Üst Header Banner Reklam
Terör Örgütlerinin Tasnif Edilmesinden Yana Değiliz
Ömer Çelik, 'DAEŞ denilen terör örgütüyle mücadele ediyor' diye YPG'nin terör örgütü vasfının dikkate alınmamasını, "Doğrusunu söylemek gerekirse uluslararası toplum için, uluslararası toplumun terörle mücadele kararlılığı için son derece
26.02.2016 08:03:28
Bu haber 929 kez okundu
Terör Örgütlerinin Tasnif Edilmesinden Yana Değiliz

 “Terör Örgütlerinin Tasnif Edilmesinden Yana Değiliz”

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Kimsenin terör örgütleri konusunda herhangi bir terör örgütünü istisna tutan bir tutum içerisine girmemesi gerekir" dedi.

Ömer Çelik, 'DAEŞ denilen terör örgütüyle mücadele ediyor' diye YPG'nin terör örgütü vasfının dikkate alınmamasını, "Doğrusunu söylemek gerekirse uluslararası toplum için, uluslararası toplumun terörle mücadele kararlılığı için son derece büyük bir kara delik ortaya çıkarmıştır, büyük bir zaaf ortaya çıkarmıştır" sözleriyle eleştirdi.

AK Parti Genel Merkezi'nde düzenlediği basın toplantısında Ömer Çelik, bu hafta itibarıyla çeşitli konuları MYK ve diğer ilgili kurullarında ele aldıklarını söyledi. Terörle mücadelede ülkenin güvenliği, vatanın birlik ve bütünlüğünü savunmak için canlarını feda eden şehitlere Allah'tan rahmet, ailelerine de sabır dileyen Ömer Çelik, "Şehitlerimiz sayesinde bugün bu toprakları vatan kılabiliyorsak, bu toprak üzerinde huzur içerisinde yaşayabiliyorsak bu, şehitlerimizin gösterdiği büyük fedakarlık sayesindedir. Kendilerine ebediyen minnettar olacağız" diye konuştu. 

Acı bir dönem geçirdiklerini ifade eden Ömer Çelik, Ankara'daki terör saldırısında pek çok şehit verildiğini, birçok vatandaşın da yaralandığını anımsattı.

Saldırıya ilişkin emniyet teşkilatının son derece süratli bir şekilde çalışmalarını yaptığını dile getiren Ömer Çelik, "Büyük oranda da çeşitli kişilere ulaştılar, saldırganın kimliğinden bağlantılarına kadar. Görünen odur ki Suriye çerçevesindeki gelişmeler, Türkiye'nin Suriye'de koyduğu yüksek nitelikli prensipli tavır, birilerini ciddi bir şekilde tabii ki rahatsız ediyor. Bütün dünyanın Suriye'deki insanların acısına kayıtsız kaldığı bir dönemde Türkiye güçlü bir şekilde, tarihe geçecek şekilde Suriye'deki mazlum insanlara, ölüm tehlikesi karşısında topraklarımıza sığınan insanlara kapılarını açtı ve bunun neticesinde de bu insanları ülkemizde ağırlıyoruz" değerlendirmesinde bulundu.

"Uçuşa yasak bölge ve güvenli bölge oluşturulsaydı bu insani kriz yaşanmayacaktı"

Geçmişte dile getirdikleri pek çok tezin bugün gecikmiş ve iş işten geçmiş olarak bazı Avrupalı liderler tarafından gündeme getirildiğine işaret eden Ömer Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu insani kriz ilk çıktığı zaman Türkiye olarak şunu söylemiştik, bizim sınırımızdan içeriye doğru 10 kilometrelik bir bölgede, Halep, Musul hattını dile getirmiştik, onu kapsayacak şekilde Suriye topraklarının içerisinde uçuşa yasak bölge, güvenli bölge oluşturulmasını söylemiştik. Uçuşa yasak bölge ve güvenli bölge oluşturulsaydı, ölümden kaçan bu insanlar için güvenli bir alan meydana gelecekti. Bu alanın içerisinde de hiçbir şekilde saldırıya uğramayacakları için bu insani kriz, Suriye içerisindeki demografik değişim olmayacaktı ve neticede bugün hepimizin yüzleşmek zorunda kaldığı Akdeniz'deki insani dramlar ortaya çıkmayacaktı. Ama bu dikkate alınmadı, 'Bu nasıl gerçekleştirilecek, nasıl yapılacak' diye bir sürü teknik gerekçe öne sürüldü. En son gelinen noktada artık bu insanlar Akdeniz'e açılıp da bütün dünyanın gözü önünde, Aylan bebeğin olduğu gibi, onun sembolleştirdiği gibi büyük bir insanlık trajedisi ortaya çıkmaya başlayınca bu sefer Avrupa Birliği ülkeleri de bununla yakından ilgilenmeye başladılar." 

