor günlerde omuz omuza vermeyi başarabilmişse, bir millet eğer memleketi, vatanı dört bir cepheden, dört bir köşeden saldırıya uğradığı anda omuz omuza, gönül gönle verebilmişse o milletin idaresini kırmak mümkün değildir. Bizim irademizi kıramayacaklar, bizim irademizi herhangi bir şekilde etkilemeyecekler. Bu milletin birliği ve beraberliği, bu vatanın bütünlüğü için her birimiz bugün tek tek bütün bir milletin temsili görevinde ve makamındayız Allah birliğimizi, beraberliğimizi daim eylesin.
Aziz kardeşlerim, saldırının ardından her türlü tedbir alınmış ve soruşturma büyük bir titizlikle yürütülerek büyük ölçüde sonuca bağlanmıştır. Bu saldırının ardından yaptığımız güvenlik toplantısında ülkemizi hedef alan iç ve dış terörü ve alınacak tedbirleri bütün boyutlarıyla gözden geçirdik. Türkiye genelinde yaptığımız güvenlik değerlendirmelerini bundan böyle her ilin özgün durumunu göz önünde bulundurarak il bazında da yapacağız. Her ilimizin hassasiyet taşıyan güvenlik ihtiyaçlarını karşılamaya dönük çalışmalar yürütüyoruz, bu çerçevede Cumartesi günü Ankara ilimizin, Başkentimizin siyasi, idari, adli ve güvenlik birimleriyle yaptığımız geniş katılımlı değerlendirme toplantısı neticesinde Ankara’ya Başkente has bir güvenlik anlayışı ve konseptini de geliştirdik. Başkentin özelliklerini gözeten yeni bir güvenlik anlayışıyla meseleyi ele alıyor, gerekli tedbirleri gözden geçiriyoruz. Ankara’nın huzur ve emniyeti için ne ihtiyaç varsa, ne teçhizat takviyesi yapılması gerekiyorsa bunu süratle yapacağız.
Personel takviyesi gerekiyorsa personel takviyesi yapacağız. Terörle mücadele çok boyutlu olarak ele alınması gereken bir mesele hadiseyi şümullü bir perspektifle bakmayı gerektiren bir mesele. Emniyet birimlerimizin hızlı ve etkin çalışmaları sonrasında olay bütün boyutlarıyla açığa kavuşturulmuş ve YPG, PKK işbirliği ortaya konmuştur. Suriye’nin kuzeyindeki terör yuvalanmalarına karşı mücadelemize başından beri karşı çıkanlar, Ankara’daki terör saldırısı sonrasında artık gerçeği görmek zorundadır. PKK’dan talimat ve destek alan bu terör örgütünün Türkiye’ye yönelik terör faaliyetleri ayan ve beyan ortadadır. Eylemde kullanılan araba ve eylemi gerçekleştiren terörist üzerine geriye dönük yapılan araştırmalar içlerinde PKK ile yoğun ilişkileri de bulunan 21 kişilik bir terör şebekesini ortaya çıkarmış ve bu kişiler tümüyle yakalanmıştır. Kanıtlar çok açık ve net ortada su götürmez bir gerçek var, bu olay PKK, YPG işbirliğiyle planlanmış ve gerçekleştirilmiştir. Ancak yine de bu bariz gerçeği bulandırmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bir kısmı YPG’yi aklamak için PKK’yı öne sürüyor, PKK’nın sözcüsü haline gelmiş bir partinin sözcüleri bunu yapıyorlar. Sayın Kılıçdaroğlu da bütün bu tartışmalar içinde bir de DEAŞ faktörünü ortaya koyarak dikkatleri başka yöne çekmek istiyor. Buradan açık ve net söylüyorum, Türkiye’ye yönelik bu terör örgütlerinin hedefleri hepimiziz, hepimizde adı ve sanı ne olursa olsun bu terör örgütlerine karşı birlikte olmak zorundayız. Bu saldırının sorumluluğunu terör örgütü PKK’nın alt bir örgütünün üstlenmesini bu yüzden istediler, istediler ki, YPG ve PYD uluslararası desteğini sürdürebilsin. İnternette basit bir taramayla bir erkek vesikalık fotoğrafı bulup gerçek fail olduğunu iddia ettikleri başka birinin yüzünü bu fotoğrafa montajladılar, tabi bu montaj oyunu da hemen ortaya çıktı. Zihin bulandırmaya yönelik bu acemi gayretler bölücü terör örgütünün suçu üstlenerek YPG’yi temize çıkarma taktiğini bütün açıklığıyla ortaya çıkarmıştır. Eğer böyle bir terör olayı üstlenilecekse niçin 3 gün beklendi? Sadece ve sadece YPG’yi temize çıkarma çalışması var. Buna karşı bizim sağlam kanıtlarımız, belgelerimiz ortada, isteyen bütün devletlerle de bu belgeleri paylaştık. Zaten bunlar hırsız misali sabah akşam isim değiştirip duruyorlar, isim değişince şeytani emellerini gizleyebileceklerini zannediyorlar.
