Üst Header Banner Reklam
Ödev Vermeyelim Birbirimize
Hükümet kurma sürecine ilişkin gerçekleştirdiği görüşmelerde kibir yapmadığını, yukarıdan bakmadığını, 'Sen beni istemiyorsan ben de seni istemiyorum' demediğini vurgulayan Davutoğlu...
15.08.2015 09:30:59
Bu haber 827 kez okundu
Ödev Vermeyelim Birbirimize

 Ödev Vermeyelim Birbirimize

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, TRT'deki özel yayında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

BAŞBAKAN TRT’YE KONUŞTU

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, bundan sonra CHP ile temaslarının şimdiye kadar olduğundan daha sıhhatli bir zeminde yürüyeceğinden kimsenin şüphesinin olmaması gerektiğini belirterek, "Ama bir koalisyon görüşmesi anlamında bir görüşmeyi tekrar yapmak için şu anda bir zemin yoktur" dedi.

Davutoğlu TRT'deki özel yayında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Hükümet kurma sürecine ilişkin gerçekleştirdiği görüşmelerde kibir yapmadığını, yukarıdan bakmadığını, 'Sen beni istemiyorsan ben de seni istemiyorum' demediğini vurgulayan Davutoğlu, "Bu da bizim erken seçim dışındaki ihtimalleri bütünüyle tüketmeden erken seçimi gündeme getirmediğimizi ortaya koyuyor" diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep TayyipErdoğan ile arasında "hükümet kurma sürecine ilişkin görüş ayrılığı olduğu" yönündeki iddiaları hatırlatarak, "Bunu kim yapmış olursa olsun hem gerçekten uzak hem de çok kötü bir oyunun içinde. Ben onların hepsini görüyorum" ifadesini kullandı.

Bunu yapanların hepsini bildiğini dile getiren Davutoğlu, bazılarının ise kendisini tahrik etmek veya bazı vehimleri üzerine salmak için, 'Kongre kaygısıyla koalisyon kurmak istiyor, Cumhurbaşkanı ise seçime gitmek istiyor" gibi ifadeleri kullandığını söyledi.

Üretilen tezviratın ayan, beyan ortaya çıktığını belirten Başbakan Davutoğlu, şunları söyledi:

"Ben sadece ve sadece kendimle tutarlı olmaya çalışırım. Dava arkadaşlarımla parti içindeki kurullarımla istişare etmeye özen gösterdim. Cumhurbaşkanımızla her aşamada istişare ettik. Çünkü nihayetinde beni görevlendiren Cumhurbaşkanı'dır. Benim, Sayın Cumhurbaşkanımızla istişare etmemden daha doğal bir durum yoktur. Ama görevi alan benim, hükümet kurma görevini, Sayın Cumhurbaşkanımızın da bu konuda, 'Şunlarla kesinlikle olmasın' veya 'Şöyle yapalım' gibi bir telkini bana olmamıştır. Zaten Sayın Cumhurbaşkanımızın geçen sene olağanüstü kongrede, 'Ben emanetçi bir genel başkan ya da emanetçi bir başbakan istemiyorum' derken bana duyduğu güveni de yansıtan bir tavır sergilemişti. Benim için de bana verilen görevin hakkını yerine getiririm. Bunlar çok küçük ayak oyunları. Bu tür sözler üzerinden, belli medya kesimlerinde, bazen bize de bazı şeyleri empoze etmek için, ben daha yola çıkmadan 'AK Parti'nin kırmızı çizgileri şunlar' diyen de yanlış yapmıştır, bu görüş farklılıkları üzerinden Sayın Cumhurbaşkanımıza o hakaretamiz ifadeleri kullanan ya da beni çok bu kadar çileli yollardan geçmiş dava arkadaşları olarak Cumhurbaşkanımıza karşı neredeyse tahrik etmeye çalışan yayınlar da aynı ölçüde yanlış ve çizgi dışı şeylerdir."

"Şu anda görünürde yok"

Doğallık ve samimiyetin dışındaki her şeyin örtülüp, gizlenebileceğini ifade eden Davutoğlu, "Hayatını maske takmakla ve değişik konjonktürlerde, değişik güç çevrelerine yaranmakla geçiren insanların akıbetlerine bakın, hiçbir şey olmamışlardır ama ihtirasların ve  bir takım hesapların dışında kalarak kendi doğrularıyla hareket eden ilkeli insanlar ise bir dönem ithama, töhmete maruz kalsalar da mutlaka gerçek yüzleriyle tarih sahnesinde hep hayırla anılırlar" ifadesini kullandı.

Davutoğlu, 7 Haziran'dan bugüne ne söylediyse onu yaptığını belirterek, yapılan eleştirilerin karşılığının bulunmadığını vurguladı. Açıkladığı yol haritasına sadık kaldığını ifade eden Başbakan Davutoğlu, "İlan ettiğim yol haritasında da hiçbir zaman sapmaya mahal vermedim" dedi.

Hükümet kurmaya yönelik takvimin işlediği belirtilerek, "CHP ile tekrar görüşme ihtimali var mı" diye sorulması üzerine Başbakan Davutoğlu, "Sayın Kılıçdaroğlu ile koalisyon görüşmeleri anlamında tekrar görüşme olacağı şu anda görünürde yok ama kendisiyle şunda mutabık kaldık: Bundan sonra bu ülkenin ağır sorumluluğu hepimizin üzerinde, ihtiyaç oldukça ya arkadaşlarımız üzerinden ya doğrudan görüşelim dedik. Meclis'te beraber olacağız partiler olarak, birçok reforma, kararı almaya ihtiyaç olabilir. Yani temaslarımız bundan sonra şimdiye kadar olduğundan daha sıhhatli bir zeminde yürür, ondan kimsenin şüphesi olmasın ama bir koalisyon görüşmesi anlamında bir görüşmeyi tekrar yapmak için şu anda bir zemin yoktur" yanıtını verdi.

"Saygı görmek isteyen saygı gösterecek"

MHP'den kendilerini ana muhalefet partisi olarak gördüklerine yönelik yapılan açıklamalar hatırlatarak, "Bu takvimde MHP'nin nasıl bir yeri olacak, bu söylemleri nasıl değerlendiriyorsunuz" denilmesi üzerine Davutoğlu, süreçte kendilerine yönelik çok ağır ifadelerin kullanıldığını belirtti.

Bunları hep sabırla karşıladıklarını dile getiren Başbakan Davutoğlu, "Birbirimize saygı gösterdiğimiz zaman netice alırız. Netice almasak da o saygı bize kazandırır" diye konuştu.

Ne yapılması gerektiğini empoze etmeye yönelik sözlerin, açıklamaların doğru olmayacağını dile getiren Başbakan Davutoğlu, şunları söyledi:

"Ben bütün bu süreçte 'Sayın Kılıçdaroğlu şunu yapsın, Sayın Bahçeli bunu yapsın, Demirtaş şöyle yapsın', böyle bir şey söylemedim. Bir tek Sayın Demirtaş için 'Terörle arasına mesafe koysun' dedim, bu ilkesel bir durum. Onun dışında hükümet süreciyle ilgili benim başka bir partinin ne yapacağıyla ilgili onlara ödev verir bir dille konuştuğumu kimse görmedi ama Sayın Bahçeli ve MHP ilk andan itibaren bize ödevler verdi, kendisinin ne yapacağını söylemedi. 'CHP ile AK Parti bir araya gelsin, hükümet kursun', bırak ona biz karar verelim, kurarız, kurmayız. Şimdiye kadar bunu zikretmedim, çünkü sürecin doğası gereği bu doğru bir şey değildi. Saygı görmek isteyen saygı gösterecek."

Başbakan Davutoğlu, Bahçeli ile ikili görüşmelerinin güzel ve nazik şekilde gerçekleştiğini belirterek, "Ama bazen yazılı açıklamalara yansıyan ifadeler, MHP adına veya kendisinin Twitter hesabından yaptığı, doğrusu ülke sorumluluğu ve böyle kritik bir dönemde birlikte bir sorumluluğu üstlenmiş önemli devlet adamlarının üslubu bağlamında talihsiz bulmuşumdur" diye konuştu.

"Ödev vermeyelim birbirimize, ödevi millet verdi. Oturup konuşalım" diyen Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Anlaşabilirsek anlaşırız. Anlaşamazsak CHP ile olduğu gibi yine konuşmaya devam ederiz ama burada vakur bir tavır yanlış anlaşılmamalı. 'Ben her gün onlara vururum, şu sözleri ifade ederim, şöyle söylerim, onlar da sineye çekerler' denirse bu olmaz. Bunu sadece MHP'den gelen açıklamalarla ilgili söylemiyorum, genel olarak tutumumuz. Hepimiz birbirimizi tanıyoruz, birbirimize bir şey empoze edemeyiz. 'Şu saatten sonra, cuma namazından sonra hükümet kuracaklarını açıklasınlar' veya diğer ifadeler. Nasıl Sayın Bahçeli, Sayın Kılıçdaroğlu'nun koalisyon konusunda zikrettiği 'Beraber olalım, gerekirse başbakanlığı veririz' gibi basına yansıyan sözleri, Sayın Bahçeli bundan rahatsız olmuştur. Sayın Bahçeli'nin bize görev veriyor edasıyla konuşmasından da biz rahatsız oluruz."

"Şimdi vakit kaybından bahsediliyor"

Kendisinin Bahçeli ile pazartesi günü yapacağı görüşmenin gündemine ilişkin soruya Davutoğlu, bununla ilgili sürpriz yapmadığını belirtti.

'Normalde dünkü açıklamalardan sonra bunun zemini yok da diyebilirdik' ifadesini kullanan ama bunu demediklerini dile getiren Davutoğlu, en başından beri verdiği söze sadık olduğunu söyledi.

