Üst Header Banner Reklam
UZLAŞMAMAK AKP’Lİ BİR TÜRKİYE’YE MAHKUM ETTİ
CHP ÜLKENİN HÜKÜMETSİZ KALMAMASI İÇİN DEMOKRATİK KURALLAR İÇERİSİNDE ÜZERİNE DÜŞEN SAĞ DUYUYU GÖSTERECEKTİR
12.07.2015 09:39:35
Bu haber 672 kez okundu
UZLAŞMAMAK AKP’Lİ BİR TÜRKİYE’YE MAHKUM ETTİ

 CHP G.Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç siyasi belirsizliği analiz etti  

“UZLAŞMAMAK AKP’Lİ BİR TÜRKİYE’YE MAHKUM ETTİ ”

“POZİSYONUMUZU BELİRLEDİK, KOORDİNATLARINI ÇİZDİK”

“KİMİN İKTİDARDAN DÜŞTÜĞÜ BELLİ; KİMİN İKTİDARDA OLDUĞU BELLİ DEĞİL”

“PARLAMENTO DA KİM İKTİDAR, KİM MUHALEFET BELLİ DEĞİL”

“SEÇİMLERİN SONUCUNU HAYATA GEÇİREMEYEN BİR PARLAMENTO, BİR SİSTEM GÖRÜNTÜSÜ VAR”

“BİRİNİN BEKLENTİSİ ÇÖZÜMSÜZLÜK OLABİLİR, BU ÜLKE SEVERLİK DEĞİLDİR, BU SORUMLULUK DEĞİLDİR”

“CHP ÜLKENİN HÜKÜMETSİZ KALMAMASI İÇİN DEMOKRATİK KURALLAR İÇERİSİNDE ÜZERİNE DÜŞEN SAĞ DUYUYU GÖSTERECEKTİR”

“CHP, ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜN ADRESİ, ASIK SURATLI SİYASETİN PENCERESİ OLMAYACAKTIR”

“BU TAVIR İLLE DE İKTİDAR OLMAK İSTİYORUZ, UCUNDAN TUTMAK İSTİYORUZ, İLKELERİMİZDEN ÖDÜN VERECEĞİZ ŞEKLİNDE TERCÜME EDİLMEMELİ”

“7 HAZİRAN ÖNCESİNİ SONLANDIRMAK LAZIM, İLKELERİMİZ ORTADA, KOŞULLARIMIZ ORTADA”

“SİYASET KARŞILIKLI POLEMİK İSTEMİYOR, HERKES AKLINI BAŞINA TOPLASIN, HADDİNİ BİLSİN”

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Prof. Dr. Haluk Koç, 7 Haziran seçimleri sonrası oluşan siyasi belirsizliği analiz ederken, “Kimin iktidardan düştüğü belli, ama kimin iktidar olduğu belli değil” tespitini yaptı. Koç, bu süreçte sergilenen tutarsız tavırları değerlendirirken, “Uzlaşmamak Türkiye’yi AKP’li bir hükümete mahkum etti” diye konuştu.

CHP Merkez Yönetim Kurulu toplantısı sonrasında son siyasi gelişmeleri bir basın toplantısı ile değerlendiren Koç, seçimlerin sonucunu hayata geçiremeyen bir parlamento, bir sistem görüntüsü olduğunu vurgularken, “Birinin beklentisi çözümsüzlük olabilir, bu ülke severlik değildir, bu sorumluluk değildir” dedi.

“Siyaset karşılıklı polemik istemiyor; herkes aklını başına toplasın, haddini bilsin” diyen Koç’un açıklamaları şöyle:

“Değerli arkadaşlarım, ilginç bir süreç yaşıyoruz. 7 Haziran seçimleri yapılalı tam 31 gün oldu bugün. Aradan 31 gün geçmesine rağmen seçimden sonra şuana kadar herhangi bir görevlendirilmenin olmadığını görüyoruz, tespit ediyoruz.