KCK’sı, PKK’sı, YPG’si, PYD’si, TAK’ı, PJAK’ı şusu, busu bunların hepsi aynı terör yapılanmasının farklı isimleridir. Sahipleri de, kuklacıları da aynıdır, bunların hepsi piyon örgütüdür. Bu örgütleri destekleyen ülkelerin artık gerçeklerle yüzleşmesi ve iki yüzle tavırları terk etmesi lazım. Ülkemize yönelen bu güvenlik tehdidine bizim kayıtsız kalacağımızı düşünen varsa büyük bir yanılgının içindedir. Güney sınırımızda olan bitenleri, Türkiye karşıtı koalisyonu ve orada oynana kirli oyunu geriden bir seyirci gibi izlemeyeceğiz ve bu kirli oyunun sahiplerinin, oyunun arkasındaki aktörleri deşifre edeceğiz, oyunun önündeki piyonları da gerektiği şekilde, uygun gördüğümüz vakitte, uygun bir tarzda cezalandırmaya devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, bir hususa değinmeden geçemeyeceğim, Türkiye partisi olacağını söyleyerek seçime giden partinin Ankara’daki terör saldırısına karşı utanç verici tutumunu gördünüz. Türkiye yasa boğuldu, ama çok hazindir ki Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altındaki üç partinin imzaladığı teröre karşı ortak tavır içeren bildiriyi HDP imzalamadı. İpe un serdi, bahaneler uydurdu, ama sonuçta bende sizinle birlikte bu terörün karşısındayım, bu cinayeti lanetliyorum diyemedi. Acılar, cinayetler karşısında bile meşru siyaset çizgisine gelemedi. Sırtlarını terör örgütlerine dayadıkları için, teröre dayanak siyaset yaptıkları için bu ortak bildiriye imza atamadılar. Terörü kınayamamaları bir tarafa, HDP’nin bir milletvekili PKK’nın Ankara’da 28 insanımızın hayatına mal olan saldırıyı gerçekleştirdiğini iddia ettiği terörist için taziyeye gitti. Bunların bu coğrafyanın kaderiyle de, kederiyle de hiçbir ünsiyetleri, hiçbir bağları yok ne kaderimizde beraberler, ne kederimizde beraberler. Bu ülkenin geçmişine de, geleceğine de yabancılaşmış bunlar. Dünyanın hiçbir demokrasisinde böyle aymazlık, böyle ikiyüzlülük olmaz. O partinin yetkilileri bu konuda adım atacak mı merak ediyor değilim. Ama görünen o ki aralarında bir iş bölümü yapmışlar. Birileri sözüm ona kınayacak, arada saz çalacak, şirin görünecek, birileri de katillerin yanında saf tuttuğunu alenen gösterecek Kürtlerin ve Türklerin kanı üzerinden siyaset yapacak. Biz AK Parti olarak başından beri işte bu iki yüzlülüğe, bu sahtekarlığa karşı çıktık bu yüzden bunları eleştirdik, deşifre ettik ve karşı durduk. İnanıyorum ki o partiye oy veren herkes bütün vatandaşlarımız bir kez daha muhasebesini yapmıştır. Bakın Kürt’üyle, Türk’üyle, Arap’ıyla, Laz’ıyla, Çerkez’iyle bu ülkeye gönülden bağlı hiçbir vatandaşımız, vicdan sahibi hiç kimse, hiçbir insan evladı, helal süt emmiş hiçbir insan teröre, cinayete sempatiyle bakamaz. 28 canımızın cenaze törenleri yapılırken o teröriste taziyede bulunamaz.
Ama bunlar bakıyorlar, çünkü bunlar kötülükten, kandan, gözyaşından besleniyorlar. Bu partinin yetkili organları bu konuda milletimize bir açıklama yapmak zorundalar. Bir intihar bombacısını, kan dökmüş, eli kanlı bir katilin taziyesine katılmak, onu saygıyla anlak yapılabilecek; insanlığa karşı yapılabilecek en büyük ihanettir. Bunların ne yapmaya çalıştığını arkadaşlar açıkça görüyoruz. Milletimizin yasıyla, onuruyla dalga geçiyorlar. İsteyerek ve bilerek provokasyon yapıyorlar. Tek bir dertleri ve amaçları var, açıkça bu ülkede çatışma çıkarmanın gayreti içindeler. Etnik bir kutuplaşma oluşturma çabası içindeler. Türkiye bu oyuna gelmeyecek, ama hukuk içerisinde bunların hesabını da birer birer hepsinden soracaktır.
Allah da, tarih de, millet de bizden yanadır.
Değerli arkadaşlar; bu vesileyle terör olayın gerçekleştiği anlarda Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu çalışma halindeyken o çalışmayı kesintisiz olarak sürdüren bütün arkadaşlarıma teşekkürü de bir borç biliyorum. Tam terör olayı olduktan kısa bir süre sonra Grup Başkanvekilimiz Naci Bey beni aradı ve acaba bu olay dolayısıyla Meclis’in ara vermesi uygun olur mu diye bir istişarede bulunduk. Ona şunu söyledim: Bütün arkadaşlarıma selam edin, teröristlerin oyununa gelmeyeceğiz. Meclisin yakınında dahi olmuş olsa, bu patlamanın neticesinde, bu saldırının sonrasında Türkiye Büyük Millet Meclise değil 1 gün, değil 1 saat, değil 1 dakika, 1 saniye dahi çalışmalarına ara vermeyecek. Çünkü bu Meclis, düşman Polatlı önlerine geldiği zaman da, top sesleri duyulurken de çalışmalarına devam etti. Bu Meclis, düşman saldırısı söz konusu olduğunda, terör saldırısı söz konusu olduğunda milletin nihai olarak müracaat mercidir. Dolayısıyla arkadaşlar, ne olursa olsun biz iktidardayken, biz bu Meclis’te çoğunluğa sahipken hiçbir güç bu Meclis’in 1 dakika dahi çalışmasına ara vermesine sebep olamayacaktır. Bu vesileyle bu kararımızı destekleyen partilere de teşekkürü bir borç biliyorum. Ne olursa olsun sizler çalışmalarınızı yürüteceksiniz. Bizler Meclis’i her halükarda açık tutacak ve her şartta milletin sesi olmaya devam edeceğiz.