Hükümet kurma sürecinde Bahçeli ile yaptığı görüşmenin ardından yaptıkları açıklamaları hatırlatan Başbakan Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Verdiğim sözden milim sapmadan MHP'nin açıklamasını görmüş olmama rağmen, son derece ağır ifadeler içeren açıklamasını, verdiğim söze sadık kalarak randevu talebinde bulundu. Çünkü bu benim şahsi meselem değil. Şahsen öfkelenebilirim ama millet pahasına öfkelenmeye hakkımız yok. Şahsen sitem edebilirim ama milletin meselesi dururken sitemle gözümü karartmam. Bunu açık ifade ediyorum. Bu şeyler siyasi dilimize yakışmıyor ama ben şu anda bir görev yürütüyorum, bu görevin hakkını verebilmek için kim olursa olsun, benim etik kurallarım beni bağlar, o şeylerin içinde davranırım. Dün randevu talep ettim, bugün de bu konudaki ifadelerim açıktır. Ben seçimi 'aşı, deva' gibi gördüğümü söyleyince 'zehir' gibi deyince doğrusu... Peki ama 20 Haziran'da, 'Erken seçim' diyen Sayın Bahçeli idi. 'Bize ana muhalefet partisi verildi' diyen Sayın Bahçeli idi, bana hiçbir koalisyon sinyali vermeyen Sayın Bahçeli idi. Bunları bilerek dün erken seçimden bahsettim. Bana en başında deseydi ki 'Biz de koalisyon düşünebiliriz. CHP ile birlikte eş zamanlı görüşmeleri yapalım' deseydi, eş zamanlı yapardık ve şu ana kadar da vakit kaybetmezdik. MHP ile mesafe almış olduğumuzu görürsek CHP'ye derdik ki 'Kusura bakmayın burada koalisyon ihtimali daha yüksek'. Allah için Sayın Kılıçdaroğlu da 'MHP ile de görüşün, onunla daha kolay yapacaksanız, onu yapın' da dedi en başından itibaren ama Sayın Bahçeli, 'Gerek yok' dedi. Şimdi vakit kaybından bahsediliyor dünkü açıklamada. 14 Temmuz'dan bugüne kadar MHP ile de aynı CHP gibi bütün müktesebatı gözden geçirip yol alabilirdik."

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Şunu herkesin görmesi lazım, Cumhuriyet Halk Partisi, AK Parti ilişkisi ta Birinci Meclis'e, Meşrutiyete kadar giden neredeyse 1876'lara kadar giden, iki farklı akımdan, köklerden beslenen siyasi akımların temsilcileriyiz" dedi.

AK Parti'nin kuruluşu olan 14 Ağustos'u bir onur günü olarak gördüklerini belirten Davutoğlu, "Şehitlerin mevcudiyetinin bu onur gününe hüzünlü boyut kattığını" söyledi. Rabia'nın da yıl dönümü olduğunu anımsatan Davutoğlu, "Bu hüzünler arasında onurla 14. yılımızı idrak ettik" diye konuştu.

"AK Parti konjonktüre bir siyasal hareket değil"

AK Parti'nin konjonktürel bir siyasal hareket olmadığına işaret eden Davutoğlu, kökleri çok derinden gelen bir kültürel hareket olarak da millete mal olduğunu dile getirdi. 14 yıl içinde AK Parti'nin 2 cumhurbaşkanı, 3 başbakan ve 5 TBMM Başkanı çıkardığını ifade eden Davutoğlu, "Tam da böyle kritik bir aşamada hükümet kurma aşamasında 14 Ağustos 2001'i anmamız, 14. yılı anmamız bugünkü toplantıda da zikrettiğim gibi bize bütün bu 14 yılın muhasebesini yapmak ve oradan aldığımız hızla, aşkla şevkle oradaki kurucu kadroların ortaya koyduğu kurucu değer ve ilkelerle yola devam noktasında güçlü bir ilham verdi" diye konuştu.

"Hükümet kurma görevi verilmeden hazırlıklarımı tamamladım"

"CHP ile hükümet kurma sürecin önerileriniz hazır mıydı, yoksa akışa mı bıraktınız?" sorusuna Davutoğlu şu yanıtı verdi:

"7 Haziran günü Konya'dan Ankara'ya gelirken zihnimde bu dönemde ne yapılacağı ile ilgili o an itibariyle düşünmeye başlamıştım. Bir koalisyon zarureti ortaya çıkmıştı ve dikkat ederseniz o günlerden bugüne hep bu çizgiyi korumaya çalıştım. O andan itibaren MYK, MKYK'da Bakanlar Kurulu'nda hep istişarelerimizi yaptık ve üç komisyon oluşturdum her bir partiye dönük olarak."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hükümeti kurma görevini kendisine vermeden önce hazırlıklarını tamamladığını söyleyen Davutoğlu, hükümeti kurmakla görevlendirildikten 2 gün sonra 13 Temmuz'da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 14 Temmuz'da MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve 15 Temmuz'da da HDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile görüştüğünü kaydetti.

"CHP ile iki farklı akımdan, köklerden beslenen siyasi akımların temsilcileriyiz"

Kılıçdaroğlu ile görüşmelerin yöntemi konusunda mutabık kaldıklarını ifade eden Davutoğlu, "Bu süreç içinde birbirimize karşılıklı saygı etrafında 'acaba bir koalisyon kuralım mı?' diye bir ilke etrafında ve bir zemin yoklaması yapalım. Şunu herkesin görmesi lazım, Cumhuriyet Halk Partisi, AK Parti ilişkisi ta Birinci Meclis'e, Meşrutiyete kadar giden neredeyse 1876'lara kadar giden iki farklı akımdan, köklerden beslenen siyasi akımların temsilcileriyiz" dedi.

AK Parti'nin tek bir kanat olarak doğmadığını, bünyesinde CHP'li, sosyal demokrat çizgiden gelen, milli akımlardan beslenen bir siyasi hareket olduğunu belirten Davutoğlu, CHP ile farklı siyasi kültürel dokuların olduğunu ve görüşmelere Kılıçdaroğlu ve kendisinin de bunu bilerek oturduklarını ifade etti.

CHP ile bir güven problemi yaşadıklarını bilerek masaya oturduklarını kaydeden Davutoğlu, 'Dolayısıyla görevlendirdiğimiz arkadaşlarımızı birbirimizi yakından tanıyalım, nerede uzlaşıyoruz, nerelerde uzlaşamıyoruz gibi çalışma başlattık" dedi.

"Bu sürecin kendisi bence bir başarı hikayesidir"

CHP ile görüşmelerde koalisyon hükümetinin çıkmamasının bir başarısızlık olarak görüldüğüne dikkati çeken Davutoğlu, "Bu sürecin kendisi bence bir başarı hikayesidir. Ne elde ettik? Bir kere taraflar birbirlerini örnek teşkil edecek, daha sonraki dönemlerde de olumlu şekilde hatırlanacak siyasi nezaket kurallarının çok olgun bir üslubunu tecrübe ettiler ve başarılı bir şekilde hayata geçirdiler" diye konuştu.

Siyasi tansiyonun düşmesinde CHP ile yürütülen görüşmenin etkili olduğuna işaret eden Davutoğlu, "Güven meselesi, güven ihdası. Eminim ki Sayın Kılıçdaroğlu ile bizim aramızda ve iki heyetler arasında ilk görüşmelere göre güven ihdası çok daha mümkün olmuştur. Çünkü bu konular dışarıya yansıtılmayacak dedik yansıtılmadı" ifadelerini kullandı.

Ahmet Davutoğlu koalisyonun niye olmadığını şöyle açıkladı:

"O derin görüş ayrılıklarının farkındaydık. Görüşmeler bir koalisyon görüşmeleri değildi. Hep bunu söyledik biz. Acaba koalisyonu nasıl gerçekleştirebiliriz diye bir egzersizdi. Pazartesi günü bir araya geldiğimizde ben arkadaşlarımızdan saatlerce brifing aldım. Sayın Kılıçdaroğlu da aldı. İki konuda doğrusu bizim uzun süreli bir koalisyonda karşılaşacağımız zorluklar olduğunu bizim taraf olarak tespit ettik. 12 yıllık kazanımları sürdüren bir koalisyon istiyoruz. Tabi Cumhuriyet Halk Partisi -eleştirmek için demiyorum- doğaldır muhalefet ettikleri 12 yıllık dönemi bir olumsuzluklar dönemi olarak görüp bir onarım hükümeti gibi bir kavram. Bu tabi uzlaşması en zor alan buydu."

"Dış politika ve eğitim alanında derin görüş ayrılıklarımız var"

İktidar ve muhalefet olarak samimi ve karşılıklı dürüst pozisyon içinde görüşmeler yaptıklarını ifade eden Davutoğlu, başta dış politika ve eğitim olmak üzere bazı muhteva ile ilgili konularda da derin görüş ayrılıkları yaşadıklarını kaydetti.

Hükümet kurma sürecinde CHP ile yapılan görüşmelerde ayrıştıkları noktalar kadar anlaştıkları konuların da bulunduğunun altını çizen Başbakan Davutoğlu şöyle devam etti:

"Bir hükümet kurup üç ay, dört ay, dört yıl diye düşünülen hükümeti çok daha önceki aşamalarda eğer bu derin ayrılıkları sebebiyle bozulması tablosuyla karşı karşıya kalsak sükut-u hayal olurdu bir. İki, iki ana akım siyasi bünyenin sarsılması marjinal eğilimlere şu anki siyasi partileri kastetmiyorum daha da geniş bir marjinalleşme eğilimine yol açabilirdi. Benim açıkçası hem ülke selameti hem de hepimiz açısından bu şeyleri test ettiğimiz bir dönem oldu. Ama bu koalisyon kuramayacağımız anlamına gelmeyebilirdi. Çok da anlaştığımız hususlar var, hala var. Dünkü toplantıda o hususları teyit ettik. Ne gibi, özgürlükçü bir anayasa, seçim barajının düşürülmesi, seçim kanununda yapılacak değişiklikler, iç tüzükte yapılacak değişiklikler, HSYK'da özellikle hakim ve savcıların ayrılması gibi bir çok konuda anlaştığımız unsurlar var. Bunları yok saymıyoruz ve bunları da biliyoruz."

