TÜRKİYE TAM BİR İRADEYE SAHİPTİR
Diyarbakır'ın Sur ilçesinde, Cizre, Silopi ve Nusaybin'de terör örgütünün faaliyetlerinin, bütün dünyanın gördüğü en vahşi terör örgütlerinden biri olan DAEŞ'in, Irak'ta, Suriye'de ve...
20.12.2015 22:33:48
Bu haber
857 kez okundu
TÜRKİYE TAM BİR İRADEYE SAHİPTİR
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Diyarbakır'ın Sur ilçesinde, Cizre, Silopi ve Nusaybin'de terör örgütünün faaliyetlerinin, bütün dünyanın gördüğü en vahşi terör örgütlerinden biri olan DAEŞ'in, Irak'ta, Suriye'de ve dünyanın diğer yerlerinde yaptığı bir takım yıkıcı faaliyetlerle bu derece benzerlik göstermesi herkesin dikkatini çekmektedir" dedi.
Çelik, Genel Başkan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında AK Parti Genel Merkezi'nde gerçekleştirilen Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı devam ederken gazetecilere açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
AK Parti MKYK toplantısı öncesinde AK Parti Genel Merkez Gençlik Kolları Kongresi'nin gerçekleştiğini anımsatan Çelik, Gençlik Kolları Başkanı seçilen Melih Ecertaş'ı tebrik ederek, başarılar diledi.
MKYK'da genel olarak terörle mücadelede gelinen aşama, mücadelenin nasıl yürütüldüğü ve bölgedeki gelişmelerin ayrıntılı bir şekilde ele alındığını ifade eden Çelik, reform eylem planıyla ilgili MKYK üyelerinin görüşlerinin alındığını söyledi.
Reform eylem planının çok önemli olduğunu aktaran Çelik, "AK Parti öteden beri kendisini reformlar partisi olarak tanımlayan bir parti. Reformların ülkedeki demokrasinin gelişimine, ekonomik olarak büyümemize ve Türkiye'nin dünyada daha güçlü söz sahibi olmasına dönük katkısı açıktır. AK Parti dönemi yıllar boyunca ertelenmiş reform sürecini canlandırmanın da dönemi olarak siyasi tarihimizde yerini almıştır" dedi.
Çelik, terörle mücadele kapsamında ret, inkar ve asimilasyon politikalarının bitmesinin ardından Milli Birlik Kardeşlik Projesi ve Çözüm Süreci dönemlerinde silahların ülke dışına çıkarılması için yoğun bir faaliyet yürütüldüğünü söyledi.
Terörle mücadele
"Zaman içinde görüldü ki terör örgütü ve örgütün şehirlerin kısal bölgesindeki uzantıları Çözüm Süreci ile elde edilen hakları sabote edecek biçimde Kürt vatandaşlarımızın elde ettiği haklara düşmanca bir yaklaşım içinde şehirlerde, köylerde ve kırsal bölgelerde terörist faaliyetlere zemin oluşturacak yapılanmalara gitmiş" ifadesini kullanan Çelik, şunları söyledi:
"Demokrasimizi tehdit eden, vatandaşlarımızın demokratik haklarını tehdit eden bu yapılanmalara hiçbir devlet sessiz kalamaz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ve hükümetimizin de sessiz kalması düşünülemezdi. Bunun neticesinde bu baskı unsurlarının ortadan kaldırılması ve bu yapılanmaların yok edilmesi, vatandaşlarımızın demokratik kazanımlarının korunması amacıyla bu illegal oluşumlara karşı operasyonlar başlamıştır. Gelinen noktada vatandaş üzerindeki baskıyı kaldıracak şekilde kararlı bir mücadele yürütülmektedir. Görüldüğü gibi terör örgütünün Türkiye'deki amacının, geçmişte bir takım sebeplerle dillendirildiği gibi hiçbir şekilde belli bir hak mücadelesi olarak tanımlanması mümkün değildir. Camilerin yakılması şehir merkezlerinin tahrip edilmesi sözde mahkeme gibi bir takım sözde kurumlar... Ağır faşizan bir baskı düzenin kurulması karşısında gerekenler şu anda yapılmaktadır. Diyarbakır'ın Sur ilçesinde, Cizre, Silopi ve Nusaybin'de terör örgütünün faaliyetlerinin, bütün dünyanın gördüğü en vahşi terör örgütlerinden biri olan DAEŞ'in Irak'ta Suriye'de ve dünyanın diğer yerlerinde yaptığı bir takım yıkıcı faaliyetlerle bu derece benzerlik göstermesi herkesin dikkatini çekmektedir."