Aziz dava arkadaşlarım; hükümet olarak görevimizin bilincinde, sorumluluğumuzun farkındayız. Sınırlarımızdaki her gelişmeyi dikkatle takip ediyoruz. Suriye’nin kuzeyindeki terör yuvalanması hakkında bizim tutumumuz çok açık ve nettir. Suriye’nin kuzeyinde çok açık bir oyun oynanıyor. Rusya, rejim, DEAŞ ve YPG el ele tutuşmuş Türkiye’nin güney sınırında bir terör kuşağı, bir terör yapılanması kurmak istiyor. Türkiye’yi bir terör yapılanmasıyla sınır komşusu haline getirmeye yönelik tüm bu oyunların farkındayız ve buna izin vermeyiz. Türkiye’nin ulusal güvenliğini korumak için bir an olsun tereddüde düşmeyiz, bir an olsun kararsızlık göstermeyiz. Bu ülkenin ulusal güvenliği tüm çıkarların, dengelerin, ortaklıkların üzerindedir. Bu konuda kimseden izin almaz, kimseye herhangi bir şekilde operasyon ve harekat gerekiyorsa hesap vermeyiz. Burada sizlerin huzurunuzda bir kez daha ifade ediyorum ki; gerek şehirlerimizde yürüttüğümüz operasyonlar, gerekse de Suriye’de ortaya koyduğumuz tavır son derece açık ve nettir ve bu kararlılık sürecektir. Biz bunlar gibi mezhepçi, etnikçi siyaset gütmedik, gütmüyoruz, gütmeyeceğiz. Bin yıllık devlet geleneğimizde, binlerce yıllık millet geleneğimizde böyle adetlere, böyle sapmalara yer yoktur. Bu coğrafyada Kürtlerin de, Ezidilerin de, Arapların da, Türkmenlerin de en büyük dostu Türkiye’dir. Biz asla kardeşliğimize gölge düşürecek bir hareket içinde olmayız. İnanıyorum ki bu süreçte yaşananlar bizi birbirimize daha sıkı bağlayacak, onlar önümüze engeller çıkartacak, biz o engelleri azimle aşacağız. Onlar bizi ayrıştırmaya çalışacak, biz muhabbetle kucaklaşacağız.
Aziz kardeşlerim; maalesef teröre karşı ikiyüzlü bir tavır alanlar, Suriyeli mülteci kardeşlerimizin yaşadıkları acıları da duyarsız kalıyorlar. Evlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kalarak umutla Avrupa’ya göç eden Suriyeli kardeşlerimize bu ülkede yapılan baskılar ve tutumlar maalesef yürek acıtıcıdır. Bu yönetimler, bu kardeşlerimizin maruz kaldığı taciz ve nefret suçlarının da sorumlularıdır. Avrupa’nın ortasında mültecilere yönelik taciz haberleri geliyor. Suriyeli kardeşlerimizin naylondan çadırlarda kaldığına, son derece sağlıksız ortamlarda açlık ve hastalıkla mücadele ettiklerine dair görüntüler var. İşte Avrupa sınavda, biz 5 yıldır her gün bu sınavı veriyoruz. Ve Rabbimizin huzuruna, tarihin huzuruna ak alınla çıkıyoruz. Onlar ise, bu sınavlarını daha ilk aşamasına kaybediyorlar. Biz belki onlar kadar zengin değiliz, biz belki onlar kadar imkanlara sahip değiliz, ama bizim yüreğimiz zengin, gönlümüz zengin, bizim irfanımız, hikmetimiz, misafirperverliğimiz zengin. Allah bizi bu zenginliklerden mahrum eylemesin. Fakirliği yoksulluğu politikalarla aşabilirsiniz, ama gönül yoksulluğunu aşmak mümkün değildir. Biz gönlümüzün zenginliğini bütün insanlara sunmaya devam edeceğiz. İşte şu anda dahi İstanbul’da Somali Forumunda Sayın Cumhurbaşkanımız Somali’ye yaptığımız hizmetleri aktarıyor gelenlere. Biz bir destan yazdık arkadaşlar, 13 yıl içinde bizim Somali’den Filistin’e, Bosna’dan Myanmar’a, Suriye’den Irak’ın her köşesine kadar yazdığımız insanlık destanını ileride okuyanlar her birinize medyunu şükran olacaklar. Sadece bu destanın öne çıkan isimlerini değil bu destanın her bir ferdini tarih yazacak, tarih şükranla anacak.
Ben buradan her zaman vurguladığım gibi insanlığın son kalesi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, bu kalenin son burcu olan AK Parti’yi ayakta tutan kadrolarımıza şükran ve minnetlerimi bir kez daha ifade ediyorum.
21. yüzyılda Avrupa’nın düştüğü durum içler acısıdır. Avrupa tarihine kara bir sayfa olarak geçecek bugünler, bizim için AK tarih sayfalarının günleri olacak. Bakın Avrupa’da bunlar yaşanırken, bazı şehirlerinde kendi nüfusundan fazla sığınmacı ağırlayan Türkiye dünyaya örnek olmaya devam ediyor. Olumsuz toplumsal olaylar yaşanmadan kendi nüfusundan daha fazla Suriyeli kardeşimizi misafir eden Kilis şehrimizin bugün Nobel’e adaylığı konuşuluyor. Hadi hepiniz adına Kilis’e de bir selam gönderelim. Sadece Kilis’e değil bütün mücavir şehirlerimizde, sınıra mücavir şehirlerimize, oranın muhterem halkına teşekkürü bir borç biliyoruz. Bir yandan Avrupa’nın ve dünyanın düştüğü duruma bakın, diğer yandan Türkiye’nin Suriyeli kardeşlerimize kucak açışına bakın. Allah bu mazlumların sığınağı ve umudu olan bu millete zeval vermesin. Allah bu kudret için şehit düşen kardeşlerimizin yakınlarına bir kez daha taziyelerimizi sunarak dua ve niyazla onlara sabrı cemil temennisinde bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım; son yaşadığımız olaylar bir kere daha gösterdi ki AK Parti Türkiye’nin hem bugünlerinin teminatı, hem de yegane gelecek umududur. AK Parti milletle bütünleşerek milletimizin ruhundan, ülkemizin vicdanından çıkmış bir harekettir. AK