Daha önceki yıllara bakıldığında; 1991, 1995, 1999, 2002, 2007, 2011 yıllarında yapılan genel seçimlerden sonra oluşan parlamentoda mevcut o dönem görev yapan Cumhurbaşkanlarının hükümeti kurma görevini vermeleri için geçen süre 14 ile 19 gün arasıdır. Yani 14’le 19 gün arasında parlamento içerisinden bir kişiye hükümeti kurma görevi verilmiştir. 2015 seçimlerinden sonra 31 gün oldu. Meclis başkanı değişik tartışmaları da beraberinde getirerek seçildi. Hayırlı olsun diyoruz.

Şimdi meclis başkanlık divanı kurulsun. Meclis başkanlık divanının sayıları şu olsun, bu olmasın. Yani her türlü tartışmayı beklemeden bu sürecin biran önce Türkiye’de başlaması gerektiğini ifade ediyoruz.

KİM İKTİDAR KİM MUHALEFET BELLİ DEĞİL

Baktığınız zaman yani öyle bir süreç yaşıyoruz ki, yani kimin 7 Haziran’da iktidardan düştüğü belli, ama şuanda kim iktidarda belli değil. Bugünkü meclisin fotoğrafı şuanda kim iktidar, kim muhalefet belli değil.

Değerli arkadaşlarım, yine mecliste iki tane komisyon var. Bunlardan bir tanesi Plan ve Bütçe Komisyonu, bir tanesi de KİT Komisyonu. Burada mevcut iktidara göre içtüzük sayısal olarak onlara avantaj sağlayacak bir sandalye dağıtımı öngörüyor. Bu da yapılamayacak şimdi divan oluştuktan sonra. Yani biran önce tablonun şekillenmesi lazım. Türkiye’nin bakın binbir türlü sorunu var. Türkiye’nin içeride biriktirdiği sorunları var. Türkiye’nin içeride şuana kadar demokratik kurumlarının uğradığı tahribattan dolayı hukuk devleti kavramından çıkan uygulamalardan dolayı bir kaos yapısı içeren bir sistemi var. Türkiye’nin yine içeride bu siyasi belirsizliğin her gün piyasalara yüklediği risk algısı var. Türkiye ekonomisini olumsuz etkileyecek gelişmeler, algılamalar, siyasi yorumlar gırla gidiyor. Diğer taraftan bakıyorsunuz normal parlamenter demokrasi içerisinde seçimlerini yapmış, o seçimlerin sonucunu hayata geçiremeyen bir parlamento, bir sistem görüntüsü var. Birisi çok hoşuna gidebilir bu belirsizlik süreci. Ve o hoşuna gitmeleri başka yönlere beklenti olarak tahvil edebilir. Ama koca bir ülke var.

OLAY CİDDİ, OLAY ÖNEMLİ

Dış politika. Yanı başımızda ağır akak, geçici olarak görev yapan bir hükümetin karşı karşıya kalabileceği çok ciddi sorunlar var. Parlamentoda kim iktidar kim muhalefet belli değil. Bu dış sorunlar ülkeyle ilgili önemli kararlar alma noktasına süreci taşıdığında eli ayağına dolaşacak bir fotoğraf var Türkiye’de. Olay ciddi, olay önemli. Yani hiç kimsenin canım bir çözümsüzlükte olsun, bu çözümsüzlük ekonomiye de olumsuz etki yapsın. Dünya konjonktürü de bunun üstüne eklenir. Ama içerideki bu karmaşa, bu çözümsüzlük işte benim erken ya da tekrar seçim olarak nitelediğim süreci çalıştırır ve orada tekrar bana bağlı olan kadrolar gördünüz mü bir çözümsüzlüğün neye malolduğunu ve oradan ben tekrar eski dayatmalarla yaşayan Türkiye’yi tekrardan parlamentoya yansıtacak bir çoğunluk elde eder tekrar yola devam ederim. Birisinin beklentisi, planı bu olabilir. Bu ülke severlik değildir. Bu sorumluluk değildir. Sorumluluk parlamenter demokratik sistemde sandıktan çıkan sonucun yansıtılacağı bir idare şekline kavuşmaktır.