Almanya Başbakanı Angela Merkel'in tampon bölge oluşturulmasının daha iyi olacağını söylediğini belirten Ömer Çelik, "Fakat görüldüğü gibi kimsenin bu meseleye ilgi göstermediği zamanlarda, Türkiye insani gerekçelerle bu ilgisini gösterdi. Tarih boyunca da şimdi hatırladığımız pek çok yerde devletimiz bu ilgiyi gösterdiği için insanlığın parlak sayfalarına imza atmıştır" dedi. 

Bugünlerin de geçeceğini dile getiren Ömer Çelik, kimin doğru davrandığını, insani prensiplere göre kimin ahlaki ve siyasi görevlerini yerine getirdiğinin daha iyi anlaşılacağını kaydetti. 

Ömer Çelik, Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras ile Macaristan Cumhurbaşkanı Viktor Orban'ın AB'nin politikalarına itiraz ettiklerini ve yüklerin eşit paylaşılması gerektiğini söylediklerini anımsatarak, "Nihayetinde Avrupa'nın en doğudaki ülkelerinden olarak onlar da Türkiye kadar olmasa da Avrupa'nın diğer ülkelerine göre daha fazla etkileniyorlar bu krizden. Ama Türkiye tüm bu dönem boyunca hiçbir şekilde bu görüşlerini dile getirmenin ötesinde, insani yardım noktasında yapacaklarından geri adım atmadan son derece etkili bir şekilde ahlaki görevlerini yerine getirdi" diye konuştu. 

Suriye'deki krizin sosyal ve siyasi bir krize dönüştükten sonra AB'den bu seslerin yükseldiğini vurgulayan Ömer Çelik, "Bu yükün eşit paylaşılması gerekir. Hiçbir Avrupa Birliği kurumu ya da ülkesinin Türkiye'yi ya da Yunanistan'ı ya da Macaristan'ı bir insanların depolandığı yer olarak görmemesi, bunun insani niteliğinin farkına varması ve bu yükü eşit paylaşacak mekanizmaların ortaya çıkması için daha güçlü destek vermeleri gerekir" ifadelerini kullandı. 

"Terör örgütünü istisna tutan bir tutum içerisine girilmemeli"

Suriye'den kaynaklı güvenlik problemlerinin Ankara'da karşı karşıya kalınan lanetli terör eylemlerini ortaya çıkardığına dikkati çeken Ömer Çelik, şunları kaydetti:

"Ama her zaman söylediğimiz gibi eğer Ankara'da bu olabiliyorsa Avrupa'nın bütün başkentlerinde olabilir. Dolayısıyla kimsenin terör örgütleri konusunda herhangi bir terör örgütünü istisna tutan bir tutum içerisine girmemesi gerekir. Bu çerçevede 'DAEŞ denilen terör örgütüyle mücadele ediyor' diye YPG'nin terör örgütü vasfının dikkate alınmaması, doğrusunu söylemek gerekirse uluslararası toplum için, uluslararası toplumun terörle mücadele kararlılığı için son derece büyük bir kara delik ortaya çıkarmıştır, büyük bir zaaf ortaya çıkarmıştır. Eğer DAEŞ'le mücadele etmek tek başına meşruiyet için gerekiyorsa El Nusra da DAEŞ'le mücadele ediyor. Ama onun terör örgütü olması DAEŞ gibi bu son ateşkesin dışında tutulması şeklinde değerlendirme ortaya çıkıyor. Dolayısıyla biz ne DAEŞ ne El Nusra ne başka bir örgüt ne de YPG, bunların çeşitli stratejik analizlere göre, sahadaki çeşitli ittifaklara göre terör örgütlerinin tasnif edilmesinden yana değiliz. Terör örgütü terör örgütüdür. Bir terör örgütünün daha yakın tehlike arz eden bir başka terör örgütüyle mücadelesi söz konusuysa Batılı ülkeler açısından, buna göre onu meşru kabul ediyorlarsa bu geçmişte yaptıkları hataların tekrarıdır. Bu hataların aynısını ve çok daha fazlasını yakın zamanlarda hep beraber gördük, Afganistan'da yaptılar, başka yerlerde yaptılar. Ama bu hem kendilerinin aleyhine döndü hem de küresel güvenliği tehdit eden başka sorunlar ortaya çıkardı."

Ömer Çelik, Türkiye'nin hassasiyetlerinin açık ve net bir şekilde anlaşılması gerektiğini vurgulayarak, "Türkiye gibi önemli bir müttefikin terör örgütü kabul ettiği bir örgütün, terör örgütü kabul edilmemesinin müttefiklik kavramı içerisinde herhangi bir şekilde yerinin olmaması gerekir. Bu konuda net bir şekilde somut adımlar bekliyoruz" dedi. 

Terör örgütü YPG’nin herkesin gözü önünde büyük devletlerle oyun oynayan bir durumda olduğunu belirten Ömer Çelik, terör örgütü YPG’nin, Azez’in batısı ile Fırat’ın doğusunda bir tarafta ABD bir taraftan da Rusya iş birliği yaparak, adeta onların Suriye politikasındaki belirsizliklerinden kendisine göre fiili durum çıkarmaya çalıştığını ifade etti.