Parti Türkiye’nin hem aklı, hem vicdanıdır. AK Parti, -her zaman söylediğimiz gibi- konjonktürel şartlarda çıkmış sıradan bir siyasi parti değil asırların derinliğinden gelen köklü bir gönül hareketidir. Bizim siyasetimizin temelinde milletimizle hemhal olmak vardır. Vatandaşımız ne hissediyorsa biz de onu hissediyoruz. Bu yüzdendir ki AK Parti Türkiye’nin her köşesinde siyaset yapan tek partidir. AK Parti aynı zamanda siyasetinde Türkiye’nin her köşesini, her vatandaşını, her bölgesini temsil etmeyi ilke edinmiş tek partidir. AK Parti kendisine oy verenlerin olduğu gibi, oy vermeyenlerin meselelerini de kendi meselesi bilen bir partidir. Biz Türkiye’yi bütün renkleriyle, bütün zenginlikleriyle, bütün farklılıklarıyla seviyoruz, kucaklıyoruz. Bir kez daha ifade etmek istiyorum ki; AK Parti hiçbir zaman millete sırtını dönen, milletin rızasının dışına çıkan bir hareket olmadı, olmayacaktır. 2001’de Kurucu Genel Başkanımız Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan öncülüğünde yola çıktık ve Allah’ın yardımıyla Türkiye’yi ayağa kaldırdık. AK Parti hükümetleriyle birlikte Türkiye bambaşka bir Türkiye oldu. Herkes için demokrasi, herkes için adalet ilkesiyle yola çıktık. Dokunulmaz tabulara dokunduk, aşılmaz zannedilen engelleri-barikatları aştık geliyoruz. Akıl almaz yasakları rafa kaldırdık, herkesin yüzü gülecek, herkes huzuru yaşayacak dedik, herkesin yüzü güldü. Bölgeler arası kalkınmada adalet ilkesini hayata geçirdik. Demokrasimiz geliştikçe vatandaş ile devlet arasındaki ihtilaf alanları azaldıkça Türkiye ekonomisi şaha kalktı. Demokrasiyle, hukukla, adaletle, merhametle zenginleştik. Biz vatandaşımıza güvendik, vatandaşımız bize güvendi. Gönüller mamur oldukça şehirler mamur oldu. Toplumsal barış mümkün oldukça huzur büyüdü, gelişti. Bu süre zarfında sadece 230 milyar dolar olan milli gelirimiz 800 milyar dolar seviyesine çıktı. İhracatımız 36 milyar dolardan 145 milyar dolar seviyesine çıktı. Yollarımız, hastanelerimiz, okullarımız, üniversitelerimizde Türkiye’nin dört bir yanında büyük bir kalkınma hamlesi gerçekleştirdik. Biz milletimizin her bir ferdinin sevincinden sevinç, üzüntüsünden üzüntü duyan bir hareketiz ve öyle olmaya da devam edeceğiz.
Aziz kardeşlerim; terör baronları ve onların siyasi uzantıları bizi kirli bir terör girdabına çekme çabası içindeler. Devlet, tekrar eski zaaf günlerine dönsün istiyorlar. Onların derdi milletin huzuru, istikrarı, mutluluğu değil. Onların derdi çatışma ve kaos çıkarmak. Bu sayede kendi dar örgüt çıkarlarını daha rahat hayata geçireceklerini zannediyorlar. Biz Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimize hizmet getirmek için, yatırımlar yapmak için seferber olunca terörün arkasındaki odaklar rahatsız oldu. Bölge kalkınırsa, bölge halkı rahatlarsa, Van, Diyarbakır, Mardin ve diğer illerimiz zenginleşirse bize burada ekmek kalmaz dediler. İşte onun için şehirleri ateşe veriyorlar, onun için çoluk-çocuk ayrımı yapmadan sivilleri öldürüyorlar. Onun için can alıyor, onun için kan döküyor, şehirleri talan ediyorlar. Bunların en büyük zararı bu bölgede yaşayan insanlarımıza, kardeşlerimize. Ama şundan emin olsunlar ki; bu milletin kardeşliğini bozamayacak, Türkiye’nin önünü kesemeyecekler.
Teröre asla izin vermeyeceğiz. Silahlar bırakılıncaya, terör sona erinceye kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu milletin canına, birliğine, dirliğine kastedenler mutlaka adalete hesap verecekler. Ama bizi demokrasiden, hukuktan, adaletten ve hep beraber insanca yaşayacağımız bir Türkiye hedefine yürümekten asla vazgeçiremeyecekler.
Değerli arkadaşlar; birlik, huzur ve demokrasi eylem planımız doğrultusunda terörden zarar gören vatandaşlarımız için gereken her türlü desteği sağlıyoruz. İnşallah kısa sürede bölgede hayatı normal seyrine döndüreceğiz. Ankara’da olan son terör saldırısı dolayısıyla hafta sonu ziyaret etmek istediğim güzel Van’ımıza ziyarette bulunamadım. Ama buradan Vanlılara sesleniyorum; inşallah en kısa zamanda Van’a gelecek, Van Gölünün o güzel maviliğini temaşa edecek ve Vanlılarımızla buluşacağız. Buradan Van’a bir kez daha selamlarımı iletiyorum.
Terörle mücadelede çok önemli mesafeler aldık. Bunları nihai hedefimize ulaştırmakta da kararlıyız. Ancak bunu yaparken meşruiyetten, hukuktan, demokratik hak ve özgürlüklerden asla taviz vermeyeceğiz, bizim tek hedefimiz terörü ortadan kaldırmaktır.
Bölgede terörist odaklarca baskılara ve zulme uğratılan insanlarımızı huzura kavuşturacağız. Bu ülkede terörün asla bir geleceği olmayacak, asla terör bu ülkeye hakim olamayacak, bunu da herkesin bilmesi lazım.
Bölge insanı terörden çok yoruldu, yeniden barış içinde, kardeşlik içinde yaşamak, işine-gücüne bakmak istiyor. Teröre destek vermeyen, elinde silah olmayan herkesle tek te konuşacağız ve barışı-huzuru tesis edeceğiz.