TÜRKİYE ÇÖZÜM BULMAK ZORUNDA

Bunun için çok uğraştık değerli arkadaşlar. Seçimin hemen ertesinde 7 Haziran’da sandıktan çıkan mesajın siyaseten yansıtılması adına çok uğraştık. Taleplerimizi ifade ettik. Bazen çok sert karşılandı bu talepler. Bazen siyasi nezaket ölçülerinin dışında karşılık buldu. Ben onları tekrar etmek istemiyorum. Dün Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi artık bıktık bu laf dalaşlarından. Yani millet çözüm istiyor o çözüme odaklanmak zorundayız. Bunu gerçekleştiremedik. Yani 7 Haziran’da verilen mesajın gereğini yapamadık. Asgari bir protokol ile tekrardan Türkiye hukuk devleti olacaktır yoluna girseydik ve 7 Haziran’a getiren süreçlerin hepsinden demokratik mekanizmalar içerisinde, hukuk devleti kuralları içerisinde bir hesap sorabilseydik ondan sonrada hemen akabinde bir seçim yaparak tekrar bir halka, millete başvurma imkanını yakalasaydık. Bunu zorladık, ifade ettik. Biliyorsunuz %60 bloğa, yanlış milli irade kavramına, bir sürü şeye sıkıştırdılar. Daha dar, kendinden olmayanı düşman ilan eden, daha farklı bir siyaset algısını şu dönem oluşturmaya çalışan bir yapının dirençli tavrıyla da bunu maalesef hayata geçiremedik.

Şimdi? Şimdi Türkiye bir çözüm bulmak zorunda. Demokrasi bir uzlaşmaysa, demokrasi mevcut koşullar içerisinden bir çözüm üretme sanatı ise hep beraber bu noktada üzerimize düşeni yapmak zorundayız.

Bakın, dün 7 Haziran seçim sonuçlarının yorumlanmasından sonra nasıl demin anlattığım çerçevede Cumhuriyet Halk Partisi her türlü fedakarlığı yapabilecek noktada ise bugünde Cumhuriyet Halk Partisi ülkenin hükümetsiz kalmaması için demokratik kurallar içerisinde mutlak olarak içte ve dışta biriken sorunlara karşı bir çözüm olma noktasında üzerine düşen sağduyuyu gösterecektir. Çözümsüzlüğün adresi olmayacaktır. Asık suratlı siyasetin penceresi olmayacaktır. Bu ilkelerinden ödün vereceği her ne koşulda olursa olsun bu pozitif siyaset dilinin ille de iktidar olmak istiyoruz, ucundan tutmak istiyoruz şeklinde tercüme edilmemesi gerektiğini de söyledik hatırlıyorsunuz. Seçimlerden önce başlayan bu pozitif siyaset dilinin her türlü haksız, hukuksuz böyle isminin önünde bir takım akademik sıfatlar taşıyarak safsatalarla konuşan insanlara dahi cevap vermeme noktasına bizi getirdiğini görüyorsunuz.