Çelik, terör örgütünün yurt dışındaki lojistiği Kandil başta olmak üzere ülke topraklarındaki kış yapılanmalarına da karşı gerekli operasyonların yapıldığını, bu konudaki mücadelenin kararlı bir şekilde süreceğini, ciddi mesafeler aldıklarını dile getirdi.
"Türkiye'nin demokratik kazanımlarını hiç kimse geri çeviremeyecek"
Türk siyasi tarihinde hiç olmayan bir şekilde HDP'li bazı siyasilerin, vatandaşlara namlu çeviren, şehirleri hendeklerle kuşatan bu ilkel Stanilist yaklaşımı destekleyen açıklamalarda bulunduğunu vurgulayan Çelik, şunları kaydetti:
"Asıl amacı 'her türlü silahlı gruba karşı olmak' şeklinde tanımlanması gereken siyasi parti yetkililerinin hendek siyaseti peşinde koşması, camilerin yakılmasını savunması bu hendekleri kazanlara destek çıkması meşru değildir. Bütün bunlar vatandaşlarımızın gözü önünden olmaktadır. 7 Haziran seçimleri öncesi liberal siyasetin bazı kavramlarını kullanarak, radikal demokrasi gibi kavramları dillendirerek özgürlükçü bir siyaset peşinde koştuklarını söyleyenlerin gelip vardığı noktanın hendek siyasetini savunma olması herkesin gözü önünde gerçekleşmektedir.
Bu, başlı başına her türlü vatandaşımıza, özellikle de Kürt vatandaşların haklarına karşı kendisine 'Kürt siyasetçi' diyen bazı gruplardan yönelen açık bir tehdit ve mütecaviz bir yaklaşımdır. Ne olursa olsun Türkiye'nin demokratik kazanımlarını hiç kimse geri çeviremeyecektir. Terörle mücadele 10 yıllar öncesinden olduğu gibi demokratik hakların ortadan kaldırılması gibi bir sonuç doğurmayacaktır. Şu anda yürütülen mücadele demokrasiyi tehdit eden, hukuk devleti ilkesini zedelemeye kalkışanlara karşı vatandaşlarımızın demokratik kazanımlarını koruyan ve bir mücadeledir."
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Türkiye ve Rusya ilişkileri, Rusya'daki yönetimin yanlış yaklaşımlarından çok daha büyüktür, bunları aşacak tarihsel derinliğe ve bir gelecek perspektifine sahiptir. Bu vesileyle bir CHP milletvekilinin, bir Rus kanalında tutup da DAEŞ'in elindeki sarin gazını Türkiye'nin verdiği şeklindeki yalan ifadesini açık bir şekilde kınıyoruz" dedi.
Türkiye'nin etrafında bir takım gelişmelerin söz konusu olduğunu ifade eden Çelik, "Rus uçağının düşürülmesinden sonra ortaya çıkan Sovyetik propagandanın Sayın Cumhurbaşkanımızı, ailesini hedef alması, Türkiye'ye dönük olarak Sovyetik propaganda mekanizmasını hatırlatacak şekilde hiçbir şekilde gerçekle alakası olmayan son derece yalan faaliyetine dayanan bir takım iddiaların ortada dolaştırılmasını, doğrusunu söylemek gerekirse Türk-Rus ilişkilerinin aramızdaki büyük tarihi ilişkilere, bugün yine aramızda sürmekte olan enerji ve turizm olmak üzere ilişkilere yakıştıramadığımızı ifade etmek isteriz" diye konuştu.