Değerli dava arkadaşlarım; 14 yılda gerçekleştirdiğimiz yatırım ve reformları artık bir üst noktaya taşıma zamanımız geldi. Bunun bir yolu da, yeni bir anayasa yapmaktan geçiyor. Mevcut Anayasamız hem ruhu, hem lafzı, hem de mantığı ile bir bütün şeklinde değişmesi gereken bir anayasadır. Bu toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak millete rağmen hazırlanmış bir darbe dönemi anayasasıdır. Çoğulculuğu tehdit, özgürlüğü risk gibi gören bir anlayışın eseridir. Bugün yaşadığımız sorunların birçoğunun kaynağında bu anlayış, bu zihniyet yatmaktadır. Ve hayata geçirildiği günden bu yana tartışılan, hem eleştirilen bir anayasa olmuştur. Tüm toplumsal kesimlerimiz de bu Anayasanın mutlaka değişmesi gerektiğini ifade ediyor, bu konuda kimsenin tereddüdü yok. Bu anlayış değişmediği sürece sorunların çözümünde atacağımız adımlar bir sonuca ulaşmayacaktır. 26. Dönem Meclisimizin, yani sizlerin en önemli görevi de, milletin bu talebine cevap vermektir. 1 Kasım’da seçime giderken tüm partiler beyannamelerinde bu sözü vermiştir. 2011 seçimlerinden sonra da bu doğrultuda bir girişimimiz olmuş ve maalesef akamete uğramıştı. Meclis’in meşruiyeti sorgulanarak bu Meclis anayasa yapamaz diyenler bile olmuştu. 25 ay süren çalışmalar maalesef olumlu bir sonuç üretemedi. Maalesef Türkiye o günden bugüne tam 5 yıl kaybetti, koskoca bir 5 yıl. Ancak biz yine de iyimserliğimizi koruduk ve milletimize verdiğimiz söz doğrultusunda harekete geçtik.
Bu Meclis, yeni anayasayı yapacak temsile de, meşruiyete de sahip bir Meclis’tir. Kim derse ki bu Meclis anayasa yapamaz, o kişi demokrasiden de, o kişi milli iradeden de anlamıyor demektir. Her biriniz ayağa kalkın biz milletten aldığımız iradeyle yeni bir anayasa yapacağız diye gür bir sesle haykırmalısınız. Kimse bahane aramasın, artık millete verdiğimiz söz yerine getirilsin dedik. Sonrasında da bütün partileri ziyaret ederek yeni anayasa yazım sürecini başlattık. Meclis Başkanımızın çağrısı üzerine Meclis’te temsil edilen partilerin eşit üye katılımıyla Anayasa Komisyonu teşekkül ederek çalışmalarına başladı. Ancak daha sürecin başında Anayasa Komisyonunu sabote eden girişimler tekrar zuhur etti. Üzülerek ifade edeyim ki, maalesef bu CHP değişmiyor, galiba hiç değişmeyecek. Çünkü Sayın Kılıçdaroğlu’yla yaptığımız görüşmede anayasayı değiştirme irademizi ortaya koymuş ve her bir konuda hiçbir ön şart olmadan konuşma ilkesini benimsemiştik. İsteyen istediğini söylesin, komisyon toplansın ve en doğruyu bulmak için birlikte hareket etsin demiştik. Fakat son tavırları bu ilkesel yaklaşıma açık bir çelişki teşkil ediyor. Ne zaman ülke olarak üstümüzdeki ağırlıkları atmak istesek, ne zaman bunu atmak için bir irade koysak, CHP ve CHP’nin arkasındaki zihniyet ayak diriyor ve eski Türkiye’nin vesayet sistemini savunuyor. Ancak sistem artık o kadar savunulamaz bir hale geldi ki CHP’liler bile bugün bunu açıktan söyleyemiyorlar. Bunun yerine dolaylı yollarla uzlaşmayı sabote eden tavırlar sergiliyorlar. Topluma verdikleri sözü ve bu konuda oluşan talebi yok sayamadıkları için bahaneler uyduruyorlar. Müzakere etmek için oturulan bir masaya kendi taleplerini dayatarak oturdular ve komisyona katılmalarını bu ön şartlarının kabul edilmesi şartına bağladılar. Bizim anlaşmamız, hiçbir ön şart olmadan tam bir açık yüreklilikle her şeyi tartışmaktı. Ama onlar kendi ön şartlarını masaya bir dayatma şeklinde getirdiler.
Meclis’te temsil edilen 4 partinin temsilcilerinden oluşan bir masaya hiçbir partinin ön şartlarla gelmesi düşünülemez. O masa adı üstünde bir uzlaşma masasıdır, ortak akla ulaşmak için bir arayış masasıdır. Sayın Kılıçdaroğlu’na göre komisyonun adı, Türkiye’yi darbe hukukundan arındırma komisyonu olmalıymış. Bakın içinde anayasa geçmiyor, darbe hukukundan arındırma komisyonu, güzel. Dolayısıyla komisyon anayasa yazımından önce bu konuya mesai harcamalıymış. Hatırlayacaksınız, bunu bahane ederek masadan kalktıkları günün sabahı yine bu kürsüde geçtiğimiz Salı günü CHP’nin bu kurnazlığını, bu oyunbozanlığını öngörerek kendilerini samimi olmaya davet etmiş ve bir çağrıda bulunmuştum. Öğleden sonra komisyon toplanacaktı, önce size hitap ettim ve CHP’nin zihnindeki oyun planını gördüğümüz için bir davetle bu oyun planının anayasayı engelleyen yönünü ortadan kaldırmaya çalıştık. O zaman demiştik ki; hukukumuzdan darbe izlerini silmeye yönelik sağlam bir irademiz ve yürüyen bir çalışmamız var. Siz de darbe hukukundan bu ülkeyi arındırmak istiyorsanız, bu konuda samimiyseniz, gelin hemen bugün bu amaçla ayrı bir çalışma grubu oluşturalım ve kısa sürede ülkemizi darbe hukukundan arındıralım demiştim. Yani darbe hukukunu anayasanın önünde bir engel olmaktan çıkaralım, iki kanatlı bir yürüyüşle bir taraftan darbe hukukundan ülkemizi arındıralım, diğer taraftan anayasamızı yapalım demiştik. Anayasa yazımı için kurulan komisyona da, asli işinden ayrı bir iş biçmeyelim demiştik. CHP maalesef bu çağrıya samimi ve yapıcı bir yanıt vermek yerine, kendi önerisini Anayasa Komisyonu dağıtma gerekçesi kılmayı tercih etti.