Onun için değerli arkadaşlarım, koalisyon hesapları daha önce bunu Sayın Kılıçdaroğlu’da söyledi. Partilerin kendi öz çıkarları nedir o pencereden değil, bu ülkenin, bu milletin şuandaki çıkarları neyi gerektiriyor o çerçeveden ele alınıp yapılması gereken siyasi sorumluluklardır diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, acı olan tabloyu başta söyledim bir kere daha söylüyorum. Sanki Türkiye’de hiç seçim olmamış, hiç 7 Haziran diye bir takvim Türkiye’nin gündemine düşmemiş, 7 Haziran’da AKP’ye sen artık tek başına iktidarda değilsin mesajı verilmemiş gibi her şey 7 Haziran öncesi gibi gitmeye çalışıyor Türkiye’de. Bakıyorsunuz şuanda geçici olarak görev yaptığı bilinen hükümet dün grup başkanvekilimiz açıkladı dün değil evvelki gün. Sayısız atamalar yapıyor. Bürokrasi içerisinde bir takım tasarruflarda bulunuyor. Bir takım bilhassa Ankara ilinin merkezinde olduğu biliyorsunuz bir takım kentsel dönüşüm alanları ilan edebiliyor. Bir siyasi irade şuanda geçici olarak görev yaptığını ya da batıdaki tabiriyle bir topal ördek konumunda olduğunu, geçici süreyle bu aşamada bulunduğunu bilmek zorunda. Ama öyle bir iklim yaratıldı ki sanki 7 Haziran yok, 7 Haziran’da hiçbir şey söylenmemiş, bu yapı aynen iktidara belirli bir güçle arkasında parlamento sayısal gücüyle devam ediyor, devam edegelebiliyor. Bunu biran önce sonlandırmak lazım. Böyle bir demokrasi olabilir mi? Demokrasi bu mantık içerisinde yürütülebilir mi? Küçük çekişmeler. Ben küçücük politik bulunduğum noktada temsil ettiğim siyasi partimin kısa, orta ve daha uzun vadedeki siyasi çıkarı bu. Onun için ben burada duruyorum. Yok böyle bir şey kardeşim. Böylesine bir bağnaz parti siyasetinin kendinden başka hiçbir gerçeği kabul etmeyen bir siyasetin kendisine ciddi bir şekilde sorgulama getirmesi gerekir. Kimseyi itham etmiyorum. Bir süreci tarif ediyorum. Bu sürecin içerisinde çeşitli noktalarda direnç sergileyen, tavır koyan yapılara genel bir analiz getirmeye çalışıyorum. Ve ondan sonrada o tutumlarının haklılığıymış gibi önemli parti adına görev yapan noktalardaki kişileri aslı astarı olmayan, yakışık almayan ve söyleyen kişiye de yakışmayan, söyleyen kişinin isminin önünde taşıdığı sıfatlarla asla bir araya gelmemesi gereken saçma sapan ifadelerle siyaset gündemini doldurmaya çalışıyorsunuz. Yazık. Söyleyene de yazık. Eğer bir strateji olarak uygulanıyor ise o politika söyletenlere de yazık.

Değerli arkadaşlarım, şimdi tutum ve davranışlar, içerden istemem, dışarıdan istemem, öyle olmasın, böyle olmasın, o varsa ben yokum. Şu şöyle, bu böyle, o ona oy vereceği için ben vermem. O verdiği zaman ben kabul etmem. Oy da istemem. Böyle bir mantıkla geldik. Sonuç? Eğer bir çözüm olacaksa AKP’nin içinde olacağı bir çözüm aritmetiğine mahkum ettiniz Türkiye’yi. Özeti bu.

İLKELERİMİZ, KOŞULLARIMIZ ORTADA

CHP’ye gelince; önce ilk bölümü zorladık. Bunu ifade ettim. Şimdi Cumhuriyet Halk Partisinin ortaya koyduğu 14 ilke Allah aşkına hükümeti kurmakla görevlendirilecek siyasi partinin mevcut Sayın Genel Başkanı şuanda geçici Başbakanlık görevini yapan kişi bu 14 maddenin hangisine karşı çıkabilir? Ne söylüyoruz biz orada? Temel hak ve özgürlüklerden bahsediyoruz. Hukuk devletinden bahsediyoruz. Darbe yasalarının Türkiye üzerindeki yükünün sıfırlanmasından bahsediyoruz. Ekonomik ve sosyal alanda verilen vaatlerin refahın tabana yayılması sosyal huzur, barış açısından uygulanması gerektiğini söylüyoruz. Ne söylüyoruz kabul edilmeyecek ne var orada? Siyasette ahlak diyoruz. Yani eğer herkesi rahatsız eden bu ülkede namuslarıyla, onurlarıyla yaşayan, çocuk büyüten tüm insanlarımızın haklarını gasp ederek bir yolsuzluk, arsızlık, hırsızlık olayı yaşanmış ya da böyle iddialar ortaya konmuşsa bunlarında soruşturulmasını istiyoruz. Bunlarında siyaseten engellenmemesini istiyoruz. Kim bunu reddedebilir? Reddettiğin zaman sen demokrasinin neresinde olacaksın? Açık net. Hiç gökten, uzaydan, sağdan, soldan bir takım uygulanmayacak maddeler getirmedik. Açık net. Madem bazı yapıların tutumu AKP’nin içinde olacağı bir koalisyona getirdi, millette çözüm bekliyor. Biz çözümsüzlüğün adresi olmayacağız dedik. İlkelerimiz ortada, koşullarımız ortada. Buna pozitif yaklaşacağımızı da ifade ettik.

