Tek Adam ‘‘Bırakın’’ Dediği Zaman Bırakıyorlar
Büyükşehir Başkanımızın bir yakını, hepiniz gayet iyi biliyorsunuz, hasta diye doktordan bir rapor ve tahliye edildi. Niçin tahliye edildi diye sormuyorum, dikkatinizi çekerim, niçin tahliye edildi diye sormuyorum...
9.05.2017 21:26:39
Bu haber
672 kez okundu
Tek Adam ‘‘Bırakın’’ Dediği Zaman Bırakıyorlar
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşmada FETÖ’den yargılanırken bir anda tahliye edilen Ömer Faruk Kavurmacı'nın durumunda olan hasta tutukluları gündeme getirdi.
Kılıçdaroğlu’nun açıklaması şöyle:
Değerli arkadaşlarım, her siyasal partide olduğu gibi biz de bir siyasi partiyiz, bizi diğerlerinden farklı kılan bizim insana bakıştaki eşitlikçi tavrımızdır. Bir kişi hapisteyse, sağlık sorunu varsa, hapiste olan kişinin kimliğine bakmaksızın, inancına bakmaksızın, siyasi görüşüne bakmaksızın eğer tahliye edilmesi gerekiyorsa tahliye edilmesi lazım. Kim karar verecek? Yargı karar verecek. Eğer kimliğine bakar, siyasi geçmişine bakıp kararı ona göre verirse o hâkim hâkim değildir. Şimdi İstanbul’da Büyükşehir Başkanımızın bir yakını, hepiniz gayet iyi biliyorsunuz, hasta diye doktordan bir rapor ve tahliye edildi. Niçin tahliye edildi diye sormuyorum, dikkatinizi çekerim, niçin tahliye edildi diye sormuyorum, aynı pozisyonda olanlar neden tahliye edilmiyor, onu soruyorum ben.
Bakın değerli arkadaşlar, size örnek vereceğim. Şu anda cezaevlerinde ölümü bekleyen, ağır ve sürekli hastalığı olan 841kişi bulunuyor. Bakın, cezaevlerinde ağır hastalığı olan 841 kişi bekliyor. Niye bunlar tahliye edilmiyor? Vicdansa vicdan, ahlaksa ahlak, eşitlikse eşitlik, neden bunlar için geçerli değil? Son beş yılda hasta olmalarına rağmen tahliye edilmeyip hapishanede ölen tutuklu sayısı 451 kişi; hasta ama tahliye edilmiyor ve cezaevinde ölüyorlar. Hangi ahlak bunlarda? Bir beyefendi, efendim bilmem şu hastalığım var, tahliye; öbürü hasta, sen cezaevinde öleceksin. Bu mudur eşitlik, bu mudur adalet, bu mudur ahlak, bu mudur vicdan, nedir bu Allah aşkına? Bakın örnek vereyim size değerli arkadaşlarım. Fatih Hilmioğlu, hepiniz gayet iyi bilirsiniz, bir kumpas sonucu alındı içeriye, aylarca içeride kaldı. “Cezaevinde kalmaması gerekir” diye doktor raporu vardı ama emir gelmediği için, talimat gelmediği için, hâkimler de korktuğu için gereğini yapamadılar. Ta Anayasa Mahkemesi “Bu kadar da olmaz, insafsızlıktır bu” dedi ve tahliyesine karar verdi. Ne söyledi Fatih Hilmioğlu cezaevinden çıkarken “Cezaevlerinde hasta tutuklulara yapılan muamele aslında taammüden cinayettir” diyor. Evet, taammüden cinayet işleniyor Türkiye Cumhuriyeti’nin hapishanelerinde.
Kuddusi Okkır -biliyorum, hepsini söyleyeceğim, bir dakika, bir şey daha- Ergenekon davasında Kuddusi Okkır, Ergenekon’un kasası olarak tutuklandı, yargılandı. “Ergenekon’un kasası” dedikleri Kuddusi Okkır hastalandı, dışarıya cenazesi çıktı arkadaşlar ve bir ambülansla İstanbul’a getirildi. Nasıl bir kasa, anlamadık; nasıl bir suç, anlamadık. Bu kararı verenler vicdan azabı duyuyorlar mı acaba? Ahlak dediğimiz bir kavram, vicdan dediğimiz bir kavram, adalet dediğimiz bir kavram, hukuk dediğimiz bir kavram niçin unutuldu bu topraklarda, hangi gerekçeyle unutuldu?