Bakınız CHP daha yeni yeni darbeci zihniyetin hukuki ve idari sistem üzerindeki etkisini keşfetti, ama biz sistemimizden darbeci unsurları ayıklamak için öteden beri çaba gösteriyoruz. AK Parti darbecilere rağmen iktidara gelmiştir, darbecilere rağmen iktidarını sürdürmüştür ve darbecilere rağmen milletle beraber yürümeye devam edecektir. Bu çerçevede darbeci zihniyetten izler taşıdığı gerekçesiyle 2007 yılında… O ak yazmalarınıza kurban olalım, Allah razı olsun, bütün AK bacılara selam olsun. Bu çerçevede darbeci zihniyetten izler taşıdığı gerekçesiyle 2007 yılında 1085, bakınız 2007 yılında 1085, 2010 yılında da 17 genelgeyi kaldırdık. Yani darbeci hukuku Sayın Kılıçdaroğlu yeni fark ediyor. Her şeyi geç fark ettiği gibi darbeci hukukunu da yeni keşfetmiş. Biz ise 2007 yılında 1085 darbe dönemi genelgesini tedavülden kaldırdık. Ayrıca Hükümetimizin eylem planında da ilk üç ay içinde, yani 21 Mart’a kadar darbe dönemlerinden kalma mevzuatın gözden geçirilerek antidemokratik hükümlerin kaldırılması için çalışma başlamayı taahhüt etmiştik bizim Hükümet programımızda, eylem planımızda olan bir husus bu. Bu doğrultu da oluşturduğumuz çalışma heyeti darbe döneminde yasalaşan 457 adet kanun ile 35 adet kanun hükmünde kararnameyi taramış ve yapılması gereken değişiklikleri belirlemiş bulunuyor, yani onlar bunun lafını ederken biz yol alıyoruz. Geçmişte darbe döneminden kalan genelgeleri kaldırdık, şimdi de yasal düzenlemelerle ilgili ciddi bir tarama faaliyetiyle 457 darbe izi taşıyan yasayı gündemimize aldık. Ayrıca aynı heyet darbe dönemleri haricindeki kanunlarda yer alan antidemokratik hükümleri tespit etmek üzere 855 adet bakın 855 adet kanunu da taramış durumda. Bu konudaki çalışmalarımız çok kısa bir sürede tamamlanacak ve genel kurula sunulacak. Buradan benzer bir çalışma yürüttüğünü ve bu konuyu Anayasa Komisyonunu dağıtmayı göze alacak kadar önemsediğini iddia eden Cumhuriyet Halk Partisi başta olmak üzere bütün siyasi partilerimize çağrıda bulunuyorum. Gelin hemen bu hafta içinde darbe dönemlerinde çıkarılmış olsun, olmasın kanun ve genelgelerimizde yer alan bütün antidemokratik hükümleri ayıklamaya yönelik bir ortak komisyon kuralım hemen ve derhal bugün kuralım, bunun lafını etmek yerine adımını atalım. Gerçekleştirilecek hızlı bir çalışmayla Mart ayı içerisinde idari ve hukuki sistemimizi antidemokratik unsurlardan arındırarak coğrafyamızda yeni yılın başlangıcı olan selamlanan bahara daha fazla demokratikleşmiş bir ülke olarak girelim.
Değerli arkadaşlarım, CHP’nin komisyona dayattığı bir diğer ön şart, parlamenter sistem dışında başka bir siyasi sistem önerisinin gündeme getirilmemesiydi, bu bağnaz tutuma bir bakar mısınız Allah aşkına? AK Parti’nin başkanlık önerisini dayatma olarak niteleyen CHP, başkanlık sistemi önerisinden bile rahatsızlık duyarak açıkça parlamenter sistem dayatmasında bulunuyor bu ancak kendi fikirlerinden emin olamayanların, toplumun ikna olmasından çekinenlerin sığınabileceği korkakça bir dayatma. Düşünceniz neyse getirin ortaya koyun mertçe, açık yüreklilikle bunu tartışalım. Biz AK Parti olarak parlamenter sistemi gündeme getiremezsiniz demedik, demiyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu’na ben görüşmemizde söyledim, siz kendi sistem anlayışınızla bir anayasa teklifi getirin, biz de getirelim hiçbir ön şart koymayalım. Tam aksine isteyen başkanlık sistemini önerir, isteyen parlamenter sistemi önerir dedik. Komisyon üyeleri bu yüce çatının altındaki milletvekilleri ve aziz vatandaşlarımız hangi sistemin insan hak ve özgürlüklerini daha fazla garanti altına aldığını, hangi sistemin güçler ayrılığını daha fazla güvence altına aldığını, hangi sistemin denge, fren mekanizmalarını daha etkili bir şekilde tesis ettiğini, hangi sistemin temsilde adalet, yönetimde istikrar hedefine daha fazla hizmet ettiğini, hangi sistemin vesayet sistemine, paralel yapılara daha fazla duvar ördüğünü özgürce tartışsın ve bu kriterlere göre karar versin istiyoruz, bugünde aynı noktada duruyoruz. Biz bir yola çıktık mı iyi hesap ederiz, detayını düşünürüz, ama yola çıktık mı irademizi hiçbir şekilde sarsılmasına izin vermeyiz. Kervan yolda düzülür demedik biz hiç, kervanı baştan planladık, yolu kervana göre, kervanı yola göre düşündük. Onlarsa 1 ay önce dedikleri fikirden şimdi cayıyorlar, bugün ileri sürdükleri fikirden ne zaman vazgeçeceklerini de zaman gösterir. Hiçbir ön şart dayatmadan, herkesin özgürce önerilerini tartışmaya açtığı bir müzakere ortamının sağlanmasından yanayız. Toplumun ihtiyaçlarına cevap veren, demokratik ve özgürlükçü bir anayasanın ancak bu şekilde yazılabileceğine inanıyoruz. Hiç kimsenin müzakere masasını ön şartlarla baskı altına almasına da rıza göstermeyiz, açık yüreklilikle tartışmaya hazırız. Her fikri dinlemeye hazırız, ama bize kimse bir şey dayatamaz, dayatmaya da hiçbir zaman tahammül göstermeyiz.
Daha esasa bile geçirmemişken, henüz komisyonun çalışma usulleri konuşuluyorken gerçekleştirdiği bu sabotajla Cumhuriyet Halk Partisi toplumun umutla beklediği yeni bir anayasa yerine, darbe ürünü mevcut Anayasa’nın makyajlanmasıyla sınırlı bir anlayışa sahip olduğunu ortaya koydu.