Evet değerli arkadaşlarım, süreç bu şekilde gidiyor. Yani önyargılardan uzak, akılcı, ülke yararlarını öne alan, şu bir ay içerisindeki siyasi gelişmeleri art arda koyduğunuz zaman geldiğimiz noktada süreci tıkamayan, memleketin birikmiş sorunları içte ve dışta ağırlaşmasına sebep olmayacak bir tutumu Cumhuriyet Halk Partisi olarak sürdürüyoruz. Bundan sonrasında gelişmeler ne yönde olacak umarım biran önce görevlendirme olur ondan sonraki süreçte buna paralel sağlıklı bir şekilde yürür. Artık süreç ülkeni, milletin hayrına neyse o şekilde gerçekleşir diyorum.

SİYASET KARŞILIKLI POLEMİK İSTEMİYOR

Benim genel değerlendirmem bu. Dikkat ederseniz siz adres çıkartın ama ben hiçbir siyasi partinin, hiçbir siyasi parti yetkilisinin adını ifade etmedim. Adını ifade etmedim, aslında doğrudan isimde ortaya koyarak söyleyebileceğim ve altından kalkamayacakları çok ağır sözler söyleyebilirim. Düşünerek de söyleyebilirim, anında da söyleyebilirim. Ama siyaseti o boyutta tutmak istemiyoruz. Ha, cevap verilmedi sanmasın hakkımız baki. Siyasette uzun. Eğer bir özür mekanizması geliştirmezler, söylediğinin bir sıkıntı anında istemeden ifade edildiğini ortaya koymazlarsa o zaman milyonlarca bu ülkede hem inançlarına bağlı, hem namusuyla, onuruyla yaşayan tüm o insanlara yapılan hakaretin sorumlusuna bulduğumuz her alanda hak ettiği cevabı hem de en ağırından verebilecek noktadayız. Ama bugün siyaset karşılıklı polemik istemiyor. Herkes aklını başına toplasın. Aklını başına toplarken haddini de bilsin.

POZİSYONUMUZ BELİRLEDİK

Evet sorularınız varsa.

Soru- HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş dün şöyle bir açıklamada bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan erken seçim istiyor. AKP’de hükümet kurulmasından yana dedi. Sizde bu değerlendirmeye katılıyor musunuz?

Haluk KOÇ- Konuşmamın başında yaptığım tahlilde herhalde bir iklim tarif ettim. Her ne kadar birileri bu süreç böyle çözümsüz kalsın, işte ekonomik sıkıntılarla biraz daha ağırlaşsın, hatta dış politikanın önümüze getireceği bir takım saçma sapan girişimleri de bana imkanlı kılsın ve ben gördünüz mü bakın diye tekrar seçime giderken bazı kozlar elde edeyim beklentisinde olanlar olabilir dedim. Ama Sayın Davutoğlu’nun ben sırtındaki bagajlardan kurtulmak istediğini düşünüyorum. Çerçevemizi koyduk, konumumuzu da koyduk. Benim şu 15 dakikalık konuşmam içerisinde sorduğunuz soruların hepsinin çok net karşılığı olan paragraflar var.

Soru- Efendim bugün iki Genel Başkanın gazetelerde açıklamaları oldu. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli’nin. İki Genel Başkanın açıklamalarına baktığımızda MHP lideri Devlet Bahçeli CHP’yle AKP koalisyonu yakın diyor. Kemal bey ise AKP’yle MHP koalisyonu yakın diyor. Bir taraftan da erken seçim senaryoları konuşuluyor. Siz bu tabloyu nasıl görüyorsunuz? Kim kime yakın? Böyle garip bir durum ortaya çıkıyor çünkü.

İkinci sorumda yine Devlet Bahçeli’nin dünkü o açıklamalarında Çinlilere yapılan saldırıyla ilgili gözleri çekik nasıl ayırt edeceksiniz ne fark var ifadesini kullandı. Bunu nasıl yorumlarsınız?

Haluk KOÇ- Bir siyasi partinin Sayın Genel Başkanı hakkında ben yorumda bulunmak istemiyorum. Sadece partisinin Grup Başkanvekili tarafından Cumhuriyet Halk Partisine yöneltilen saçma sapan laflar hakkında yorumu ne onu merak ediyorum. Onu ifade edeyim aracılığınızla.

