Üst Header Banner Reklam
Rakibiz Ama Hasım, Düşman Değiliz
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Diğer parti genel başkanlarına da sesleniyorum, bizler hasım değiliz, düşman değiliz, evet rakibiz, evet halkımızın oyunu almak için rekabet ediyoruz ama hasım değiliz, düşman değiliz. Bırakın bu çatışmacı dili" dedi.
28.08.2015 23:54:54
Bu haber 775 kez okundu
Rakibiz Ama Hasım, Düşman Değiliz

 Rakibiz ama hasım, düşman değiliz

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Diğer parti genel başkanlarına da sesleniyorum, bizler hasım değiliz, düşman değiliz, evet rakibiz, evet halkımızın oyunu almak için rekabet ediyoruz ama hasım değiliz, düşman değiliz. Bırakın bu çatışmacı dili" dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, parti genel merkezinde düzenlenen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda konuştu.

HDP'nin 7 Haziran'dan bu yana takip ettiği siyasetin terörün, kibrin, şımarıklığın, hukuk tanımazlığın çok çarpıcı bir örneği olduğunu ifade eden Davutoğlu, "7 Haziran'a gelen kampanya esnasında Türkiyelileşmekten bahsedenler, demokrasi ve barış için yola çıktıklarını iddia edenler, cici ve şirin görüntü verenler, 7 Haziran'dan sonra bir anda kimlik değiştirdiler, bir anda psikoloji değiştirdiler ve silahlanmaktan, ayaklanmadan, teröre yaslanmaktan bahsetmeye başladılar. Sabrımızı çok test ettiler" diye konuştu.

Türkiye'nin terör belasıyla yeni karşılaşmadığını belirten Davutoğlu, çarpıcı birkaç örnek vermek istediğini söyledi. Terör örgütünün uzun bir aradan, 1999'dan sonra 1 Haziran 2004'te silahlı saldırılarına başladığını hatırlatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yani AK Parti hükümete gelmiş, etrafı toparlamış. Kıbrıs müzakerelerini yapmışız, dünyada itibarımız artmış. Avrupa Birliği'nde müzakereleri başlatmanın eşiğine gelmişiz, birileri PKK'nın kulağına bir şey fısıldadı içeriden ve dışarıdan, biz bunu biliyoruz, 'Bu AK Parti'yi durdurmak lazım, en iyi maşa sensin.' Harekete geçtiler, saldırılara başladılar. Çünkü gördüler ki maya tutmuştu. AK Parti, Türkiye'yi derleyip toparlıyordu. 2002-2003'ten sonra 2004'te başladılar. Daha çarpıcısı 2007'de e-muhtıra ve arkasından yaşadığımız demokrasi depremleri karşısında AK Parti'nin sütunları dimdik sağlam durup da büyük bir oy ile yüzde 47'ye yaklaşan oyla 2007 seçimlerini kazandıktan sonra ülkede yeni bir hava oluşmuş, yeni bir anayasa yazımı başlamışken ve demokratikleşme ileri bir aşamaya gitmekteyken ve biz halkın seçeceği bir cumhurbaşkanının önünü açacak referanduma yürürken, aynı gün 21 Ekim 2007'de genel seçimlerden hemen sonra ve yeni anayasa çalışmaları esnasında Dağlıca saldırısını yapıp terörü tırmandırdılar."

Davutoğlu, 2011 seçimlerinden sonra yeni anayasa çağrısıyla AK Parti iş başına gelmişken, terör örgütünün 14 Temmuz 2011'de Silvan saldırısıyla tekrar harekete geçtiğini hatırlatarak, "Yani şartlandırılmış bir piyondan bahsediyoruz. Ne zaman Türkiye bir seçimden çıkıp, önünü görmeye başlamışsa birileri o piyona diyor ki 'Git, karıştır ortalığı.' Tesadüf değil, hiçbir şekilde tesadüf değil. O piyon çıkıyor sahneye ve karıştırmaya başlıyor ortalığı" dedi.

