Üst Header Banner Reklam
LİDERİMİZİN VE MİLLİ DURUŞUNUN YANINDAYIZ
Milliyetçi Ülkücü Hareket’in iktidar mücadelesinde, peş peşe yapılan seçimlerde ortalarda görünmeyenlerin, şimdi bütün yeteneklerini sergilemeleri manidardır. Bu zevata...
10.12.2015 19:35:36
Bu haber 828 kez okundu
LİDERİMİZİN VE MİLLİ DURUŞUNUN YANINDAYIZ

 ŞEFKAT ÇETİN’DEN YAZILI BASIN AÇIKLAMASI

MHP İÇE DÖNÜK HESAPLAŞMAYLA MEŞGUL EDİLMEK İSTENMEKTEDİR

MONTRÖ’YÜ TARTIŞMAYA AÇARSAK ARKASINDAN LOZAN GELİR

LİDERİMİZİN VE MİLLİ DURUŞUNUN YANINDAYIZ

KURULTAYIMIZIN VERDİĞİ MEŞRU YETKİMİZİ KULLANACAĞIZ

MHP GENEL BAŞKANLIĞI ÜLKÜCÜ GEÇİNENLERE BİR KAÇ BEDEN BOL GELİR

SANDIK SONUCUYLA DEĞİL İNANDIĞIMIZ DEĞERLERDEN VAZGEÇİNCE KAYBEDERİZ

Terörü ve ekonomik istikrarı bir silah olarak kullanan toplum mühendisliğinin sonuçlarını tayin ettiği 1 Kasım seçimleri geride kaldı. Fakat Milliyetçi Hareket Partisi’ni seçim öncesinde görmezden gelen medya kanallarının fazlasıyla kullanıldığı bir tartışma ve kaos ortamı körüklenerek canlı tutulmaya devam edilmektedir. MHP’nin 7 Haziran ile 1 Kasım’da aldığı seçim sonuçları üzerinden yapılan bel altı vuruşlarla belirsizlik ortamı yaratılmaya çalışılmaktadır. Başta Milliyetçi Ülkücü camia mensupları olmak üzere kamuoyunda MHP’ye ve temsil ettiği değerlere karşı güvensizlik pompalanmaktadır. Milliyetçi Ülkücü camia yapay gündemlerle meşgul edilerek içe dönük hesaplaşmalarla meşgul edilmesi amaçlanmaktadır.

Milliyetçi Ülkücü camiaya ve aslında bütün kamuoyuna cambaza bak metodu uygulanırken, Türkiye hem içerden hem dışarıdan yürüyen olağanüstü ve karanlık bir süreçten geçmektedir. Cumhurbaşkanı Türkiye’yi tek başına yönetebilmek uğruna, federatif başkanlık sistemine geçişi önceleyecek bir programın esiri olmuştur. Kişisel çıkarlarıyla Türkiye’nin çıkarlarını karıştıracak kadar gözünü karartan Erdoğan’ın politikaları, devlet başkanlarıyla siyasi parti liderleriyle yaptığı türden kavga yapacak kadar şirazesinden çıkmıştır.

Türkiye’nin milli ve üniter yapısını zedeleyecek gelişmeler, tıpkı şehit haberleri gibi gündelik sıradan haberler seviyesine inmiştir. Devletimizin egemen topraklarında kanton benzeri kurtarılmış bölgeler oluşturulmasına hükümetin engel olacak dermanı ve duyarlılığı yoktur. Bir zamanlar BOP’un yıldızı olacağını söyledikleri Diyarbakır’ı merkez alan ihanet projesinin halen yürürlükte olduğu, sokağa çıkılamayan mahalleler ve Tahir Elçi cinayetinin dahi o büyük kaos planına hizmet ettiği idrak edilememiştir.

Türkiye’ye yıllardır Kuzey Irak’taki dört kampta Barzani peşmergelerini eğittirenlerin, Irak’tan Suriye’ye uzanan Kürt koridorundaki son parçanın kapatılmasında ABD ile birlikte hareket etmeleri manidardır. Sınırımızın IŞİD’e mi kapatıldığı, yoksa Türkiye’nin bölgeyle irtibatının önüne mi duvar örüldüğünü MHP’den başka soracak yerli ve milli bir güç ortalarda gözükmemektedir.