Ömer Çelik, şöyle konuştu:

"Buna dünyanın göz yummaması gerekir. Şimdi bu, Türkiye’nin kendi güvenliği açısından ulusal güvenliği tehdit olarak gördüğü bu örgüte karşı, Azez bölgesinde Minniğ Havaalanı bölgesinde güvenliği açısından aldığı tedbirler, buraya dönük olarak operasyonlar yapması karşısında söylenen nedir: 'Türkiye topçu atışını durdursun', peki bu terör örgütünün ilerleyişini ve orada fiili durumlar oluşturmasını, kantonlar meydana getirmesini, orada fiili durum oluşturarak demografik yapıyı değiştirmesini, orada toprak elde etmesini nasıl durduracaksınız? 'Biz onlara da bunu telkin edeceğiz'. Hiçbir ülke, kendi ulusal güvenliğini, başkalarının 'telkin edeceğiz' gibi bir cümlesine emanet etmez. Başka ülkelerin ulusal güvenliği ne kadar kıymetliyse, bizim ülkemizin ulusal güvenliği onlardan çok daha kıymetlidir. Ulusal güvenliğimiz konusunda aldığımız bir tedbirin, meşru bir tedbirin, meşru müdafaa anlamında bir tedbirin hiçbir şekilde bunlar tarafından eleştirilmesine doğru gözle bakmayız."

"Büyük kara propaganda yürütülüyor"

Türkiye’nin savaş senaryolarının bir parçası gibi gösterilmeye çalışıldığına işaret eden Ömer Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Büyük kara propaganda yürütülüyor, özellikle Rusya medyasında çıkıyor. İşte bir üçüncü dünya savaşı ihtimali ya da Türkiye ile başka ülkeler arasında çatışma ihtimali gibi şeyler. Türkiye’nin aldığı bütün bu tedbirler, etrafındaki savaştan uzak durmaya dönük tedbirlerdir. Türkiye demokrasini işleten, ekonomik büyümesini devam ettiren, daha yeni seçimlerden çıkmış güçlü hükümetin önünde 4 yıllık zaman dilimi olan, bu 4 yıl içinde demokratik alanda, ekonomik alanda, siyasal alanda çok ciddi reformlara imza atmak üzere kararlı şekilde yönetilen bir ülkedir. Herhangi bir şekilde bir savaş senaryosunun parçası değildir. Dolayısıyla Türkiye’nin, sanki bu senaryoların içinde, bir savaş senaryosunun içinde gösterilmesi, tamamıyla Türkiye’yi algılamakla ilgili gerçeklerden uzak bir yaklaşım olur. Bu sık sık gündeme gelen dış medyadaki bu spekülasyonlara karşı hiç kimsenin kulak asmaması gerekir. Türkiye güçlü bir hükümet tarafından önümüzdeki 4 yılı kapsayacak bir reform planı çerçevesinde ekonomik ve siyasi bir eylem planı çerçevesinde hatta 2019-2023’ü gözetecek politikalara imza atacak şekilde yönetilmektedir. Tabii ki tedbir alacağız."

Ankara’daki terör saldırısı

Ankara’da 29 kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısına da değinen Ömer Çelik, "Bu Ankara saldırısının pek çok veçhesi olabilir. Bunlardan bir tanesinin Türkiye’nin istemediği bir senaryonun içerisine sokulması gibi fiili durum yaratma taşıdığını da gözlemleyebiliyoruz. Yani zaman zaman bu eylemler ortaya çıktığı zaman ya Türkiye’yi bölgesindeki gelişmelerden koparmak üzere yapılıyor, 'Türkiye içine kapansın, bölgesinde oynayacağı büyük rolü oynamayasın' diye ya da başka bir amaçla 'Türkiye bölgedeki birilerinin çatışma senaryolarının parçası osun, acele adımlar atsın' diye bunlar yapılıyor" değerlendirmesinde bulundu.

"Türkiye’de görülmemiş bir olay"

Terör karşısında siyasi partilerin aldığı konuma da dikkati çeken Ömer Çelik, "TBMM’de 4 partinin atması gereken bildiriye HDP imza bile atamadı. Bu insanlık dışı saldırıyı lanetleyen ve orada hayatını kaybedenlere rahmet dileyen bir bildiriye imza atamayacak kadar terör konusunda kafası karışık, temel insanı değerler konusunda savrulma yaşayan bir kadro. En son bunlardan bir milletvekilinin, bu terör eylemini gerçekleştiren canlı bombanın taziyesine katılması, taziyede bulunması ise TBMM üyeliğiyle bağdaşmadığı gibi insanlıkla da bağdaşmaz" dedi.