"Daha da ümitlendiler"

7 Haziran seçimlerinden sonra da aynı şeyin olduğunu ifade eden Davutoğlu, "7 Haziran seçimlerinden sonra daha da ümitlendiler. Bu sefer, AK Parti tek başına iktidar değildi. Ülkede bir hükümet boşluğu olacağını varsaydılar" diye konuştu.

Terör örgütünün bu dönemdeki saldırılarını hatırlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Piyon ile birileri Türkiye'de şah çekmeye çalıştı tabiri caizse. Biz de onun karşısında hak ettiği cevabı vermek üzere karşı bir hamleyle şah çektik. Yani şunu dedik, 'sakın ola ki Türkiye'de bir zaaf durumu var diye birtakım hesaplar içine girme.' 22 Temmuz'dan sonra 23 Temmuz gecesi Türk Silahlı Kuvvetleri, hem Suriye'de DEAŞ'a karşı hem Kuzey Irak'ta PKK'ya karşı hem de bütün şehirlerde DEAŞ'a, DHKP-C'ye ve PKK'ya karşı harekete geçti. Arkadaşlar, bu güvenlik ve huzur operasyonu kesinlikle ülkemizin ve vatandaşlarımızın bir kesimine yönelik değildir. Türkiye'yi ve huzurumuzu tehdit eden herkese yönelik olarak bu hamleyi başlattık. Bu bir zaruretti, geçmiş dönemlerden de ders alarak her seçim sonrası harekete geçen bu piyonları satranç tahtasının dışına itmek şarttır. Bu konuda da hiç kimsenin tereddüdü olmasın. Bütün Marksist, Lenininst geçmişiyle emperyalizme karşı savaştan bahseden HDP, bu sefer Türkiye'nin huzurunu bozmak için harekete geçmeleri sonrasında başlayan operasyonlarla birlikte büyük güçlerden destek, medet ummaya kalkıştılar. Çünkü Suriye üzerinden meşruiyet kazandıklarını zannettiler. Sırtlarını birtakım odaklara dayayıp, Türkiye'nin üzerinde bir oyuna kalkışanlar, o oyunu kuranlarla birlikte tarihin mezarlığına gömülecektir."

"Bütünleştirme, birleştirme siyaseti"

Son yüz yıldır Cumhuriyet tarihi boyunca iki farklı siyaset anlayışıyla karşı karşıya olunduğunu belirten Davutoğlu, bir 12 Eylül'deki gibi tek tipleştirenler, terör örgütü gibi ayrıştıranlar, bir de birleştirenler, kuşatanlar ve bütünleştirenler olduğunu söyledi. Davutolu, AK Parti'nin bütünleştirme, birleştirme siyaseti yaptığını vurguladı.

Bütün tehditlere karşı her zaman birlik, meşruiyet siyasetinin, uzlaşma kültürünün ve Anayasal çizginin temsilcisi olduklarını dile getiren Davutoğlu, "Ayaklanma çağrılarına karşı 'kamu düzeni' diyoruz. Çatışma ve şehit cenazelerine karşı 'kardeşlik ve barış' diyoruz. Bloklara karşı 'demokratik kültür ve rekabet' diyoruz. Şimdi işte buradan tekrar kongremize ve seçimlere giderken hep beraber, hep birlikte yeni bir siyasi çağrının sözcüsü olmak durumundayız" dedi.

Davutoğlu, 7 Haziran'dan sonra ortaya çıkan tablo karşısında, AK Parti'ye tekrar ayağa kalkma çağrısında bulunarak, gençlik kollarından da ülkedeki gençleri barış ve kardeşlik için ayağa kaldırmalarını istedi.

AK Parti Gençlik Kolları'nın Dicle ve Fırat çocuklarını, Sakarya kenarında dolaşan çocuklarla kardeş kılmak için şu andan itibaren seferberlik ilan etmesi gerektiğini dile getiren Davutoğlu, "Madem ki birileri bizi bölmek, madem ki birileri bizi ayrıştırmak, madem ki birileri şu gençlerle şu gençleri karşı karşıya getirmek istiyor, gençlik kollarımızın birinci ve öncelikli görevi onların karşısında Malazgirt'te buluşan Anadolu, Mezopotamya, Kafkas, Orta Asya çocuklarını, 30 Ağustos'ta İzmir'e doğru yürüyen Anadolu, Rumeli, Kafkas, Mezopotamya çocuklarını kardeş kılmaktır" dedi.