En son milli mücadele yıllarında Boğaz’da gördüğümüz yabancı savaş gemileri, yeniden ülkemiz sınırlarına yığılmaktadır. ABD, Fransa, Rusya, İngiltere, Çin ve Almanya gibi ülkeler savaş gemileri ve bombardıman uçaklarıyla adeta yeni bir Haçlı Seferi için etrafımızda hazırlık yapmaktadır. Sanki Birinci Dünya Savaşında İngiliz-Arap ittifakına karşı Osmanlı askerinin kahramanca savunduğu Kudüs’ü kaybetmemiz üzerine, müttefikimiz Almanların dahi İngiliz ve Araplarla birlikte bayram ettiği günler geri gelmiştir. Bölgemizde kim müttefikimiz, kim düşmanımız, hedef ülke neresi birbirine karışmıştır.

Rusya ile başlayan uçak krizi, her an soğuk savaştan sıcak savaşa dönebilecek küresel bir kapışmada Türkiye’yi cephe ülkesi haline getirmiş vaziyettedir. AKP hükümeti henüz uçak krizinin ardını toparlayamamışken, füze tehdidini gözümüze sokarak boğazdan geçen Rus gemisi, planlı bir provokasyonla gerginliği tırmandırmayı amaçlamaktadır. Bu tür girişimlerle Montrö Sözleşmesinin tartışılması için kapı aralanmaya çalışıldığı, Türkiye’nin kuruluş senedi Lozan’ı masaya yatırma hazırlıklarının da hemen arkasından getirileceği uyarımızı altını çizerek yapıyoruz.

Küresel hesaplaşmanın parçası olarak Türkiye’ye askeri, siyasi ve ekonomik operasyonlar çekilirken, AKP hükümetinin henüz ön hazırlıkları yaşanan gelişmelerin peşinden dahi yetişemediği ortadadır. Dünya konjonktürünün bölgemize getirdiği paylaşım kavgasında milli çıkarlarımızı dile getirecek ve tavır alabilecek yegâne yerli ve milli güç Ülkücü Hareket’tir. Ancak ne yazık ki Milliyetçi Ülkücü Hareket’in ülkemizin ihtiyaç duyduğu milli perspektifi ve refleksi sergilemek yerine, enerjisini içe akıtması için kurulan tezgâhlarla uğraşmak zorunda bırakılması Türkiye için bir kayıptır.

Türkiye için ne zaman bir program uygulansa, bunun ilk ayağı Milliyetçi Ülkücü Hareket’te devreye sokulmaktadır. 2003 baharında ABD Irak’a girmeden önce, Türkiye’nin direncini sağlayacak milli unsurlar tasfiyeye tabi tutulmuştur. MHP’siz hükümet ve MHP’siz Meclis projesi ve o dönem başlatılan içe dönük mücadelenin çıkışı dış kaynaklı ve oyalamaya yöneliktir. Bugün sıra Suriye’de harita tanzimine geldiğine göre, Türkiye’de milliyetçilerin sesinin kısılması ve içeride karışıklık çıkarılması alışıldık bir durumdur.

Türkiye’nin kurucu ideolojisi ve birlik bütünlüğüne adanmış fikri ve siyasi bir organizasyon olarak MHP’nin, yerliliğe ve milliliğe tahammül edemeyen küresel güçlerin hedefinde olması doğaldır. Emperyalistlerin, bölücülerin, hırsızların ihanetlerine ses çıkarmayacak yeni MHP yönetimi olduğunda sorun ortadan kalkacaktır. Türkiye’yi dönüştüren güç MHP’yi de üniter milli devletten ve Türklükten taviz verebilecek, parti eliyle Kürtçe yayın yaptıracak ve paralel örgütlere teslim edecek şekilde yeniden tasarlamanın peşindedir.

Mandacı zihniyetin toplumun kılcal damarlarına kadar etkisini gösterdiği, toplumun karpuz gibi ikiye bölündüğü bir zamanda, birlik bütünlük içerisinde problemlerin çözüleceğine inananlar, kendi içerisinde birlik bütünlüğü sağlayamaz hale getiriliyorsa, oyun çok açıktır. Bu tezgâha düşenler ya çok saf, ya da art niyetlidir. TV ekranlarından ve sosyal medyadan sorgulama yaparak her şeyi çözdüğünü zannedenlerin, evvela kendi durumlarını sorgulayarak hangi kirli ve gizli senaryoların figüranlığına alet edildiklerini idrak etmeleri gereklidir.