"Siz bir katilin taziyesine gidiyorsanız sizin bu insani değerlerle herhangi bir alakanız olduğu şeklinde değerlendirme yapmak mümkün değildir" diyen Ömer Çelik,  sözlerine şöyle devam etti:

"Zannediyorum, herhangi bir şekilde Türkiye’de zaten görülmemiş bir olay ama dünyada böyle bir şeyin görülmüş olabileceğini düşünemiyorum, yani halkın oylarıyla seçilmiş birisinin evrensel değerleri, insan haklarını, hukuk devleti ilkesini koruması gereken birinin, bir caninin, katilin taziyesine gitmesi kendisini insani değerlerden arındırmak olduğu gibi bütün temel siyasi değerlere, bütün demokratik değerlere karşı tutumdur. Bunu son derece şiddetli bir biçimde kınıyoruz. Bu şahsın ait olduğu partinin, bu şahsa dönük güçlü kınama içinde olmamasını güçlü bir dışlama olmamasını da not ediyoruz ve bunu da kınıyoruz. Bu çok temel bir biçimde insanlığa karşı suçun parçası olmaktır. Lanetli terör eyleminin arkasında olmaktadır. Zihnen, ruhen, ahlaken, siyaseten herhalde bu kadar savrulma hiçbir zamanda görülmemiştir. Lanetli terör eylemi karşısında o katilin taziyesine gidenlerin herhangi bir şekilde insanlıktan nasibini aldığını düşünmek mümkün değildir. O nedenle bu şahsın ortaya koyduğu tutum ve ayrıca TBMM’de terörü kınayan bildiriye imza atılmaması siyasi hayatımızda görülmüş en gayri ahlaki ve anti demokratik tutumlardan birisi olarak kayda geçmiştir."

Yeni anayasa çalışmaları

Yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili de görüşlerini paylaşan Ömer Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Yeni anayasa çalışmaları çerçevesinde CHP masadan kaçtı. Baştan beri bir yeni anayasadan, darbe hukukunu temizlemek şeklinde bir komisyon kurulmasından bahsettiler. Biz de kendilerine darbe hukukunun esas kaynağının bu anayasa olduğunu, 12 Eylül Anayasası’nın herhangi bir şekilde teknik olarak, siyasal olarak ve anayasal hukuk açısından bir anayasa olarak değerlendirilemeyeceğini, 12 Eylül Anayasası’nın bir ferman niteliğinde olduğunu birçok değişiklik yapılmasına rağmen ruhunun bu şekilde devam ettiğini, bir vesayet odağı tarafından millete deklare edilmiş bir ferman olarak ruhunu koruduğunu... O sebeple 'öncelikle yeni anayasa yapılmalı, ruhuyla da biçimiyle de bu şekilde olmalıdır' diye baştan beri söylüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi'nin 'Burada başkanlık konuşulacak' diye masadan kalkması, doğrusunu söylemek gerekirse kendisine siyasi parti diyen bir organizasyonun, çok büyük iddiasızlığı olarak gündeme gelmiştir."

"Türkiye’de meşruiyetin sınırını CHP çizmiyor"

Başkanlık sisteminin parlamenter sistem gibi meşru olduğunu anlatan Ömer Çelik, "Dolayısıyla siz meşru sistemler arasında parlamenter sistemini tercih ediyorsanız, gelirsiniz komisyona tezini komisyona kabil ettirmeye çalışırsınız, en önemlisi de millete kabul ettirmeye çalışırsınız ama bir başkasının gündemine, üstelik o gündem evrensel değerler açısından meşru bir gündemken müdahale edemezsiniz, yani Türkiye’de meşruiyetin sınırını CHP çizmiyor, Türkiye’de meşruiyetin sınırı evrensel değerlerle, demokratik değerlerle çiziliyor. Dolayısıyla CHP’nin buna bir alt yazı yazarak her türlü meşruiyetin kaynağını kendi politikaları görmesi eski bir hastalığın devamı olarak değerlendirilmeli" diye konuştu.

"Komisyondan çekilmesi siyaseti reddetmek durumudur"

"Anamuhalefet partisinin yeni anayasa yapmak üzere kurulmuş komisyondan çekilmesi demek tam siyasetsizleşme durumudur, siyaseti reddetmek durumudur, siyaset sahasının dışına çıkma durumudur" ifadesini kullanan Ömer Çelik, şunları söyledi:

"Bir kere daha yeni anayasa çalışmalarının sürmesi gerektiğini, yeni anayasanın Türkiye’nin en önemli meselesi olduğunu, Türkiye’nin demokrasisinin güçlenmesi, daha da güçlenmesi, temel insan hak ve hürriyetlerinin daha çok garanti altına alınması, yargı bağımsızlığının daha çok garanti altına alınması, kuvvetler ayrılığının daha yerleşik ve güçlü hale getirilmesi için yeni anayasa çalışmalarının sürmesi gerektiğinin bir kere daha altını çiziyoruz. Aksi takdirde bu çalışmalardan çekinenler bu sistemin aksaklıklarından memnun demektir. Modern ve çağdaş standartlarda bir yönetim modeli istemiyorlar demektir. O sebeple biz bir kere daha AK Parti olarak yeni anayasa yapma konusundaki irademizin en yüksek düzeyde olduğunu, bu temel değerler çerçevesinde bütün siyasi partilere ortak çalışma şeklindeki çağrımızı bir kere daha yinelemiş oluyoruz."