Sadece Türkiye'nin belli bir bölgesinden gelenlerin buluştuğu gençlik toplantıları istemediğini belirten Davutoğlu, şunları söyledi:

"Başkalarının toplantılarında sadece Türkler, sadece Kürtler ya da sadece Sünniler ve Aleviler olabilir. Arkadaşlar, bizim gençlik toplantılarımızın hepsinde İstiklal Savaşı'nda kimler omuz omuza vermişse onların torunları hep beraber yan yana olacaktır. Kimler Anadolu'nun kapılarını açarak bir medeniyet çağrısıyla Malazgirt'te omuz omuza vermişse onların çocukları da yeniden omuz omuza verecek. Kimler Kosova'da yeni bir Rumeli inşa etmek için ayağa kalkmışsa onların çocukları beraber olacak. Ne mutlu birleştirenlere, ne mutlu birlik için, kardeşlik için yürüyen gençlere."

AK Parti döneminde yetişen gençliğin "özgürlük gençliği" olduğunu dile getiren Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Buradan bütün gençlerimize seslenmek istiyorum, özgürlüklerinizi kimse kısıtlayamaz. Özgürlüğün insanlık onuru olduğu bilinciyle sizlerin hep beraber tam bağımsız ve tam özgür bir ülkenin çocukları olması için gece gündüz çalışacağız. Ama bizi ayrıştıranlara, bizi bölenlere karşı da şehit cenazelerinde şu grup gencin, Doğu'da ve Güneydoğu'da şu grup gencin olduğu bir tabloya karşı doğulu ve batılı, şehit cenazelerinde de bir arada olacak, doğulu ve batılı teröre karşı mücadelede de bir arada olacak. Dün burada Siirtli bir kardeşimiz, 2 milyonuncu AK Parti İletişim Merkezi (AKİM) müracaatçısının seslenişi, hepimizin yüreğine işlemiştir. Ne güzel ses verdi kardeşlik, birlik adına. Bizim bu birlik çağrısını bütün dünyaya yaymamız, ülkemizden hareket ederek bütün gençlere yaymamız hepimizin üzerine bir vecibedir."

"Şehir kültürü medeniyetin en önemli mayasıdır"

Başbakan Davutoğlu, kadın kollarının Türkiye'nin her yerine ana yüreği muhabbetini nakşetmekle sorumluluğunu taşıdığını belirterek, kadınların seçime girerken en büyük güç kaynağı, kardeşlik tohumunun bekçisi ve neslin yetiştiricisi olduğunu dile getirdi.

Belediye başkanı ve meclis üyelerine seslenen Davutoğlu, şehir kültürünün medeniyetin en önemli mayası olduğunu söyledi. Davutoğlu, şehirlerde yaşayanlar arasında ayrım yapmak isteyenlerin çıkabileceği uyarısında bulunarak, AK Parti'ye o veren veya vermeyen herkesi ziyaret edeceklerini ve hizmet götüreceklerini ifade etti.

 Belediye başkanlarının tüm şehit cenazelerinde bulunacağını dile getiren Davutoğlu, "Hiçbir ayrım gözetmeden hepiniz çocukları dağa kaldırılan annelerin yanında olacaksınız ve hep beraber şehirlerimizin kardeşliği üzerinden ülkemizin kardeşliğine bir yeni meşale yakacağız" dedi.

Başbakan Davutoğlu, AK Parti Genel Merkezi'ndeki, Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısında yaptığı konuşmada, seçimden sonra CHP'nin yüzde 60'lık bir blok siyaseti kurmayı amaçladığını söyledi. CHP'nin "Blok siyaset takip edeceğim" dediğini aktaran Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Ama daha önündeki tabloyu bile okumaktan aciz olanlar, ülkeyi yönetebilir mi? Beklediler ki biz paniğe kapılacağız. Beklediler ki TBMM Başkanlığı seçimi dolayısıyla telaşa kapılıp, 'Karşımızda bir blok var' diyerek, ürkeceğiz, korkacağız, geri adım atacağız. Yahu, biz ne bloklar gördük? Üç partinin bloku değil, yedi düvelin blokuna direnmişiz biz. Davos'ta gür sesle Sayın Başbakanımız ayağa kalktığında ne bloklar gördük biz. Mavi Marmara'da nice blokların karşısında hakkı, BM Genel Kurulunda gür sesle haykıran bizdik. Bize, bağrında koca bir yürek barındıranlara hiçbir yürek dayanmaz. Ne oldu? Blokları iki haftada çöktü. Bu beton kalıp blok ya, en ufak depreme dayanamadı. Muhabbet bloku olsaydı çağları aşar gelirdi, çağları."