Mehmet Haberal, sadece Türkiye’nin değil bütün dünyanın takdir ettiği bir akademisyen, bir doktor aynı zamanda. Daha yeni uluslararası ödül aldı. Mehmet Haberal hastanede yatarken “Neden hastanede yatıyor?” diye hastanede yatıran doktorları tutukladılar. Haberal’ı hapishaneye koydular sağlık sorunu olduğu hâlde ve Haberal, Anayasa Mahkemesi kararıyla çıktı. Hangi ahlak, hangi vicdan, hangi hukuktan söz ediyor?
Değerli arkadaşlarım, , hepimiz biliyoruz üç aşağı beş yukarı Miraz bebek, 8 aylık, sağlık sorunu var, hapishanede annesiyle beraber. Hangi vicdandan, hangi ahlaktan söz ediyorlar, hangi hukuktan söz ediyorlar bunlar?
Serap Şimşek, duymamışsınızdır, cezaevinde felç geçirir, vücudunun yarısı tutmuyor, bağırsakları dışarıda, torba içinde, akli dengesi bozulduğundan bağırsaklarıyla oynamasın diye ellerine kelepçe takılıyor. Bu hâlde bile tahliye edilmedi. Bunlarda ahlak var mı, bunlarda vicdan var mı, bunlarda namus var mı, bunlarda ne var Allah aşkına ne var, merak ediyorum ne var bunlarda?
Magdalena Magna, yabancı bir mahkûm. İleri aşamada kan kanseriyken bizim milletvekili arkadaşlarımız kendisini ziyarete gittiler. “Ben ülkemde ölmek istiyorum” diye bir dileğini dile getirdi ama ülkesine gönderilmedi, Bakırköy Cezaevinde hayıtını kaybetti. İleri derecede kan kanseriydi. Hangi ahlaktan, hangi vicdandan, hangi namustan, hangi doğruluktan, dürüstlükten söz edeceğiz?
Gülay Çetin, hapishanede, mide kanseri olmuş, aylarca tahliyesini bekledi. Mektuplarında şunu söylüyor: “Buradan tabutla tahliye olmak istemiyorum.” Adli Tıp Kurumuna gidiyor, Adli Tıp Kurumu da tahliyesini istiyor. Adli Tıp Kurumunun tahliye raporu Gülay Çetin öldükten bir ay sonra hapishaneye geldi.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu tablo bizim cezaevlerinde yaşanıyor. 73 yaşında gazeteciler var, sağlık sorunları var. Tahliye ediliyorlar mı? Hayır, edilmiyorlar. Kime bakılıyor? Bir tek adama bakılıyor, bir tek adamın iradesine bakılıyor. O tek adam “Bırakın” dediği zaman bırakıyorlar, “Tutun” dediği zaman tutuyorlar. O tek adama bakan bütün yargıçlara sesleniyorum: Siz yargıç değilsiniz. Yargıda adamına göre muamele yapılır mı Allah aşkına, adamına göre muamele yapılır mı? Böyle bir şey olabilir mi? Mahkûm mahkûmdur, suç işlemiştir, ceza almıştır. Ondan sonraki süreç devletin namusuna teslim edilmiştir; sağlık sorunu varsa bakacaksın, doktora göndereceksin, tahliye edilmesi gerekiyorsa tahliye edeceksin. Bu kadar ağır insanlık suçunu gizleyemezsiniz zaten, gizleyemezsiniz. Şimdi, Avrupa İşkence ve Onur Kırıcı Muameleleri Önleme Komitesinin raporu, öyle bir rapor var. Raporun yayınlanmasına hükümet izin vermiyor çünkü rezil olacaklar. Bu söylediklerimden çok daha ağırı büyük bir ihtimalle bu raporda var. Yazık günah değil mi arkadaşlar? Bu memlekete yazık günah değil mi? Bunlar bizim demokrasi standartlarımızı düşürmüyor mu? İnsan hakkı dediğimiz bir hakka neden saygı duymuyoruz? Hepimizin üzerinde düşünmesi lazım.
Ekonomi dikiş tutmuyor, adalet dikiş tutmuyor, dış politika dikiş tutmuyor, hiçbir şey dikiş tutmuyor; çürüyen bir devlet yapısıyla karşı karşıyayız. Devleti bir kişiye teslim ettik. Bir kişi devletin bütün organlarına talimat veriyor. Bir kişi, devleti istediği gibi, babasının çiftliği gibi yönetiyor. Böyle bir devlet yönetimi olamaz.
Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter
kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar
hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2