Aziz dava arkadaşlarım; Türkiye’nin ihtiyacı, mevcut Anayasa’nın tashih edilmesi değil toplumun ihtiyaç ve taleplerine cevap verecek yepyeni, milli iradeye dayalı bir anayasanın yazılmasıdır. Türkiye bu saatten sonra geride bıraktığımız 30 yıla yakın zaman diliminde nereyse her maddesini revize ettiği mevcut Anayasayı yeniden makyajlamaya dönük yüzeysel bir çabayla vakit harcayamaz. Bu çerçevede milletimizin komisyondan beklentisi; özgürlük ve değişim taleplerine tercüman olacak, ruhu ve formuyla yepyeni bir anayasayı Türkiye’ye kazandırmasıdır. Anayasa yazımına iştirak edecek siyasi partilerimiz bu konuda da milletimiz nezdinde bir samimiyet testinden geçtiklerini unutmamalıdırlar.
Geride bıraktığımız bir hafta içinde milletimiz bir kez daha kimin samimi bir şekilde Türkiye’yi demokratik bir anayasaya kavuşturmayı hedeflediğini, kiminse Türkiye demokratik bir anayasaya kavuşmasın diye bin dereden su getirdiğini bütün açıklığıyla gördü. Meclis Başkanımız geçen hafta CHP’nin sabotajıyla akamete uğrayan Anayasa Komisyonu’nun Meclis’te temsil edilen her 4 partinin katılımıyla çalışmalara yeniden başlaması için çağrıda bulundu. AK Parti olarak bu çağrıyı destekliyor, Komisyonun CHP tarafından üretilen krizi çözerek çalışmalarına devam etmesini arzu ediyoruz. Temennimiz; CHP’nin bu samimiyetsiz tutumundan vazgeçerek Anayasa Komisyonunun Meclis’te temsil edilen 4 partinin ortak iradesiyle yeniden çalışmasına olumlu cevap vermesidir. Biz hala ve ısrarla bütün partilerin katılımıyla bir anayasa yazım sürecini ilk öncelik olarak tercih ediyoruz. Ama CHP Komisyona katılmama inadını sürdürdüğü takdirde de, biz diğer iki partinin iştirakiyle Anayasa Komisyonu faaliyetlerine devam etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Elbette yeni anayasanın her 4 partinin iştirak ettiği yüksek nitelikli bir temsille yazılmasını tercih ediyoruz, ancak CHP Komisyona katılmaktan imtina ederse diğer iki partiyle oluşturacağımız komisyonla da Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu yeni anayasanın yazılabileceğine ve bu anayasanın hiçbir meşruiyet açığına sahip olmayacağına inanıyoruz. Bu çerçevede partilerimize çağrım; uzlaşma perspektifini koruyarak Türkiye’ye yakışan demokratik ve özgürlükçü yeni bir anayasanın hazırlanması için bu tarihi sorumluluğa ortak olmalarıdır. Bu bir partinin meselesi değildir, öyle de görünmemelidir. Bölgemizin içinden geçtiği şu zor dönemde Türkiye’nin krizlerle ve meydan okumalarla etkin bir şekilde baş edebilmesi için gerekli adımları atmak durumundayız. Bu ülke için siyaset yaptığı iddiasını taşıyan her partinin samimiyetle bu çabanın içinde olması lazım. Buna aksi bir tutum içinde olanlar bunun hesabını bu millete veremezler. Bütün bu samimi çağrılarımıza ve iyi niyetli çabalarımıza rağmen siyasi partilerimiz yeni anayasa konusunda bir uzlaşmaya varamazlarsa, biz AK Parti olarak milletimize verdiğimiz yeni anayasa sözünü yerine getirmekte kararlıyız. Biz sonuna kadar kararlılıkla çabalarımızı sürdüreceğiz ve inanıyorum ki Türkiye için, milletimiz için en hayırlı sonuca ulaşacağız. Tek başımıza kalsak da Allah’ın izni ve yardımıyla ve milletimizin desteğiyle Türkiye’ye ihtiyacı duyduğu yeni anayasayı kazandıracağız.
AK Parti bütün kadrolarıyla ve en güçlü iradesiyle bu uğurda çalışacaktır.
Değerli arkadaşlarım; Hükumet olarak bir yandan içeride ve dışarıda terörle mücadele ederken, Türkiye’nin gelecek hedeflerini gerçekleştirmek üzere de çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Terörün gündemimizi esir almasına izin vermedik vermeyeceğiz. Ülkenin ihtiyacı olan her adımı atıyor, bundan hiçbir vatandaşımızın olumsuz anlamda etkilenmemesi için büyük bir özen gösteriyoruz. Seçim öncesi vatandaşlarımıza verdiğimiz sözlerini yerine getirmek üzere icraatlarımızı bir-bir hayata geçiriyor, reform üstüne reform yapıyoruz. Ve her zaman da söylüyorum; her grup toplantımız, aynı zamanda sizler üzerinden milletimize hesap verme toplantılarımızdır. Ve bu raporu bunan sonra da her grup toplantısında sizlere ileteceğim.
Hazırladığımız eylem planında üç ay içinde gerçekleşmesini öngördüğümüz 20 reformdan 10’unu, 44 vaatten de 33’ünü tamamlamış durumdayız sadece iki ayda. Başka bir deyişle; iki ayda Meclis’e sevk ettiklerimizle birlikte bu üç aylık reformların yüzde 50’sini, vaatlerimizin ise yüzde 75’ini hayata geçirdik. Bunlarda sizin Meclis’te gece-gündüz çalışmalarınızın büyük bir katkısı oldu, hepinize teşekkür ediyorum. Allah bütün bu emeklerinizin karşılığını en güzel şekilde versin. Önümüzdeki bir ay içinde de geriye kalan bütün vaat ve reformlarımızı hayata geçireceğimizden hiç şüpheniz olmasın.