CHP'nin daha sonra hatasını fark ettiği belirten Davutoğlu, "Anladı ki uzlaşmaz bir dil 7 Haziran sonrası siyasi tabloda yer bulamayacak. Bizim uzlaşmacı dilimizi benimsemeye ve mukabelede bulunmaya başladı ve istikşafi görüşmeler başlattık. Seviyeli görüşmelerdi. Bence Türk siyasi hayatına katkı yapan görüşmelerdi ve katkı yapacağına da budan sonra inanıyorum" diye konuştu. 

Davutoğlu, koalisyon kurma ortamı olmayınca CHP'nin kısa dönemli reform odaklı seçim hükümetine "Hayır" dediğini hatırlattı. Davutoğlu, görüşmelerden bir hükümet çıkarma imkanı olmadığını ifade ederek, şunları belirtti:

"Son günlerde bakıyoruz ki özellikle Cumhurbaşkanımızın erken seçim kararı alması sonrasında CHP'de blok ruhu tekrar hortladı. Tekrar bizim kabineye yani erken seçim hükümeti olarak, anayasal zorunluluk olarak bana görev tevdi edilmesinden sonra kuracağımız kabineye bakan vermeyeceklerini söylediler. Öylesine bir dille söylediler ki bütün o istikşafi görüşmelerdeki barışçıl, uzlaşmacı dili terk ettikleri kanaatine kapıldık. 'Telefonları kapatırız. Sakın ha bizi aramayın. Hiçbir şekilde konuşmayız. Bunu yapanlar, ahlaksız teklife evet demiş olanlar' dediler. Bir taraftan kendi milletvekillerine baskı yaptılar, bir taraftan bize baskı yapmaya çalıştılar. Halbuki biz, ne kapımızı kapattık ne telefonlarımızı kapattık ne de gönlümüzü kapattık. Bugünkü hükümet yapısına AK Parti'nin iradesiyle ve AK Parti'nin zorlamasıyla, dayatması ile gelinmedi. Bu telefonlarını, kapılarını, gönüllerini kapatanların dayatmasıyla gelindi."

"İstedi ki daha çok şehit cenazesi üzerinden daha fazla siyasi rant elde edilsin"

Davutoğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin en başından belirlediği politikayı değişik söylemlerle sürdürdüğünü dile getirerek, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Terörle mücadele gibi milletin bekasının söz konusu olduğu bir ortamda Türkiye'yi hükümetsiz bırakmak için her türlü çabayı gösterdi. İstedi ki terörle mücadele yürürken Ankara'da da bir siyasi kriz olsun, daha çok şehit cenazesi üzerinden daha fazla siyasi rant elde edilsin. Bu, kendisinin de ait olduğu siyasi harekete yakışmayan bir tavırdı. Kendisi ile son görüşmemizde açık ve net bir şekilde, tekrar söylüyorum ki hiç kimse farklı bir yere çekmesin... Bugün Sayın Türkeş'e saldıranlar, iftira edenler, hakaret edenler, onun devlet adamlığı, ahlakı karşısında onu neredeyse manevi bir lince maruz bırakanlar, Sayın Bahçeli'nin görüşmemizde geri kalan 4 opsiyona, oraya giderken 5 opsiyonumuz var demiştim, 4 opsiyona da birer birer 'Hayır' dediğini unutmasınlar."