Çekik göz, ne bileyim büyük göz ya da kapalı göz o konulara hiç girmek istemiyorum. Yani onlar ayrı. Biz konumumuzu ifade ettik, pozisyonumuzu ifade ettik. 7 Haziran sonrasında olması gerekeni milletin talepleri doğrultusunda nasıl şekillenmesi gerektiğini ifade ettik. Olmadığını gördük, kapıları kimlerin kapattığını gördük. Milli iradeyi tasnif edercesine ben onu kabul etmem, o dışarıda, o öteki diyenleri gördük. Bugün geldiğimiz noktada o tutumun Meclis Başkanlığına da, seçimine de yansımasından sonra AKP ile olabilecek bir koalisyonu ancak olanaklı kıldığını, öyle bir aritmetiğin karşımıza geldiğini de söyledim.

CHP olarak da bu noktada tutumumuzu pozitif olarak dün 7 Haziran gecesi biz hiç bağırmadık, hiç çağırmadık, hiç her şeye karşıyız demedik bir tespit yaptık ve dikkat ederseniz değil mi? Cumhuriyet Halk Partisi önümüzdeki süreçte hükümeti kurmakla görevlendirilecek önemli aktörler arasında olacaktır dedik ve ondan sonrada Cumhuriyet Halk Partisi hiçbir zaman siyasi çözümsüzlüğün adresi olmayacaktır dedik hatırlıyorsunuz. 7 Haziran gecesi takip edenler bilir saat 10.30’da burada yapıldı o konuşma. Seçimden resmi sonuçlar açıklanmaya başlandıktan 1 saat sonra. Hiç bağırmadık, ona karşıyız, buna karşıyız, öyle olsun, böyle olsun kesmedik. Makul, anlamlı, akılcı bir politika yürüttük. Bugünde aynı noktadayız. Tespitlerimi yaptım, pozisyonumuzu belirledik, koordinatlarını çizdik, olması gerekeni de ifade ettik. Bundan sonra göreceğiz, sürece bakacağız.

Soru- Muhtemelen iç politikaya yönelik çok soru gelecektir. Çok kısa dış politikaya dönük bir şey soruyum Haluk bey izlinizle. Efendim zaman zaman dış politikayla alakalı yanlışlıkları eleştirirken istihbarı anlamda da AKP hükümetinin zaaflarına dikkat çekmiştiniz. Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanıyken işte askeri kanadın ve MİT Müsteşarının katıldığı bir toplantı vardı Suriye’ye savaş açmasıyla alakalı Süleyman Şah Türbesinin bombalanması meselesi. Onunla alakalı Alman Fokus dergisinden Türkiye’yi Amerikan …………. Dinlediği yönünde bir haber yapıldı Almanya’da. Yine MİT’inde Almanya tarafından dinlenildiğine dönük pek çok haberler çıktı. Bununla alakalı ne söylemek istersiniz?

Haluk KOÇ- O zamanda söylemiştim hatırlattınız. Sizde benim söylediğimi ifade ettiniz, vurguladınız. Biliyorsunuz Angela Merkel’e sorulduğunda sizin istihbarat örgütü Türkiye’yi dinliyormuş denildiğinde evet dinliyoruz demişti. Hiç böyle şaşkınlık filan yok. Ama dedi kendi güvenliğimiz için dinliyoruz demişti. Yani allak bullak bir yapı. Tabi bu Türkiye’deki kimin eli kimin cebinde, kim kimin küreğini çekiyor, kim kimin sandalına binmiş. Suriye’deki sürecin Türkiye neresinde? Bu tartışmalar biliyorsunuz çeşitli olaylarla da süregeldi. İşte bu hükümetin 7 Haziran’a kadar Türkiye’yi dış politika konusunda getirdiği açmazların genel bir özeti şuanda yaşadıklarımız. Yani Türkiye’yle ilgili tüm değerler, tüm bilgiler, tüm görüşmeler devlet katında kalması gereken görüşmeler ya internet tapelerinde döküldü ya da zaten o döküldüğünde oraya kadar intikal edenin uluslararası istihbarat örgütlerinin arşivine girmediği konusunda hiç kimsenin bir şüphesi kalmamış oldu. O boyutta değerlendiriyoruz. Yani bütün bunların tümüyle değişebileceği bir dış politika ve tutarlı, onurlu bir duruş maalesef sergileyemedi Türkiye ve bu konuda da Cumhuriyet Halk Partisi olarak çok uyardık. Bilhassa Suriye bağlamında biliyorsunuz. Suriye’de daha ilk çatışmalar başladığında uyarmıştık. Çünkü Irak benzeri o klasik laf söylendi. Suriye’nin toprak bütünlüğüne bağlıyız. Geç onu. Yani orada ilk çatışma başladığı andan itibaren Suriye’nin toprak bütünlüğünün hedef olduğunu bilmek gerekiyor. Aynı 2001 krizinden sonra 2003 harekatı ve Irak’ta yaşanan farklılıklar gibi. Bütün hepsini eklediğiniz zaman başlı başına zaten elde kalacak bir sorun.