Çelik, devletler arasında sorun, zaman zaman sıkıntılı dönemlerin olabileceğini ama bunun için diyalog mekanizmalarının açık olduğunu hatırlattı.
Türkiye'de sivil, siyasi, askeri diyalog mekanizmalarının sonuna kadar açık olduğunu, Sovyetik propagandalara başvurulmaması gerektiğini belirten Çelik, bölgedeki bir takım operasyonlara, planlamalara dayanak teşkil edecek şekilde kara propagandanın ortaya sürülmesinin kesinlikle meşru bir faaliyet olarak değerlendirilemeyeceğini söyledi.
Bundan sonra da Türkiye-Rusya ilişkilerinin bir şekilde süreceğinin altını çizen Çelik, şöyle devam etti:
"O sebeple Rusya yönetiminin bu sözleri sarf ederken büyük tarihi ilişkilerimizi göz önünde tutmalarını ve yine Türkiye ve Rusya arasında gelecekte halklarla devletler arasında sürdürülmesi zorunlu olan bu büyük gelişmelere ve geleceğe dönük olarak, geleceği lekeleyecek aşırı ifadelerde bulunmamalarını diliyoruz, kendilerine tavsiye ediyoruz. Ama çok çeşitli kaynaklardan Türkiye'yi DAEŞ terör terör örgüyle bulaştırmaya çalışan oradaki DAEŞ terör örgütünün petrol ticaretinin parçası gibi göstermeye çalışan bir takım yaklaşımlar söz konusu oldu. Bunların hepsinin yalan olduğunu herkes biliyor. Dünyada da kimse bunları ciddiye almıyor. Üzüldüğümüz nokta, Türkiye ve Rusya ilişkilerinin bu şekilde zedelenmeye çalışılmasıdır."
"Türkiye ve Rusya ilişkileri, Rusya'daki yönetimin yanlış yaklaşımlarından çok daha büyüktür" diyen Çelik, şöyle devam etti:
"Bunları aşacak tarihsel derinliğe ve gelecek perspektifine sahiptir. Bu vesileyle bir CHP milletvekilinin, bir Rus kanalında tutup da DAEŞ'in elindeki sarin gazını Türkiye'nin verdiği şeklindeki yalan ifadesini açık bir şekilde kınıyoruz. Bu psikopatolojik bir durum ve kesinlikle başka şekillerde ele alınması gerekiyor. Ne zaman Türkiye'nin bir başka devletle sorunu olsa hemen bazı kişilerin karşıdaki devletin yanında saf tutmaları ve Türkiye'yi körü körüne suçlamaları şeklindeki bir tutum, hiç kimseye yakışmaz ama Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bir üyesine kesinlikle yakışmaz. Bu tutumu açık şekilde kınadığımızı ifade etmek isteriz."
Yakın zamanda medyada gündem olan Türkiye'nin Musul yakınlarındaki Başika kampında bulundurduğu askeri kuvvetle ilgili bir takım spekülasyonlar olduğunu anımsatan Çelik, bunun açık bir biçimde Türkiye'nin terörle mücadele konusundaki kararlılığını, uluslararası koalisyonun DAEŞ'e karşı yürüttüğü terörle mücadeleyi Türkiye'nin desteklediğini gösteren bir tutum ve konuşlanma olduğunu ifade etti.