Görüşmede, terörle mücadele ile ilgili bilgi verdikten sonra konuşmanın hemen başında Bahçeli'nin kendisine "Bizim 4 şartımız sebebiyle, sizin bunları kabul etmeniz mümkün olmadığı için sizinle koalisyon kurmayız, sizinle seçim hükümeti kurmayız, sizin azınlık hükümetinize destek vermeyiz. Siz, eğer erken seçim için gelirseniz de Meclis'e buna da oy vermeyiz" dediğine işaret eden Davutoğlu, şöyle dedi:

"Peki, ne istiyorsun mübarek? Ne istiyorsun Allah aşkına? Mehmetçik, dağda bayırda, teröre karşı kahramanca mücadele verirken sen Ankara'da 'Hayır, hayır, hayır' diyorsun ve sadece o mücadelenin üzerinden ve bizi de HDP ile bir hükümete zorlayarak bunun üzerinden prim toplamaya çalışıyorsun. Millet, bunu görmez mi? Allah, bunu reva görür mü? Görmedi işte. Kem niyetle yola çıkanların kemali olmaz. Kötü niyetle yola çıkanlardan kemalat olmaz. Biz ise iyi niyetle yolumuza devam ettik."

"Geriye bir tek postacı kalmıştı, başka bir şey kalmadı"

Davutoğlu, "Niye teklifleri mektupla gönderdiler" diye soranlar olduğuna işaret ederek, kendisine başka yol bırakılmadığını vurguladı. "Yüz yüze görüşelim" diye son bir çağrı yaptığını, üç siyasi parti liderinin "Hayır" dediğini aktaran Davutoğlu, şunları söyledi:

"Telefonla görüşelim düşüncesi zihnimde vardı açıkçası. Cumhurbaşkanından görev aldıktan sonra, 'Telefonlarımız kapalı' dediniz. 'Kapılarını çalalım, selam verelim' desek 'Kapılarımız kapalı' dediniz. Geriye bir tek postacı kalmıştı, başka bir şey kalmadı. Bazıları onu da reddetmeye kalktılar da yolu yok, artık bir şekilde ulaşacak. Bir de yazılı evrak olarak ulaştı. Şimdi diyorlar ki 'Sarı zarfla davet olur mu?' Keşke üçümüz otursaydık, 'Nasıl bir hükümet olur, bu terör belası ile nasıl mücadele ederiz, Mehmetçiğe nasıl destek oluruz, kardeşliği nasıl baki kılarız?' diye konuşabilseydik. Şimdi kimse çıkıp, 'Bunu AK Parti, Davutoğlu reddetti' diyebilir mi? Başka yol bırakmadılar. Sarı zarfla da olur davet, gönül çağrısıyla da olur. Siz, gönlünüzü kapatınca sarı zarfla muhatap oldunuz. Başka diyecek bir şey yok."

Davutoğlu, "Niye AK Partili adaylara sarı zarf gönderilmedi?" diyenler olduğunu da belirterek, "AK Partili hiçbir arkadaşıma sarı zarf göndermem çünkü AK Partili kendisine bir davet geldiği zaman bu davet millet içinse devlet içinse 'Hayır' demez, ben onu biliyorum, yerinde durmaz" dedi.

AK Partililerin hesap nedir diye düşünmeyeceğini belirten Davutoğlu, "Kendi dava arkadaşımdan şüphe edercesine ben mektupla gönderir miyim ona? Sadece 'Selamünaleyküm' derim o da 'Ve aleykümselam, başımız üstüne' der, yeter. Eğer bir nöbet değişimi de varsa da AK Parti kadroları şimdiye kadar olduğu gibi verdiğimiz görev neyse 'Ona hazırım' der ve görevi başka bir arkadaşa tevdi eder. Bizde hesap olmaz, bizde kapris, naz olmaz ama bizde Rabbimize niyaz olur. Bir tek o olur" diye konuştu.