"Sürdürülebilir bir koalisyon ihtimali görmediğimiz için koalisyon müzakerelerine başlamamış olduk"

AK Parti'nin bir reform hükümeti ile süreli bir model teklifinin CHP tarafından kabule şayan görülmediğini belirten Davutoğlu konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Daha test aşamasında, yani koalisyon müzakeresine gerçek müzakereye geçilme öncesinde şu anda bu müzakereleri yürütecek bir zemin olmadığına karar verildi. Dolayısıyla koalisyon hükümeti teklifi yapmışız, yapmamışız gibi tartışmaların bu anlamda bir karşılığı yok. Biz zaten karşılıklı olarak bu görüş ayrılıklarını kapatmaya çalışıyorduk. Ama şundan eminim önümüzdeki dönemde ister iktidar ve muhalefet olarak karşılıklı pozisyonlarda olalım, isterse şartlar gerektirdiği tekrar bir takım ortaklıklar -önümüzdeki seçim ve sonrasını kastediyorum- birbirimizi şimdi çok daha iyi anlıyoruz. Birbirimizin müktesebatını daha iyi kavramış durumdayız bu bir kazançtır. Bunu her şeyden önce tespit etmek lazım. Ama geldiğimiz noktada samimiyetle karşılıklı olarak sürdürülebilir bir koalisyon ihtimali görmediğimiz için koalisyon müzakerelerine başlamamış olduk."

"Belli kurallar konulmuş ve buna riayet edilmesinde karşılıklı sert tepkiler olmadığı içerideki haleti ruhiye öyle miydi?" şeklindeki soruya Davutoğlu "Öyleydi. Arkadaşların notlarını okudum, kendilerinden dinledim o 35 saatin hikayesini. Çok seviyeli, gerçekten entelektüel düzeyde çok yoğun görüşmeler olmuş. Doğrusu bende bulunmak ve tartışmalara katılmak istediğim yerler oldu gördüğümde" cevabını verdi.

Ortak noktaların zamanla arttığına işaret eden Davutoğlu, "Ama bazı görüş ayrılıkları da, anlaşılmış gibi gözüken hususlarda derinlemesine bir koalisyon müzakerelerine girildiğinde detaylarda çok anlaşması güç noktalar çıkacağı da aşikar. Bu anlamda faydalı bir süreç oldu, kazanım oldu. Seviyeli bir görüşmenin nasıl olacağı konusunda da güzel bir örnek teşkil etti" diye konuştu.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Daha masaya oturmaya kararı verildiği andan itibaren aslında siz koalisyon kurmak istemediğiniz, eninde sonunda Türkiye'yi seçime götürecek bir süreci yönetmek istediğiniz. Bunda Sayın Cumhurbaşkanının rolünün etkisi olduğu söylendi. Bu konuda değerlendirmeniz nedir?" sorusunu şöyle yanıtladı:

"Bir kere bunu söyleyen çevrelere şunu demek isterim. 7 Haziran'dan itibaren bu güne kadar bütün liderlerin konuşmalarını alıp kelime analizine tabi tutsunlar, en az erken seçim diyen muhtemelen benimdir. Erken seçimi en az telaffuz eden benimdir. Bu erken seçimin kötülüğünden falan değil. Olaylara sistematik bakmak gerektiğini düşünürüm. Millet bize görev bir vermiş, yani 258 milletvekili verdim. Seni en büyük parti yapıyorum, hükümeti kurma görevini sorumluluğunu sana yüklüyorum önemli ölçüde. Bundan taviz verme, bunun gereğini yap. Yine bana dönüp sanki şahsı maneviye hitap ederek, ama bu sefer geçmiş 12 yıl gibi değil, yeni bir hükümet kurarken diğer partilerle bunu kur, bir ortaklık kur. Üçüncü olarak da çok olumlu işler yaptın ama bazı eksiklikler olabilir, bu 13 yıl içinde ortaya çıkmış olan, bununla ilgili de kendine bir çeki düzen ver. Ben bu üç mesajı da son derece dürüstçe aldım. Kurumlarımız, kurullarımız da aldı. Üçüncüsü daha içe dönük bir mesajdı. Hala üzerinde çalıştığımız noktalar var. Millete kendimizi daha iyi anlatabilmemiz için ne yapmamız ile ilgili. Ama diğer iki hususla ilgili samimiyetimizden kimse şüphe edemez."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisini hükümeti kurmakla görevlendirmeden önce heyetlerini oluşturduğunu yineleyen Davutoğlu, "Derin şeyler yaptık. Demagoji peşinde koşmadık. Eğer niyetimiz erken seçim olsaydı küçük demagojiler yapardık. Karşılıklı suçlamalar yapardık, birilerine şöyle derdik. Ağzımızdan hiçbir demagojik laf çıkmadı, söz çıkmadı o günden bugüne. Dolayısıyla niyetimiz samimiydi, hala samimidir" dedi. 

"Diğer üç parti bütün seçim yığınaklarını AK Parti karşıtlığı üzerine yapmışlardı"

Başbakan Davutoğlu koalisyon kurma sürecinde yaşadıkları zorluğu işe şöyle anlattı:

"Diğer üç parti bütün seçim yığınaklarını AK Parti karşıtlığı üzerine yapmışlardı ve o psikolojiden çıkmaları kolay olmadı. Seçim sonrası hemen yüzde 60'lık blok hemen bir arada bir şey yapma.. Ben görevi alana kadar zaten AK Parti dışında olabilecek alternatiflerin tümü tüketilmişti. Ben 8 Haziran'dan itibaren hükümet ortaklığı konusunda ilk konuşmaları yaptığımda muhataplarımın zihninde AK Parti'yle her hangi bir şey yapma düşüncesi yoktu, psikoloji ona uygun değildi. HDP zaten AK Parti ile asla.. Aynen ifade budur Demirtaş'ın: 'Ak Parti ile asla doğrudan ya da dolaylı işbirliği yapmayacağız'.

Sayın Bahçeli o gece kendisinin ne yapacağından daha çok bizim ne yapmamız gerektiğini ifade eden ve bizi neredeyse sanık sandalyesine oturtan, biz derken diğer partiler de aslında.  Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 60'lık bloktan bahsetti. Yani bizimle koalisyon görüşmesi yapması dahi yapmaya uygun bir zemin yok görünüyorken kendi aralarında bir çok tartışmalar yaşandı ve dışarıdaki bazı şeylerde Meclis Başkanı başta olmak üzere Ak Parti'den bazı makamların alınacağı vehmine kapıldılar. Halbuki siyaset aritmetiği onu göstermiyordu. Bütün bunlar karşısında Allah aşkına art niyetimiz olsa, maden siz bizimle yapmak istemiyorsunuz, biz de sizinle konuşmuyoruz erken seçime gideceğiz diye bir söz bizim ağzımızdan duydunuz mu? Onlar bize hayır dedikten sonra onlar bizi en başından itibaren denklemin içinde görmedikleri halde biz dedik ki bu ülkenin yönetme sorumluluğu bizde ve gerekeni yapacağız. Şu ana kadar iki buçuk aya yaklaştı en ufak bir yönetim boşluğu oluşmasına izin vermedik. Ama öbür yanda da karşılıklı bütün muhataplarımızı yumuşatabilmek için her türlü çabayı gösterdik."

"Hiçbir partiyi siyasetin dışında görmek doğru değil"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hükümeti kurmakla görevlendirmesinden sonra parti liderleriyle bir araya geldiğini anımsatan Davutoğlu, "HDP ile buluşmada bazı kaygılar iletildi. Çünkü çok ağır ifadeler kullanıldı HDP tarafından AK Parti'ye dönük olarak. Ama ben hepsiyle görüştüm, aynı samimiyetle görüştüm. Çünkü nihayet hiçbir partiyi dışlamak, hiçbir partiyi siyasetin dışında görmek doğru değil. Milletimizin bir kesimi de o kesime oy verdi. Dolayısıyla baştan hiçbir ön yargımızın olmadığının işareti olarak bunu söylüyorum" diye konuştu. 

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Biz bu dönemde hükümet görüşmeleri yaparken oyalanmayla uğraşmadık, ülke yönettik. Yüreğimiz yanarak şehit cenazelerinin başında eşleriyle aileleriyle beraber olduk. Bütün güvenlik ikazlarına rağmen Ceylanpınar'da oradaki vatandaşlarımızla kilometrelerce yolu yürüdüm ki şunu göstermek için. 'Burada Kürt, Türk, Arap, hepimiz birlikteyiz' diye. Bir elimiz yağda bir elimiz balda tatil yapmadık. Oyalama da yapmadık. Bunlar bizim üzerimizdeki ulvi görevler" dedi.

Hükümet kurma sürecinde vakit kaybı olduğu yönündeki tartışmalarla ilgili Davutoğlu, "14 Temmuz'dan bugüne kadar MHP ile aynı CHP gibi bütün müktesebatı gözden geçirip yol alabilirdik. Vakit kaybı varsa biz kimseye, 'CHP ile koalisyon kuracağız' diye taahhütte bulunmadık. CHP de taahhütte bulunmadı. 'Deneyeceğiz' dedik, denedik. O arada eğer MHP bize koalisyon ihtimali, sinyali, ışığı verseydi vakit kaybetmezdik" diye konuştu.