"Tarafsızlığını yitirmesinin ötesinde haddini bilmezliktir"

Ömer Çelik, Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Kati Piri'nin açıklamalarına ilişkin "Bir barış projesinin kurumlarını temsil eden bir raportörün Türkiye'ye gelip de terör örgütü üyeleriyle vakit harcaması Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni suçlaması en hafif tabirle tarafsızlığını yitirmesinin ötesinde haddini bilmezliktir" dedi.

AP Türkiye Raportörü Piri'nin Diyarbakır'a gerçekleştirdiği ziyareti "enteresan bir ziyaret" olarak nitelendiren Ömer Çelik, Avrupa Birliği (AB) komisyonlarının çeşitli ziyaretler yaptığını, Türkiye'de gizli saklı yapılan bir iş olmadığını söyledi. 

Ömer Çelik, "Ankara'ya uğramadan direkt Diyarbakır'a giderek, üstelik orada terör örgütüne yakın unsurlarla görüşerek, bütün mesaisini orada harcayarak, arkasından da yaptığı açıklamada sadece devleti suçlayan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni suçlayan, bu terör örgütüne, terör örgütünün eylemine, terör örgütünün mensuplarına hiçbir söz söylemeyen ifadelerini açık bir biçimde reddediyoruz" diye konuştu.

Avrupa Birliği'nin organlarına da çağrıda bulunduğunu bildiren Ömer Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Türkiye-AB ilişkileri bu tip vizyonsuz, Türkiye'de ne olup bittiğini anlamayan, gerçekliği görme konusunda problemleri olan raportörlerle yürütülemez. Sağlıklı bir şekilde değerlendirme yapabilen, objektif değerlendirme yapabilen insanlara ihtiyaç var. Zaten bu şahıs bu tavrıyla ve bu ön yargılı tavrıyla, tamamen örgütün kullandığı dili kullanarak bir açıklama yaparak da Türkiye konusunda raportör olma konusundaki tarafsızlığını bize göre yitirmiştir. Avrupa Birliği gibi 2. Dünya Savaşı'nda birbirine kıymış, birbirini katletmiş devletlerin 'ortak bir barış dünyası kuralım, küresel değerler üzerinden bir entegrasyon sağlayalım, terörü ve şiddeti dışlayalım, şiddetin her türlüsünü kendi siyasal alanımızın dışına atalım' diye kurduğu bir organizasyonun, bir barış projesinin kurumlarını temsil eden bir raportörün Türkiye'ye gelip de terör örgütü üyeleriyle vakit harcaması Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni suçlaması en hafif tabirle tarafsızlığını yitirmesinin ötesinde haddini bilmezliktir. Bunu açık bir şekilde söylüyoruz. Bu şahsın bütün davranışlarını kınıyoruz ve bu şahsın Türkiye raportörü olma gibi bir vasfının bütün objektifliğini kaybettiğini belirtiyoruz."

AB-Türkiye ilişkileri ve Türkiye'nin AB'ye tam üyelik perspektifinin bir devlet politikası olduğunu vurgulayan Ömer Çelik, "Biz AK Parti olarak AB projesini, AB'ye Türkiye'nin tam üyelik perspektifini en önemli politikalarımızdan birisi olarak görüyoruz. Bu çerçevedeki uyum yasaları, fasıllar konusundaki reformların yapılması konusunda en yüksek iradeye sahip parti biziz" ifadelerini kullandı.

"Sadece sığınmacı krizine indirgenmiş bir AB ilişkisi de istemiyoruz"

AK Parti döneminde tam müzakere takviminin alındığını ve AB ile ilişkilerin en yüksek düzeye çıkarıldığını dile getiren Ömer Çelik, "Hatta söylüyoruz, sadece sığınmacı krizine indirgenmiş bir Avrupa Birliği ilişkisi de istemiyoruz. Biz Avrupa Birliği'ne en geniş çerçevede, temel değerler çerçevesine bloke edilen fasılların açılmasını ve bunların Türkiye tarafından ne kadar hızlı yerine getirildiğinin herkes tarafından görülmesini istiyoruz. Avrupa Birliği'ne, ilişkilerimize bu kadar temel politikalarla yaklaşırken o organizasyonun kurumları tarafından gönderilen kişilerin terör örgütünün ağzıyla Türkiye Cumhuriyet Devleti'ni suçlamasını asla kabul edemeyiz, bu haddini bilmezliği de kınıyoruz, bir kere daha. Terör insanlık suçudur, terör bütün insanlığa karşı bir tehdittir, bu konudaki kırmızı çizginin hiç kimse tarafından çiğnenmemesi gerekir" değerlendirmesinde bulundu.