"Sayın Sümeyye Erdoğan'a, değerli kardeşimize yaptığı ahlaksızlık da hiç unutulmayacak şekilde zihinlere geçti"

Başbakan Davutoğlu, Tuğrul Türkeş'in tedbirli olarak kesin ihraç istemiyle disipline sevk edilmesine işaret ederek, şu görüşleri dile getirdi:

"Hayır ve ret politikalarını yürüttü Sayın Bahçeli. Şimdi de Sayın Türkeş'i reddediyorlar, etmeye çalışıyorlar, ihraç talebiyle. Allah aşkına, devletin ve milletin çağrısına 'Evet' demiş olan kim olursa olsun, onu kim reddederse etsin, millet reddetmez. Ben, Sayın Türkeş'le dün akşam görüştüğümde kendisine bir kez daha teşekkür ettim, birkaç sebeple. Bir, güçlü şahsiyetiyle bütün bu baskılara direndiği için. İki, bir devlet ve millet görevi düştüğünde herhangi bir şekilde başka bir hesap yapmadığı için ama en önemlisi üç, kendisinin siyasi çizgisi itibariyle yol alması gerektiğinde tek başına yürüme cesareti gösterdiği için. Tekrar huzurunuzda teşekkür ediyorum. Bu, aslında güzel bir örnek teşkil etmiştir. Sayın Türkeş'le geçtiğimiz hafta ayrı partilerde ayrı mücadeleler, belki de karşılıklı fikir mücadelesi, siyaset mücadeleleri veriyorduk. Bugün de MHP'nin anayasal olarak bulunması gereken yapılması gereken bir zorunluluk olarak o kontenjandan teklif edilen bir bakan olarak beraber çalışacağız. Bu da şunu gösteriyor, diğer parti genel başkanlarına da sesleniyorum, bizler hasım değiliz, düşman değiliz, evet rakibiz, evet halkımızın oyunu almak için rekabet ediyoruz ama hasım değiliz, düşman değiliz. Bırakın bu çatışmacı dili, bırakın bu blok iddialarını. Bütün hesapları şuydu, CHP'nin de MHP'nin de. AK Parti, HDP ile bir hükümet kurmak durumunda kalacak ve onlara seçim kampanyası boyunca kullanacakları bir siyasi malzeme olacak."

Bakanların parti kimliğiyle seçim hükümetinde yer almayacağına işaret eden Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Bu hükümete giren herkes, ülkeyi sükunetle ve suhuletle seçime götürmek için giriyor. İşte CHP, MHP, çok kolay yol alabileceğimiz, millete ümit verebileceğimiz bir yoldansa küçük hesapların içine, girdabına girdiler ve şu anda da kendi içlerinde debelenip duruyorlar, suçlayacak adam arıyorlar. Halbuki samimi şekilde milletin huzuruna çıkmış olsalar ve samimi şekilde bizlerle konuşmuş olsalar bugün çok daha seviyeli bir dil çok daha güzel geleceği birlikte inşa edebilirdik. Dün de zikrettim, Türkiye bu gündemdeyken daha sonra bir danışmana atfettiler ama bir CHP milletvekilinin yaptığı siyasi ahlaksızlık, Sayın Sümeyye Erdoğan'a, değerli kardeşimize yaptığı ahlaksızlık da hiç unutulmayacak şekilde zihinlere geçti. Bilsinler ki hangi düşüncede olursa olsun, kimin evladı olursa olsun, bu ülkenin değerli, muhterem bir hanımına yapılan her saldırı karşısında gereken her tepkiyi göstereceğiz ve onların onurunu korumayı siyasi onurumuzun parçası olarak göreceğiz."

Başbakan Davutoğlu, parti genel merkezinde düzenlenen AK Parti Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, 12 Eylül'de yapılacak AK Parti Olağan Kongresi öncesi son genişletilmiş il başkanları toplantısının gerçekleştirildiğini belirterek, hayırlı olsun temennilerinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a öğleden sonra yeni hükümeti takdim edeceğini açıklayan Davutoğlu, "Bir anlamda erken seçime gidiş startının en son adımını da atmış olacağız" diye konuştu.