Bahçeli'nin, CHP ile koalisyon olmadığı ortaya çıkınca "gelin birlikte koalisyon görüşmeleri yapabiliriz" sinyalini vermediğinin atını çizen Davutoğlu, "CHP ile daha hızlı bir takvim yapıp MHP ile de görüşecek bir aralık kalırdı. Bize 'görüşmeye gerek yok ama isterseniz görüşebiliriz' denildi ama ben sözümü verdiğim için görüşme talebinde bulundum. Bugün cevabını aldık, inşallah pazartesi görüşeceğiz ama bu arka planı herkesin bilmesi lazımki kimse kimseyi olmadık şeylere ilzam etmesin. Biz vakit geçirmeye oynamadık, tiyatro da yapmadık. Arkadaşlarımız oturup 35 saat karşılıklı olarak vakit kaybına oynamadı. Biz Sayın Kılıçdaroğlu ile saatlerce görüşmeyi boşuna yapmadık" değerlendirmesinde bulundu.

Hükümet kurma sürecinde ülkede terör saldırılarının olduğunu dile getiren Davutoğlu, bir taraftan operasyonları ve krizleri yönettiğini ve Çankaya'da gece yarılarına kadar operasyonlarla ilgili bilgi aldığını söyledi.

"Millet hepimize görev vermiş"

Günlerce Çankaya Köşkü'nde komuta kademesiyle sabahladıklarını vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Biraz önce Hava Kuvvetleri Komutanlığının devir teslim töreninden geldim. Orada da o konuları ele aldık. Genelkurmay Başkanımızın veda ziyaretini bile güvenlik konularının görüşüldüğü bir halde yaptık. Bir taraftan bunu yürütürken diğer taraftan da hükümet görüşmelerini yürütmeye çalışıyoruz. Vakit kaybından bahsediliyor. O zaman bugün söylediğim şey sertlik anlamında değil ama yüreğimden gelen bir sesle söylüyorum. Peki biz bunları yaparken siz ne yaptınız? Sadece bize görev verdiniz. 'Sen şunu yap, sen şunu yap' diye. Siz ne yaptınız? Siz ne yapacaksınız? Millet hepimize görev vermiş. Ne teklif ettiniz? 'Siz şunu yapın' demenin ötesinde 'ben de şunu yaparım' diye neyi önerdiniz? Şartlar öne sürmek, bir takım şeyleri zikretmek doğru değil. Dikte etmek de doğru değil. 'Şunlar olursa konuşuruz.' Olmaz. Şimdi dolayısıyla bugün itibarıyla MHP ile de bu çerçevede konuşacağız ama bu arka planın bilinmesi önemli ki önemli gördüğüm için söylüyorum."

Görevi devraldıktan 11 gün sonra sonra üç terör örgütünün eş zamanlı saldırısına ve savaş ilanına muhatap kaldıklarına dikkati çeken Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

"Bu konuda da destek aldık. Sayın Bahçeli'den de Sayın Kılıçdaroğlu'ndan da. Herhangi bir haksızlık yapılmasını istemem. Telefonda destek beyanı oldu ama kastettiğim şey şu: Biz bu dönemde hükümet görüşmeleri yaparken oyalanmayla uğraşmadık, ülke yönettik. Yüreğimiz yanarak şehit cenazelerinin başında eşleriyle aileleriyle beraber olduk. Bütün güvenlik ikazlarına rağmen Ceylanpınar'da, oradaki vatandaşlarımızla kilometrelerce yolu yürüdüm ki şunu göstermek için. 'Burada Türk, Kürt, Arap hepimiz birlikteyiz' diye. Bir elimiz yağda bir elimiz balda tatil yapmadık. Oyalama da yapmadık. Bunlar bizim üzerimizdeki ulvi görevler."

Davutoğlu, herkesin birbirini saygıyla, görev yapma bilinciyle ve inançla anlaması gerektiğini dile getirdi.

Siyasi liderlerden ve muhataplarından sadece nezaket beklediğini vurgulayan Davutoğlu, "Doğru bir üslup, iyi bir istişare yöntemi ve ortak olduğumuz hususlarda birlikte hareket, ortak olmadığımız hususlarda karşılıklı saygıyla 'bunlarda anlaşamıyoruz' diyelim ama birbirimizi demagojik ifadelerle ve gerçekten zedeleyici bir üslupla rencide etmeyelim" diye konuştu.

"MHP en başında kendisi devre dışına çıkardı"

Yola çıkarken zihninde 9 senaryo bulunduğunu aktaran Davutoğlu, şunları söyledi:

"Olabilecek en iyi senaryo sürdürülebilir hükümet kurmaktı. CHP ile olabilecek senaryoların değişik versiyonlarını denedik, olmadı. Üç dört alternatif... MHP ile de aynı benzer versiyonlar vardı zihnimizde ama bunların bir kısmını MHP en başında kendisi devre dışına çıkardı. 'Ben bu işte yokum' anlamına gelen o kadar çok söz sarf edildi ki biz hesaplarımızı yaparken onu gözeterek, o ifadeleri gözeterek yapmak durumunda kaldık. Pazartesi günü hiçbir ön yargı olmadan oturup konuşacağız. Birbirimizi rencide etmeden, ortak şeyler etrafında, hükümet kurmak ve seçime gitmek de dahil her şeyi konuşmaya hazırız. Bizden bu anlamda engelleyici bir tutum olmaz ama dün erken seçimden bahsetme sebebim daha önce Sayın Bahçeli ve MHP yetkililerinin daha önce koalisyonla ilgili verdiği olumsuz ifadeler ve bu konudaki negatif niyet beyanları, açık anlamda söylediğim. Şimdi oturup konuşacağız. Elimizde 23 Ağustos'a kadar ya bir hükümet kurmak ya da meclis kararıyla seçime gitmek var. Ben tercihim açık söyleyeyim.

23 Ağustos'tan sonra bu meselenin Cumhurbaşkanımıza tevdi edilmesine ihtiyaç duymayan bir yönetimi bizim kendi aramızda siyasi parti liderleri olarak çözmemiz ve bulmamız. Hükümet kursak da seçime gitsek de bizim kararımızla gitmemiz lazım. Bu milletin bize olan güvenini artırır. Millet ne der, 'Tamam denediler, olmadı ama kendi kararlarıyla gittiler, ülkeyi krize sokmadan, bir olağanüstü hal görüntüsüne sokmadan götürdüler' der. Cumhurbaşkanımızın kuracağı bir hükümet formülü, 23 Ağustos'tan sonra birbiriyle anlaşması çok zor 4 partiden oluşan bir Bakanlar Kurulu, ulusal birlik görüntüsü gibi bir şey denir ama bu onun için değil seçime götürecek."

Davutoğlu, ülkenin terörle mücadele ettiğini, küresel alanda ekonomik kriz yaşandığını söyledi.

Bütün bunların da etkin karar alınmasını engelleyeceğine işaret eden Davutoğlu, "Sayın Bahçeli'nin bunun için daha önce 'Mevcut hükumetle seçime gidilebilir" diye bir ifadesi var mesela. Yani seçim kararı almak suretiyle mevcut hükumetle gidilebilir. Başka formüller... Bunları ben yine kimseye empoze ediyor değilim. Bunlar onların ifadeleri, ihtimaller arasında hepsi olabilir" diye konuştu.

"Gerekiyorsa üçümüz bir araya gelelim"

Bahçeli ve Kılıçdaroğlu'na "Değişik alternatifleri birlikte düşünelim. Gerekiyorsa üçümüz bir araya gelelim" şeklinde çağrıda bulunan Davutoğlu, bundan çekinmeyeceğini ve iki liderle de üçlü olarak bir araya gelmeye hazır olduğunu ifade etti.

"Yeterki siyasi liderler oturdular ve bir çözüm buldular dedirtelim" değerlendirmesini yapan Davutoğlu, bu denildiği takdirde siyasete güvenin, itibarın artacağını söyledi.

12 Eylül öncesinde, aylarca hükümet kurulamadığı ve azınlık hükümetleriyle işler yürütüldüğü için 12 Eylül dönemi anayasasında 45 günlük sürenin yer aldığını anlatan Davutoğlu, güvensizlik nedeniyle bu tedbirin alındığını aktardı.

Siyaset kurumuna tekrar böyle bir güvensizlik atfedilmesindense bir araya gelinip konuşulması gerektiğinin altını çizen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bunu Cumhurbaşkanımızın kararına bırakmadan bir çözüm bulalım. Bırakılırsa bu gayri yasal mı? Hayır. Anayasa bunu tanımlıyor ama o zaman halk hepimize soracak. Ben halkın huzuruna çok rahat çıkıp 'gece gündüz uğraştık' diyebilirim. Diğer parti liderlerinin de mutlaka diyecekleri söz olur. Halk bakar, kimler uğraştı, kimler başkalarına görev tevdi etti, kendisi topa girmedi ve kimler de hükümet kurulmasına pozitif katkı yapmak yerine, kavgacı bir dille, 'asla şununla olmaz' deyip, buradaki kavgayı toplum sathına yayıp, 'sırtımızı PKK'ya dayadık' dedi. Halk bunların hepsini görür ve bilir."

Terör olayları ile 1990'lı yıllara geri dönüldüğü şeklindeki tartışmaların hatırlatılması ve yakın geleceği nasıl öngördüğünün sorulması üzerine Davutoğlu, Türkiye'nin tarihten gelen güçlü kültürel dokuları olduğu gibi yakın tarihten gelen ciddi meselelerinin bulunduğuna işaret etti.