Yeni anayasa  

Ömer Çelik, bir gazetecinin, anayasa konusunda diğer partilere çağrıda bulunduklarını hatırlatarak, "Bu çağrı sonrasında 'şayet sonuç alamazsak teklifimizi Meclis'e veririz' demiştiniz. Bunun için bir süre var mı, ne zaman olabilir AK Parti'nin teklifi" sorusu üzerine, kendilerinin anayasayla ilgili çağrı yaptıklarını, TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın da kendi temaslarını yürüttüğünü söyledi. Ömer Çelik, "Bununla ilgili bir olumlu cevap aldık, almadık o zaten ortada, herkesin gözü önünde gerçekleşiyor ama bizim partide kurduğumuz yeni anayasayla ilgili büyük komisyonumuz çalışmalarına ara vermeksizin devam ediyor. Dolayısıyla biz o komisyonu şunun için kurmuştuk, yeni anayasa sürecinde Meclis'te uzlaşma komisyonunda çalışacak arkadaşlarımıza bir 'think tank' gibi arkadan siyasi desteği vermek, AK Parti'nin yeni anayasa konusundaki açılımlarını onlarla paylaşmak, kamuoyuyla paylaşmak gibi" şeklinde konuştu.

Yeni bir komisyon kurulması halinde bu görevin devam edeceğini belirten Ömer Çelik, "Bu komisyon kurulamıyorsa biz partide yaptığımız çalışmaları iki hat üzerinden sürdüreceğiz. Bir tanesi yeni anayasa talebinin toplumda daha da kökleşmesini sağlamak, yeni anayasa talebini Anadolu'da daha çok anlatmak. İkincisi de tabii ki biz Türkiye'nin en büyük siyasi partisiyiz, bizim tabii ki yeni anayasa konusunda söyleyeceğimiz söz sadece gündelik tartışmalarla sınırlı değil, bir anayasa perspektifimiz var" dedi.

"Siyaset toplumdan gelen talebi temsile çevirmek için yapılır"

Anayasa taslağı yazabilmek için yeterli kadrolara sahip olduklarını ve bunun geçmişte de yapıldığını anımsatan Ömer Çelik, şunları kaydetti:

"Bu çerçevede vatandaşımızla paylaşmak, bu paylaşmaların neticesinde tabii ki Meclis'e bir anayasa taslağı getirmek, Meclis'in gündemine bunu sokmak ve bunu diğer partiler destek vermese de tarihin kaydına, Türkiye'nin siyasi hafızasına nakşetmek isteriz. Ama dediğim gibi bizim için önemli olan bunun bizim profesyonel talebimiz olarak değerlendirilmesi değil vatandaşın talebi olarak biz bunu değerlendiriyoruz. Toplumdan bir talep geliyor, toplumdan yükselen bu talebi biz siyasette bir temsile çeviriyoruz. Dolayısıyla esas olan vatandaşın talebidir.

Cumhuriyet Halk Partisi'nin ve Cumhuriyet Halk Partisi ile aynı dalga boyunda hareket edenlerin sıkıntısı şuradadır. Siyaset toplumdan gelen talebi temsile çevirmek için yapılır. Ondan sonra toplumdan gelen yeni anayasa talebine karşı ellerini itiyorlar. Bunun gerekçesi diyor ki 'Darbeyle ilgili, darbe yasasından arındırmakla ilişkili bir komisyon kuralım.' Zaten onunla ilgili bir problem yok, bizim elimizde mevzuatın tamamından darbe yasalarını arındırmakla ilgili bir çalışma var. Sayın Genel Başkanımız onları ziyaret ettiğinde de bunu söyledi, 'bu çalışmayı da sizle paylaşacağız, Meclis'te bunu mutabakatla çıkaralım' diye. Ama şöyle bir şey yaparlarsa, 'yeni anayasa gündemden kalksın, biz darbe mevzuatını temizlemekle ilgili bir çalışma yapalım' derlerse o zaman aslında darbe mevzuatını temizlemekle de ilgili samimi olmadıkları ortaya çıkar. Çünkü darbe mevzuatının anası anayasadır. O zaman 'bunlar darbe mevzuatını temizlemeyi bir araç olarak sadece yeni anayasayı yaptırmamak üzere kullanıyorlar' şeklinde bir değerlendirmemiz olur bizim. Dolayısıyla bizim kendi çalışmalarımız açısından, bunu biz siyasi partilerle yaparsak bunu arzu ederiz, bunun doğru olduğunu düşünürüz. Siyasi partilerle yapamıyorsak yeni anayasa çalışmalarımıza kendimiz devam ederiz."  

Cerattepe ile ilgili Başbakanın hukuki süreç bitene kadar inşaatın durdurulması talimatından sonra bazı eleştirilerin haklı olduğu yönünde bir izleniminin olup olmadığı sorusuna Ömer Çelik, tek taraflı karar almak şeklinde bir siyasi parti olmadıklarını belirterek, çevre hassasiyetiyle ilgili bir şey varsa Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun heyetleri dinlediğini hatırlattı.