Şimdiye kadar ki bütün safhalarda Irak hükümetiyle merkezi hükümetle Kuzey Irak'ta ki hükümetle de yakın bir istişare ve diyalog içinde olunduğunu dile getiren Çelik, şunları kaydetti:
"Türkiye, İbadi hükümetinin bütün Irak'ı kapsayan yapıcı tutumunu, Irak'ın bütün unsurlarını kucaklayan bütünleştirici yaklaşımını desteklediğini her zaman ifade etmiştir. Sayın Başbakanımızın son ziyaretlerinde de başbakanlar, bakanlar arasında kapsamlı görüşmeler söz konusu olmuştur. Başbakanlığı döneminden beri Sayın Cumhurbaşkanımızın Irak ile ilişkilere özel bir önem verdiğini biliyoruz. O sebeple Irak hükümetiyle aramızda herhangi bir yanlış anlaşılma oluşmasını asla temenni etmeyiz. Bu konuda diyalog eksikleri varsa bunları yapıcı şekilde gidermek konusunda hiçbir tereddüt içerisinde olunmaması gerekir. Biz öteden beri AK Parti'nin kurulduğu günden beri Irak'a özel bir önem veriyoruz. Irak'ın birlik, bütünlük içerisinde refahının artması, oradaki terör unsurlarının temizlenmesi ve orada barışın sağlanması hususunda Türkiye bütün taraflarla görüşen, hiçbir mezhep ayrımına gitmeyen, hiçbir etnik gurup ayrımına gitmeyen bir yaklaşımı sürdürmektedir. Nitekim, Sayın Cumhurbaşkanımızın da Başbakanımızın da her ziyaretinde de ayrıca AK Parti yetkililerinin her ziyaretinde o bölgede her mezhep unsuruyla etnik gurupla görüşmek prensip olarak ortaya konulmuştur. Şimdiye kadar da buna devam edilmektedir."
"Türkiye asker çekiyor mu, asker sayısını artırıyor mu" gibi tartışmaların yapıldığını anlatan Çelik, şu ifadeleri kullandı:
"Prensip şudur, orada DAEŞ terör örgütüyle bir mücadele yürütülmektedir. Musul'a, Kerkük'e 20-30 kilometrelik mesafeler içerisinde bir kamptır. Bir takım terör örgütlerinin hedefinde bir kamptır. Dolayısıyla o eğitim faaliyetlerinin, mücadelenin sağlıklı yürütülmesi için kamptaki unsurlarımızın ihtiyaç duyduğu kadar koruma kuvveti orada bulundurulur. Bunun fazlası olduğunda bu başka bir bölgeye kaydırılabilir ama bu mesele Türkiye orada asker çekiyor mu ya da asker artırıyor mu gibisinden ele alınacak bir mesele değildir. Türkiye, hiç bir şekilde oraya merkezi hükümetin ya da Kuzey Irak'taki hükümetin rahatsız olacağı şekilde konuşlanma yapmamaktadır. Bir gün arzu ederiz ki merkezi hükümet Irak üzerinde tam hakimiyetini her bakımdan sağlar ve oradaki terör unsurlarına gereken cevabı verebilecek düzeye erişirse kuşkusuz bu kamplara da konuşlanmalara da ihtiyaç kalmayacaktır."
Türkiye'nin pek çok ülke gibi Irak'taki belli noktalarda yönetimin terörle mücadelesine destek verdiğini vurgulayan Çelik, "Bir kere daha altını çizmek isteriz ki her türlü yanlış anlaşılma, her türlü diyalog sorununu Irak'taki hükümetle ve diğer unsurlarla görüşerek çözme konusunda Türkiye tam bir iradeye sahiptir. Bununla ilgili herhangi bir sorun çıktığında da diyalog kanalları sonuna kadar açıktır" dedi.
"Bu sürece temel parametrelerimiz açısından bakıyoruz"
Çeşitli partilerin Suriye meselesiyle ilgili açıklamalar yaptığını hatırlatan Çelik, gelinen noktada Viyana'daki sürecin Cenevre sürecinin bir devamı olduğunu, Türkiye'nin temel parametrelerini koruyarak bu çerçevede desteklediklerini ifade ettiklerini anımsattı.