Türkiye Cumhuriyeti'nin ulus devlet kurulurken bir imparatorluk bakiyesi olarak bütün unsurlarıyla doğduğunu vurgulayan Davutoğlu, eskiden Osmanlı tebasında yaşayan herkese Türk denildiğini söyledi.

Türk kavramının bütün bir Osmanlı ortak kültürünün kimliği olarak addedildiğini ifade eden Davutoğlu, farklı kimliklerin bu coğrafyada hep yaşadığını belirtti.

Bunlardan kimlik çatışması üretmeye çalışan 12 Eylül zihniyeti gibi baskıcı, totaliter, diktatör, faşizan zihniyetler olduğu gibi Marksist, Leninist, Stalinist yöntemlerle etnik ayrımlar üzerinden herhangi bir yerde "Sadece ben egemen olurum" diyen PKK zihniyetinin de bulunduğunu ifade eden Davutoğlu, PKK'nın olduğu herhangi bir yerde ikinci bir düşünceye fırsat tanınmadığına işaret etti.

Davutoğlu, "1900'lı yıllarda Kuzey Irak'ta Barzani ile yapılan çatışmaları herkes bilir. Şimdi Kobani ve Haseke'de kendileri gibi düşünmeyen herkesi 2013'te daha DEAŞ oraya gelmeden önce sürdüler" diye konuştu.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Şundan emin olsun bütün vatandaşlarımız, özellikle de Kürt kökenli vatandaşlarımız; bu operasyonlar, hiçbir şekilde barış içinde, huzur içinde onurlu bir hayat sürmek isteyen, siyasi düşüncesi ne olursa olsun, hiçbir vatandaş kesimine karşı değildir. Aksine Doğu ve Güneydoğu'da terör örgütünün baskıları altında kalan bütün vatandaşlarımızın bir hukuk devleti kuralları içinde özgürce yaşaması için bunları yapıyoruz" dedi.

Irak'ın kuzeyinden gelen Kürt gazetecilere hitap ettiğini belirten Davutoğlu, "terör örgütü PKK'ya yönelik operasyonların hiçbir şekilde Irak'a, Kuzey Irak'a, Kürtlere dönük olmadığını" anlattığını belirtti.

Başbakan Davutoğlu, iki akımın bulunduğunu, birinin tek tipleştirici totaliter, diktatoryal davranışlar sergileyen rejimler ve terör örgütleri, diğerinin ise toplum karşısında bütün çeşitlilikleri kültürel zenginlik olarak görüp barışçıl bir şekilde demokratik ortamda bir arada yaşamaya çalışanlardan müteşekkil siyasal akım olduğunu anlattı.

Davutoğlu, "Türklerle Kürtler karşı karşıya değil, demokratik Türkler ile demokratik Kürtler, barışçıl Türklerle, barışçıl Kürtler, Araplar bir arada, faşizan rejimlere ve insanları intihar bombacılarıyla sivilleri halkı baskı altında tutan DEAŞ veya PKK adlı terör örgütleri karşısında, birbirlerine esas iki fark burada. Şimdi Türkiye demokratik bir ülke, biz 12 Eylül'ün bütün kalıntılarını bütün faşizan ret ve asimilasyon politikalarını yerle bir ettik, AK Parti olarak. Biz bunları yaparken PKK'nın oluşturduğu tehdit dolayısıyla yapmadık, inandığımız için yaptık" diye konuştu.

Olağanüstü hali kaldırırken, yaylaları, mezraları açarken bunları inandıkları için yaptıklarını dile getiren Davutoğlu, "Herkesin ana dilinde istediği gibi yayın yapma hakkı, bütün bu demokratikleşme çabaları, sadece Kürt vatandaşımıza dönük değil, Alevi vatandaşımıza, gayrimüslim vatandaşımıza, değişik kimlikleri taşıyan bütün vatandaşlarımızın aynı hakkına şu anda da saygı gösteriyoruz. Çözüm Süreci, bununla da ilgili, tarihi birliktelikle vatandaşlık ortak kimliğinin bir araya gelmesi" dedi.

Birçok demokratik hakların elde edilmesini sağlarken, PKK terör örgütünün Kürt vatandaşları "Sizlerin diliniz, kültürünüz yok sayıldı" diyerek silahlı mücadeleye çağırdığını belirten Ahmet Davutoğlu, "Bütün bu haklar sağlandıktan sonra dahi bu sefer kendi diktasını Kürt vatandaşlarımız üzerinde sürdürebilmek için öncelikle, aynı silahlı terörist eylemlere devam etti. Kendisi gibi düşünmeyen Kürtleri de aynı şekilde baskı altına aldı" şeklinde konuştu.

"O çocuklar niye atıldı, çünkü onlar gibi düşünmüyorlardı"

"6-7 Ekim olaylarında üçüncü-dördüncü kattan atılan gencecik çocukların bedenleri unutulmadı" diyen Başbakan Davutoğlu, "O çocuklar niye atıldı, çünkü onlar gibi düşünmüyorlardı. Kürttüler, Müslümandılar ama PKK gibi düşünmüyorlardı. Niye bazı işadamları haraç vermiyorsa bu terör odaklarına, niye bulundukları şehirlerden sürülüyorlar? Niye bir göçe zorlama var, hani 90'lı yıllarda 12 Eylül döneminde 12 Eylül rejiminin, halkı göçe zorlamasından şikayet edenler, şimdi kendileri zorla göç ettirmeye, demografik değişikliği zorlamaya çalışıyorlar. Bunlara izin vermeyiz" ifadelerini kullandı. 

Terör örgütlerine yönelik operasyonlara dikkat çeken Davutoğlu, "Şundan emin olsun bütün vatandaşlarımız, özellikle de Kürt kökenli vatandaşlarımız. Bu operasyonlar hiçbir şekilde barış içinde, huzur içinde onurlu bir hayat sürmek isteyen, siyasi düşüncesi ne olursa olsun, hiçbir vatandaş kesimine karşı değildir. Aksine Doğu ve Güneydoğu'da terör örgütünün baskıları altında kalan bütün vatandaşlarımızın bir hukuk devleti kuralları içinde özgürce yaşaması için bunları yapıyoruz" dedi. 

Operasyonların bir kimlik dikte edilmek için, asimilasyon için yapılmadığını vurgulayan Davutoğlu, "Sabırla bekledik, ama bir devlet... Bakınız diyor ki, 'Kendi valimizi, kaymakamımızı atayacağız'. Bir dakika, sen neredesin, şimdi buna biz rıza gösterir miyiz? Türkiye Suriye mi? Türkiye Irak mı? O ilde yaşayan vatandaşlarımız bu ülkenin en asli unsurları. Bir Şırnaklının Şırnak'taki hakkı kadar Konya'da hakkı vardır, Edirne'de de hakkı vardır. Ama bir Konyalının da bir Edirnelinin de Şırnak'ın her bir santimetre karesinde hakkı var" diye konuştu.

"Yavaş yavaş bazı seslerin çıktığını görüyoruz"

Terör isteyenlerin, silahlı grupların Türkiye'de olmasını savunmaya devam edebileceklerini belirten Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Ama barış isteyenler dönecek bu gruplara diyecekler ki, 'Yeter artık, bizi istismar ettiğiniz yeter, bırakın burada Türk-Kürt, Sünni-Alevi hepimiz kardeşçe yaşayalım. Biz halkımızın oylarını aldık, 80 milletvekiliyle parlamentodayız, biz savunuruz artık bir yanlış varsa, silahla hiçbir şey savunulmaz, ensesinden 2 polisimizi uyurken şehit etmekle bir yere varılmaz' diyebilmeli, ses çıkarması lazım. Şimdilerde biraz, yavaş yavaş bazı seslerin çıktığını görüyoruz, ama hala ikircikli."

Demokrasinin fazlasının, özgürlüğün fazlasının olmayacağını, eksiğinin olacağını dile getiren Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Yani şu kadar 'Özgürlük eksik oldu' diyebilirsiniz de. İnsan onurudur özgürlük. Özgür irade kullanamayan insan, insani vasıflarını kaybetmeye başlar. Allah bizi eşrefi mahlukat olarak yarattığında kendi irademizi de kullanabileceğimizi bize öğretti. O anlamda ben özgürlüklerden bir zarar geldiğine inanmam. Demokrasiden zarar geldiğine inanmam, ama şundan zarar gelir, eğer özgürlük adına güvenlik ihmal edilirse, kamu düzeni ihmal edilirse işte o zaman zarar gelir. Eğer birileri özgürlüğü istismar ederek, terörü de özgürlük, baskı havasına sokarlarsa o zaman zarar gelir."

Gösteri, miting, siyasi faaliyet yapmanın hepsinin serbest olduğunu vurgulayan Davutoğlu, "Benim ne kadar hakkım varsa, miting yapma, gösteri yapma konusunda, bana en muhalif olan kişinin de aynı ölçüde hakkı vardır ve ben başbakan olarak o muhalifimin hakkını korumakla mesulüm" dedi.

"Yüzünü kapatarak gösteri yapma hakkı yok, çizgi burada"

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Nasıl benim yüzümü kapatarak, kimliğimi gizleyerek, birilerine zarar verme hakkım yoksa onların da yüzünü kapatarak gösteri yapma hakkı yok, çizgi burada. Benim silahla etrafta şov yapma hakkım yoksa onların da yok. Burada işte özgürlüğün sınırlarına girilir. Özgürlüğün fazlası, ya da demokrasinin fazlası değil, demokrasinin ve özgürlüğün hangi şartlarda nasıl hayata geçirildiği önem taşıyor. Bunun da teminatı, kriteri hukuk devletidir" diye konuştu. 