Bunun için konuşmasında AK Parti'nin siyaset felsefesi üzerinde duracağını belirten Davutoğlu şöyle devam etti:

"AK Parti'nin niçin milletin mayası olduğunu, niçin tarihin öznesi olduğunu ve niçin 7 düvelden, 7 iklimden saldırılara muhatap olduğunu da sizlerle paylaşmaya gayret edeceğim. 24 Ağustos - 30 Ağustos arasındaki tarihleri şöyle bir hatırlayalım, sonra da AK Parti'nin bu tarihlerle alakasını sizlerle paylaşalım. 24 Ağustos Mercidabık Savaşı 1516, 26 Ağustos Malazgirt 1071, 27 Ağustos Kosova Savaşı 1389, 28 Ağustos bugün Belgrad'ın fethi 1521 ve 30 Ağustos Büyük Zafer. Şimdi şöyle bir tarihe ama sadece tarihte kalmak için değil, bugünü anlamak ve geleceğe yürümek için tarihe bakalım."

"Yeni ama kadim kültüre dayalı büyük medeniyetin inşasını amaçladılar"

26 Ağustos 1071 Malazgirt Savaşı'nın herhangi bir savaş olmadığını, iki ordunun karşı karşıya gelmediğini anlatan Davutoğlu, "Büyük bir tarih yürüyüşü başlatan Orta Asya çocukları, Mezopotamya çocukları, Kafkas çocukları, Sultan Alparslan ordusunda buluştular ve Anadolu'nun kapısını açarken hep atıfta bulunduğumuz yeni ama kadim kültüre dayalı büyük bir medeniyetin inşasını amaçladılar" dedi.

Bundan 944 yıl önce, 26 Ağustos'ta Türklerin, Kürtlerin ve Kafkas kavimlerinin köhneleşmiş ve zulme dayalı Bizans'a karşı bir zaferin değil, yeni bir düzenin ayak sesleriyle yürüdüklerine işaret eden Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Onun için Anadolu'nun kardeşliğinin tohumlarını Malazgirt'te attık. Konya bir büyük başşehir olarak bir barış şehri, Hazreti Mevlana'nın şehri olarak aslında Malazgirt'te doğdu. Bursa Ulu Camisi'yle yeni bir devletin büyük mimarisinin ortaya koyduğu bir şehir olarak aslında Malazgirt'te doğdu. Amasya şehzadeler şehri olarak, Manisa sultanlar şehri olarak, bütün güzel Anadolu kentleri Malazgirt'te atılan tohumla yeşerdiler. Kırşehir'de Ahi Evran, Konya'da Hazreti Mevlana, Nevşehir'de Hacı Bektaş-ı Veli, İdris-i Bitlisi, Ahmedi Hani, Fakiye Teyran, Mimar Sinan hep orada atılan tohumla tarih sahnesine çıktılar. O tohumu atanlardan Allah razı olsun. O tohumu Anadolu topraklarına değil, bizim yüreğimize atanlardan Allah razı olsun." 

Başbakan Davutoğlu, o günden bugüne hep, "Bu kavimlerin kardeşliğini savunanlarla, bu kavimlerin düşmanlığı üzerinden kendi hegemonyasını sürdürmek isteyenler şeklinde" iki yol göründüğünü vurguladı.

Anadolu, Orta Asya, Kafkasya, Mezopotamya çocuklarının hep birlikte, el ele 27 Ağustos 1389'da Kosova'ya yürüdüklerini ifade eden Davutoğlu, "Kosova'da herhangi bir savaş değildi. Nasıl Srebrenitsa katliamını yapan Mladiç 'biz burada Türklerden intikam alıyoruz' demişse, Kosova onlar için nasıl sembolse bizim için de semboldür. Kosova'ya birlikte bir savaş için asırlarca Müslümanın, Hristiyanın, Musevinin, Türkün, Bulgarın, Sırpın Arnavutun barış içinde yaşadığı Üsküp doğdu. Saraybosna doğdu, Varna doğdu. Güzel Rumeli şehirleri daha önce hiç tarih sahnesinde büyük şehir olarak kurulmamış olan Balkan coğrafyası, şehir hayatıyla, toleransla, hoşgörüyle, Sarı Saltuk'la, Anadolu erenleriyle, Horasan erenleriyle, Balaban tekkesiyle tanıştı" değerlendirmesinde bulundu.

"Balkanların her nehrinin kenarında hala o kardeşlik türküleri okunuyor"

Balkanların her nehrinin kenarlarında hala o kardeşlik türkülerinin okunduğunu anlatan Davutoğlu, "Yani Anadolu çocukları, Kafkas çocukları, Orta Asya, Mezopotamya'nın çocukları Rumeli'nin çocuklarıyla karşılaştı. Boşnakla ırk olarak farklı olan Türk'ün, Kürt'ün arasındaki bütün farklılıklar bitti" dedi.