Milliyetçi Ülkücü Hareket’in iktidar mücadelesinde, peş peşe yapılan seçimlerde ortalarda görünmeyenlerin, şimdi bütün yeteneklerini sergilemeleri manidardır. Bu zevata, “madem böylesi bir etki gücüne, medya desteğine ve sosyal çevreye sahiptiniz, seçimlerden önce neden partiniz için imkânlarınızı seferber etmediniz?” diye sormak bütün Ülkücülerin hakkıdır.

Geçmişleri ne olursa olsun şimdilerde her platformda dava adamı pozlarıyla Ülkücülük satanlara rağmen, gözünü açtığı bu camianın hizmetinde ömrünü geçirirken her türlü bedeli ödeyen ve ödemeye devam edenlerin Ülkücü duruşları vardır. Rahmetli Galip Erdem’in tarifiyle bir Ülkücüler vardır, bir de Ülkücü geçinenler ve Ülkücülükten geçinenler. Hareket’in her sıkıntılı döneminde Ülkücülüğün çilesini çekenlerle, ülkücü geçinenler geceyle gündüz gibi rahatlıkla ayırt edilmektedir. Bunun için 12 Eylülü fırsat bilip farklı yerlerde saf tutanlara, MÇP-MHP birleşme sürecinde hesapları açığa çıkanlara, 95 seçimlerinde partiyi baraj altı bırakan menfaat çetelerine bakmak yeterlidir.

Ülkücü kişisel ikbali için davasını ve ülküdaşlarını kullanmaz. Ülkücü yaptıklarıyla utanç kaynağı olmak yerine, her daim bir bayrak gibi tertemiz kalabilen ve örnek alınandır. Ülkücü başkalarının figüranı değildir. Senaryosunu başkalarının yazdığı hiçbir oyunda yer almaz. Ülkücü programını kendisinin hazırladığı mücadeleyi tek başına kalsa dahi sonuna kadar vermekten kaçmayan inanmış insandır. Evet, Ülkücünün yolu uzundur ve çetindir. Ülkücüye hiç kimse altın tepside ikbal vermez. Başka siyasi partiler kurulduktan bir yıl sonra iktidar olabilirler. Çünkü meşruiyetlerini devletin ve milletin dışındaki güç odaklarına dayandırmışlardır. Hâlbuki Ülkücü Hareket yerli ve milli bir organizasyon olarak mücadelesini tek başına vermek zorundadır. Ülkücünün tek dayanağı millet, tek sığınağı ülküdaşıdır. Gerçek Ülkücüye göre; bırakın okyanus ötesini, Saray’ın kapısından geçen Türk milleti yerine başka efendilere hizmeti seçmiştir. Dava iddiasıyla ortaya çıkan kim olursa olsun herhangi bir güç odağıyla birlikte hareket etmeye başladığı anda, kendi karakterinden ve bütün iddialarından vazgeçmiş demektir.

Yaşanan gelişmelere Ülkücü pencereden bakanların kafası nettir. Bizler, Ülkücü Harekete ömrünü vermiş insanlar, olması gerekeni yaparız. Değerlerimizi ve ilkelerimizi siyasetin günlük problemlerine kurban etmeyiz. Seçim sonucuna göre tavır alanların Ülkücülüğünü sorgularız. Kaybetmek ya da yenilmenin, ancak inandığımız değerlerden vazgeçmekle mümkün olacağını idrak edecek kadar şuur sahibiyiz. Yüzde 4 oy eksilince kaybetmiş olunmayacağını biliriz. Bu bir mücadeledir, bazen düşer bazen kalkarız; ancak her şart altında bu kervanın yoluna devam edeceğini biliriz. Yeter ki gözbebeğimiz davamız ve siyasi organizasyonumuz varlığını korusun. En ufak tökezlemede fırsatçılar, yağmacılar, yılgınlar kervanımızı dağıtmasın.