Çelik, New York'ta BM Güvenlik Konseyi üyelerinin belli bir taslak üzerinde anlaştığına dair haberlerle ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:
"Kuşkusuz başından beri oradaki çözümün askeri değil siyasi olması gerektiğini ifade ediyoruz. Bu çerçevede de siyasi çözüm bağlamında bu kadar insanı öldürmüş, bu kadar insanın Suriye'den kaçmasına sebep olmuş eli kanlı bir yönetimin, Esed başta olmak üzere Suriye'nin geleceğinde yeri olmadığını ifade ediyoruz. Bu ifademizi, müttefiklerimiz, Batılı dostlarımız çeşitli sebeplerle ifade ettiği gibi, Esed yönetimine çeşitli vesilelerle destek veren Rusya yönetimi de benzer şekillerde ifade ettiler, tekrarladılar. Bu açıdan baktığımızda, Türkiye'nin temel parametreleri korunmak kaydıyla yani hiçbir şekilde Esed'ın kalıcı olduğu bir şemanın ortaya çıkmaması zaten böyle bir şema ortaya çıkarsa kesinlikle siyasi bir çözüm olarak değerlendirilemez, tam tersine ülkeyi büyük kaoslara götürecek geçmişte Afganistan'da olduğu gibi büyük yıkımlara yol açacak bir siyasi çözümsüzlüğün daha da katmerleşmesi anlamına gelir. Bu yola sapmayacak şekilde Esed'in iş başından belli bir zaman zarfında, kısa bir zaman zarfında gönderildiği, geçici hükümetin kurulduğu ve Suriye'nin geleceğine Suriye halkının bütün unsurlarının ortaklaşa karar verdiği bir yapının ortaya çıkmasını kesin bir biçimde destekleriz. Bu sürece temel parametrelerimiz açısından bakıyoruz. Belli bir taslak üzerinde uzlaşacak şekilde bir aşamaya gelinmiş olması iyidir ama taslağın içinde ne olduğu konusundaki süreç devam ediyor. Biz de bu süreci gözlemlemeye devam ediyoruz."
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Türkiye ile İsrail'in anlaştığına ilişkin basında çıkan haberlere yönelik, "Kesin anlaşma yok. Henüz imza atılmış bir şey söz konusu değil. Bir taslak üzerinde çalışılıyor. Kuşkusuz İsrail devleti ve İsrail halkı Türkiye'nin dostudur. Şimdiye kadar ki eleştirimiz İsrail hükümetinin aşırı davranışlarına, meşru görmediğimiz davranışlarına dönüktür" dedi.
Çelik, Genel Başkan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında AK Parti Genel Merkezi'nde gerçekleştirilen Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı devam ederken gazetecilere açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
Bazı basın kuruluşlarında Türkiye ile İsrail'in anlaştığı yönünde haberler çıktığını hatırlatan Çelik, "Bir kesin anlaşma yok. Henüz imza atılmış bir şey söz konusu değil. Bir taslak üzerinde çalışılıyor. Kuşkusuz İsrail devleti ve İsrail halkı Türkiye'nin dostudur. Şimdiye kadar ki eleştirimiz İsrail hükümetinin aşırı davranışlarına, meşru görmediğimiz davranışlarına dönüktür. Bu bağlamda Mavi Marmara saldırısı bir dönüm noktası olmuştur" diye konuştu.
Çelik, Mavi Marmara saldırısında hayatını kaybeden şehitleri bir kez daha rahmetle andığını belirterek, İsrail ile ilişkilerinin normalleşmesi için özür dilenmesi, tazminat ödenmesi ve Gazze'den ambargonun kaldırılmasının şart sunulduğunu anımsattı.
"Birinci şart yerine geldi ama diğer iki şartımız yerine gelmedi" diyen Çelik, şöyle devam etti:
"Dolayısıyla kamuoyunun şunu açıkça bilmesi gerekir. Böylesi bir taslağın bu parametreler etrafında şekilleneceği konusunda kuşku duymuyoruz. Türkiye'nin bu temel yaklaşımı, bu üç şart yerine gelmek kaydıyla baştan beri ifade edilen normalleşme süreci sağlıklı bir süreç olur. Ama bu şartlar yerine gelmediği takdirde o sağlıklı bir süreç olmaz. Şimdiye kadar gelinen nokta, henüz imzalanmış bir şey olmadığı ifade edildi. Bu imzalanmış düzeye gelinceye kadar görüşmeler devam edecek. Dolayısıyla burada aranan şart bizim bakacağımız ve gözlemleyeceğimiz unsur da bu üç şartın da yerine gelip gelmeyeceği şeklindeki bir değerlendirmedir."