Hukuka saygı gösterilmesi gerektiğini belirten Davutoğlu, "Siz, bir siyasi, bir milletvekili, 'Silahlanın' diye bir çağrıda bulunamaz, bu özgürlük değil; twitten 'ayaklanma' çağrısı yapamaz, bu özgürlük değil. O zaman o twit iletişimi başkalarının can güvenliğini yok ettiği için ona sınırlama getirilir. Bu da sosyal medyaya karşı çıkmak değildir. Ama hukuk devleti kuralları içinde herkes bu haklarını kullanır" dedi. 

"Vergiyi herkes devlete verir, kimse haraç kesemez, kimse racon kesemez" mesajını ileten Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Devletin olduğu yerde ancak ve ancak o devlet kuralları içinde hareket edilir. Türkiye bir kaos ülkesi, kuralların olmadığı bir mekan değil, kurallar olduğu için bugün parlamentoya bu konuda farklı görüşlere sahip yüzde 95'i temsil eden herkes parlamentoya geldi. Dolayısıyla bizim Çözüm Süreci'nden muradımız olan demokratikleşme, özgürlüklerin yaygınlaşması aynı kararlılıkla sürdürülecek. Ama Çözüm Süreci'ni istismar ederek kim kamu düzenini bozmaya kalkarsa bilsin ki kamu düzeni olmayan yerde özgürlükler de olmaz. Kamu düzenini de korumaya kararlıyız."

Mısır ve dış politika

Türkiye'nin Mısır ve Suriye'ye yönelik dış politikasını gözden geçirmeye çağıranların bulunduğunun hatırlatılması üzerine Davutoğlu, tarih dinamik akıyorsa hiçbir şeyin statik olmayacağını vurgulayarak, "Yani 'Benim pozisyonum statik olarak şudur' denmez. Dinamik akan tarihin şartlarına hep uyum göstermek rasyonel dış politikanın gereğidir" dedi.

Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Burada kurulması gereken denge şurada: Bu rasyonaliteyle sizin değerleriniz arasındaki ilişki, hangisini öngöreceksiniz? Bir zalim kendi halkını katlediyorsa, muktedir bile olsa o zalim, -Suriye'yi kastediyorum ki muktedir değil- bulunduğu yerde ona karşı ses çıkarmamak, senin çıkarına diye, o değerden feragat edecek misin? Soru burada. Hangi değerler üzerinde dış politika yapılır? Dış politika sadece çıkar alanı mıdır? Yoksa değer alanı mıdır? Eğer biz dış politikayı sadece çıkar alanı görürsek, Makyavelist bir anlayışla değerlerimizden yavaş yavaş taviz veririz, bir müddet sonra siyasetimizin dayandığı hiçbir ahlaki zemin kalmaz. Ama maceracı bir şekilde ulusal çıkarları gözardı eden bir idealizme yönelinirse bu sefer de tabiri caizse Don Kişot'luk tanımına gelinir."

Eğer bir ülkede bütün insani değerler ayaklar altına alınmamışsa, o ülkenin hangi rejimle idare edildiğine hiç karışmadıklarını belirten Ahmet Davutoğlu, "Beşar Esad kendi halkını katletmeye başladıktan sonra en önemli değerlerimiz havadan bombalandığı, varil bombaları, kitle imha silahları, Halep bu hale geldiğinde, hala çıkar öncelikli dediğinizde, kimliğinizi kaybedersiniz. Aynı şey Mısır için de geçerli. Mübarek, demokratik yolla seçilmiş bir lider değildi ama demokratik yolla seçilmiş birini de yerinden etmedi, yani siyasi hayatı boyunca böyle bir demokrasi olmadığı için. Dolayısıyla Mübarek döneminde bizim Mısır ile ilişkilerimizi gayet iyi sürdürdük, onun yönetim biçimini beğenmememize rağmen" dedi.

"Arap baharı.."

Arap Baharı başlayıp, halklar demokrasi talep ettiğinde de değerleri gereği o demokrasinin yanında yer aldıklarını ifade eden Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bugün bizi eleştirenler, normal şartlarda 12 Eylül rejimine karşı çıkan çevreler. Sayın Kılıçdaroğlu ile de bunları samimi şekilde konuştuk. Sorsanız bazı sosyal demokrat, sol kesimlere, sen 12 Eylül rejimini benimser misin? Hayır. Peki 12 Eylül rejiminden çok daha ağır şartlarla halkına zulmeden Beşar Esad'ı nasıl savunuyorsun? Aynı solcu kesim bakıyorsun Beşar Esad'ı savunuyor. Peki sen 27 Mayıs darbesini, 12 Eylül darbesini benimser misin diye o darbe dönemlerinde mağdur olmuş siyasi partilere soruyoruz. 'Hayır, benimsemeyiz'. Peki Sisi darbesini nasıl benimsiyorsun? Nasıl sessiz kalmamızı bekliyorsun? Bugün siyasi rasyonalite adına, çıkarcılık adına sessiz kalırsın. Cezayir'de 1950'li yıllarda Fransız işgaline karşı şanlı Cezayir direnişinde ses çıkarmamamız sebebiyle sonraki 1980'li yıllarda Özal'ın özür dilemesi gibi birileri de gider, inşallah bir gün Mısır'a demokrasi geldiğinde oraya gidip özür dilemek zorunda kalır. Dolayısıyla biz bu konuda değerlerimizden taviz vermeden, insan onurundan ve zalimlerle işbirliği yapmama ilkesinden taviz vermeden herkesle konuşur, herkesle görüşür, her adımı atar, yeni şartlar doğduğunda da politikalarımızı gözden geçirmekten kaçınmayız. Her şartın kendisi yeni politika gerektirir ama şu ana kadar benimsediğimiz, kararlılıkla sürdürdüğümüz ilkeleri bundan sonra da benimsemeye, sürdürmeye kararlıyız."

DAEŞ terör örgütü

Davutoğlu, "Bütün operasyonlara, olup bitene, bu örgütün Türkiye'nin de canını yakmasına rağmen hala gerek Sayın Cumhurbaşkanıyla ilgili gerek sizle gerek toplamda AK Parti hükümetiyle ilgili 'DEAŞ'ı besleyen, büyüten ya da arkasında olan güç' olarak anılıyoruz Batı kamuoyunda. Bu algıyı değiştirmekle ilgili bir şey var mı önümüzde?" sorusu üzerine bu algının art niyetli olduğunu söyledi.

Bu algının bilinçli oluşturulduğunu, bunun arkasındakileri çok yakından bildiklerini vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Sayın Cumhurbaşkanımıza Davos'tan beri öfke duyan çevreler, bana takip ettiğimiz dış politika sebebiyle Filistin'e Mavi Marmara'dan sonra Birleşmiş Milletler'de yaptığım konuşma dolayısıyla öfke duyan çevrelerden başlayarak çok geniş bir yelpaze Türkiye’nin artan gücünün, etkisinin bir çınar, şemsiye gibi birçok mazlum milletleri koruma altına almasından rahatsız olan çevreler, Sayın Cumhurbaşkanımızı da AK Parti'yi de beni de suçlu sandalyesine oturtmaya çalışıyorlar. Başka bir şey bulamadıkları için de isnat edemedikleri için de DEAŞ ile işbirliği gibi bir yalanın, iftiranın, hakaretin arkasına sığınıyorlar. Bakın hakaret diyorum, sadece yalan ve iftira değil."

"DEAŞ ile hiçbir dönemde hiçbir temasımız, işbirliğimiz söz konusu değildir"

Terör örgütü DAEŞ'in bütün liderlerinin Irak'tan ve Suriye hapishanelerinden çıktığını ifade eden Davutoğlu, "Bizim DEAŞ ile hiçbir dönemde hiçbir şekilde temasımız ya da işbirliğimiz söz konusu değildir. Aksine terör örgütü olarak ilk biz ilan ettik, 2013 Ekim'inde. 2014 Ocağında ilk ciddi darbeyi biz vurduk bir konvoya. Sonrasında da her türlü tedbiri aldık" dedi.

Birilerinin bu iftira üzerinden Türkiye'yi ve kendilerini suçlamaya çalıştığını dile getiren Başbakan Davutoğlu, "Aynı çevreler DEAŞ'ın yayın organlarına baksınlar. Burada güvenlik toplantısı yapıldığında DEAŞ'ın bir yayın organını getirdiler. Onlara göre Sayın Cumhurbaşkanımız da ben de mürtedim ve -haşa, Allah muhafaza- bizim temsil ettiğimiz İslam en büyük tehlike. Biz en büyük tehlikeyiz. Niye, çünkü bizim temsil ettiğimiz İslam'ın olduğu yerde onlar barınamazlar ama Beşar Esad gibi bir zalimin olduğu yerde barınabilirler. Çünkü o zaman insanları kandırırlar. İslam'ın bütün o merhamet yönünü mültecilere yaptığımız yardımlarla, İslam'ın onur ve vakar yönünü, çok kültürlü yönünü Türkiye'de gayrimüslim vatandaşlarımızla ilgili attığımız olağanüstü adımlarla, İslam'ın izzet yönünü, selam ve barış yönünü temsil eden biziz" diye konuştu.

DAEŞ'in, benzeri terör yapılarının, benzeri yanlış İslam anlayışlarına dayanan akımların yukarıda sözünü ettiği nedenlerle kendilerinden nefret ettiğini vurgulayan Davutoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

 "Onlar için biz en büyük tehdidiz. Bütün bu tablo açıkken hala alçakça iftirada bulunuyorlar. İki polisimizi şehit ediyorlar. Avrupa'da gidip, dün bir arkadaşımız Paris'ten geldi bir toplantıdan onu söyledi, 'Bunlar DEAŞ ile işbirliği yapıyorlar' diyorlar. Bunlar genç polisler, herhangi bir istihbari görevleri yok. Ceylanpınar'da halka hizmet için görev yürüten polisler. Bu alçaklığı yapıyorlar, dışarıda bu suçlamayı yapıyorlar ki iki masum insanın yatakta öldürülmesine meşruiyet zemini kazandırsınlar. Ama herkes olanları görüyor. Milletimiz de bu konuda huzur içinde ve güven içinde olsun bu terör odaklarının saldırılarına karşı ister DEAŞ olsun, ister PKK, ister DHKP-C hepsiyle baş edecek gücümüz, inancımız ve milletimizin bize duyduğu o derin güvene olan itimadımız var."