Ülkücü Hareket’in iktidarı hepimizin ortak amacıdır ancak iktidar hedefine ulaşmanın yolu Hareket’i ana mecrasından çıkararak başkalaştırmak olmamalıdır. MHP Milliyetçi Ülkücü fikriyatıyla iktidar olmalıdır, herhangi bir merkez partiye dönüşerek değil. Milliyetçi Ülkücü fikriyatın iktidar yolunun ise zor ve dikenli olduğu, sabır ve gayret gerektirdiği iyi bilinmelidir. MHP’nin kapısı bu manada Türk milliyetçiliğine hizmet edecek herkese açıktır. Ülkücü fikriyata inanmış her insanımıza partimizde yer vardır. Ancak sandık başarısı ve iktidar uğruna her yolu mubah gören, her türlü güç odaklarının kullanımına ve siyaset soytarılığına hazır olanların siyaset yapmak için kendi meşreplerine uygun mecralar bulmaları daha doğrudur.

Milliyetçi Ülkücü Hareket Türk milleti için, Türk milletinin bekası için vardır. Güce boyun eğen, makama, paraya, şahsi iktidar hırslarına teslim olarak Hareketimizi başka gündemlerle meşgul edenlerin samimiyeti Ülkücüler nazarında şaibelidir.

Milliyetçi Ülkücü Hareket’in mensupları 47 yılda nereden nereye ve hangi şartlarda geldiğimizin hesabını gayet iyi yapacak ferasete sahiptirler. Elbette varsa hataların sorgulamasını yapmak Ülkücü sorumluluğa sahip her ferdimizin hakkıdır. Ancak muhasebenin mecrası tv ekranları ya da sosyal medya platformları olmamalıdır. Eleştiri adı altında atılacak hiçbir taşın kurumumuza zarar vermemesi asıl olandır. Bugün tv ekranlarından ve sosyal medyadan serbestçe atış yapanların niyeti üzüm yemek değil bağcı dövmektir. Hareketimizle ilgili duyarlılıkları göz ardı edenlerin bireysel hezeyanlarını Ülkücülerin hoş görmesini kimse beklememelidir. Türkiye’nin en büyük sosyal bedel ödenmiş siyasi organizasyonu MHP Ülkücülere aittir ve bu gerçeği hiçbir güç değiştiremeyecektir. MHP’ye yapılacak her türlü operasyon, bizzat Ülkücülerin iradesine çarparak sönmeye mahkûmdur.

Milliyetçi Hareket Partisi yönetiminin doğruya doğru, yanlışa yanlış demekten çekinmediği iyi bilinmelidir. MHP’nin politikalarının yeterince kamuoyuna duyurulamadığı, milletimize anlatılamadığı bir gerçektir. Ancak bunun için ihtiyaç olan yeni bir MHP ya da yeni bir genel başkan değil, seçmene ulaşarak doğrularımızı anlatabilecek yeni metotlardır.

MHP’yi eleştirenler, hangi politikasına itiraz ettiklerini, hangisini yanlış bulduklarını neden söyleyemiyorlar? HDP’li bir hükümete girmemenin neresini yanlış buluyorlar? Çözüm sürecine karşı çıkmak mı hatalıdır? Anayasanın değiştirilemez maddelerine sahip çıkmanın ve Cumhurbaşkanını meşru sınırlarına davet etmenin hangisine itiraz edilmektedir? Neyi yanlış yaptığımızı söyleyemeyen, ancak meseleyi kişiselleştirerek kendilerine fırsat yaratmaya çalışanların her birinin bu kutlu harekete varlıklarıyla bugüne kadar ne kattıkları ortadadır. Bugün itiraz ettikleri hususlara, dün oturdukları makamlarda ses çıkarmayanlar, hangi cesaret ve samimiyetle Ülkücü camianın karşısına çıkıyorlar?