Ömer Çelik, çeşitli hassasiyetler ortaya çıktığında birtakım illegal grupların bunu çalmaya çalıştıklarına işaret ederek, "Biz, orada pankart açıp da 'Cerattepe, Cizre'dir' gibisinden birtakım illegal grupların normal vatandaşlarımızın çevre hassasiyetini çalmasına, gasp etmesine, buradan bir proje çıkarmasına müsaade etmeyiz. Ya da bazı siyasi partilerin bu konudaki kışkırtmalarına karşı vatandaşlarımızın hassas olmasını arzu ederiz" ifadesini kullandı.

Orada açık galeri olmayacağını, taşımanın teleferikle yapılacağını anımsatan Ömer Çelik, "Birtakım ideolojik grupların ya da birtakım illegal grupların vatandaşın bu hassasiyetini çalıp, bunun üzerinden hükümeti işlemez hale getirme ya da seçilmiş hükümetin, Türkiye'yi yönetme hakkına dolaylı yollardan ortak olma gibi tavırlarına müsaade etmeyiz. Mesele vatandaşın iradesiyse, başımızın üstünde yeri vardır ama yok 'biz Cerattepe'yi, Cizre'ye çeviririz' diyen birisi varsa da ona en sert karşılığı veririz" dedi. 

"TBMM bu ülkenin onurudur''

Toplumda, "dokunulmazlık" konusunda ciddi bir hassasiyet olduğunu, AK Parti'nin bundan sonraki tavrının ne olacağı yönündeki soruya Ömer Çelik, bir teröristin taziyesine giden kişinin, TBMM'de herhangi bir işinin olmadığı cevabını verdi.

Ömer Çelik, bir katilin katliamına destek veren bir kişinin yaptığı davranışın, milletvekili vasfıyla en ufak bağdaşır bir tarafının bulunmadığına dikkati çekerek, şöyle devam etti:

"Terör, herhangi bir şekilde mazur görülecek bir şey değil, bir insanlık suçudur. Sen gidiyorsun, bu kadar insanı öldüren, bombayla patlatan bir katilin cenazesine, taziyesine gidiyorsun, ondan sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi sıfatı... Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir katilin taziyesine giden kişiler tarafından kirletilmeyecek kadar yüce bir makamdır, yüce bir mekandır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu ülkenin onurudur, bu onuru hiç kimsenin kirletmesine müsaade edilmez.

Katille yan yana duran, o vatandaşların ölümüne sevinen, o vatandaşların ölümünü kutlayan bir kişinin Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi vasfını taşıması düşünülemez. Bunu kınamayan, ihraç etmeyen, lanetlemeyen partinin de sabahleyin 'demokrasi', akşam 'barış' deyip, sabahla akşam arasında yüzlerce kere terörü övme tavrı, tamamen insanlığa karşı işlenen suçlara ortak olma tavrıdır."

Çoğulculuktan memnuniyet duyduklarını dile getiren Ömer Çelik, terörün çoğulculuk, ifade hürriyeti konusu olmadığının altını çizdi.

Ömer Çelik, "Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu milletin en onurlu mekanıdır, Türkiye Büyük Millet Meclisi gazi meclisidir, Türkiye Büyük Millet Meclisi şerefli bir yerdir. Bir katilin taziyesine giden bir kişinin, Türkiye Büyük Millet Meclisini kirletmemesi gerekir, buna müsaade edilmemesi gerekir" dedi.   

"Sayın Baykal'ın eleştirilerini de dikkate alırsak"

MHP Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özdağ'ın istifası ve partide yaşananlarla ilgili soruya karşılık Ömer Çelik, diğer siyasi partilerin iç işlerine karışmak istemediğini belirtti.

Ömer Çelik, bir siyasetçi olarak MHP'deki gelişmeleri görünce aklına, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "1 Kasım seçimleri öncesinde AK Parti'den bir diğer parti çıkacak, Meclis'te 5 parti olacak" sözlerinin geldiğini bildirdi.

Neredeyse MHP'den yeni bir partinin çıkacağına işaret eden Ömer Çelik, AK Parti'nin nasıl çalıştığını düşünenlerin öncelikle kendi partilerine bakması gerektiğini vurguladı.

Ömer Çelik, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Ankara'daki terör saldırısının ardından hükümetin istifa etmesi yönündeki çağrısının sorulması üzerine ise şu değerlendirmelerde bulundu:

"Türkiye'nin iyi yönetilip, yönetilmediğine vatandaş karar verir. İnsan bir konuda bir başka siyasi partiyle ilgili, hükmetle ilgili değerlendirme yaparken kendi içerisine bakar. Şu anda problem CHP'nin bir önceki genel başkanını Sayın Baykal'ın eleştirilerini de dikkate alırsak, CHP'nin nasıl yönetildiğiyle ilgili bir tartışma izliyoruz. CHP'de çok önemli sesler 'aslında CHP'nin iyi yönetilmediğini' söylüyor. Sayın Kılıçdaroğlu'nun herhangi bir şekilde Türkiye'yi yönetme tecrübesi yok. Hiçbir zaman hükümette yer almadı. Onun performansını ölçebileceğimiz tek yer şu anda Genel Başkan olduğu için, Sayın Kılıçdaroğlu'nun partisini nasıl yönettiğiyle ilgilidir."