"Hasmane bir terörle mücadele anlayışı yoktur"
Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da 34 İslam ülkesinin katılımıyla teröre karşı oluşturulan koalisyona ilişkin, Türkiye'nin bir askeri güç oluşması çerçevesinde konuya yaklaşmadığını dile getiren Çelik, bunun Dışişleri Bakanlığının ifadelerinde açıkça görüldüğünü söyledi.
"Türkiye'nin teröre karşı, bölgesel ittifak ya da iş birliği ittifakı ya da küresel ittifak çerçevesindeki her toplantıda bulunması doğrudur" ifadesini kullanan Çelik, şöyle konuştu:
"Buralarda da aranan şeyler şunlardır. Eğer küresel bir ittifak söz konusuysa Birleşmiş Milletler şartı çerçevesinde terörle mücadele kapsamındaki parametrelerin yerine getirilmesi ve Türkiye'nin öteden beri ifade ettiği terörün dini, mezhebi, etnisitesi, milliyeti yoktur ve teröre karşı küresel mücadele verilmelidir ilkesi çerçevesinde bir oluşumun ortaya çıkmasını Türkiye her zaman destekler. Yine bir bölgesel bir ittifak İslam ülkelerinin katıldığı bir ittifaksa, kuşkusuz Birleşmiş Milletler şartının yerine gelmesi kadar, İslam İşbirliği Teşkilatının Terörle Mücadele Sözleşmesi'nin unsurlarının yerine gelmesi şeklinde bir arayış içerisinde olur Türkiye. Ama bunu bir Sünni ittifak, sadece İslam ülkelerinin ortaya koyduğu bir ittifak ya da mezhep ittifakı gibi göstermek doğru değil. Türkiye'nin bölgeye dönük yaklaşımında herhangi bir etnikçi ya da mezhepçi ya da diğer ülkelere dönük olarak dışlayıcı ya da hasmane bir terörle mücadele anlayışı yoktur."
CHP Milletvekili Erdem'in iddiaları
Çelik, "CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem'in, açıklamaları karşısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan özür beklentisi içerisine girdiğine yönelik" görüşlerinin sorulması üzerine "Eren Erdem'in kendisinin özür dilemesi gerekiyor. İki sebeple özür dilemesi gerekir. Birincisi, Türkiye Cumhuriyeti'ne bir parlamento mensubu olarak bu iftirayı attığı için. Yani sarin gazını Türkiye'nin DAİŞ'e verdiği şeklinde bir iftira düşmanlarımızdan bile geldiğinde yadırgayacağımız bir iftiradır. Türkiye'nin ana muhalefet partisinden bir mensubunun, bir Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesinin bunu yapması kuşkusuz artık siyasetin alanına giren değil, daha çok psikolojinin ve psikiyatrinin alanına giren bir mesele olarak değerlendirilmelidir" yanıtını verdi.
Eren'in daha önce de sosyal paylaşım sitesi Twitter üzerinde bir paylaşımda bulunduğuna dikkati çeken Çelik, şunları kaydetti:
"(Türkiye ile İran arasında bir mücadele olursa, bir savaş olursa İran'ın safını tutarım) şeklinde. Bunlar neye dayanıyor? Hangi psikolojik saiklerle bu şekilde hareket ediliyor. Bunu kamuoyunun tabii iyice değerlendirmesi lazım. Bir Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesinin mensubu olduğu, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin de temsil ettiği Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı tarihimizde attığı en büyük iftiralardan ve en yadırganacak sözlerden bir tanesidir, kendisinin sarf ettiği sözler. Dolayısıyla milletimizden ve bu iftirayı attığı devlet yetkililerinden kendisinin özür dilemesi beklenir."