Bir tarafta uygulanan Türk adını silme programına paralel olarak, kendi içerisinde bir tartışmaya sürükleyerek MHP’yi etkisizleştirmenin ve itibarsızlaştırılmasının anlamı büyüktür. Kalemlerinden kan damlayan sözde muhaliflerin “testiler kırılacak ve sular birleşecek” benzeri sözleri her şeyi anlatmaktadır. Kişilere karşı görüntüsüyle yapılsa bile MHP’ye yönelik ciddi bir kinin dışa vurumu olan bu sözde muhalefetin ve düşmanlığın hedefi çok açıktır ki MHP’nin kurumsal kimliğidir. İki partili sistem ve federatif yapının hayata geçirilmesi ve Türkiye’nin milli refleksinin köreltilmesi için MHP’nin susturulmasına içerden hizmet edilmektedir.

Bir dönem rahmetli başbuğun sağlığında ona edep dışı davrananlar, şimdi Türkeşçilik oynamaktadır. Başbuğumuzun sağlığında yanında dahi olmayanlar şimdi çıkmış “Başbuğumuzu başbakan yapamadık” diyerek Ülkücülüğü sömürmektedir. Kimse Ülkücü Hareketin hafızasını hafife almasın, aklımızla alay etmesin. Başbuğun sağlığında nerede siyaset yaptıklarının ya da kimlere hizmet ettiklerinin hesabını veremeyenlerin onun şerefli koltuğuna talip olmaya hakkı yoktur. MHP’nin genel başkanlık koltuğu Ülkücü geçinen ve Ülkücülükten geçinenlere birkaç beden bol gelir. Topukladıkları kıratlarıyla menziller arasında rabıta kurmakta mahir olabilirler ancak Milliyetçi Ülkücü Harekete lider olmak için bir attan daha fazlasına, bozkurt ruhuna sahip olmak gereklidir.

Ülkücülerin liderine davasına bağlılığını sorgulamak kimsenin haddi de değildir, hakkı da olamaz. Lidere ve davaya sadakat kavramını oluşturan değerlerimizin kökleri Türk milletinin kadim tarihine uzanmaktadır. Ülkücüler liderin itibarının partinin ve davanın itibarı olduğunu idrak edecek şuura sahiptir. Milliyetçi Ülkücü iradeyle seçilen lidere sadakat, Ülkücüler için bir şeref meselesidir. Ne Başbuğ Türkeş ne de bizzat Başbuğun ve Ülkü Ocaklıların davetiyle gelerek ömrünü davaya vakfeden Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli, Ülkücü adap ve terbiye ölçülerinin dışındaki eleştirileri hak etmemektedir. Dün olduğu gibi bugün de her iki liderimizi tartışmaların odağı yapacak art niyetli eleştiriler aynı bildik çevreler tarafından yayılmaktadır.

Biz Ülkücüler milletin davası olarak inandığımız Ülkücü Hareketi her türlü mücadeleyi vererek kutsallaştırdık. Davamızın ilkelerini kanlarımızla ve canlarımızla yazdık. Kutlu bir amaca hizmet için kendi yaptığımız, kendi oluşturduğumuz yapının acımasızca taşlanarak yıpratılmasına ve itibarsızlaştırılmasına nasıl müsaade ederiz! Eğer daha iyi yönetmek iddiasıysa, burasının bir kurum olduğu ve her şeyin kendi işleyişinde gerçekleşeceği unutulmasın. Sokaktaki ve sosyal medyadaki edep dışı tartışmaların kime fayda getireceği bir kere daha düşünülsün.

Milliyetçi Ülkücü Hareket’in gerçek sahipleri, bu davadan hiçbir beklentisi olmadan işinden aşından, çocuklarının rızkından keserek, canıyla ve kanıyla her türlü fedakârlığı yapan Ülkücülerdir. Makam sahibi olduğunda Hareket’in emrinde görünüp koltuk gidince muhalif takılanlar, ikiyüzlü tavırlarını evvela ömrünü bu kutlu Hareket’e adamış mensuplarımıza izah etmelidir. Ülkücüler arasına fitne tohumları ekerek birlikte hareket etme kabiliyetimizi yok etmenin, biz yerine beni koymanın adı ne zamandan beri Ülkücülük olmuştur! Keramet sahibi olduklarını iddia edenlere, Ülkücülerin de “bugüne kadar işgal ettiğiniz makamlarda partimizi ve davamızı neden iktidar yapmadınız?” diye sorma hakkı vardır. Hiçbir fikir ortaya koymadan yapılan muhalefetin ve ona sessiz kalmanın adı, birilerinin projelerine konu mankeni olmaktır. Bizler için Ülkücülük ve Türkeşçilik, her önüne gelenin şahsi ikbaline paravan olarak kullanmasına müsaade edilmeyecek kadar önemli ve kutsaldır.