Soru- 7 Haziran’dan sonra sandıktan çıkan sonuca göre RTÜK’teki üye dağılımı da değişiyor biliyorsunuz. Ancak AKP’nin mevcut durumu korumak için farklı taktikler üzerinde çalıştığı ifade ediliyor. Davut Dursun’unda bu yönde bazı açıklamaları oldu. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?

Haluk KOÇ- Demin söylediğim çerçeve içerisinde değerli kardeşim. Yani söyledim 7 Haziran sonuçları AKP’yi tek başına iktidardan eden bir sonuçtur. Ama sanki 7 Haziran yaşanmamış gibi her türlü devlet gücünü tek başına iktidarmış, arkasında parlamento çoğunluğu varmış gibi kullanmaya gayret eden bir yapı. Ve bunun içinde süre uzatan bir yapı. Sanıyorum bir üyenin yenilenmesi için kura çekilecek. Herhalde öyle bir anlaşmaya varıldı. Hukuki görüşlerde alındı. Ama işte biran önce bunun uygulamaya geçmesi gerekiyor.

Sadece RTÜK değil birçok alanda artık yeni güç dengesinin Türkiye’nin idaresine mutlaka yansıtılması gerekiyor.

Soru- Hocam aslında konuşmanızda biraz değindiniz ama son dönemdeki dini söylemlerin tekrar siyasetin gündemine getirilmesinin geri planında ne olabilir? Başka bir yol mu açılıyor siyasette?

İkincisi sorumda, olası AKP – CHP koalisyonuna seçmeniniz CHP tabanı nasıl bakıyor? Tepkiler var mı o anlamda size ulaşan?

Soru- Birde anket yapıldığı söylenmişti.

Haluk KOÇ- Neyle ilgili?

Soru- Koalisyonunda sorulduğu.

Soru- AKP’yle koalisyona nasıl bakarsınız?

Haluk KOÇ- O ayrı tabi. O daha henüz biz düşüncemizi ve pozisyonumuzu belirtiyoruz. Siz tabi basın mensupları olarak hep bir hafta sonrasını soruyorsunuz. Benim görevim tabi gerçekler içerisinde varsayıma dayanmadan önce bugünü analiz etmek. Bugünkü pozisyonumuzu belirtmek. Coğrafi deyimle bugünkü koordinatlarımızı tayin etmek. Ondan sonrasında önümüzdeki haftanın gelişmelerine göre tabi ki, süreç içerisinde olacak olaylara göre de açıklama yapılabilir.

O söylemlere gelince, onu ifade ettim. Bunlar ucuz söylemler. Söyleyene de yakışmaz, söyleyene de bir şey getirmez. Yani işte zorla bir polemik noktasına çekiliyor. Bende ısrarla sadece Sayın Devlet Bahçeli’nin bu konuda görüşleri nedir? Yani çekik gözlüler için bile bir tasnif cevabı verebilen Sayın Bahçeli’nin Sayın Halaçoğlu’nun sözleri hakkındaki düşüncelerini öğrenmek önemli.

 

 

Kaynak:chp.org.tr

Anahtar Kelimeler
YORUMLAR
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.
Henüz yorum yapılmamış ilk yorum yapan siz olun...
2
Sağ 300x250 Reklam
YAZARLAR