HDP'lilerin açıklamaları
HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın, hava sahasını ihlal eden Rus savaş uçağının düşürülmesinin ardından yaptığı açıklamalarının, Eren Erdem'in açıklamaları bağlamında değerlendirilmesi gerektiğine işaret eden Çelik, şu ifadeleri kullandı:
"İki açıklama dikkat çekici. Bir tanesi, Rusya'nın uçağının düşürülmesi konusunda, angajman kuralları çerçevesinde bu gerçekleştiği halde, uluslararası hukuka uygun olarak ortaya çıkmış bir eylem olduğu halde gidip Rusya'yı savunan, Türkiye Cumhuriyeti'ni suçlayan bir yaklaşım HDP Eş Başkanı Yüksekdağ'dan neşet etmiştir. Fakat daha dramatik olan şudur. Bizim hava sahamızın ihlali iki bölgede gerçekleşiyor. Biri Reyhanlı, diğeri Yayladağ. O bölgede ihlal yaptıktan sonra, bunu herkes söylüyor, en son ABD'nin Başkan Yardımcısı, Savunma Bakanı da ifade ettiler, Bayırbucak Türkmenlerinin ya da Suriye'deki ılımlı muhalefete yakın askeri unsurların bombalanması şeklinde bir Rus faaliyeti var. Yani DAİŞ'in bombalanması değil, o bölgedeki Bayırbucak Türkmenleri bölgesinin ve ılımlı unsurların bombalanması şeklinde. Sayın Yüksekdağ tuttu bunu 'Rus uçağı orada DAİŞ'i bombalıyor, o yüzden Türkiye bunu düşürdü' diye kesinlikle meşru olmayan, kesinlikle milli olmayan, hiçbir gerçeklik temeline yaslanmayan, ama Türkiye'ye dönük Rusya'nın yürüttüğü, Sovyetik propagandada Rus yetkililerin bile önüne geçen, onların bile Türkiye'ye dönük yalan kampanyasını yürütenlerin takdirini kazanan ama milletimizin kuşkusuz eleştirisini hak etmiş olan bir yaklaşımdır. İkinci unsur, Kurşunlu Camisi'nin terör örgütü mensuplarınca yakılması karşısında, bu aşağılık eylemin savunulmasıdır."
Çelik, ezanın susturulması ve cami yakılmasına ilişkin terör faaliyetiyle hemen hemen ilk defa karşılaşıldığını vurgulayarak, "Bunu tutup da 'Cami helikopterlerle bombalanmıştır. Helikopter de oradaki teröristlerin değil, devletin elinde var' diyerek akla aykırı bir mantık yürütmeyle bu sonuca varması şunu gösteriyor, parlamento faaliyeti adı altında bütün bir enerjisini bu gayri meşru yapıların meşrulaştırılmasına vermek yönünde maalesef hiçbir şekilde ahlaki ve siyasi açıdan tutarlı olmayan ve kınanması gereken bir yaklaşım üretiyorlar. Ne zaman Türkiye Cumhuriyeti'nin başka bir devletle problemi olsa, hastalıklı bir biçimde diğer devletin yanında saf tutmak ve Türkiye'yi yıpratmak şeklindeki propagandanın gönüllü parçası oluyorlar" şeklindeki görüşlerini paylaştı.
Devletlerarası bir sıkıntı olduğunda, siyasi parti yetkililerinin, diğer devleti ziyaret edecekleri zaman kendi hükümetleriyle istişare içinde bulunmaları gerektiğini anlatan Çelik, ziyaretin uygun olup olmadığı ya da içeriğinin nasıl olması konularında bir istişarenin ortaya çıkmasının zorunluluğuna işaret etti.
Daha önce sıkıntı yaşanan ülkelere yapılan ziyaretlerde bu konulara dikkat edildiğini bildiren Çelik, şu ifadelere yer verdi:
"Kuşkusuz diğer Eş Başkan Sayın Selahattin Demirtaş'ın böyle bir hassasiyet içinde olmadığı gözüküyor. En son hendek siyasetinin arkasına yapılan HDP yığınağı, bugün Rusya'nın kara propagandasının arkasına yığılmaya çalışılıyor gibi bir görüntü ortaya çıkmaktadır. Hiçbir şekilde meşru bulmuyoruz, ama bunların bu şekilde açık ortaya çıkması da herkese verilecek notun daha net değerlendirilmesi bakımından, herkesin gözü önünde gerçekleşen ibretlik yaklaşımlardır."
Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter
kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar
hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2