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Şundan emin olsun bütün vatandaşlarımız, özellikle de Kürt kökenli vatandaşlarımız; bu operasyonlar, hiçbir şekilde barış içinde, huzur içinde onurlu bir hayat sürmek isteyen, siyasi düşüncesi ne olursa olsun, hiçbir vatandaş kesimine karşı değildir. Aksine Doğu ve Güneydoğu'da terör örgütünün baskıları altında kalan bütün vatandaşlarımızın bir hukuk devleti kuralları içinde özgürce yaşaması için bunları yapıyoruz" dedi.

Irak'ın kuzeyinden gelen Kürt gazetecilere hitap ettiğini belirten Davutoğlu, "terör örgütü PKK'ya yönelik operasyonların hiçbir şekilde Irak'a, Kuzey Irak'a, Kürtlere dönük olmadığını" anlattığını belirtti.

Başbakan Davutoğlu, iki akımın bulunduğunu, birinin tek tipleştirici totaliter, diktatoryal davranışlar sergileyen rejimler ve terör örgütleri, diğerinin ise toplum karşısında bütün çeşitlilikleri kültürel zenginlik olarak görüp barışçıl bir şekilde demokratik ortamda bir arada yaşamaya çalışanlardan müteşekkil siyasal akım olduğunu anlattı.

Davutoğlu, "Türklerle Kürtler karşı karşıya değil, demokratik Türkler ile demokratik Kürtler, barışçıl Türklerle, barışçıl Kürtler, Araplar bir arada, faşizan rejimlere ve insanları intihar bombacılarıyla sivilleri halkı baskı altında tutan DEAŞ veya PKK adlı terör örgütleri karşısında, birbirlerine esas iki fark burada. Şimdi Türkiye demokratik bir ülke, biz 12 Eylül'ün bütün kalıntılarını bütün faşizan ret ve asimilasyon politikalarını yerle bir ettik, AK Parti olarak. Biz bunları yaparken PKK'nın oluşturduğu tehdit dolayısıyla yapmadık, inandığımız için yaptık" diye konuştu.

Olağanüstü hali kaldırırken, yaylaları, mezraları açarken bunları inandıkları için yaptıklarını dile getiren Davutoğlu, "Herkesin ana dilinde istediği gibi yayın yapma hakkı, bütün bu demokratikleşme çabaları, sadece Kürt vatandaşımıza dönük değil, Alevi vatandaşımıza, gayrimüslim vatandaşımıza, değişik kimlikleri taşıyan bütün vatandaşlarımızın aynı hakkına şu anda da saygı gösteriyoruz. Çözüm Süreci, bununla da ilgili, tarihi birliktelikle vatandaşlık ortak kimliğinin bir araya gelmesi" dedi.

Birçok demokratik hakların elde edilmesini sağlarken, PKK terör örgütünün Kürt vatandaşları "Sizlerin diliniz, kültürünüz yok sayıldı" diyerek silahlı mücadeleye çağırdığını belirten Ahmet Davutoğlu, "Bütün bu haklar sağlandıktan sonra dahi bu sefer kendi diktasını Kürt vatandaşlarımız üzerinde sürdürebilmek için öncelikle, aynı silahlı terörist eylemlere devam etti. Kendisi gibi düşünmeyen Kürtleri de aynı şekilde baskı altına aldı" şeklinde konuştu.

"O çocuklar niye atıldı, çünkü onlar gibi düşünmüyorlardı"

"6-7 Ekim olaylarında üçüncü-dördüncü kattan atılan gencecik çocukların bedenleri unutulmadı" diyen Başbakan Davutoğlu, "O çocuklar niye atıldı, çünkü onlar gibi düşünmüyorlardı. Kürttüler, Müslümandılar ama PKK gibi düşünmüyorlardı. Niye bazı işadamları haraç vermiyorsa bu terör odaklarına, niye bulundukları şehirlerden sürülüyorlar? Niye bir göçe zorlama var, hani 90'lı yıllarda 12 Eylül döneminde 12 Eylül rejiminin, halkı göçe zorlamasından şikayet edenler, şimdi kendileri zorla göç ettirmeye, demografik değişikliği zorlamaya çalışıyorlar. Bunlara izin vermeyiz" ifadelerini kullandı. 

Terör örgütlerine yönelik operasyonlara dikkat çeken Davutoğlu, "Şundan emin olsun bütün vatandaşlarımız, özellikle de Kürt kökenli vatandaşlarımız. Bu operasyonlar hiçbir şekilde barış içinde, huzur içinde onurlu bir hayat sürmek isteyen, siyasi düşüncesi ne olursa olsun, hiçbir vatandaş kesimine karşı değildir. Aksine Doğu ve Güneydoğu'da terör örgütünün baskıları altında kalan bütün vatandaşlarımızın bir hukuk devleti kuralları içinde özgürce yaşaması için bunları yapıyoruz" dedi. 

Operasyonların bir kimlik dikte edilmek için, asimilasyon için yapılmadığını vurgulayan Davutoğlu, "Sabırla bekledik, ama bir devlet... Bakınız diyor ki, 'Kendi valimizi, kaymakamımızı atayacağız'. Bir dakika, sen neredesin, şimdi buna biz rıza gösterir miyiz? Türkiye Suriye mi? Türkiye Irak mı? O ilde yaşayan vatandaşlarımız bu ülkenin en asli unsurları. Bir Şırnaklının Şırnak'taki hakkı kadar Konya'da hakkı vardır, Edirne'de de hakkı vardır. Ama bir Konyalının da bir Edirnelinin de Şırnak'ın her bir santimetre karesinde hakkı var" diye konuştu.

"Yavaş yavaş bazı seslerin çıktığını görüyoruz"

Terör isteyenlerin, silahlı grupların Türkiye'de olmasını savunmaya devam edebileceklerini belirten Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Ama barış isteyenler dönecek bu gruplara diyecekler ki, 'Yeter artık, bizi istismar ettiğiniz yeter, bırakın burada Türk-Kürt, Sünni-Alevi hepimiz kardeşçe yaşayalım. Biz halkımızın oylarını aldık, 80 milletvekiliyle parlamentodayız, biz savunuruz artık bir yanlış varsa, silahla hiçbir şey savunulmaz, ensesinden 2 polisimizi uyurken şehit etmekle bir yere varılmaz' diyebilmeli, ses çıkarması lazım. Şimdilerde biraz, yavaş yavaş bazı seslerin çıktığını görüyoruz, ama hala ikircikli."

Demokrasinin fazlasının, özgürlüğün fazlasının olmayacağını, eksiğinin olacağını dile getiren Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Yani şu kadar 'Özgürlük eksik oldu' diyebilirsiniz de. İnsan onurudur özgürlük. Özgür irade kullanamayan insan, insani vasıflarını kaybetmeye başlar. Allah bizi eşrefi mahlukat olarak yarattığında kendi irademizi de kullanabileceğimizi bize öğretti. O anlamda ben özgürlüklerden bir zarar geldiğine inanmam. Demokrasiden zarar geldiğine inanmam, ama şundan zarar gelir, eğer özgürlük adına güvenlik ihmal edilirse, kamu düzeni ihmal edilirse işte o zaman zarar gelir. Eğer birileri özgürlüğü istismar ederek, terörü de özgürlük, baskı havasına sokarlarsa o zaman zarar gelir."

Gösteri, miting, siyasi faaliyet yapmanın hepsinin serbest olduğunu vurgulayan Davutoğlu, "Benim ne kadar hakkım varsa, miting yapma, gösteri yapma konusunda, bana en muhalif olan kişinin de aynı ölçüde hakkı vardır ve ben başbakan olarak o muhalifimin hakkını korumakla mesulüm" dedi.

"Yüzünü kapatarak gösteri yapma hakkı yok, çizgi burada"

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Nasıl benim yüzümü kapatarak, kimliğimi gizleyerek, birilerine zarar verme hakkım yoksa onların da yüzünü kapatarak gösteri yapma hakkı yok, çizgi burada. Benim silahla etrafta şov yapma hakkım yoksa onların da yok. Burada işte özgürlüğün sınırlarına girilir. Özgürlüğün fazlası, ya da demokrasinin fazlası değil, demokrasinin ve özgürlüğün hangi şartlarda nasıl hayata geçirildiği önem taşıyor. Bunun da teminatı, kriteri hukuk devletidir" diye konuştu. 

Hukuka saygı gösterilmesi gerektiğini belirten Davutoğlu, "Siz, bir siyasi, bir milletvekili, 'Silahlanın' diye bir çağrıda bulunamaz, bu özgürlük değil; twitten 'ayaklanma' çağrısı yapamaz, bu özgürlük değil. O zaman o twit iletişimi başkalarının can güvenliğini yok ettiği için ona sınırlama getirilir. Bu da sosyal medyaya karşı çıkmak değildir. Ama hukuk devleti kuralları içinde herkes bu haklarını kullanır" dedi. 