Ülkücü dünya görüşüne sahip bir dava adamı hiçbir zaman koltuk sevdalısı olmamıştır. İnandığımız bütün dava arkadaşlarımız gibi bizler de gerektiğinde sorumluluğu aldığımız gibi bırakmasını biliriz. Ancak bırakıp gidilmesini isteyenlerin niyetleri görüldüğü halde, Kurultayın verdiği yetkiden vazgeçerek davamıza zarar verilmesini seyretmemizi kimse beklemesin. Milliyetçi iradenin Kurultay ile verdiği yetki, elbette ki hiçbir tehdit, şantaj ya da maniplasyonla devredilemez. MHP üzerinde gayrımilli ve gayrıahlaki hiçbir ameliyata izin verilemez.

Milliyetçi Hareket Partisi, Ülküdaşlık hukuku ve birlikte hareket etme yeteneğimizle geçmişten bugüne olduğu gibi yine bütün engelleri aşarak milletimize hizmet yolunda mücadeleye devam edecektir. Bu arada varsa eksiklikler mutlaka gerekli çalışmalar yapılacaktır. İşi şahsileştirmek yerine ortaya bir fikir koyulduğu müddetçe, Kurultayla yetki almış meşru yönetim herkesi dinlemeye dün de hazırdı, bugün de hazırdır. Aksi takdirde 1 Kasım sonrası oluşturulmak istenen bezginlik, yılgınlık, karamsarlık, yorgunluk virüsünün yılların tecrübesiyle bağışıklık kazanmış bedenimizde daha fazla etkili olmasına hiçbir Ülküdaşımız onay vermeyecektir.

Ülkücüler kendi iç muhasebelerini yapmakta sonuna kadar özgürdür. Lakin bu hak, Hareketimize hizmeti geçen mensuplarımıza saygısızlık amacıyla kullanılmamalıdır. Ülkücü Hareket’in geleneğinde saygısızlığa ve hadsizliğe prim vermek yoktur. Ülkücü muhasebe yapılırken muhataplık ilişkisi yerine aidiyetlik ilişkisi üzerinden meselelere bakarak sağlıklı sonuçlara ulaşmak daha doğru olacaktır. Ülkücülük adına söz söyleyenlerden, evvela Ülkücülüğün hakkını vermiş olmalarını beklemek aynı şekilde bir haktır.

Milliyetçi Ülkücü Hareket ve siyasi organizasyonu MHP, adil olmayan bir mücadele ortamında Türklük davasının fikri ve siyasi misyonunun takipçisi olmaya devam edecektir. Ülküdaşlık hukuku, hak ve adaleti esas alan davamızın kuruluş felsefesiyle rotası tayin edilen yolumuz ve çizgimiz, daima alınacak sonuçtan daha önemli olmaya devam edecektir. Olaylara siyasi hırs yerine akılla, vicdanla ve milli perspektiften bakıldığında hakikat gün gibi ortaya çıkacaktır. Biz Ülkücüler hakkı savunmaya devam edeceğiz. İnsanlarımızın yarın yan yana gelemeyeceği duruma düşürülmesine müsaade etmeyeceğiz. Ülküdaşlık hukukunu esas alarak, sevgiyle, heyecanla, inançla ve mücadele azmiyle davasına sahip çıkan kadrolarımıza sarılarak MHP’yi yeniden iktidar alternatifi yapmanın yollarını mutlaka inşa edeceğiz. Hareketimizin mensuplarının utanacağı hiçbir yanlışa imza atmayan liderimizin ülkemizin ihtiyacı olan milli duruşunun yanında, gururla ve başımız dik durmaya devam edeceğiz. Camianın sosyal medya trolleri üzerinden yönetilmesine, ver kurtulcuların elinde oyuncak yapılmasına fırsat vermeden, titreyip kendimize dönme düsturuyla büyük Ülkü davamızın sancağını en yüksek burçlara elbirliğiyle ve şerefle dikeceğiz.

Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2
Sağ 300x250 Reklam
YAZARLAR