Bu çerçevede önümüzdeki günlerde reformlara devam edeceğiz. Ve siyasi etik kanunu, siyasetin finansmanında şeffaflığın arttırılması, cemevlerine hukuki statü tanınması, Roman vatandaşların sorunlarının çözümüne yönelik adımlar atılması, darbe dönemlerinden kalan anti demokratik hükümlerin mevzuattan kaldırılması ve asli işlerde çalışanların taşeronların istihdamı gibi konularda reformlarımızı da Meclis’e sevk etmeyi hedefliyoruz. Bir yandan 1 Kasım’dan önce milletimize verdiğimiz sözleri yerine getirme gayreti içindeyken, bir yandan da gelişen yeni ihtiyaçlara göre eylem planları hazırlıyor, büyük bir kararlılıkla bunları hayata geçiriyoruz.
Bu çerçevede terörle etkin mücadele etmek ve vatandaşlarımızın terörden yaşadığı mağduriyetleri gidermek üzere 5 Şubat’ta 10 maddelik birlik, huzur ve demokrasi eylem planımızı kamuoyuyla paylaşmıştık. Bu eylem planı uygulanmasını da gün be gün takip ediyoruz. Dün de bölgemizde yaşanan sorunların olumsuz etkilediği turizm sektörümüze destek olmak üzere 9 maddelik turizm eylem planımızı, acil eylem planımızı açıkladık. Bildiğiniz gibi bir süredir yurt dışında Türk turizmini baltalamaya yönelik kara bir propaganda yürütülüyor. Maalesef yurt içinde de bu kara propagandaya alet olan ve malzeme üretenler var. Buradan açıkça ifade ediyorum; bütün bu iddiaların gerçeklikle en ufak bir ilgisi yoktur, dileyen herkes gönül rahatlığıyla gelip ülkemizi gezebilir, burada tatilini yapabilir. Biz ülkemizi ziyaret eden bütün turistleri misafirimiz kabul ediyoruz. Her misafirimize geleneksel Türk misafirperverliğimizi göstereceğimizden de kimsenin şüphesi olmasın. Hükümet olarak turizm sektörünün bu yaşanan olumsuzluklardan zarar görmemesi için büyük gayret gösteriyoruz. Turizm eylem planımız doğrultusunda turizm sektörümüze doğrudan 255 milyon Türk Lirası tutarında hibe desteği sağlamaya vermeye karar verdik. Ayrıca sektörün 288 milyon Türk Liralık ödemelerini de erteliyor ve üç yıla yayılmış şekilde ödeme kolaylığı getiriyoruz.
9 eylem başlığından oluşan eylem planımızı özetle şu şekilde takdim edebiliriz:
Bir; tüm dünyadan Türkiye’ye turist getiren A grubu seyahat acentelerine uçuş başına destek verilmesini hükme bağladık. Daha önce belli ülkelerle sınırlı olan bu uygulamayı bütün dünyaya açtık.
İki; Türkiye’ye turist getiren A grubu seyahat acentelerine Kredi Garanti Fonu teminatı ile kredi kullanma imkânını sağladık.
Üç; turizm sektöründe muhtemel bir daralma ya da kredilerinin geri dönüşümünde yaşanabilecek sorunlar söz konusu olduğunda sektör firmalarının banka borçlarında yeniden yapılandırılmaya gidilecek.
Dört; Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan belgeli deniz turizmi tesislerini Ekonomi Bakanlığı’mızın teşviklerinden faydalandırıyoruz.
Beş; Bakanlıktan belgeli konaklama ve deniz turizmi tesislerini ihracatçı kapsamına alıyoruz.
Altı; çevreye duyarlı konaklama tesisi belgeli işletmelere halen verilmekte olan enerji desteğine ek olarak su, atık su ve katı atık bedellerinin bulundukları bölge itibariyle en düşük tarife uygulanmasını sağlıyoruz.
Yedi; Bakanlık belgeli konaklama tesislerinin ecri misil bedellerinin 2016 yılı ödemelerinin ertelenmesi ve takip eden üç yılda üç eşit taksitte ödenmesi hususunda gerekli düzenlemeler yapılacak.
Sekiz; Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan tahsisli konaklama tesislerinden alınan kira bedellerinin 2016 yılı ödemelerinin ertelenmesi ve üç eşit taksitte ödenmesi sağlanacak.
Dokuz; Bakanlık tahsisli konaklama tesislerinin toplam ciroları üzerinden alınan pay bedellerinin 2016 yılı ödemelerinin de aynı şekilde ertelenmesi ve üç eşit taksitte ödenmesi mümkün olacak.
Hızlıca hayata geçirilecek bu paket inanıyorum ki turizm sektörümüzün başarılı bir sezon geçirmesine önemli bir katkı sağlayacaktır.
Aziz dava arkadaşlarım; Hükümet olarak Türkiye’nin ihtiyacı olan bütün reformları, bütün adımları adım-adım gerçeğe dönüştürmeye bundan sonra da devam edeceğiz.
Bildiğiniz gibi hayırlı bir gün, Cuma günü 2016 bütçesinin Genel Kurul görüşmelerine başlıyoruz. Huzurlarınızda yoğun bir emek sarf ederek bütçeyi Genel Kurula intikal ettiren Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimize teşekkürlerimi sunuyorum.
Ekonomide istikrarın korunması ve kalkınmanın artan bir ivmeyle birlikte devamı için büyük dikkat ve titizlik gösteriyoruz.
Üçüncü köprü ve üçüncü havaalanı gibi dev yatırımlarımız planlandığı şekilde hızla tamamlanıyor. Türkiye’nin büyümede hız keseceğine inanmak isteyenleri yine hayal kırıklığı bekliyor. Türkiye bu zor günleri aşacak ve insanlarımız el ele, gönül gönüle geleceğe yürüyecek. Ve buna canı gönülden inanıyoruz. Ve bu yolda da azim ve kararlılıkla gayretlerimizi sürdürüyoruz. Allah bu milletin yolunu da, bahtını da açık etsin. Allah bizi bu milletin karşısına hep böyle ak alınlarla ak yaşmaklarla, ak yazmalarla çıkmayı nasip eylesin. Allah yolumuzu açık, menzilimizi erişir kılsın. Allah devletimize milletimize zeval vermesin.
Allah’a emanet olun.
Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter
kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar
hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2