"Vergiyi herkes devlete verir, kimse haraç kesemez, kimse racon kesemez" mesajını ileten Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Devletin olduğu yerde ancak ve ancak o devlet kuralları içinde hareket edilir. Türkiye bir kaos ülkesi, kuralların olmadığı bir mekan değil, kurallar olduğu için bugün parlamentoya bu konuda farklı görüşlere sahip yüzde 95'i temsil eden herkes parlamentoya geldi. Dolayısıyla bizim Çözüm Süreci'nden muradımız olan demokratikleşme, özgürlüklerin yaygınlaşması aynı kararlılıkla sürdürülecek. Ama Çözüm Süreci'ni istismar ederek kim kamu düzenini bozmaya kalkarsa bilsin ki kamu düzeni olmayan yerde özgürlükler de olmaz. Kamu düzenini de korumaya kararlıyız."

Mısır ve dış politika

Türkiye'nin Mısır ve Suriye'ye yönelik dış politikasını gözden geçirmeye çağıranların bulunduğunun hatırlatılması üzerine Davutoğlu, tarih dinamik akıyorsa hiçbir şeyin statik olmayacağını vurgulayarak, "Yani 'Benim pozisyonum statik olarak şudur' denmez. Dinamik akan tarihin şartlarına hep uyum göstermek rasyonel dış politikanın gereğidir" dedi.

Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Burada kurulması gereken denge şurada: Bu rasyonaliteyle sizin değerleriniz arasındaki ilişki, hangisini öngöreceksiniz? Bir zalim kendi halkını katlediyorsa, muktedir bile olsa o zalim, -Suriye'yi kastediyorum ki muktedir değil- bulunduğu yerde ona karşı ses çıkarmamak, senin çıkarına diye, o değerden feragat edecek misin? Soru burada. Hangi değerler üzerinde dış politika yapılır? Dış politika sadece çıkar alanı mıdır? Yoksa değer alanı mıdır? Eğer biz dış politikayı sadece çıkar alanı görürsek, Makyavelist bir anlayışla değerlerimizden yavaş yavaş taviz veririz, bir müddet sonra siyasetimizin dayandığı hiçbir ahlaki zemin kalmaz. Ama maceracı bir şekilde ulusal çıkarları gözardı eden bir idealizme yönelinirse bu sefer de tabiri caizse Don Kişot'luk tanımına gelinir."

Eğer bir ülkede bütün insani değerler ayaklar altına alınmamışsa, o ülkenin hangi rejimle idare edildiğine hiç karışmadıklarını belirten Ahmet Davutoğlu, "Beşar Esad kendi halkını katletmeye başladıktan sonra en önemli değerlerimiz havadan bombalandığı, varil bombaları, kitle imha silahları, Halep bu hale geldiğinde, hala çıkar öncelikli dediğinizde, kimliğinizi kaybedersiniz. Aynı şey Mısır için de geçerli. Mübarek, demokratik yolla seçilmiş bir lider değildi ama demokratik yolla seçilmiş birini de yerinden etmedi, yani siyasi hayatı boyunca böyle bir demokrasi olmadığı için. Dolayısıyla Mübarek döneminde bizim Mısır ile ilişkilerimizi gayet iyi sürdürdük, onun yönetim biçimini beğenmememize rağmen" dedi.

"Arap baharı.."

Arap Baharı başlayıp, halklar demokrasi talep ettiğinde de değerleri gereği o demokrasinin yanında yer aldıklarını ifade eden Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bugün bizi eleştirenler, normal şartlarda 12 Eylül rejimine karşı çıkan çevreler. Sayın Kılıçdaroğlu ile de bunları samimi şekilde konuştuk. Sorsanız bazı sosyal demokrat, sol kesimlere, sen 12 Eylül rejimini benimser misin? Hayır. Peki 12 Eylül rejiminden çok daha ağır şartlarla halkına zulmeden Beşar Esad'ı nasıl savunuyorsun? Aynı solcu kesim bakıyorsun Beşar Esad'ı savunuyor. Peki sen 27 Mayıs darbesini, 12 Eylül darbesini benimser misin diye o darbe dönemlerinde mağdur olmuş siyasi partilere soruyoruz. 'Hayır, benimsemeyiz'. Peki Sisi darbesini nasıl benimsiyorsun? Nasıl sessiz kalmamızı bekliyorsun? Bugün siyasi rasyonalite adına, çıkarcılık adına sessiz kalırsın. Cezayir'de 1950'li yıllarda Fransız işgaline karşı şanlı Cezayir direnişinde ses çıkarmamamız sebebiyle sonraki 1980'li yıllarda Özal'ın özür dilemesi gibi birileri de gider, inşallah bir gün Mısır'a demokrasi geldiğinde oraya gidip özür dilemek zorunda kalır. Dolayısıyla biz bu konuda değerlerimizden taviz vermeden, insan onurundan ve zalimlerle işbirliği yapmama ilkesinden taviz vermeden herkesle konuşur, herkesle görüşür, her adımı atar, yeni şartlar doğduğunda da politikalarımızı gözden geçirmekten kaçınmayız. Her şartın kendisi yeni politika gerektirir ama şu ana kadar benimsediğimiz, kararlılıkla sürdürdüğümüz ilkeleri bundan sonra da benimsemeye, sürdürmeye kararlıyız."

DAEŞ terör örgütü

Davutoğlu, "Bütün operasyonlara, olup bitene, bu örgütün Türkiye'nin de canını yakmasına rağmen hala gerek Sayın Cumhurbaşkanıyla ilgili gerek sizle gerek toplamda AK Parti hükümetiyle ilgili 'DEAŞ'ı besleyen, büyüten ya da arkasında olan güç' olarak anılıyoruz Batı kamuoyunda. Bu algıyı değiştirmekle ilgili bir şey var mı önümüzde?" sorusu üzerine bu algının art niyetli olduğunu söyledi.

Bu algının bilinçli oluşturulduğunu, bunun arkasındakileri çok yakından bildiklerini vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Sayın Cumhurbaşkanımıza Davos'tan beri öfke duyan çevreler, bana takip ettiğimiz dış politika sebebiyle Filistin'e Mavi Marmara'dan sonra Birleşmiş Milletler'de yaptığım konuşma dolayısıyla öfke duyan çevrelerden başlayarak çok geniş bir yelpaze Türkiye’nin artan gücünün, etkisinin bir çınar, şemsiye gibi birçok mazlum milletleri koruma altına almasından rahatsız olan çevreler, Sayın Cumhurbaşkanımızı da AK Parti'yi de beni de suçlu sandalyesine oturtmaya çalışıyorlar. Başka bir şey bulamadıkları için de isnat edemedikleri için de DEAŞ ile işbirliği gibi bir yalanın, iftiranın, hakaretin arkasına sığınıyorlar. Bakın hakaret diyorum, sadece yalan ve iftira değil."

"DEAŞ ile hiçbir dönemde hiçbir temasımız, işbirliğimiz söz konusu değildir"

Terör örgütü DAEŞ'in bütün liderlerinin Irak'tan ve Suriye hapishanelerinden çıktığını ifade eden Davutoğlu, "Bizim DEAŞ ile hiçbir dönemde hiçbir şekilde temasımız ya da işbirliğimiz söz konusu değildir. Aksine terör örgütü olarak ilk biz ilan ettik, 2013 Ekim'inde. 2014 Ocağında ilk ciddi darbeyi biz vurduk bir konvoya. Sonrasında da her türlü tedbiri aldık" dedi.

Birilerinin bu iftira üzerinden Türkiye'yi ve kendilerini suçlamaya çalıştığını dile getiren Başbakan Davutoğlu, "Aynı çevreler DEAŞ'ın yayın organlarına baksınlar. Burada güvenlik toplantısı yapıldığında DEAŞ'ın bir yayın organını getirdiler. Onlara göre Sayın Cumhurbaşkanımız da ben de mürtedim ve -haşa, Allah muhafaza- bizim temsil ettiğimiz İslam en büyük tehlike. Biz en büyük tehlikeyiz. Niye, çünkü bizim temsil ettiğimiz İslam'ın olduğu yerde onlar barınamazlar ama Beşar Esad gibi bir zalimin olduğu yerde barınabilirler. Çünkü o zaman insanları kandırırlar. İslam'ın bütün o merhamet yönünü mültecilere yaptığımız yardımlarla, İslam'ın onur ve vakar yönünü, çok kültürlü yönünü Türkiye'de gayrimüslim vatandaşlarımızla ilgili attığımız olağanüstü adımlarla, İslam'ın izzet yönünü, selam ve barış yönünü temsil eden biziz" diye konuştu.

DAEŞ'in, benzeri terör yapılarının, benzeri yanlış İslam anlayışlarına dayanan akımların yukarıda sözünü ettiği nedenlerle kendilerinden nefret ettiğini vurgulayan Davutoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

 "Onlar için biz en büyük tehdidiz. Bütün bu tablo açıkken hala alçakça iftirada bulunuyorlar. İki polisimizi şehit ediyorlar. Avrupa'da gidip, dün bir arkadaşımız Paris'ten geldi bir toplantıdan onu söyledi, 'Bunlar DEAŞ ile işbirliği yapıyorlar' diyorlar. Bunlar genç polisler, herhangi bir istihbari görevleri yok. Ceylanpınar'da halka hizmet için görev yürüten polisler. Bu alçaklığı yapıyorlar, dışarıda bu suçlamayı yapıyorlar ki iki masum insanın yatakta öldürülmesine meşruiyet zemini kazandırsınlar. Ama herkes olanları görüyor. Milletimiz de bu konuda huzur içinde ve güven içinde olsun bu terör odaklarının saldırılarına karşı ister DEAŞ olsun, ister PKK, ister DHKP-C hepsiyle baş edecek gücümüz, inancımız ve milletimizin bize duyduğu o derin güvene olan itimadımız var."

 

 

 

Kaynak:akparti.org.tr

Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2
Sağ 300x250 Reklam
YAZARLAR