"Türkiye sadece koalisyonla hareket eder"

Bir gazetecinin, "Terörle mücadele konusunda DAEŞ'e yönelik operasyonlar da devam ediyor, koalisyon güçleriyle Suudi Arabistan uçaklarının geldiğini biliyorduk. Bugün bir açıklama daha yapıldı, yarın Suudi Arabistan'a ait dört uçak daha gelecek. Bununla ilgili neler paylaşırsınız?" sorusuna Ömer Çelik, şu yanıtı verdi:

"Çeşitli yorumlar çıkıyor. Türkiye müdahale edecek mi? Türkiye, Suudi Arabistan ile Katar birlikte kara operasyonu yapacak mı? Gibi. Aslında bütün bu tartışmalarda sorulmak istenen bu. Bunu daha önce de söyledik, Türkiye'nin bir, iki, üç ülke şeklinde bu tip bir planlaması yok. Türkiye koalisyonla birlikte hareket eder. O da, koalisyonla birlikte hareket eder dediğim de şu, illa koalisyon bir karar aldı, biz ona katılırız diye bir şey yok. Kararı görür Türkiye, değerlendirir. Burada da üç şeye bakar, Türkiye'nin ulusal çıkarlarına milli güvenliğiyle ilgili çıkarlarına bakar, Türkiye'nin Suriye politikasındaki vizyonuyla uyumlu olup olmadığına bakar. En sonunda kuşkusuz Suriye halkının geleceği için nasıl bir sonuç doğuracağına bakar. Bu çerçevede değerlendirildikten sonra ancak koalisyonun içerisinde Türkiye'nin böyle bir adım atması söz konusu olabilir. Şu aşamada da böyle bir şey yok. Bu hareketliliklerin, Türkiye'nin Suudi Arabistan, Katar ya da başka ülkelerle daha küçük çaplı birliktelikler kurarak herhangi bir şekilde bir operasyon ya da kara operasyonuna gireceği gibi yorumlanması doğru olmaz. Türkiye sadece koalisyonla hareket eder. O da önce koalisyon böyle bir iradeye sahip mi, sahipse nasıl bir karar alacak. Türkiye'nin kendi değerlendirmesi açısından buna bakılır uygun görülürse de onun içine girilir. Dolayısıyla tek başına ya da küçük birlikler halinde bir inisiyatif beklememek lazım."

"En önemli kurucu siyasi dinamiklerinden"

"11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün AK Parti kurucu listesinden çıkarıldığına" ilişkin bir soruya karşılık Ömer Çelik, bu haberlere şaşırdıklarını söyledi.

Oradaki listenin AK Parti'nin kurulurken İçişleri Bakanlığı'na verilen kurucular kurulu listesi olduğunu aktaran Çelik, o dönemde milletvekillerinin kurucular kurulunda olmadığını, listenin içerisinde yer almadığını hatırlattı. Ömer Çelik, dolayısıyla 11. Cumhurbaşkanı Gül'ün de o listede bulunmadığına dikkati çekti.

Ömer Çelik, şunları kaydetti:

"İnternet sitesi güncellenirken arkadaşlar bazı yerlerde eski belediye başkanlarının isimlerinin yazıldığını, bazı yerlerde milletvekili listesinde karışıklıklar yapıldığını, bazı yerlerde başka ifadeler olduğunu görürken, topyekün güncellenirken bütün bu listeler genel sekreterliğimizden alınıyor, resmi belgeler neyse o resmi belgelere göre düzenleniyor. Tabii ki bu, sadece İçişleri Bakanlığına verilen kurucular kurulu listesi olduğu için orada Sayın 11. Cumhurbaşkanımız yok. Fakat Sayın 11. Cumhurbaşkanımız AK Parti kadroları içerisinden çıkmış bir cumhurbaşkanı ve başbakan olarak, ta o zaman AK Parti'nin kuruluşundan itibaren en önemli kurucu siyasi dinamiklerinden bir tanesi. Bir devlet ve siyaset adamı olarak da AK Parti ile olan bağı tartışılmaz, AK Partililiği tartışılmaz, AK Parti ile olan bağının gücü ve niteliği hiç bir şekilde bu tartışmalara indirgenemez. O tartışma sadece kurucular kurulu listesinin güncellenmesiyle ilgili tartışma. Yoksa 11. Cumhurbaşkanımızın bu siyasi hareketin kurucu dinamiklerinden olması, bu siyasi hareketin en önemli aktörlerinden birisi olmasıyla ilgili bir tartışma yapılması söz konusu olamaz, o israf olur."

Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2
Sağ 300x250 Reklam
YAZARLAR