"Bizim kadim medeniyetimiz Anadolu'da yeşerdi, Rumeli'de çınara dönüştü" ifadelerini kullanan Davutoğlu, Avrupa'nın görebileceği en güzel şehirlerden biri olan Belgrad'ın inşa edildiğini kaydetti.

Bütün Balkanların şehir kültürüyle Belgrad'ta tanıştığını vurgulayan Başbakan Davutoğlu, "Bugün savaşla, çatışmalarla anılan Balkan coğrafyası, asırlarca kilisenin, havranın, caminin yan yana olduğu, birbirine saygıyla yaşadığı bir düzenin habercisi olduğu kadim bir şehirdi" diye konuştu.

1516'da Mercidabık'ta Anadolu, Kafkas, Mezopotamya çocuklarının, Şam'ın çocuklarıyla ve bir müddet sonra da Ridaniye ile Nil'in çocuklarıyla tanıştığını hatırlatan Davutoğlu, "Büyük bir medeniyeti bu kez o medeniyetin doğduğu Mekke ve Medine'den tevhid inancına dayalı olarak yeni bir Şam, yeni bir Bağdat, yeni bir Kahire için uğraştı. Hiç buluşmamış olan Saraybosna ile Kahire, hiç görüşmemiş olan Balkan kavimleri ile Ortadoğu kavimleri bizim üzerimizden Anadolu'da buluştu. Bunun adı adalet davasıydı. Hani bizim adımız olan 'Adalet' davası" ifadelerini kullandı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu şunları söyledi:

"Horasan erenleri onun için kardeşlik türküsü söyledi, Hazreti Mevlana onun için 'gel' dedi 'her şeye rağmen gel' dedi. Onun için Hacı Bektaşı Veli 'elini, kapını, sofranı açık tut' dedi. Bu sesler yankılandı, yankılandı asırlarca bir ortak türkü olarak bu coğrafyalarda seslendirildi. 1596 tarihli bir nüfus istatistik çalışmasında dünyanın en büyük şehri olarak İstanbul vardı, bir Fransız tarihçinin nüfus araştırmasında. İkinci büyük şehir Pekin, üçüncü büyük şehir ise Kahire'ydi."

"Kadim medeniyetten emperyalizme karşı yiğitlerin dimdik yürüyüşüydü"

 "Balkan çocuklarıyla Rumeli çocukları arasına 19. yüzyılın başlarından itibaren giren fitneler, Balkan Savaşı'nda asırlarca bir arada yaşayanları birbirinden ayırdı, büyük katliamlar, büyük savaşlar yaşattı" değerlendirmesinde bulunan Başbakan Davutoğlu konuşmasını şu sözlerle tamamladı:

"Adları bile aynı olan Telebyad'ı Akçakale'den, Resulayn'ı Ceylanpınar'dan kopardılar. Sarıkamış ile Kafkasya çocuklarını da birbirinden soğuttu ve o günden bugüne bir savaşın yıkıntıları üzerinden, hala hesabı görülemeyen 1. Dünya Savaşı'nın yıkıntıları üzerinden o cephelerden bu cephelere koşan yiğitler, her şeyin kaybedildiğini düşündüğü bir anda Afyonkarahisar'da buluştular. Sarıkamış'tan Bakü seferinden dönen Kafkas çocukları, Yemen'den Kut'ül Ammare'den dönen Mezopotamya çocukları, Balkan Savaşı'nın yaralarını daha hala sarmamış Rumeli çocukları Anadolu çocuklarıyla buluştu ve 26 Ağustos 1922'de İzmir'e doğru yürüdü. Görünüşte bu yürüyüş Afyonkarahisar'dan İzmir'e gibi ama asıl yürüyüş kadim medeniyetten emperyalizme karşı dimdik yiğitlerin yürüyüşüydü."

 

 

 

kaynak:akparti.org.tr

Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2
Sağ 300x250 Reklam
YAZARLAR